12 research outputs found

    The effects of poverty on mental healthYoksulluğun ruh sağlığı üzerine etkileri

    Get PDF
    Poverty is a social problem which exists since the beginning of human history and it became a more severe problem after the industrial revolution. Although this concept exists since people started living together, it creates important macro factors such as the slowdown in economic growth in recent years, societies being driven by the market, and as well as macro indicators like increasing unemployment, domestic violence, increase in divorce rates and suicide rates. Reducing poverty is a situation which decreases human energy, prevents human life, and creating feelings like helplessness and loss of control of your life situation. If we consider the individual as a biopsychosocial entity, poverty has a negative impact on mental health. After World War II, the increase in mental disorders helped people to uncover the relationship between environment, socio-economic status and disease which were examined in studies made in the post-war environment. The purpose of this paper is to review the negative impact of poverty on mental health. Negative impact of poverty on the mental health has been demonstrated by many studies. Mental health professionals from different disciplines should be in collaboration to identify the mental health needs of poor people and to develop their coping skills may be the subject of research in this area. ÖzetYoksulluk, insanlık tarihinden beri var olan, sanayi devrimi ile daha keskin hatlara bürünen sosyal bir sorundur. Bu kavram insanların birlikte yaşamaya başladığı günden bu yana varlığını sürdürmesine rağmen, son yıllarda ekonomik büyümenin yavaşlaması, toplumların pazar tarafından yönlendirilmesi gibi makro göstergelerin yanı sıra; bunlara bağlı olarak artan işsizlik, aile içi şiddet, boşanma oranlarındaki artış ve intiharlara kadar uzanan mikro düzeydeki bir süreci de beraberinde getirmektedir. Yoksulluk insan enerjini azaltan, insanca yaşamı engelleyen, bireyde yardımsızlık ve hayatının kontrolünü kaybetme duygusunu yaşatan bir durumdur. Bireyi biyopsikososyal bir varlık olarak düşünürsek yoksulluğun ruh sağlığı üzerine olumsuz etkileri olmaktadır. II. Dünya Savaşından sonra ruhsal bozukluklardaki artış, savaş sonrasında yapılan araştırmalarda çevre, sosyo-ekonomik durum ve hastalık arasındaki ilişkilerin ortaya çıkarılmasına neden olmuştur. Bu yazının amacı yoksulluğun ruh sağlığı üzerine olan olumsuz etkilerini gözden geçirmektir. Yoksulluğun ruh sağlığı üzerinde olumsuz birçok etki yaptığı yapılan araştırmalarla gösterilmiştir. Ruh sağlığı profesyoneli olarak farklı disiplinlerle işbirliği içinde yoksul insanların ruh sağlığını ve gereksinimlerini belirleme, onların baş etme becerilerini geliştirme bu alandaki araştırmaların konusu olabilir

    Sağlık yüksekokulu son sınıf öğrencilerin ruh sağlığı ve hastalıkları hemşireliği dersi klinik uygulamasında NANDA hemşirelik tanılarının incelenmesi

