6 research outputs found

    Türkiye’de Ebû Hanîfe Literatüründe Kuram: Eleştiri ve Kuramsal Bir Öneri

    Get PDF
    Şüphesiz Ebû Hanîfe yaklaşık (öl. 150/767) on üç asırdan beri İslam düşüncesinin gelişimini etkileyen en önemli öznelerden biridir. Sadece İslam hukukuna değil; bununla birlikte temelde doktrine yaptığı esaslı katkılarla o, bugün de İslam coğrafyasında çok geniş bir çevreyi etkilemeye devam etmektedir. Hatta bu etki dinin bu salt teorik ve pratik boyutlarının ötesinde toplumların iktisattan hukuka, eğitimden sağlığa bütün gündelik hayatlarına nüfuz eden bir derinlik yaratacak kadar çekici olmuştur. Esasen Ebû Hanîfe’nin dinî bir felsefe ve metot bağlamında sistemleştirdiği İslam yorumu, daha ilk zamandan beri farklı İslamî paradigmalar altında hararetli bir tartışma ve değerlendirmenin konusu yapılmıştır. Bugün konu İslam dünyasında her bakımdan artan gerilimlere paralel olarak farklı bir boyut daha kazanmıştır. Örgütlü din bağlamında her zaman kendisine gösterilen ilgi bir tarafa Ebû Hanîfe uzun bir zaman diliminde bir taraftan Arap din ve siyaset tavrına tepkinin bir aracı yapılmışken diğer taraftan bugün de modernleşme bağlamındaki çatışma, uyum ve uyumsuzlukların nesnesi yapılmıştır. Aynı zamanda ilgili literatür yorumcuların epistemolojik çevrelerine göre doğal olarak farklı Ebû Hanîfe tasavvurları inşa etmiştir. Dolayısıyla konu bugün gerek Ebû Hanîfe’nin kişiliği, tarihsel şartları, dinsel otoritesi, örgütlü din içindeki yeri ve gerekse gelişen yeni bilimsel paradigmalar bakımından oldukça karmaşık ve sorunlu bir noktaya gelmiştir. Araştırma Ebû Hanîfe üzerine 2000 ile 2020 yılları arasında yapılan Türkiye ölçekli çalışmalarla sınırlandırılmıştır. Araştırma bu çalışmaların Ebû Hanîfe’yi neredeyse tamamen sosyolojik ve tarihi kişiliğinden kopuk ele alarak kuramsal bir sorunla karşı karşıya bıraktığı varsayımından yola çıkmıştır. Çalışmada söz konusu literatürün kuramsal bir analizi yapılmış ve alandaki çalışmalar için teorik bir öneride bulunulmuştur. Araştırma ile Ebû Hanîfe literatürüne kuramsal bir katkı sunmak hedeflenmiştir. Bu amaçla söz konusu yılları kapsayan kitap, makale ve sempozyum bildirileri taranarak bu çalışmaların genel kuramsal görünümü anlaşılmaya çalışılmıştır. Bu çerçevede çalışmalarda yaygın bir şekilde kendisini gösteren bazı anlam paketleri belirlenmiş ve böylece araştırmada problematize edilen olgunun öz ile ilgili değişmeyen somut yansımaları anlaşılmaya çalışılmıştır. Araştırmada veriler fenomenolojik bilgi sosyolojisi bağlamında bir değerlendirmeye tabi tutulmuştur. Ebû Hanîfe ilk dönemlerden bugüne kişilerin sadece teolojik algılama biçimleri ile değil; yanı sıra sosyoekonomik, kültürel, siyasi ve ideolojik çevrelerinin çizdiği sınırlılıklar ile de kuşatılmış bir görüntü çizmiştir. Öte yandan ister Hanefî ekol içinden gelsin ister başka düşünce geleneği içinde olgunlaşmış olsun Ebû Hanîfe ile ilgili literatüre yansıyan yaklaşımların neredeyse tamamen makro-teolojik, tarih-üstü, tümelci ve nomotetik bir bakış açısı içinde şekillendiği kolaylıkla görülebilir. Din biliminin Türkiye serüveninde kat ettiği yüzyıllık tecrübe düşünüldüğü zaman bu çalışmaların kuramsal anlamda henüz kendisini yeni tartışmalara açma gibi bir çaba içine girmediği de söylenebilir. Araştırma kapsamında Ebû Hanîfe, telif eserlerden daha çok süreli yayınlar ve bir program dâhilinde yürütülmüş sempozyumlarda konu edilmiştir. Açıkça teolojik bir daralma ile karşı karşıya olduğu gözlemlenen literatür bugün daha çok bir doktrin tartışması ile ilerlemektedir. Buna göre daha az orandaki pratik tartışma sahalarının -Ebû Hanîfe’nin sosyolojik zeminini göz ardı ederek- İslam dünyasındaki ve küresel ölçekteki gelişmelere bir cevap verme saikıyla ortaya çıktığı anlaşılmaktadır. Ebû Hanîfe’ye hakkını teslim etme, disipliner popülizm, mezhebî absolütizm, romantikleştirme ve ideolojik metalaştırma bugünkü Ebû Hanife literatüründeki önemli anlamsal desenlerdir. Bütün bu anlamsal gerçekliğin temel kaygısı, toplumsal bünyede yaşanan kırılma ve travmalara karşı gelenekteki bilgi stoğundan hareketle bir düzen inşa etmektir. Fakat bu, Ebû Hanîfe’yi açıklama yaklaşımı kuramsal olarak birtakım sorunları da açığa çıkarmıştır. Neticede bu kuramsal bakış açısıyla Ebû Hanîfe genel olarak ilgili çalışmalarda tarihsel bir sorun haline getirilmiştir. Nihayet bu çalışmada Ebû Hanîfe literatürü için tarihselci, sosyal olaya özgülüğü öne çıkaran, idiografik bir perspektif teklif edilmiştir. Bu çerçevede makale, makro yaklaşımların aksine her olayın kendi gerçekliğinde anlaşılmasını merkezine alan fenomenolojik bilgi sosyolojisine dikkat çekmiştir

