AN INVESTIGATION OF THE EFFECTS OF INTELLIGENCE TYPE AND PHYSICAL ACTIVITY PARTICIPATION LEVEL ON FOREIGN LANGUAGE LEARNING ACHIEVEMENT IN UNIVERSITY PREPARATORY CLASS STUDENTS

The aim of the study is to compare the foreign language learning achievement levels of students who participate in physical activity and have physical/kinesthetic intelligence with others. The study was designed in the causal-comparison research model from the quantitative research methods. The sample consisted of 1012 participants, studying at Karabük University, School of Foreign Languages. "Personal Information Form", "Multiple Intelligence Observation Form", "International Physical Activity Questionnaire" and "Cambridge Preliminary English Test" were used as data collection tools. As a result, a significant positive moderate relationship between the physical activity participation levels of the participants and their physical/kinesthetic intelligence domains; a significant positive moderate relationship between physical activity participation levels and foreign language achievement scores; a significant positive weak relationship between foreign language achievement scores and physical/kinesthetic intelligence and a positive, medium-strong significant relationship between the time spent as an athlete and physical/kinesthetic intelligence has been found. When the effects of multiple intelligence domains and physical activity participation levels on foreign language achievement scores have been examined, it is seen that the level of physical activity participation has a positive and significant effect on foreign language achievement scores. It is seen that physical/kinesthetic intelligence, the time spent as an athlete and physical activity level are all important factors in foreign language learning. Keywords: multiple intelligence, physical/kinesthetic intelligence, physical activity, foreign language learnin

Ratlarda Deneysel Omurilik Travmasında Karvedilol’ün İkincil Hasara Etkisi

Aim: Previous studies have shown that carvedilol has a neuroprotective effect in animal models of brain ischemia and brain oxidative damage in vitro. This study was perfomed to investigate the effect of carvedilol on the secondary damage in experimental spinal cord injury (SCI). Material and methods: Twenty-four Wistar albino rats were divided into three groups. Group 1 underwent laminectomy alone. Group 2 underwent laminectomy followed by SCI and received carvedilol. Group 3 underwent laminectomy followed by SCI and received no medication. The neurological functions were assessed by Tarlov’s motor scale at the first and 24th hours. Oxidative stress status was assessed by MDA, SOD, MPO, GSH activities. A TUNEL-based apoptosis kit was used for evaluating apoptosis in the spinal cord samples and hematoxylinand eosin-stained specimens were used for light microscopic examination. Results: Carvedilol reduced apoptosis and regulated oxidant and antioxidant status by increasing SOD and GSH levels and reducing MPO and MDA levels in the spinal tissue homogenate. Neurological examination of rats revealed statistically significant improvement 24 hours after the trauma. Conclusion: Carvedilol has a statistically significant therapeutic effect, especially on functional recovery, and we found that carvedilol reduced secondary damage by inhibiting apoptosis and regulating the oxidant and antioxidant status.Amaç: Beyinde oksidatif hasar ve iskemi ile ilgili daha önce yapılan in vitro hayvan modeli çalışmalarında karvedilolün nöron koruyucu etkilerinin olduğu gösterildi. Çalışmada karvedilolün deneysel spinal travma modelinde ikincil hasar üzerine olan etkileri araştırıldı. Yöntem ve Gereçler: 24 adet Wistar albino tipi sıçan üç gruba ayrıldı. Spinal kord yaralanması ağırlık düşürme modeli ile gerçekleştirildi. Birinci gruba sadece laminektomi uygulandı. İkinci gruba laminektomi yapılarak spinal kord yaralanması oluşturuldu ve karvedilol verildi. Üçüncü gruba laminektomi yapılıp spinal kord yaralanması oluşturuldu ve herhangi bir medikasyon uygulanmadı. Tüm gruplarda deneklerin birinci ve 24. saatlerde Tarlov motor skorlaması ile nörolojik muayeneleri kaydedildi. Oksidatif stres ölçümü için MDA (malonildialdehit), SOD (süperoksit dismutaz), MPO (myeloperoksidaz) ve GSH (glutatyon) aktiviteleri kullanıldı. Apoptozis düzeyini belirlemek için TUNEL kiti ve ışık mikroskobi bulguları için hematoksilen eozin boyası kullanıldı. Bulgular: Karvedilol apoptozis düzeyini azalttı ve SOD ile GSH düzeyini artırıp MPO ve MDA düzeylerini azaltarak oksidasyon ve antioksidasyon olaylarını düzenledi. Sonuç: Karvedilol özellikle fonksiyonel iyileşme üzerine istatistiksel olarak olumlu etki oluşturdu ve apoptozisi azaltıcı ve oksidasyon-antioksidasyon olaylarını olumlu yönde düzenleyici etki gösterdi

