10 research outputs found

    Nonkardiyak Göğüs Ağrısı Şikayeti Olan Bireylerde D Tipi Kişilik, Psikiyatrik Belirtiler ve Ağrı Şiddeti Arasındaki İlişki

    No full text
    Amaç: Göğüs ağrısı şikâyeti toplumda yaygın olarak görülür. Göğüs ağrısının etiyolojisinde en sık olarak kardiyak nedenler olmakla psikiyatrik bozukluklarda sık görülen nedenler arasındadır. Bu şikayet kalp rahatsızlığı ile ilgili sürekli endişeye ve sağlık hizmetlerinin tekrarlayan kullanımına neden olması açısından önemli bir sağlık sorunudur. Nonkardiyak göğüs ağrısı (NKGA) şikâyeti olan hastalarda psikiyatrik belirtiler araştırılmış olmakla birlikte D Tipi kişilik araştırılmamıştır. Bu nedenle göğüs ağrısı şikâyeti olan bireylerde psikiyatrik belirtiler ile bu belirtilerle hissedilen ağrı şiddeti arasındaki ilişkiyi incelemek için bu çalışma planlanmıştır. Gereç ve Yöntemler: NKGA tanısı konulan 100 kişi ile hasta grubu, sağlıklı 100 kişi ile kontrol grubu oluşturuldu. Olgulara Sosyodemografik Veri Formu, Beck Depresyon ölçeği, Çocukluk Çağı Travmaları Ölçeği, D Tipi Kişilik Ölçeği, bedensel duyumları abartma ölçeği, Toronto Aleksitimi ölçeği uygulandı. Bulgular: Sosyodemografik verilere bakıldığında hasta grubu ile kontrol grubu arasında yaş, cinsiyet, medeni hal, çalışma durumu ve eğitim düzeyleri bakımından anlamlı fark bulunmadı. Hasta grubundaki bireylerde kontrol grubuna göre depresyon, aleksitimi, bedensel duyumları abartma, D Tipi Kişilik ve çocukluk çağı travmatik yaşantılar ölçek puanlarının anlamlı olarak daha yüksek olduğu ayrıca D Tipi kişilik özelliklerinin ağrı şiddeti ile ilişkili olduğu bulunmuştur. Sonuç: NKGA şikâyeti olan hastalarda psikiyatrik belirtiler sık olarak görülmektedir. Psikiyatrik bozuklukların tespit edilmesi ve tedavi edilmeleri ile birlikte tekrarlayan hastane başvurularının azaltılabileceğini düşünüyoruz

    Wpływ iwabradyny na zaburzenia erekcji u pacjentów z niewydolnością serca

    No full text
    Background: Erectile dysfunction (ED) is the inability or insufficiency of penile erection that causes dissatisfaction during sexual intercourse. ED is seen in patients with heart failure (HF), ranging from 56% to 81% depending on the severity. Patients usually blame their cardiovascular medications for their ED. Ivabradine is used for antianginal effects, to improve exercise intolerance, and to decrease mortality in patients with HF. Most beta-blockers are known to cause ED, but unlike beta-blockers the effect of ivabradine over ED has never been evaluated. Aim: We investigated the effect of ivabradine on ED in patients with HF. Methods: Thirty-one patients with HF (all men) under optimal treatment for HF (except ivabradine) were recruited. Patients were evaluated with the internationally validated Sexual Health Inventory for Men (SHIM) questionnaire before the initiation of ivabradine and at the sixth month of the treatment. SHIM scores previous to treatment and at six months were compared using Wilcoxon signed rank test. A p value < 0.05 was accepted as statistically significant. Results: At six months of follow-up after the initiation of ivabradine, a significant increase in patients with normal libido was found (p < 0.001). Conclusions: This is a novel study that evaluates the effect of ivabradine on human with HF. Ivabradine improved libido in patients with HF.Wstęp: Zaburzenia erekcji (ED) to całkowita lub częściowa niezdolność do osiągnięcia wzwodu uniemożliwiająca odbycie satysfakcjonującego stosunku płciowego. Częstość ED u chorych z niewydolnością serca (HF) wynosi 56–81%, w zależności od stopnia ciężkości choroby. Pacjenci zwykle uważają, że przyczyną ED są przyjmowane przez nich leki nasercowe. Iwabradyna jest lekiem stosowanym ze względu na swoje przeciwdławicowe działanie oraz w celu poprawienia tolerancji wysiłku i zmniejszenia śmiertelności u chorych z HF. Wiadomo, że większość beta-adrenolityków powoduje ED, jednak w przeciwieństwie do tej grupy leków nigdy nie badano wpływu iwabradyny na ED. Cel: Celem pracy była ocena wpływu iwabradyny na ED u osób z HF. Metody: Do badania włączono 31 chorych z HF (sami mężczyźni) stosujących optymalne leczenie pozwalające uzyskać kontrolę choroby (oprócz iwabradyny). Przed zastosowaniem iwabradyny i po 6 miesiącach terapii oceniano sprawność seksualną pacjentów za pomocą kwestionariusza SHIM (Sexual Health Inventory for Men). Porównano ocenę wg kwestionariusza SHIM przed leczeniem i po 6 miesiącach terapii, wykorzystując test znakowanych rang Wilcoxona. Jako poziom istotności statystycznej przyjęto wartość p < 0,05. Wyniki: Po 6 miesiącach obserwacji stwierdzono, że leczenie iwabradyną spowodowało poprawę sprawności seksualnej u mężczyzn z prawidłowym libido (p < 0,001). Wnioski: To nowatorskie badanie oceniające wpływ iwabradyny u mężczyzn z HF. Iwabradyna spowodowała poprawę sprawności seksualnej u chorych z HF