    Get PDF
    AbstractThe aim of this descriptive study was to evaluate the NANDA nursing diagnoses of Pamukkale University Denizli Healthcare College final year students for the patients they undertook the care of and to determine the aims and interventions relevant to these diagnoses.The study universe consisted of all Pamukkale University Denizli Healthcare College final year students who were continuing their education during the 2009-2010 educational year and took the Mental Health and Disease Nursing course (84). The universe was studied before selecting a sample. The internal medicine, surgery, cardiovascular surgery, chest disease, orthopedics-urology, and physical treatment and rehabilitation clinics were chosen for the consultation liaison psychiatry (CLP) while the AMATEM Center of the Denizli State Hospital and the Pamukkale University Psychiatry clinics were chosen as the student clinical application areas. The data were collected by evaluating the 136 nursing care plans prepared by the students and the data collection forms the students had used for nursing care during the 2009-2010 autumn semester. The nursing care was evaluated according to the symptom, etiology and problem (SEP) format, using the diagnostic list containing the NANDA diagnoses that had previously been provided to the students, and the number and percentage distributions were determined.The patients cared for at the CLP clinics by the students included in the study had been admitted for surgical interventions at a rate of 29.8% and cancer at 28.6% while those in the psychiatry clinics had been admitted for psychosis or alcohol-substance abuse at a rate of 16.7%. The students included in the study had determined 36 nursing diagnoses in 136 cases. The 6 most common diagnoses were infection risk at 34.5%, disturbance of sleep pattern at 33.3%, anxiety at 25.0%, activity intolerance at 20.2%, inadequate personal coping at 16.7% and trauma risk at 13.1% at the CLP clinics, and disturbed sleep pattern at 15.5%, inadequate personal coping at 14.3%, anxiety at 14.3%, changes in family processes at 10.7%, self-care deficit at 10.7% and social interaction disturbance at 10.7% at the psychiatry clinics.The students showed low rates of being able to determine nursing diagnoses according to the SEP format and to plan, administer and evaluate result criteria accordingly. We recommend frequent demonstration of the nursing process via case studies starting from the first year of nursing training, providing a similar interpretation of the nursing process in all main nursing lectures by using a common language, informing the student that the nursing process is not just homework or a way of grading but is the essential tool of nursing care based on scientific foundations. ÖzetBu çalışma Pamukkale Üniversitesi Denizli Sağlık Yüksekokulu son sınıf öğrencilerinin, Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Hemşireliği Dersi klinik uygulamasında bakımını üstlendikleri hastalarda saptadıkları NANDA hemşirelik tanılarının belirlenmesi amacıyla tanımlayıcı bir araştırma olarak yapılmıştır. Araştırmanın evrenini Pamukkale Üniversitesi Denizli Sağlık Yüksekokulunda, 2009-2010 eğitim-öğretim yılında öğrenim gören, Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Hemşireliği dersini alan 4. sınıf öğrencilerinin tamamı (84) oluşturduğu için örneklem seçimine gidilmemiştir. Konsültasyon liyezon psikiyatrisi (KLP) için dahiliye, cerrahi, kardiyovasküler cerrahi, göğüs hastalıkları, ortopedi-üroloji, fizik tedavi ve rehabilitasyon klinikleri; Denizli Devlet Hastanesi’ne bağlı AMATEM merkezi ve Pamukkale Üniversitesi Psikiyatri klinikleri öğrenci klinik uygulama alanları olarak belirlenmiştir. Veriler 2009-2010 güz yarıyılında öğrencilerin hasta bakımında kullandıkları veri toplama formu ve öğrencilerin hazırladığı 136 hemşirelik bakım planının incelenmesi ile toplanmıştır. Hemşirelik bakım planı öğrencilere önceden verilen NANDA tanılarının bulunduğu tanı listesinden yararlanılarak semptom, etyoloji ve problem (SEP) formatına göre değerlendirilmiş, sayı ve yüzde dağılımları KLP ve psikiyatri klinikleri için ayrı ayrı verilmiştir.Çalışmaya alınan öğrencilerin KLP kliniklerinde bakım verdikleri hastaların %29.8’i cerrahi girişimler ve %28.6’sı kanser tanısı nedeniyle; psikiyatri kliniklerinde %16.7’si psikoz ve yine aynı oranda alkol-madde bağımlılığı nedeniyle yattıkları belirlenmiştir. Çalışmaya katılan öğrenciler 136 vakada toplam 36 hemşirelik tanısı belirlemiştir. Bu tanılar içinde en sık saptanan 6 tanı KLP kliniklerinde %34.5 enfeksiyon riski, %33.3 uyku örüntüsünde rahatsızlık, %25.0 anksiyete, %20.2 aktivite intoleransı, %16.7 bireysel baş etmede yetersizlik, %13.1 travma riski; psikiyatri kliniklerinde %15.5 uyku örüntüsünde rahatsızlık, %14.3 bireysel baş etmede yetersizlik, %14.3 anksiyete, %10.7 aile süreçlerinde değişim, özbakım eksikliği ve sosyal etkileşimde bozulma tanılarından oluşmaktadır.