8 research outputs found

    KALP DIŞI AMELİYAT UYGULANAN ÇOCUKLARDA GENEL ANESTEZİDE KULLANILAN İLAÇLARIN KALP ARİTMOJENLİĞİNE ETKİLERİ

    No full text
    Amaç:Çalışmamızda kalp dışı ameliyatlarda genel anestezide kullanılan ilaçların kalp ritmine etkisini değerlendirmeyi planladık. Bu amaçla atriyal aritmilerin göstergesi olan P dalga dispersiyonunu, ventriküleraritmojenliği belirleyen QT dispersiyonunu ölçerek anestezik ilaçların kalp ritmi üzerine etkilerini araştırdık.      Gereç ve Yöntem:Çalışmamıza Dr. Sami Ulus Kadın Doğum, Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nde 2013-2014 yılları arasında Çocuk Cerrahisi servisinde kalp dışı ameliyatlarda genel anestezi uygulanan 0-18 yaş arası 71 gönüllü hasta alındı. Kalp hastalığı olan, QT uzamasına neden olabilecek ilaç kulanım öyküsü olan hastalar çalışma dışı bırakıldı. Genel anestezi  sırasında kullanılan anestezik ilaçlar  propofol, fentanil ve  sevofluran idi. Bazı hastalara roküronyum, neostigmin, ondansetron, atropin uygulandı. EKG kayıtları ameliyattan 30 dk öncesinde ve ameliyattan 60 dk sonra elde edildi. P dalgası, QT intervali ve QTc  12 derivasyondaki minimum ve maksimum süreleri ile  dispersiyonları hesaplandı. Bulgular: Tüm olguların Pmin ve PR intervali ameliyat sonrasında daha yüksek bulundu. PDD ve QTc dispersiyonu ameliyat sonrası daha düşük idi. Roküronyum almayan hastaların Pmin ve PR intervali değerlerinde ameliyat sonrasında artış olduğu gözlendi. Roküronyum almayan hastaların P dalga dispersiyonunda ameliyat sonrasında azalma saptandı. Roküronyum alan ve almayan hastaların ameliyat sonrasında EKG’lerin değerlendirilmesinde herhangi bir fark gözlenmedi. Sonuç:Çalışmamızda propofol, sevofluran ve fentanilin çocuklarda rutin anestezide kullanılmasında herhangi bir sakınca olmadığını tespit ettik. Kas gevşetici olarak kullanılan roküronyum alan ve almayan grup arasında bir farklılık saptamadık. Bu nedenle roküronyum çocuk hastalarda genel anestezide güvenle kullanılabileceğini saptadık

    A rare venous port complication: Supraventriculer tachycardia

    Get PDF
    İmplante edilebilir santral venöz port kateterleri uzun dönem kemoterapi uygulanacak çocuklarda sıklıkla kullanılmaktadır. Bu kataterler kardiyak aritmiyi de içeren bir takım komplikasyonlara neden olabilirler. T hücreli akut lenfoblastik lösemi tanısı ile kemoterapi uygulanan on yaşındaki hastaya venöz port katateri takıldı. İşlem öncesi fizik muayene, laboratuvar bulguları, elektrokardiyografi ve ekokardiyografisi normaldi. Port kateteri takıldıktan sonra kısa süreli çarpıntı hissi olan hastanın bu sırada kalp hızının 200 atım/dakika olduğu ancak kısa sürede normal sinüs ritmine döndüğü görüldü. Port kateterinin distal ucunun sağ atriyum içinde olduğu direkt grafide görüldü. Port kataterinin biraz geri çekilmesi ile taşikardi atakları sona erdi. Çocuklarda santral venöz katetere bağlı supraventriküler taşikardi (SVT) hakkında az sayıda yayın bulunmaktadır. Burada santral venöz port kateteri yerleştirilmesinden sonra SVT atağı gelişen bir çocuk olguyu ve bu olgunun tedavisini sunmayı amaçladık.Implantable central venous port catheters are widely used in the management of children with cancer undergoing long term chemotherapy. These catheters can manifest a number of complications such as arrhythmia. Central venous port catheter was placed on a ten years old boy for chemotherapy. Before insertion of port catheter his physical examination, laboratory parameters, electrocardiography and echocardiography were normal. The patient felt palpitations shortly after the insertion of the port catheter. At that time the heart rate was 200 beats/minute but immediately normal sinus rhythm was restored. A chest roentgenogram revealed that the distal fragment of the port catheter was inside the right atrium. The port catheter was pulled back somewhat and then tachycardia attacks stopped. To our knowledge there are a few reports of supraventricular tachycardia (SVT) in children associated with central venous port catheter. Here we aimed to present a pediatric case with SVT after placement of central venous port catheter and his management

