20 research outputs found

    Polymorphism in Exon 7 of β- Lactoglobulin (β-LG) Gene and Its Association with Milk Yield in Saanen Goats

    Get PDF
    ?-Lactoglobulin (?-LG) is one of milk protein and has important function on technological properties of milk such as cheese making. The relations between whey protein genes and milk yield/ composition have been investigated in previous researches. ?-LG can be utilized as a candidate gene for selection and breeding programs to increase milk yield and protein quality. The aim of this study is to investigate the ?-LG gene polymorphism and relation between ?- LG genotypes and milk yield. In this study, a total of 74 purebred Saanen goats originated from Australia were used to detect polymorphism with PCR-RFLP method. SacII digestion in 427 bp of ?-LG exon 7 (GenBank: Z33881.1) was revealed. Two alleles (S1, S2) and 3 genotypes (S1S1, S1S2, S2S2) were determined in ?-LG/ SacII locus. The ?-LG/S1S1 genotype with only one restriction site revealed two bands (347 bp and 80 bp). The ?-LG/S1S2 heterozygote genotype generated three bands (427 bp, 347 bp and 80 bp). An undigested product, 427 bp was ?-LG/S2S2 genotype which was due to a single nucleotide substitution at position g.4601G>A. S1S2 with genotype frequency (43.3%) higher than the other genotypes. S1 allele frequency was determined predominantly. Deviation from Hardy-Weinberg equilibrium was not identified in the Saanen breed. In ?-LG/ SacII locus, a significant relationship was not found between genotypes and lactation milk yield. However, ?-LG/ S1S1 genotype was observed to have higher lactation milk yield. It is concluded that ?-LG gene could be used as a molecular marker for economic traits such as milk yield and composition

    Short and long term outcomes of primary angioplasty in patients aged 75 years and over

    Get PDF
    The treatment of elderly patients with ST segment elevated myocardial infarction (STEMI) remains controversial. This study aimed to investigate the effects of primary angioplasty in elderly patients on in-hospital and long term major adverse cardiac events (MACE).Materials and methods: From October 2003 to March 2008, we retrospectively enrolled 220 patients aged 75 years and over with STEMI who underwent primary angioplasty. Patients’ characteristics, in-hospital and long term events were recorded.Results: Male/Female ratio of patients was 129/91 and mean age was 78.7 ± 3.6 (range, 75-97) years, and 58.6% of male). Of these patients 29.2% were diabetics, 69.8% were hypertensive, 34.4% were smoker and 43.5% were anemic at admission. Anterior myocardial infarction was diagnosed in 52.3% of patients. Mean pain-balloon time was 222 ± 116 minutes. Eighty two (38.2%) of these 220 patients had three-vessel disease and 12 (5.7%) were diagnosed as cardiogenic shock. Procedural success was observed in 79.6% of patients. Heart failure was observed 27.7% in hospital and intra aortic pump was used in 14.5% of patients. There was no significant difference between age groups in long term major cardiac events and in hospital mortality. Diabetes, leukocyte count at admission and in hospital heart failure were independent predictors of short term MACE and low hemoglobin level at admission and peak CKMB levels were independent predictors of long term MACE.Conclusions: Primary angioplasty in patients aged 75 years and over seems to be associated with low procedural complication, high procedural success, improved short and long term survival

    Behavioral rating inventory and laboratory tests measure different aspects of executive functioning in boys: A validity study

