34 research outputs found
Türkiye’de hemşirelik alanında aile planlamasına ilişkin yapılan lisansüstü tezlerin incelenmesi
AMAÇ: Aile planlamasına ilişkin ülkemizde yapılan tezleri incelemek, tezlerin sonuçlarını analiz etmek, araştırmacılara ve aile planlamasına yönelik sağlık hizmeti sunan hemşire ve diğer sağlık personellerine so- mut veriler sunmak amacıyla yapıldı. GEREÇ ve YÖNTEMLER: Retrospektif tanımlayıcı tipteki literatür araş- tırmasında 2000 ile 2021 yılları arasında aile planlaması ile ilgili ya- pılan lisansüstü tezleri belirlemek için Yükseköğretim Kurulu Ulusal Tez Merkezi veri tabanı tarandı. 2000–2021 yılları arasında yayınlanan Kadın Hastalıkları ve Doğum ile Halk Sağlığı Hemşireliği Anabilim Dallarında yapılan tezlerin “4”ü doktora, “35”i yüksek lisans tezi ol- duğu ve ulaşılan 39 tezin toplam örneklem büyüklüğü 15626 olduğu saptandı. Verilerin analizinde tezlerin yüksek lisans ya da doktora tezi oluşu, tezlerin yayın yılı, amacı, örneklem grubu, dizaynı ve sonuçları özetlendi. BULGULAR: Aile planlaması yöntemlerinin kullanım oranının düşük olması, genç yetişkinlerin üreme ve cinsel sağlık bilgi düzeyinin yeterli olmadığı ve aile planlaması yöntemlerinin kullanımına ilişkin yaşanılan sorunların kadınların cinsel yaşam kalitesini olumsuz etkilediği ve özel- likle kadınlarda kaygı düzeyini arttırdığı bildirildi. Kadınlarda gebelik sayısı, yaşayan çocuk sayısı, çocuk isteme durumu ve kadının çalışma durumu ile aile planlaması yöntem kullanımını arasında pozitif bir ilişki olduğu saptandı. SONUÇ: Cinsel sağlık ve üreme sağlığı hizmetlerinin en önemlilerinden biri olan aile planlaması hizmetlerinin kilit amacı kadın sağlığının iyileş- tirilmesi ve güvenli anneliği sağlamaktır. Aile planlaması hizmetlerinin yeterli sayıda ve eğitimli hemşireler ile diğer sağlık profesyonelleri tara- fından sunulması, hizmetin erişilebilirliğinin ve kalitesinin arttırılması; üreme ve cinsel sağlık açısından büyük önem taşımaktadır
KONYA MİYOSEN YAŞLI VOLKANİK BİRİMLERİN MİNERALOJİK-PETROGRAFİK VE JEOKİMYASAL İNCELENMESİ İLE NEOFORM KİL MİNERAL OLUŞUMLARININ İRDELENMESİ
Konya'nın güney ve güneybatısında; volkanik, sedimanter ve
volkano-sedimanler birimler geniş bir yayılıma sahiptirler. Ignimbirit, kızgın
bulut çökelleri ile lav ve domdan oluşan volkanik kayaçlar, mineralojik ve
dokusal özelliklerine gore riyolit, dasit, andezit, bazalt ve tüf
karakterindedirler. Tüfler, içerdikleri volkan camı, kayaç parçası ve kristal
içeriklerine gore vitrik, litik ve kristal tüf olarak sınıflandırılmıştır. Tüf
karakterli volkanik birimlerde killeşme ve limonitlesme oldukça yaygın olarak
izlenilmesine karşın, bu alterasyon ürünlerine diğer volkanik kayaçlarda çok az
veya hiç rastlanılmamıştır. Genellikle, killeşme ve limonitleşme tüflü
birimlerin ana bileşenini oluşturan volkan camlarının kırık ve çatlakları
boyunca gelişmiştir. Aynca, feldispat minerallerinde killeşme, biyotit ve
hornblend minerallerinde ise opasitleşme ile kloritleşmeler izlenmiştir. Tüflü
birimlerin XRD analizlerinde halloysit, kaolinit, simektit, paligorskit ve
illit gibi kil mineralleri ile opal-CT, feldispat, kuvars, amfibol, serpantin,
minamit ve jarosit gibi kil dışı mineraller belirlenmiştir. SEM incelemelerine
göre, halloysit, kaolinit ve simektit mineralleri genellikle volkan camlarının
erime boşlukları ile kırık ve çatlaklarında yer almışlardır. Tüflü birimleri
oluşturan volkanik kayaçların kimyasal analiz değerleri; halloysit, kaolinit ve
simektitli birimlerin kimyasal analiz değerlerine yakındır.İnceleme alanındaki
bu kil minerallerinin oluşumu, ortamdaki su hareketleriyle birlikte tüflü
birimlerin ana bileşenlerinden volkan camı ile feldispat minerallerini
oluşturan iyonların hareketleriyle kontrol edilmiştir. Saha gözlemleri ile
mineralojik, kimyasal ve dokusal özellikler gözönüne alındığında halloysit,
kaolinit ve simektit minerallerinin yer altı ve meteorik suların etkisi ile
tüflü birimlerin depolanmasini takip eden süreçlerde diyajenetik olarak
oluştukları söylenebilir
KONYA KUZEYİ NEOJEN GÖL BASENİNDEKİ BİRİMLERİN JEOLOJİK VE MİNERALOJİK İNCELENMESİ
Konya kuzeyinde yer alan Neojen yaşlı gölsel
birimler, kireçtaşı, killi kireçtaşı, kiltaşı, çamurtaşı, marn, kumtaşı ve
konglomeralardan oluşur, inceleme bölgesinde geniş bir alanda mostra veren
kireçtaşlan beyaz-bej-krem renkli, bol bitki kök izli ve ince tanelidir.