    ALT SOLUNUM YOLU ENFEKSİYONU NEDENİ İLE HASTANEYE YATIRILAN İKİ YAŞ ALTI ÇOCUKLARDA RSV ENFEKSİYONU SIKLIĞI VE RİSK FAKTÖRLERİ

    No full text
    Amaç: Respiratuvar sinsityal virüs (RSV), bebeklik döneminde görülen bronşiolit ve pnömoninin en sık nedenidir. Prematürite,  doğuştan kalp hastalığı, kronik akciğer hastalığı ya da immün yetmezlik gibi altta yatan hastalığı olanlarda RSV’ye bağlı komplikasyon ve ölüm riski yüksektir. Çalışmamızda hastaneye yatırılarak izlenen alt solunum yolu enfeksiyonlarında RSV sıklığını ve risk faktörlerini belirlemeyi amaçladık. Gereç ve Yöntem: Ekim 2012 –Mart 2013 tarihleri arasında alt solunum yolu enfeksiyonu nedeni ile hastanemizdeyatırılan 2 yaşın altındaki 257 olgu prospektif olarak değerlendirildi. Hastaların klinik ve laboratuvar bulguları incelendi, risk faktörleri belirlendi. Hastalardan nazofaringeal fırça ile nazofaringeal sürüntü örneği alınarak hızlı antijen testi ile RSV antijeni tarandı. Bulgular: Hastaların yaşları 1-24 ay (ort.6.67 ± 5.93 ay) arasında olup; %40’ı kız, %60’ı erkek idi. Hastalarda RSV sıklığı %38.1 olarak bulundu. RSV pozitif hastalarınen sık ocak ve şubat aylarında, yakınmaları başladıktan sonra ilk 5 günde başvurduğu gözlendi (p<0.001 ve p=0.021).Risk faktörlerinden biri olan üst solunum yolu enfeksiyonu olan bireylerle temasın, RSV enfeksiyonu riskini artırdığı tespit edildi (p=0.015). RSV pozitif hastalarda, akciğer grafisinde infiltrasyon ve atelektazi görülme oranıRSV negatif hastalara göre anlamlı şekilde fazlaydı (p=0.014, p=0.039). RSV pozitif ve negatif hastalar arasında, alınan tedaviler ve hastanede yatış süreleri arasında fark bulunmadı. Sonuç: Alt solunum yolu enfeksiyonu bulguları ile başvuran çocuklarda, hızlı antijen testleri ile RSV tanısı kolaylıkla konulabilmektedir. Tanının erken konulması, gereksiz antibiyotik kullanımı ve nozokomiyal enfeksiyonları önlemek açısından önem taşımaktadır

    Türkiye’de üçüncül bir merkezden duchenne ve becker müsküler distrofili hastaların klinik özellikleri ve yaşam kalitesi