    İslam Siyaset Düşüncesinde Siyasal Baskı Unsuru Olarak Biat -Ebû Hanîfe Örneği-

    Get PDF
    İslam siyaset düşüncesinde biat, yönetenle yönetilen arasında bir akdi tanımlamaktadır. Bu kavramın ontolojik bakımdan değerlendirilmesi genel olarak İslam’ın din ile dünya arasında kurduğu ahlaki ilişkinin anlaşılmasına bağlıdır. Daha sonra ise önemli sosyal değişmeler bağlamında İslam düşüncesinde başta dini olmak üzere siyasi, ekonomik, kültürel alanlarda yaşanan gelişmeler dikkate alınmak durumundadır. Ebû Hanîfe’nin yaşadığı dönemde biat, kurucu anlam setinden çok önemli ölçüde uzaklaşarak adeta yönetici elitlerin siyasal pozisyonlarını güçlendiren siyasal bir mekanizmaya dönüştürülmüştür. Fırkalar nezdinde yaşanan tartışmalar literatürde kavrama dair geniş bir anlam repertuvarı inşa etmiştir. Böylece İslam’ın bütün kurumsal yapısında olduğu gibi siyasal bir eylem ve baskı unsuru olarak biat da çok büyük ölçüde bir rasyonalizasyon süreci ile yüzleşmek zorunda kalmıştır. Çalışma biatın Ebû Hanîfe tarafından siyasetin kontrolü, sivil bir girişim ve muhalefet açısından kurumsallaştırılmak istendiği temel varsayımından hareket etmiştir. Araştırmada Ebû Hanîfe’nin biatı hangi dini-sembolik evrenler ve toplumsal şartlardan hareketle kutsal bir inşaya dönüştürdüğü sorunsalı üzerinde durulmuştur. Ebû Hanîfe’de siyasal bir baskı unsuru olarak biat konusuna odaklanan makale, bu araştırma ile Ebû Hanîfe’nin biat kavramına yüklediği anlamın temel bileşenlerini açığa çıkarmayı hedeflemiştir. Dolayısıyla metodolojik bakımdan konu Ebû Hanîfe’ye dayandırılan eserler ve literatür bağlamında bir tekil olay incelemesi olarak ele alınmıştır. Araştırmada Ebû Hanîfe’nin biata yaklaşımı kendi özgün doğasında fenomenolojik bilgi sosyolojisi açısından anlaşılmaya çalışılmıştır. Ebû Hanîfe’nin siyasal bir baskı unsuru olarak biat ile ilgili ulaştığı tasarıma bakıldığında bu konuda onun teorik bakış açısının, Kur’an, sünnet, sahabe uygulamaları ve kendi dönemindeki sosyolojik şartların belirleyici etkileri olduğu açıkça görülebilir. Her şeyden önce Ebû Hanîfe dünya kurma ve dünya koruma stratejisini tevhit eksenli bir varlık hiyerarşisi içinde birbiriyle ilişkili olmakla birlikte iki ayrı düzlem üzerine kurmuştur. Bu sebeple Ebû Hanîfe’nin din-şeriat, iman-amel gibi kategorik ayrımları onun din ve siyaset ilişkisine yüklediği anlamı değerlendirmek için oldukça önemlidir. Ona göre din