    The relationship between alexithymia and clinical features in rhinoplasty patients

    No full text
    Summary Objective: The present study aimed to investigate the incidence of alexithymia in rhinoplasty patients before and after surgery, and to increase the value of alexithymia analysis. The study also aimed to evaluate self-esteem and rhinoplasty outcome scores together. Material and Methods: Patients who had undergone rhinoplasty were enrolled in the study, and they were grouped according to gender, marital status, working status, indication (functional or aesthetic), and type of surgery (primary or revision). Toronto Alexithymia Scale-20 (TAS20), Rosenberg Self-Esteem Scale (RSES), Rhinoplasty Outcome Evaluation (ROE), and Nasal Obstruction Symptom Evaluation (NOSE) surveys were used to assess their relationship with alexithymia. Results: We observed significantly higher alexithymia and lower self-esteem scores in females, widows, those with aesthetic indication, those who required revision surgery, and those who had never worked, and a significant correlation was observed except for marital status (p < 0.05) . After the surgery, significant improvement was found in TAS-20 and RSES according to preoperative scores (p < 0.05) . There was a significant inverse correlation between TAS20 and ROE scores, while a positive correlation was observed between RSES and ROE scores (p < 0.05)

    Laparoskopik batın eksplorasyonundan sonra görülen trokar yeri hernisi

    No full text
    Trokar yeri hernisi bir insizyonel herni çeşidi olup ameliyattan sonra farklı zaman dilimlerinde karşımıza çıkabilemektedir.Ortalama insidansı %1.85 dir.Laparaskopik girişimler sonrası trokar yeri herniasyonuna bağlı postoperatif mekanik barsak tıkanıklığı gelişen olgularda erken tanı ve tedavi hayat kurtarıcıdır. OLGU 43 yaşında erkek hasta sol üst kadrana delici kesici alet yaralaması nedeniyle acil polikliniğimize getirildi.Muayenede batına nafiz yaralanma ve batında serbest sıvı tespit edildi.Hemodinamik parametrelerin bozulması üzerine olguya tanısal laparoskopi kararI verildi.Göbek altından girilen bir adet 10 mm lik trokar ve her iki alt kadranlardan girilen birer adet 5 mm lik torkar ile batın eksplarasyonu yapıldı.Batında yaygın hemoraji olduğu saptanan olguda olası organ yaralanmaları ve damara yaralanmaları açısından eksplarasyon laparoskopik olarak yapıldı.Batındaki yaygın kanama odağının kas kaynaklı olduğu tespit edilip giriş yeri ve kas bölgesinde kanama kontrolü laparoskopik olarak sağlandı ve ameliyata son verildi.Ameliyat sonrası dönemde olgunun gaz gaita deşarjını takibe 4. günde taburcu edildi.Olgu ameliyattan sonra 6. günde karın ağrısı,şişkinlik,bulantı şikayetleri ile tekrar acil servise başvurud.Muayenesinde ileus bulguları tespit edilen olguya yapılan batın tomografisinde umblikal trokar bölgesinde herniasyon gösteren intestinal ans tespit edildi.Hasta acilen ameliyata alındı.umblikal bölgedeki eski insizyon yerinden mini laparatomi yapıldı. Umblikal trokar bölgesinde hernie olmuş beslenmesi normal ince barsak ansı gözlendi. Redüksiyon ve primer fasya onarımı uygulandı. Postoperatif dönemde herhangi bir ek komplikasyon olmadı. Hasta postoperatif ikinci gün taburcu edildi. SONUÇ Trokar yeri hernileri laparoskopik cerrahide nadir görülmekle birlikte ciddi komplikasyonlardan biridir.Laparoskopik ameliyatlardan sonra gelişen mekanik intestinal obstürüksiyonlarda trokar yeri herniasyonu mutlaka akılda bulundurulmalıdır

    9th International Congress on Psychopharmacology & 5th International Symposium on Child and Adolescent Psychopharmacology

    No full text

    9th International Congress on Psychopharmacology & 5th International Symposium on Child and Adolescent Psychopharmacology

    No full text

    Case Reports Presentations

    No full text
    corecore