    Get PDF
    Davranış derecelendirme envanteri ve laboratuvar testleri erkek çocuklarda yönetici fonksiyonların farklı yönlerini ölçmektedir: Bir geçerlik çalışması Amaç: Bu çalışmanın amacı yönetici işlevleri (Yİ) ölçme açısından günlük yaşamdaki davranışları değerlendiren ekolojik bir test ile laboratuvar testleri ile arasındaki örtüşmeyi incelemek, ekolojik testin Dikkat Eksikliği Hiperaktivite Bozukluğunun (DEHB) tanısında kullanılabilirliğini incelemektir. Yöntem: Örneklem ilaç almamış ve kliniğe ilk kez başvurmuş olan, sadece DEHB tanısı olan ve alt tiplere göre ayrışmış bulunan (dikkat dağınıklığının önde geldiği grupta 22 çocuk, hiperaktivite/dürtüselliğin önde geldiği grupta 17; birleşik grupta 22 çocuk). Sağlıklı kontrol grubu yaş açısından eşleştirilmiş 19 erkek çocuktan oluşmuştur. Yİ’nin günlük yaşamda derecelendirilmesi için Davranış Derecelendirme Envanterinin (Behavioral Rating Inventory of Executive Functions: BRIEF) öğretmen ve ebeveyn formları kullanılmıştır (BRIEF-Ö ve BRIEF-E). Laboratuvar testleri Stroop Testi, Wisconsin Kart Eşleme Testi ve Raven Standart Progresif Matrisler Testinden oluşmuştur. Bulgular: DEHB grubunda, BRIEF’in faktör yapısı davranışsal düzenleme göstergesi ve üstbiliş göstergesinden oluşmuştur (açıklanan varyanslar BRIEF-Ö için %70.07 ve BRIEF-Ö için %72.29). Yönetici işlevleri ölçen ekolojik ve laboratuvar testleri aynı faktör altında yer almamıştır. Çok Değişkenli varyans analizi BRİEF puanları açısından grup etkisinin anlamlı olduğunu ancak altgruplar arasında anlamlı fark olmadığını ortaya koymuştur. BRIEF puanları ile yapılan lojistik regresyon analizinde duyarlık %90.20, özgüllük %63.20 olarak bulunmuştur. Tartışma: Çalışma Yİ’ye özel bilişsel özellikleri ve bunların davranışsal göstergelerini belirleyebilmek için ilgili özelliklerin bir arada taranmasını sağlayan ekolojik ve laboratuvar testlerinin kullanılması, bilgilerin hem öğretmen hem de ebeveynden ayrı ayrı alınması gerektiği ortaya konmuştur. BRIEF’in ve laboratuvar testlerinin ölçtüğü Yİ’nin aynı özellikler kümesinden oluşmadığına gösteren sonuçlar BRIEF’in Türk kültürü üzerindeki geçerliğine de ışık tutmaktadır

    POLATLI YÖRESİNDE YAPILAN SİSMİK YANSIMA ÇALIŞMALARI

    No full text
    Haymana Petrol Etütleri çerçevesinde Ankara'nın güneybatısında Polatlı-Haymana yöresinde sismik yansıma çalışmaları yapılmıştır. Çalışmaların yapıldığı alan, yaşlan Triyastan Kuvaternere kadar uzanan çökelleri içeren ve kuzeybatı-güneydoğu yönünde uzanan Haymana-Polatlı havzasında yer alır. Havzada Üst Kretase-Alt Tersiyer stratigrafisinin ayrıntılı bir biçimde ortaya konulduğu çalışma sonuçlarına (Günalan ve diğerleri, 1976) bağlı olarak plânlanan sismik çalışmada toplam 426 kilometrelik yansıma verileri elde edilmiştir. İnceleme alanında elde edilebilen sismik yansıma kesitlerinde en iyi izlenebilen seviye, içerdiği bol fosilli kumtaşı, kireçtaşlan nedeniyle hazne kayaç olabilme niteliğine sahip Mestrihtiyen yaşlı Beyobası formasyonunun üst sınırı olmuş ve zaman kontur haritası hazırlanarak yorumlanmıştır. Stratigrafik istiflenmede tabakalar arasındaki geçişler ise genelde iyi bir şekilde ayırt edilememiştir. Yorumlama çalışmaları sonucunda, incelenen alanın doğu bölümünde kuzeybatı-güneydoğu yönlü bir fay zonu ile bunun iki tarafında yer alan ve çalışma alanında kapanım göstermeyen iki ayrı yükselimin varlığı saptanmıştır. Bu yükselimlerden fayın kuzeyinde olanının jeolojik olarak gözlenen Kızılcakışla, güneyinde olanının ise Eski Polatlı antiklinallerinin derinlerdeki konumlarına ait olabilecekleri düşünülebilir. Ancak bunlardan kuzeyde bulunanın kuzey yönündeki, güneyde bulunanın ise güney yönündeki kapanımları sismik verilerde gözlenememiştir. Çalışma alanının batı bölümünde ise, sismik verilerde, güneydekinin kapanımının tam olarak kuzeydekinin ise büyük ölçüde izlenebildiği iki çukurluğun varlığı saptanmıştır