salt beşeri şartların dışında ahlaki ve şuurlu olarak bağlanılması gereken ve bu bağlamda bireysel ve toplumsal alanların düzenlenmesine yönelik değerler taşıyan evrensel ilkelerdir. Toplumsal bir çıktı olarak siyaset ise sorumlulukların makrokozmosa göre düzenlendiği beşeri âlemle ilgili bir inşadır. Başka bir ifadeyle siyaset toplumla ilgili dinsel bir yorumdur. Elbette epistemolojik olarak Ebû Hanîfe’nin biat konusunda dayandığı ana unsurlardan birisini de dinin temel kaynakları oluşturmaktadır. Özellikle burada o; Kur’an’ı, Kur’an karşısında dinî ve siyasi bir lider olarak peygamberi ve bu birikim karşısında sahabenin duruşunu kendi çıkarımları açısından önemli birer veri kabul etmiştir. Nihayet bunlarla birlikte yaşadığı dönemdeki dini, sosyal ve politik şartlar Ebû Hanîfe’de biatın anlam bagajını belirleyen başka bir unsur olmuştur. Özellikle bu noktada Ebû Hanîfe’nin kendi hayatı ve toplumsallaşma çevresi özel bir öneme sahip olmuştur. Nitekim o, ailesinin etnik kimliği sebebiyle kurucu Arap siyaseti karşısında toplumsal bağlamda bir ötekileştirme ile karşı karşıya kalmıştır. Ayrıca nitelikli ve geniş bir epistemik grup ile entelektüel ilişki içinde olmuş, çok kazandığı bir meslek yürütmüştür. Bütün bu ontolojik ve epistemolojik arka plan yanında onun hayat duruşu, Ebû Hanîfe’nin siyasal iktidarlarla ilişkisinde oldukça özgün bir yapı ortaya çıkarmıştır. Ebû Hanîfe’nin biat ile ilgili siyasal tutumunda adalet, halifenin seçiminde toplumsal mutabakat (meşveret) ve takva özel bir tasarım yaratmıştır. Fakat Ebû Hanîfe’nin Emevi saltanatının yıkılmasından sonra evrensel yasaya bağlı kalacağını ümit ettiği ilk Abbasi Halifesi Ebu’l-Abbas’a biatını bir kenara koyarsak neredeyse ömrünün tamamı bu anlamda bir kriz içinde geçmiştir. Siyasal anlamda zor günlerden geçen iktidarlar onun dini otoritesinden faydalanmak istemişlerdir. Fakat Ebû Hanîfe kurucu değerlere aykırı davrandıklarına inandığı siyasal iktidarları onaylamamak adına onların görev tekliflerini ve sundukları hediyeleri kesin olarak reddetmiştir. Hatta siyasal bir baskı yöntemi olarak adil görmediği yönetimler aleyhine propaganda yapmış, muhalefeti maddi olarak desteklemiş, lobi faaliyeti yürütmüş, yönetimi telin ve boykot faaliyetlerine katılmıştır. Dolayısıyla Ebû Hanîfe biat konusunda İslam siyaset düşüncesindeki devrimci ve statik modeller karşısında akılcı ve dinamik bir tavır ortaya koymuştur