Bunlarda breşleşme, topraklaşma, kalsitleşme ile kuruma çatlakları ve erime
boşlukları hâkimdir. Kiltaşı ve kumtaşlarında laminalanmalara sıkça
rastlanılır. Kireçtaşlarını oluşturan tane bileşenleri ooid, pellet ve
intraklastlar ile ostrakod kavkılarıdır. Ooid ve intraklastların çevresinde
vadoz ortamı işaretleyen menisküs tipi çimento gelişmiştir. SEM çalışmalarında
menisküs çimentoyu işaretleyen hekzagonal sekili kalsit ve dolomit mineralleri
ile bu minerallerin üzerlerini örten lifsi sepiyolit ve paligorskit tipi kil
mineralleri belirlenmiştir. XRD çalışmalarında sepiyolit ve paligorskit
minerallerine simektit, klorit, feldspat, illit ve kuvars minerallerinin de
eşlik ettiği saptanmıştır. Konya kuzeyi Neojen göl alanındaki konglomera,
kumtaşı, çamurtaşlarının karbonatlı birimler arasında arakatkılı ve merceksel
olarak yer alması, göl alanının akarsularla zaman zaman beslendiğini göstermektedir.
Ayrıca, bu birimlerin mineral parajenezleri ve dokusal özellikleri de sürekli
olarak değişen iklim koşullarında çökeldiklerini işaretler. Bu değişen iklim
koşulları göl suyunun kimyasındaki değişime bağlı olarak göl alanında
karbonatlı birimlerin yanı sıra kırıntılı birimlerinde çökelmesini sağlamıştır.
Bununla birlikte sürekli olarak değişen iklimler sonucunda karbonatlı
kayaçların kalkritleşmesi ile sepiyolit, paligorskit ve simektit gibi neoform
kil mineralleri oluşmuştur
SİVRİHİSAR KUZEY DOĞUSUNDAKİ (MÜLK-DEMİRCİ) NEOJEN YAŞLI VOLKANİKLERDE KİL MİNERALLEŞMESİ
Mülk-Demirci yöresinde (KD Sivrihisar) yer alan Neojen yaşlı gölsel
birimler; kırıntılı-evaporitik çökeller ile volkanik ve piroklastiklerden
oluşmaktadır. Miyosen yaşlı volkanik kayaçlar; bazalt ve andezit karakterli lav
akmaları; piroklastikler ise aglomera, tüf, bozuşmuş tüf, tüfitik kumtaşları
olup; ayrıca, bozuşma ürünü kiltaşı ara seviyeleri içerirler. Bu volkanik birimler
üste doğru dolomit, dolomitik kireçtaşı, marn ve jipsli birimlere
geçişlidirler. Tüflerdeki demiroksitleşme, limonitleşme, karbonatlaşma ve
killeşme gibi bozuşma zonları sarı, kırmızı renkleri ile sahada tanınırlar.