    GERİATRİ PRATİĞİNDE RASYONEL FARMAKOTERAPİ

    No full text
    Geriatri Pratiğinde Rasyonel Farmakoterapi</p

    Evaluation of Emotions from Brain Signals on 3D VAD Space via Artificial Intelligence Techniques

    No full text
    Recent achievements have made emotion studies a rising field contributing to many areas,such as health technologies, brain–computer interfaces, psychology, etc. Emotional states can beevaluated in valence, arousal, and dominance (VAD) domains. Most of the work uses only VA due tothe easiness of differentiation; however, very few studies use VAD like this study. Similarly, segmentcomparisons of emotion analysis with handcrafted features also use VA space. At this point, weprimarily focused on VAD space to evaluate emotions and segmentations. The DEAP dataset isused in this study. A comprehensive analytical approach is implemented with two sub-studies: first,segmentation (Segments I–VIII), and second, binary cross-comparisons and evaluations of eightemotional states, in addition to comparisons of selected segments (III, IV, and V), class separationlevels (5, 4–6, and 3–7), and unbalanced and balanced data with SMOTE. In both sub-studies, WaveletTransform is applied to electroencephalography signals to separate the brain waves into their bands(α, β, γ, and θ bands), twenty-four attributes are extracted, and Sequential Minimum Optimization,K-Nearest Neighbors, Fuzzy Unordered Rule Induction Algorithm, Random Forest, Optimized Forest,Bagging, Random Committee, and Random Subspace are used for classification. In our study, wehave obtained high accuracy results, which can be seen in the figures in the second part. The bestaccuracy result in this study for unbalanced data is obtained for Low Arousal–Low Valence–HighDominance and High Arousal–High Valence–Low Dominance emotion comparisons (Segment IIIand 4.5–5.5 class separation), and an accuracy rate of 98.94% is obtained with the IBk classifier.Data-balanced results mostly seem to outperform unbalanced results.</p

    Saanen Keçilerinde ?- Laktoglobulin (?-LG) Geni Ekzon 7 Polimorfizmi ve Süt Verimi ile İlişkisi

    No full text
    B-Lactoglobulin (?-LG) is one of milk protein and has important function on technological properties of milk such as cheese making. The relations between whey protein genes and milk yield/ composition have been investigated in previous researches. ?-LG can be utilized as a candidate gene for selection and breeding programs to increase milk yield and protein quality. The aim of this study is to investigate the ?-LG gene polymorphism and relation between ?- LG genotypes and milk yield. In this study, a total of 74 purebred Saanen goats originated from Australia were used to detect polymorphism with PCR-RFLP method. SacII digestion in 427 bp of ?-LG exon 7 (GenBank: Z33881.1) was revealed. Two alleles (S1, S2) and 3 genotypes (S1S1, S1S2, S2S2) were determined in ?-LG/ SacII locus. The ?-LG/S1S1 genotype with only one restriction site revealed two bands (347 bp and 80 bp). The ?-LG/S1S2 heterozygote genotype generated three bands (427 bp, 347 bp and 80 bp). An undigested product, 427 bp was ?-LG/S2S2 genotype which was due to a single nucleotide substitution at position g.4601G;gt;A. S1S2 with genotype frequency (43.3%) higher than the other genotypes. S1 allele frequency was determined predominantly. Deviation from Hardy-Weinberg equilibrium was not identified in the Saanen breed. In ?-LG/ SacII locus, a significant relationship was not found between genotypes and lactation milk yield. However, ?-LG/ S1S1 genotype was observed to have higher lactation milk yield. It is concluded that ?-LG gene could be used as a molecular marker for economic traits such as milk yield and composition.Süt proteinlerinden biri olan ?-Laktoglobulin (?-LG), peynir yapımı gibi sütün teknolojik özellikleri üzerinde önemli bir fonksiyona sahiptir. Serum protein genleri ile süt verimi/bileşimi arasındaki ilişkiler daha önceki çalışmalarda araştırılmıştır. ?-LG, süt verimi ve protein kalitesini artırmak için seleksiyon ve ıslah programları için aday bir gen olarak kullanılabilmektedir. Bu çalışmanın amacı, ?-LG gen polimorfizmini ve ?-LG genotipleri ile süt verimi arasındaki ilişkiyi araştırmaktır. Bu çalışmada, PCR-RFLP yöntemi ile polimorfizm belirlenmesi amacıyla Avustralya kökenli toplam 74 safkan Saanen keçi kullanılmıştır. SacII restriksiyon enzimi ile ?-LG geni 427 baz çiftlik yedinci ekzonu (GenBank: Z33881.1) genotiplenmiştir. ?-LG/SacII lokusunda iki alel (S1, S2) ve üç genotip (S1S1, S1S2, S2S2) belirlenmiştir. ?- LG/S1S1, genotipi tek kesim bölgesine sahip olduğundan iki bant vermektedir (347 bç ve 80 bç). ?-LG/S1S2 heterozigot genotipi üç bant oluşturmaktadır (427 bp, 347 bp ve 80 bp). ?-LG/S2S2 genotipig.4601G> A pozisyonunda tek nükleotid değişiminden dolayı 427 bç uzunluğunda kesilmemiş ürün vermektedir. SS2 genotip frekansı (% 43.3) diğer genotiplerden daha yüksektir. S1 allel frekansı predominant olarak belirlenmiştir. Saanen ırkında Hardy-Weinberg dengesinde sapma gözlenmemiştir. ?-LG/ SacII lokusunda, genotipler ile laktasyon süt verimi arasında önemli bir ilişki bulunmamıştır. Ancak ?-LG/ S1S1 genotipinin daha yüksek laktasyon süt verimine sahip olduğu belirlenmiştir. ?-LG geninin süt verimi ve kompozisyonu gibi ekonomik özellikler için moleküler marker olarak kullanılabileceği sonucuna varılmaktadı