    An exact solution on the ferromagnetic Face-Cubic spin model on a Bethe lattice

    Full text link
    The lattice spin model with QQ--component discrete spin variables restricted to have orientations orthogonal to the faces of QQ-dimensional hypercube is considered on the Bethe lattice, the recursive graph which contains no cycles. The partition function of the model with dipole--dipole and quadrupole--quadrupole interaction for arbitrary planar graph is presented in terms of double graph expansions. The latter is calculated exactly in case of trees. The system of two recurrent relations which allows to calculate all thermodynamic characteristics of the model is obtained. The correspondence between thermodynamic phases and different types of fixed points of the RR is established. Using the technique of simple iterations the plots of the zero field magnetization and quadrupolar moment are obtained. Analyzing the regions of stability of different types of fixed points of the system of recurrent relations the phase diagrams of the model are plotted. For Q2Q \leq 2 the phase diagram of the model is found to have three tricritical points, whereas for Q>2Q> 2 there are one triple and one tricritical points.Comment: 20 pages, 7 figure

    DİN GÖREVLİSİNİN TOPLUMSALLAŞTIGI AİLEDE GELENEKSEL FORMLAR VE BUNLARIN KENDİ AİLE YAPILARINDAKi GÖRÜNÜMLERİ (Antalya İli Örneği)

    No full text
    Aile bireyin toplumsallaşmasında çok özel bir yere sahiptir. Din görevlilerinin geniş toplumsal kökenierini oluşturan kırsal çevreler, bir değişim ve dö- nüşümle birlikte geleneksel geniş aileyi biçimleyen tutum ve davranışları halil büyük ölçüde taşımaya devam etmektedir. Onların uydu-kentlerde daha az oranlardaki aile çevresi ise kendi matrislerinde yine modern çekirdek aileden farklı bir yapıyı tanımlamaktadır. Bu aile yapısıyla çok yakın bir sosyal temas içinde bulunan din görevlisi, kırdan kente çok farklı görev bölgelerinde sözkonusu aile yapısını yeniden üretme konusunda oldukça istekli gözükmektedir. Bu yönüyle din görevlisinin aile özelinde modern dönemde ulaştığı formlar, büyük ölçüde sosyokültürel ve ekonomik bütünlüğü korumayı esas alan tarımsal üretim biçiminin motive ettiği tutum ve davranışları yansıtmaktadır

    DİN GÖREVLİLERİNİN SOSYOEKONOMİK ARKA PLANI (Antalya İli Örneği)

    No full text
    Dini teşkilat içinde önemli bir görünürlülüğe sahip din görevlileri büyük oranda kırsal ekonomik yapıların içinden mesleklerine atılmışlardır. Sözkonusu toplumsal çevre, az miktar arazi üzerinden yüksek gelirler elde eden teknik çiftçiler ya da zirai müteşebbislerin ekonomik hinteriandını tanımlamamaktadır. Aksine bu sosyal alanda ekonomik faaliyet yürütenler; genellikle parçalı, sulak olmayan arazilerde düşük değerli mallar üreten ve aynı zamanda ihtiyaçlarını birtakım kırsal mesleklerle gidermeye çalışan "köylüler"dir. Din görevlileri de mesleki ve ekonomik ta bakalaşma pirarnidinin en altındaki bu sınıflar içinden mesleklerine uzanmışlardır. Onlar rol kullanım süreçlerinde çoğunlukla bu sosyoekonomik ve sınıfsal özelliklerin derin etkileri altında kalmışlardır