The Visual evoked potentials in patients with chronic obstructive pulmonary disease

KOAH'da oluşan hipoksik nöropatiyi elektrofizyolojik bir metodla tetkik etmek amacıyla, KOAH tamsı alan 40 hasta ve 26 sağlıklı olguda PR VEP özellikleri belirlendi. Dama taşı şeklinde pattern uyarım verildi. Olguların her bir kareyi görüş açılan 62 dakika idi. PR VEP amplitüd ve P 100 latans değerleri sol ve sağ göz için ayrı ayrı kaydedildi. PR VEP P100 latans değeri KOAH grubunda, kontrol grubuna göre anlamlı olarak uzun bulundu(sırasıyla 113,7± 6,7 ms ve 110,5± 4,4 ms) (p<0.05). KOAH iılarda PR VEP P100 latansı ile hastalık süresi ve yaş arasında korelasyon saptandı. Amplitüd de ise iki grup arasında istatistiksel olarak anlamlı fark yoktu. Sonuç olarak, PR VEP P100 latans gecikmesinin demiyelinizasyon, aksonal dejenerasyon, endonöronal hipoksi, endonöronal mikroanjiopati ve iskemik ileti yetmezliği direnci ile ilgili olabileceği düşünüldü.To establish the hypoxic neuropathy occured in chronic obsructive pulmonary disease by an electrophysiologic method, we examined the characteristics of PR VEP of 40 patients with chronic obsructive pulmonary disease and 26 healty persons. The sight angle of the cases for one square was 62 minutes. We noted the amplitude of PR VEP and P 100 latency values one by one for the left and right eye. The values PR VEP P 100 latency determined in the group of chronic obsructive pulmonary disease was significantly long when compared with the control group ( 113,7 ± 6,7 ms and 110,5 ± 4,4 ms respectively ). The corelation between the values of PR VEP P 1 00 latency and the age of the patients and the period of the disease was proved in the patients of chronic obsructive pulmonary disease. But there was no significant systatistical difference of amplitude between the patient and healty groups. As a conclusion, we consider the delay of PR VEP P 100 latency was related to demyelinization, axonal degeneration, endoneuronal hypoxi, endoneuronal microangiopathy and the resistance to ischemic conduction failure

GÜÇLÜ EKONOMİYE GEÇİŞ PROGRAMI SONRASI TÜRKİYE’DE İKİZ AÇIKLAR HİPOTEZİ: AMPİRİK BİR UYGULAMA*

Bir ekonominin yatırım ve tasarrufları arasındaki fark cari açık olarak ifade edilmekte iken, kamu harcamalarının kamu gelirlerini aşması sonucu oluşan fark ise bütçe açığı olarak ifade edilmektedir. Bu iki açığın kapatılması ülkeler için temel makroekonomik hedeflerden olmaktadır. İkiz açıklar hipotezi, bütçe açığı ile cari işlem açığı arasında pozitif yönlü bir ilişkinin var olduğunu ileri sürmektedir. Geleneksel Keynesyen Görüş iki açık arasında ilişki olduğunu kabul ederken, Ricardocu Eşdeğerlik Hipotezi bütçe açıkları ile cari işlem açıkları arasında bir ilişkinin olmadığını iddia etmektedir.Bu çalışmada ikiz açıklar hipotezinin Türkiye ekonomisi için geçerliliği araştırılmıştır. 2003-2013 yılları arasında üçer aylık veriler kullanılmış, Eviews programında ekonometrik analizler yapılmıştır. Yapılan analizler bütçe dengesi ile cari işlemler dengesinin birbiriyle bağlantılı olmadığını göstermiştir. Yapılan Granger nedensellik testi sonuçlarına göre bütçe açıkları ile cari işlemler açıkları arasında anlamlı bir ilişki bulunmamıştır. Bu sonuç Ricardocu eşdeğerlik hipotezini desteklemektedir