    İlginç bir oküler psödomelanom olgusu

    No full text
    Ali Ozan Işık, Mehmet Bedii Oğurel, Muhammed Aybars, Kemal Turgay Özbilen İstanbul Üniversitesi İstanbul Tıp Fakültesi, Göz Hastalıkları Ana Bilim Dalı, İstanbul GİRİŞ VE AMAÇ:İntraokuler kitle-koroidal malign melanom (kMM) ön tanısı ile kliniğimize refere edilen olgunun klinik özellikleri ve ayırıcı tanısını sunmak YÖNTEM:Olgu sunumu BULGULAR:Olgu; 64 yaş kadın hasta, dış merkez nöroloji tarafından blefarospazm tanısı ile botox enjeksiyonları yapılan olgunun şikayetlerinin artması üzerine kranial MR görüntülemesi yapılmış; “sağ bulbus oculi posterior duvarında 6x5 mm kitle” raporlanması üzerine aynı kurumun oftalmoloji kliniğine konsulte edilmiş ve burada kMM-intaoküler tümör ön tanısı düşünülmesi üzerine kliniğimize yönlendirilmiştir. Özgeçmişinde meme kanseri bulunan hastanın, çocukluğunda gözüne darbe aldığı ve az gördüğü öyküsü vardı. Görme keskinliği sağ gözde 10 cmps, solda ise 0.7 seviyesindeydi. Biyomikroskop bakısında sağ göz afakikti, solda nükleer skleroz vardı. Göz içi basınçlar 14 mmHg idi, fundus bakısında sağ optik disk soluk, retina atrofikti; pupilla arkasında altta etrafı dejenere ve likefiye vitre ile sarılı nonpigmente kubbe şeklinde içi yer yer kalsifiye kitlesel lezyon izlendi. Sol fundus normaldi. OCT’de sağ makula atrofik sol normaldi. USG’de sağ gözde 6x5 mm boyutunda kitle imajı görüldü, ancak alt sınırı retinadan ayrı idi, altında retina ve koroid intakttı. Oküler kMM öntanısıyla incelenen olguda, pigmentsiz kitle ve meme CA öyküsü nedeniyle soliter metastaz da ayırıcı tanıdaydı. Muayenede göz hareketleriyle kitlenin de hareketlenmesi, kubbe şeklinde izlenmesine rağmen USG’de retinadan ayrı olması, muntazam şekli ve yüksek iç reflektansı, afakik olmasına rağmen göz içi cerrahi öyküsünün olmaması nedenleriyle vitreusa disloke (lukse) olmuş kristalin lens tanısı konuldu TARTIŞMA VE SONUÇ:Erişkin yaşta en sık görülen primer göz içi malign tümör kMM’dir ve bunların %25’i pigmentsizdir. Psödomelanom ise kMM’yi taklit eden klinik antitelere verilen genel bir addır. kMM tanısı hemen daima klinik ile konulur ve ayırıcı tanısı hayatidir. Detaylı bir anamnezin, muayene ve görüntüleme yöntemleri kadar önemli olduğu aklıda tutulmalıdır