    Çağdaş Türk Romanında Din ve Siyaset İlişkisi: ‘Kar’ Örneği

    No full text
    Öz: Bu makale Orhan Pamuk’un Kar romanından hareketle çağdaş Türk romanında din ve siyaset ilişkisine odaklanmıştır. Çalışma, Türkiye’nin yakın dönemdeki dini ve siyasi tartışmalarına edebi bir kurgu ile yaklaşan Kar’da din-siyaset ilişkilerinin nasıl bir paradigma üzerine oturduğunu ve bu çerçevede Türkiye’de dini ve siyasi kültürün romana nasıl yansıdığını anlama ve açıklama hedefini gütmüştür. Romanda 1980 sonrası yeni bir gelişim ivmesi yakalamış ve 1990’lar boyunca siyaseti daha aktif bir şekilde motive eden sağ, muhafazakar ve İslamcı çevrelerle aslında -yazarın yaklaşımı çerçevesinde- Türkiye’ye bir türlü uğramayan modernizmin Türkiye’deki jakoben ve taşralı temsilcilerinin değerleri arasındaki çatışmalar öne çıkarılmıştır. Postmodern bir bakış açısıyla yazılan Kar İslamcı-laik, Doğulu-Batılı çatışmaları arasında modernleşme çabalarının devam ettiği bu aşamada din ve siyaset ilişkileriyle ilgili önemli fotoğraflar paylaşmıştır. Nihayet romanda din; yoksulluk ve yoksunlukları araçsallaştırıcı, yerine göre değişimi engelleyici karakteri yanında baskın olarak ideolojik yönü ile öne çıkarılmıştır. Siyaset ise orada daha çok jakoben ve laik, modernleşme ile ilişkisi bağlamında da taşralı olarak betimlenmiştir.Özet: Şüphe yok ki imparatorluktan Cumhuriyete geçiş sürecinde edebiyat; özellikle de Batılı bir ürün olarak roman, modern Türkiye’nin bilinç düzeyinin inşasında önemli bir rol oynamıştır. Bu edebi etki belli bir çizgi takip etmek yerine 2 asra yaklaşan maceralı yolculuğu içinde genellikle Türk toplumunun dönemsel tarihi, sosyal, politik şartları ile uyum içinde yürümüştür. Bu bağlamda Türk romanı başlangıçta daha yoğun olmak üzere siyasal yapıyı meşrulaştırıcı bir tavır takınırken özellikle son yarım asırda modernleşmenin ulaştığı noktalar itibariyle farklı iktidar ve ideoloji üretmenin bir aracı olarak da görülmüştür. Fakat bununla birlikte kültürel sistemin önemli bir unsuru olarak din romanın söz konusu yolculuğunda hep ana temalardan biri olmuştur.Makale çağdaş Türk romanında din-siyaset ilişkilerinin din sosyolojisi açısından incelenmesini konu edinmiştir. Çalışmaya örnek olarak Orhan Pamuk’un, ilk baskısını 2002 yılında yapan ve Türkiye’de 1980’li şartların olgunlaştırdığı gerilimli din-siyaset ilişkilerini geniş bir kültürel birikimden hareketle temalaştıran Kar romanı seçilmiştir. Çalışmanın amacı çağdaş Türk romanının Türkiye’de her zaman bir gerilim ortamı yaratmış din-siyaset ilişkilerine yaklaşımını Kar örnekleminde anlamak ve açıklamaktır. Bu çerçevede tarihsel bir karşılaştırma yapılarak Türk romanının siyaset ve din algısında Karın yeri gözden geçirilmiş, bir sosyal kişilik ve yazar olarak Orhan Pamuk üzerinde durulmuş ve daha sonra da romandaki sosyal olay, olgu ve süreçlerin inşa ettiği farklı bilinç düzeyleri fenomenolojik bir perspektiften değerlendirilmiştir.Bu çalışmada Kar modern Türkiye’nin yakın dönem din-siyaset ilişkilerini dini ve siyasi kültürün farklı anlam setleri üzerinden postmodern bir alegori ile işleyen bir roman olarak görülmüştür. Bu yönüyle Kar edebi bir ürün olmanın yanında kendini toplumun dini, siyasi ve ideolojik bilgi gövdesi hakkında farklı bilinç düzeylerine yer veren hatta bugünkü din-siyaset ilişkilerinin köklü sorunlarına ışık tutan bir metin olarak da sunmuştur. Buradan hareketle denilebilir ki roman, edebiyat-toplum ilişkisi bağlamında bir taraftan toplumunun dini ve siyasi değerleri çerçevesinde olayları örgütlerken diğer taraftan bu değerlere postmodern bakış açıları