Inceleme alanındaki piroklastik ve volkanik birimlerin bozuşması sonucu oluşan
egemen kil minerali simektittir. Bazı örneklerde simektit mineraline feldspat
başta olmak üzere dolomit, kalsit, opal-CT, kuvars ve yer yer de illit, analsim
ve jips mineralleri eşlik etmektedir. SEM incelemelerinde simektit minerali
petek dokusu şeklinde çok iyi gelişmiş levhamsı yapraklardan oluşan
morfolojisiyle tanımlanmıştır. Ayrıca simektit mineralleşmesinin genellikle
volkan camlarının erime boşlukları ile kırık ve çatlakları boyunca veya
feldspat minerallerinin üzerinde geliştiği SEM görüntülerinde açıkca
izlenmiştir. Saha ve laboratuvar verilerine göre simektit mineralinin oluşumu,
tüflü birimlerin ana bileşenini teşkil eden volkan camları ile feldspat
mineralinin varlığı ile kontrol edilmiştir. Sıcak ve kurak bir iklim
koşullarında göl suyu içerisindeki volkanik malzemenin bozuşması simektit
oluşumunda önemli rol oynamıştır. Simektit oluşumu volkan camlarının hidrolizi
ve feldspat mineralinin bozuşması şeklinde gelişmiştir
Basic geochemical characteristics of lacustrine rocks in the Neogene Kağızman–Tuzluca Basin, Northeastern Turkey
Abstract The Neogene Kağızman–Tuzluca Basin is located in the NE Anatolia and extends eastward into Armenia Oktemberian Basin. The Halıkışlak (Late Oligocene), Turabi and Tuzluca formations (Lower–Middle Miocene) are time equivalents of the organic-rich Oligo-Miocene Maikop Series in the Caspian region. However, depositional conditions within the KBT are appreciably different and source rocks are not as richer as it. The Halıkışlak Formation has little source rock potentials, with very low values of TOC (0.04–0.25%), HI (14–90 mg HC/TOC) and genetic potential-GP (i.e. Rock–Eval S 1 + S 2 = 0.05 to 0.22 mg HC/g rock). Although a peat facies sample has a relatively high TOC (6.78%), T max of 428 °C, HI values are very low (45 mg HC/TOC). TOC and GP values for the Tuzluca Formation are between 0.06 and 0.39 wt%, and 0.16–1.51 mg HC/g rock, respectively. Some levels of the Turabi Formation have TOC contents up to 6.14 wt%; however, mainly T max values are low 435 °C, and HI range from 25 to 54 mg HC/TOC. The extract of one low-maturity Turabi sample possesses biomarker distributions of an immature rock. Low relative abundance of tricyclic terpane and dominant C29 ααα (20R) are in accordance with the immature source rock. Some samples collected from the outcrops nearby Pliocene/Pleistocene lava series show localized maturation stage. We suggest that the Oligocene to Middle Miocene units could be more studied beneath the volcanic plateau
The interference of a deep thermal system with a shallow aquifer and health risk assessment: the case of Sandikli (Afyonkarahisar) Basin, Turkey
WOS: 000371393400054A mixture of geothermal waters having high ionic concentration to cold water aquifers is caused to deterioration at irrigation and drinking water quality. The aim of this study is determine spreading and extending of pollution in cold groundwater with the contribution of geothermal waters in the Sandikli (Afyonkarahisar) basin. Hydrochemical facies of the waters is Ca-Mg-HCO3 and Ca-Mg-HCO3-SO4 in cold waters and Na-Ca-SO4-HCO3 in the geothermal waters, respectively. Ca2+ and HCO3 are dominant ions in cold waters, whereas those in geothermal waters are Na+ and SO42-. Shallow groundwaters have low ionic concentrations, while deep circulation waters have high ionic concentrations. The increases of T, EC, Na+, SO42-, Cl-, B, Al, As, Fe, Mn, Ni, F, U and NO3- parameters were determined in the cold groundwaters as locally due to hydrothermal contribution, waterrock interaction and anthropogenic effects in the Sandikli basin. As a related to groundwater usage, there are two different risks in the basin, human health risk (drinking water usage) and environmental risk (irrigation water usage). From the results of hazard index, it is verified that As is the main contaminant, and toxic human risk can be caused by ingestion of water in the basin.Scientific and Technical Research Council of Turkey (TUBITAK), Sandikli-Afyonkarahisar, Turkey [CAYDAG-110Y034]This study was financially supported by The Scientific and Technical Research Council of Turkey (TUBITAK) (Project No.: CAYDAG-110Y034-Project title: The study of hydrogeological, hydrogeochemical and isotopic of Hudai geothermal field and its vicinity, Sandikli-Afyonkarahisar, Turkey
Morphodynamic evolution of Zengen Fan Delta in Mıddle-Upper Pleistocene Palaeoclimatic conditions (Central Anatolia, Turkey)
HBB gene mutation spectrum of beta-thalasemia patients from Turkey
Beta-thalasemia is deined by the absence or decrease of beta globin viamutations of the HBB gene and is one of the most common hereditary disordersexisting in Turkey. With the mean carrier frequency of β-thalassemiabeing 2.1% in the general population, and rates as high as 10% concentratedin certain regions of the country, hemoglobin electrophoresis of the individualsat premarital stage and molecular diagnosis of the carrier individualsfor genetic counseling cannot be overstated. Targeted diagnosis of theHBB gene mutations can be readily obtained using commercially availablereverse dot blotting kits. A sequence analysis of the complete HBB gene coveringUTR and near-gene regions provides a 99% mutation detection rate.We report here a summary inding of HBB gene analysis for 163 Turkishpatients, along with their family members totaling 248 individuals, referredwith beta-thalassemia indications covering the period of 2010-2014. 39were found to have homozygous, 31 possessed compound heterozygous and63 possessed heterozygous mutations. Overall, a total of 205 alleles werefound to have mutations. The irst 15 frequented mutations covered 88%of the entirety of all mutations. The summary range is as follows: c.93-21-G>A (IVS1+110G>A) 30.7%; c.135delC (p.ser45fs) 7.8%; c.92+1G>A (IVSI-1) 7.8%; c.25_26delAA (p.Lys9Valfs) 5.9%; c.20A>T (p.Glu7Val) 4.9%;c.92+6T>C (IVS-I-6) 4.9%. We discuss that the commercial targeted kitsdetect up to 80% of the HBB mutations for our patients. Sequence analysisof the HBB gene from 5’ promoter (-250bp) to 3’ promoter region (*250bp)contributes 15% to the mutation detection rate