    Koroner baypas cerrahisi ve çıplak metal stent uygulanan hastaların klinik sonlanımlarının karşılaştırılması

    Get PDF
    Giriş: Biz bu çalışmamızda, koroner baypas greftleme cerrahisi ile çıplak metal stent uygulanmış hastalarda SYNTAX (Sx) skoru ile değerlendirilen koroner lezyon kompleksitelerinin klinik sonlanımlar üzerine etkisini incelemeyi amaçladık.Hastalar ve Yöntem: Çalışma grubumuz çıplak metal stent uygulanmış (n= 265) ve koroner baypas cerrahisine giden (n= 294) 459 hastadan oluşmaktadır. Koroner arter hastalığı kompleksitesi Sx skoru ile değerlendirilmiştir. Sx skoru, hafi f Sx skoru (= 33) olmak üzere üç gruba ayrılmıştır.Bulgular: Çalışma süresince orta dönem takipte herhangi bir nedenle revaskülarizasyon sıklığı hem tüm grupta hem de Sx alt gruplarında perkütan koroner girişim uygulanan hastalarda koroner baypas cerrahisine giden hastalara göre daha fazladır. Orta dönem takipte herhangi bir nedenden ölüm sıklığı düşük ve orta Sx gruplarında tedavi grupları arasında benzer bulunmuştur. Ancak yüksek Sx skoru grubunda orta dönem takipte herhangi bir nedenden ölüm sıklığı perkütan koroner girişim uygulanan hastalarda koroner baypas cerrahisine giden hastalara göre daha fazladır. Tüm popülasyonda herhangi bir nedenden dolayı ölüm için düzeltilmiş risk perkütan koroner girişim ve koroner baypas cerrahisi arasında benzerken [hazard ratio, %95 GA: 0.88 (0.38-2.05), p= 0.780], herhangi bir nedenle revaskülarizasyon için düzeltilmiş risk koroner baypas cerrahisi grubuna göre perkütan koroner girişim grubunda belirgin olarak daha fazlaydı [hazard ratio, %95 GA: 0.12 (0.05-0.30), p< 0.001].Sonuç: Sx skoru ile değerlendirilen koroner lezyon kompleksitesi herhangi bir nedenle revaskülarizasyon sıklığı ile daha yakın ilişkilidir. Yüksek Sx skoru gubunda herhangi bir nedenden ölüm çıplak metal stent uygulanan hastalarda koroner baypas cerrahisine giden hastalara göre daha fazlaydıIntroduction: We aimed to compare the effects of coronary lesion complexity assessed by SYNTAX (Sx) score on the clinical outcomes in patients who have received BMS versus undergone coronary bypass grafting.Patients and Methods: Our study population consisted of 459 consecutive patients received bare metal stents (n= 265) or coronary bypass grafting (n= 294). The complexity of coronary artery disease was assessed by Sx score. Sx score was classifi ed as tertiles, as follows: low Sx score (? 22), intermediate Sx score and high Sx score (? 33).Results: Throughout the study, the intermediate-term incidence of any revascularization was signifi cantly higher in the percutaneous coronary intervention group compared with the coronary bypass grafting group for both overall group and Sx tertiles. The intermediate-term incidence of death from any cause was comparable between the treatment groups in patients with low and intermediate Sx tertiles. However, in patients with high Sx tertile, the intermediate-term incidence of death from any cause was signifi cantly higher in percutaneous coronary intervention group compared with coronary bypass grafting group. In the overall population, adjusted [hazard ratio, 95% CI: 0.88 (0.38-2.05), p= 0.780) risks for death from any cause were consistently comparable between percutaneous coronary intervention and coronary bypass grafting, whereas adjusted [hazard ratio, 95% CI: 0.12 (0.05-0.30), p< 0.001] risks for any revascularization were consistently signifi cantly higher in the percutaneous coronary intervention group compared with coronary bypass grafting group. Conclusion: Coronary lesion complexity assessed by SYNTAX score was closely associated with the higher incidence of any revascularization and in high SYNTAX score, with higher incidence of death from any cause in patients received bare metal stents than coronary artery bypass graftin
    corecore