sunmak suretiyle bir zenginlik katmıştır. Nihayet Karda Pamuk Türkiye’de din ve siyaset ilişkilerinin toplum temelinde edebi bir dışavurumunu gerçekleştirmiştir. Ancak bu dışavurum Osmanlıdan Cumhuriyete intikal eden dini ve siyasi birikim yanı sıra kendinin kurumsal bir bagaj etrafında şekillendirdiği sosyal kişiliğinden bağımsız olmamıştır.Açıkça Pamuk, Karda din ve siyasete, onların birbirleriyle olan ilişkilerine bazen farklı karakterler üzerinden bazen de ironi ve eleştiriler yoluyla bir dizi anlamlar yüklemiştir. Postmodern bir paradigma etrafında Kar din ve siyasetin farklı anlam dünyalarını ve bu kadim iki sosyal kurumun farklı görüntülerini felsefi ve sosyolojik bir bakış açısı içinde sunmuştur. Başka bir ifadeyle Pamuk romanın olay örgüsünü, sosyal tiplerini, sosyal sınıfları ve bunların epistemolojik birikimlerini kendi doğal sosyoekonomik, kültürel, dini ve politik ortamlarında ele almıştır. Kar, İslamcı-modernist gerilimi üzerinden şekillenen bir kimlik mücadelesi etrafında kurgulanmıştır. Burada din ve siyasetin bireysel-uzlaşmacı yönlerine yer verilmekle birlikte “Kemalist” ve “İslamcılar”ın dayatmacı, popülist siyaset anlayışları ile dinin dışlayıcı ve ideolojik yönü öne çıkarılmıştır. Dolayısıyla roman 28 Şubat 1997 askeri müdahalesinden esinlenerek Türkiye’de bir karşılığa sahip dini ve siyasi kültüre ışık tutmuş ve nihayet toplumun din ve siyaset kurumlarına ait anlam şebekeleri hakkında bugüne de yansıyan önemli fotoğraflar çekmiştir.Karda din ve siyaset “darbe”, “Kemalizm”, “siyasal İslam”, “türban”, “İslamcı”, “laik” gibi kavramlara yüklenen anlamlar üzerinden işlenmiştir. Romanda “darbe” özelinde ortaya konan sosyal ve politik görüntüler 2000’li yıllar itibariyle Cumhuriyet’in yaklaşık son yarım yüzyılını gösteren bir dizi semboller taşımıştır. Nitekim romanda konu edinilen darbe özellikle 1980 sonrası yaşanan sosyoekonomik, kültürel, siyasi, dini ve etnik sorunlar etrafında örgütlenip güçlenen “dinci”lere karşı yapılmıştır. Öte yandan romanda “Kemalizm” ve onun yaydığı ideoloji, Türkiye’de siyasetin değerlendirildiği diğer önemli bir tema olmuştur. Bu bağlamda farklı kategorik özellikler taşımakla birlikte genel olarak “Kemalizm” ve askeri bürokrasinin topluma ve onun değerlerine bakışı, romanda bireysel hak ve özgürlükleri devlet lehine kısıtlayan jakoben ve elitist bir tavır içinde sunulmuştur.Romanda dinin alt sınıf örüntüsü olma, görece yoksunlukları telafi etme, yerine göre sosyal değişimi engelleme gibi özelliklerine vurgu yapılmakla birlikte daha çok onun darbe ile siyasal, ideolojik, popülist ve araçsal bir kimlik kazanması üzerinde durulmuştur. Nitekim türbanlı kızlar meselesi siyasal İslamcılar tarafından sembol bir dava olarak görülmüş ve onlar bu davayı siyasi bir malzeme yapmışlardır. Karda din ve siyaset ayrı, yerine göre birbirleriyle çatışan sosyal kurumlar olarak değerlendirilmekle birlikte özellikle Şeyh Efendi ve bazı bürokratların çıkar ilişkileri bağlamında söz konusu iki kurumun karşılıklı ilişkilerine de yer verilmiştir. Dolayısıyla Kar Türkiye’de din-siyaset ilişkisinin sembolik düzlemde yerini bulan kadim ilişkilerine de işaret etmiş olmaktadır. Gerek siyasi gerek dini her türlü dayatmaya karşı edebi bir tavır olarak kendini gösteren Kar din ve siyasete çoğulcu bir bakış önerisi getirmiştir. Türk romanı açısından yeni sayılabilecek bu durum aslında bir yönüyle de okuyucuya dinsel ve siyasal kültür konusunda yeni evrenler sunmuştur. Ancak söz konusu öneri ve bakış açıları dini ve siyasi kültürün kendi dinamiklerinden bağımsız şekillenmiş değildi
    corecore