    Get PDF
    Introduction: Duchenne Muscular Dystrophy (DMD) and Becker Muscular dystrophy (BMD), are chronic and progressive and rare genetic disorders that cause systemic involvement such as progressive muscle deterioration, motor disability, cardiomyopathy, and respiratory problems, with an increased risk of cognitive decline and psychological problems They are a group of neuromuscular diseases in which psychological problems affect negatively on quality of life (Qol) not only patients but also caregivers. This study demonstrates the clinical features of patients with DMD/BMD and their caregivers and compares controls with respects to psychological and social aspects. Materials and Methods: A total of 20 patients (3 with BMD and 17 with DMD), aged between 8 and 18 years, and 20 age-matched healthy children were included in this descriptive and cross-sectional study. The patients were evaluated by the pediatric neurology, cardiology, and psychiatry departments at the study time. Their demographic and clinical features were recorded. The Wechsler Intelligence Scale for Children-Revised (WISC-R), Pediatric Quality of Life Inventory (PedsQL) and its parent form, and the Strengths and Difficulties Questionnaire (SDQ) were applied to all of the participants. Results: The QoL scores were lower in patients with moderate and severe DMD/ BMD and their caregivers. In patients with DMD and in both groups, emotional symptoms, peer problems and prosocial behavior scores were higher in the subsets of the SDQ. The PedsQL child-parent scores were lower in all of the subsets with statistical significance. Conclusions: DMD and BMD comprise a group of chronic diseases with multiple complications that are difficult to manage. A QoL equal or close to that of the healthy children should be targeted. Today, proposed or experimental treatments for this disease group are assessed based on their ability to enhance QoL. Inquiring into the QoL and counseling should become routine.Giriş: Duchenne ve Becker musküler distrofi (DMD,BMD); progresif kas güçsüzlüğü, motor beceriksizlik, kardiyomiyopati ve r solunumsal problemler, artmış bilişsel kayıp riski ve psikolojik problemler gibi sistemik bulgularla seyreden kronik, progresif seyirli, nadir genetik bozukluklardır. Bu nöromusküler hastalık grubunda yalnızca hastaların değil bakım verenin de yaşam kalitesinin negatif yönde etkilendiği psikolojik problemlerin eşlik ettiği durumlardır. Bu çalışmada; DMD/BMD hastalarının klinik özellikleri yanı sıra hastalar ve bakım verenlerin psikolojik ve sosyal etkilenimleri ortaya konulmaya çalışılmıştır. Gereç ve Yöntem: 3’ü BMD, 17’si DMD tanılı, 8-18 yaş aralığındaki 20 hasta ile age-matched 20 sağlıklı kontrol çalışmaya dahil edilerek tanımlayıcı ve kesitsel bir çalışma planlanmıştır. Hastalar; çocuk nörolojisi, çocuk kardiyolojisi ve çocuk psikiyatrisi tarafından eş zamanlı değerlendirilmiştir. Demografik ve klinik özellikleri kaydedilmiştir. Çocuklar için revize edilmiş Wechsler zeka ölçeği,Çocuklar ve ebeveynler için yaşam kalitesi ölçeği ve Güç ve Güçlükler Anketi hasta ve kontrol grubuna uygulanmıştır. Bulgular: Klinik ciddiyeti orta ve ciddi olan DMD/BMD hastalarında sağlıklı kontrollerle karşılaştırıldığında hem hasta hem bakım verenin QOL skorları oldukça düşük saptandı. SDQ’ya göre ise alt içerikler açısından hem tüm grupta hem de DMD tanılı hasta grubunda emosyonal symptoms, peer problems ve social behavior açısından sağlıklı kontrollere göre yüksek skorlar elde edildiği başka bir deyişle bu alanlarda negatif yönde belirgin etkilenme olduğu görüldü. PedsQL child-parent skorları tüm alt başlıklarda sağlıklı kontrollere göre istatistiksel önemlilik ile birlikte düşük saptanmıştı. Sonuç: DMD/BMD yönetmekte güçlük yaşanan çok sayıda komplikasyonu olan bir grup kronik hastalıktır. Yaşam kalitesinin sağlıklı çocuklar kadar veya onlara yakın bir düzeyde tutulması hastalık yönetiminin ana hedefi olmalıdır. Günümüzde bu hastalık grubundaki önerilen veya henüz deneme aşamasındaki tedaviler de yaşam kalitesinin arttırılması ön koşulu ile değerlendirilmektedir. Bu nedenle; klinik pratikte sağlık hizmetleri yanı sıra yaşam kalitesinin sorgulanması ve arttırıcı önerilerin verilmesi bir rutin olmalıdır

    The prevalence of microalbuminuria and relevant cardiovascular risk factors in Turkish hypertensive patients.

    No full text
    Objectives: A growing body of data illustrates the importance of microalbuminuria (MAU) as a strong predictor of cardiovascular risk in the hypertensive population. The present study was designed to define the prevalence of MAU and associated cardiovascular risk factors among Turkish hypertensive outpatients. Study design: Representing the Turkish arm of the multinational i-SEARCH study involving 1,750 sites in 26 countries around the world, a total of 1,926 hypertensive patients from different centers were included in this observational and cross-sectional survey study. Patients with reasons for a false-positive MAU test were excluded. The prevalence of MAU was assessed using a dipstick test, and patients were inquired about comorbidities, comedication, and known cardiovascular risk factors. Results: The overall prevalence of MAU was 64.7% and there was no difference between genders. Most of the patients (82.5%) had uncontrolled hypertension, 35.6% had dyslipidemia, and 35.5% had diabetes, predominantly type 2. Almost one-third of the patients (26.4%) had at least one cardiovascular-related comorbidity, with 20.3% having documented coronary artery disease (CAD). Almost all patients (96.8%) had one or more risk factors for cardiovascular disease in addition to hypertension, including family history of myocardial infarction or CAD, diabetes, dyslipidemia, lack of physical exercise, and smoking. A trend towards higher MAU values in the presence of CAD was determined. Conclusion: Microalbuminuria tests should be routinely used as a screening and monitoring tool for the assessment of subsequent cardiovascular morbidity and mortality among hypertensive patients. © 2011 Turkish Society of Cardiology
    corecore