The development of female employment in Turkey ; the case of Konya-Karaman

Bu çalışmada 2010-2017 döneminde Türkiye geneli ve Konya-Karaman bölgesinde kadınların işgücüne katılımını etkileyen unsurların belirlenmesi ile kadınların istihdam oranlarının verilmesi amaçlanmıştır. Bu amaçla Türkiye ve Konya-Karaman bölgesinde kadınların eğitim düzeyi, yaş ve istihdam edildikleri iktisadi faaliyetlere göre istihdam oranlarına yer verilmiştir. Veriler TUIK tarafından yayınlanan işgücü istatistiklerinden elde edilmiştir. Türkiye genelinde ve Konya-Karaman bölgesinde kadınların istihdam oranlarının erkeklerin istihdam oranlarından daha az olduğu tespit edilmiştir. Eğitim seviyeleri, kadınların yaşı, medeni durumları, kayıt dışı istihdam ve ücretsiz aile işçiliği kadınların işgücüne katılımlarını etkileyen en önemli unsurlardır. Bu çalışmanın sonuçları eğitim seviyesi, yaş ve iktisadi faaliyet kollarına göre istihdam oranlarının kadınların istihdamını hem Türkiye hem de Konya-Karaman bölgesi için benzer şekilde etkilediğini göstermiştir.The goal of this study is to determine the reasons of why the women living in Turkey and Konya-Karaman region do participate the labour force through the 2010-2017 period. For this reason, this study is includedemployment rates of women according to level of education, their age and employment rate according to the branches of economic activity in Turkey and Konya-Karaman region. The data are obtained from labour force statistics published by TURKSTAT. Women’s employment rates are lower than the men’s employment rates in Turkey and Konya-Karaman region.Education level, women’s age, marital status of women, unregistered employment and free family workmanship are the most important factors as to the women’s participating to labour force. The results of the study illustrated that women’s employment is similarly affected by level of education, age and employment rate according to the branches of economic activity both in Turkey and in Konya-Karaman region

Systematic evaluation of promising clinical trials-gene silencing for the treatment of glioblastoma

WOS: 000466983900003PubMed ID: 29694664AIM: To systematically investigate the role of artificial small interfering RNA (SiRNA) molecules in glioblastoma treatment and to give a detailed overview of the literature concerning studies performed in this field worldwide in the last 31 years. MATERIAL and METHODS: Articles about clinical trials conducted between December 1, 1949 and November 8, 2017, were identified from the Cochrane Collaboration, the Cochrane Library, Ovid MEDLINE, ProQuest, the National Library of Medicine, and PubMed electronic databases, using the terms "post transcriptional gene silencing," "small interfering RNA," "siRNA," and "glioblastoma," either individually or combined ("OR" and "AND"), without language and country restrictions. Articles that met the examination criteria were included in the study. After descriptive statistical evaluation, the results were reported in frequency (%). RESULTS: After scanning 2.752 articles, five articles were found that met the research criteria. Examination of full texts of the five identified articles provided no sufficient evidence for research conducted with regard to the use of gene silencing via siRNAs in glioblastoma treatment. CONCLUSION: To be able to evaluate the clinical use of siRNAs, there is an urgent need for in vivo studies and for trials with randomized, controlled, and clinical designs that provide long-term functional outcomes

G����S Duvar�N�N T�Berk�Loz Absesi

Chest wall is a rare involvement localization of tuberculosis, though uncommon are frequently seen in countries endemic to the disease. In this report, a tuberculosis case with chest wall involvement is presented.Hastalığın endemic olarak görüldüğü yerlerde bile göğüs duvarı tutulumu sık değildir, nadir tüberkuloz tutulum lokalizasyonudur. Bu bildiride, göğüs duvarı tutulumu olan bir vaka sunulmuştur