Öğrencilerin yaptıkları bakım planlarında SEP formatına göre hemşirelik tanılarını belirleyebilme, sonuç kriteri, planlama, uygulama ve değerlendirme oranları düşük düzeyde saptanmıştır. Çalışmanın sonucunda hemşirelik sürecinin öğrenciye sık sık vaka çalışmaları yapılarak somut hale getirilmesi, tüm hemşirelik ana derslerinde ortak bir dil kullanılarak aynı şekilde yorumlanması, ödev ve not verme aracı değil de hemşirelik bakımının bilimsel temellere dayandırılmasında önemli bir araç olduğu öğrenciye iletilmesi önerilmektedir.  Amaç: Bu çalışma Pamukkale Üniversitesi Denizli Sağlık Yüksekokulu son sınıf öğrencilerinin, Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Hemşireliği Dersi klinik uygulamasında bakımını üstlendikleri hastalarda saptadıkları NANDA hemşirelik tanılarının belirlenmesi amacıyla tanımlayıcı bir araştırma olarak yapılmıştır. Yöntem: Araştırmanın evrenini Pamukkale Üniversitesi Denizli Sağlık Yüksekokulunda, 2009-2010 eğitim-öğretim yılında öğrenim gören, Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Hemşireliği dersini alan 4. sınıf öğrencilerinin tamamı (84) oluşturmuştur. Örneklem seçimine gidilmeden evren üzerinde çalışılmıştır. Konsültasyon liyezon psikiyatrisi (KLP) için dahiliye, cerrahi, kardiyovasküler cerrahi, göğüs hastalıkları, ortopedi-üroloji, fizik tedavi ve rehabilitasyon klinikleri; Denizli Devlet Hastanesi’ne bağlı AMATEM merkezi ve Pamukkale Üniversitesi Psikiyatri klinikleri öğrenci klinik uygulama alanları olarak belirlenmiştir. Veriler 2009-2010 güz yarıyılında öğrencilerin hasta bakımında kullandıkları veri toplama formu ve öğrencilerin hazırladığı 136 hemşirelik bakım planının incelenmesi ile toplanmıştır. Hemşirelik bakım planı öğrencilere önceden verilen NANDA tanılarının bulunduğu tanı listesinden yararlanılarak semptom, etyoloji ve problem (SEP) formatına göre değerlendirilmiş, sayı ve yüzde dağılımları KLP ve psikiyatri klinikleri için ayrı ayrı verilmiştir.Bulgular: Çalışmaya alınan öğrencilerin KLP kliniklerinde bakım verdikleri hastaların %29.8’i cerrahi girişimler ve %28.6’sı kanser tanısı nedeniyle; psikiyatri kliniklerinde %16.7’si psikoz ve alkol-madde bağımlılığı nedeniyle yattıkları belirlenmiştir. Çalışmaya katılan öğrenciler 136 vakada toplam 36 hemşirelik tanısı belirlemiştir. Bu tanılar içinde en sık saptanan 6 tanı KLP kliniklerinde %34.5 enfeksiyon riski, %33.3 uyku örüntüsünde rahatsızlık, %25.0 anksiyete, %20.2 aktivite intoleransı, %16.7 bireysel baş etmede yetersizlik, %13.1 travma riski; psikiyatri kliniklerinde %15.5 uyku örüntüsünde rahatsızlık, %14.3 bireysel baş etmede yetersizlik, %14.3 anksiyete, %10.7 aile süreçlerinde değişim, özbakım eksikliği ve sosyal etkileşimde bozulma tanılarından oluşmaktadır.Sonuç ve Öneri: Öğrencilerin yaptıkları bakım planlarında SEP formatına göre hemşirelik tanılarını belirleyebilme, sonuç kriteri, planlama, uygulama ve değerlendirme oranları düşük düzeyde saptanmıştır. Hemşirelik sürecinin hemşirelik eğitiminin ilk yılında ve ilk döneminde başlanarak öğrenciye sık sık vaka çalışmaları yapılarak somut hale getirilmesi, hemşirelik sürecinin tüm hemşirelik ana derslerinde ortak bir dil kullanılarak aynı şekilde yorumlanması, hemşirelik sürecinin ödev ve not verme aracı değil de hemşirelik bakımının bilimsel temellere dayandırılmasında vazgeçilmez bir araç olduğunu öğrenciye iletilmesi, öğrenciye daha somut ve anlamlı olması açısından mezuniyet sonrası çalışılan klinik ortamlarda da hemşirelik sürecinin yaygınlaştırılarak kullanılması önerilmektedir

    Bir Sağlık Yüksekokulu’nda Okuyan Öğrencilerin Ölüm Kaygılarının Belirlenmesi

    Get PDF
    Aim: The descriptive study has been done in order to determination thoughts, feelings and death anxiety in health school students.Methods: The descriptive study has been done in order to determination death anxiety in students. This study includes 330 students attending Pamukkale University Denizli School of Health. Sample is comprised of 244 students who accepted to enrolled in the study between 01st-31th of May, 2009. Data have been collected with using a questionnaire and “Thorson-Powell Death Anxiety Scale”, T-Test, One-Way ANOVA, Kruskal-Wallis and Mann-Whitney U-Tests.Results: Average age of students who enrolled in the study was 21.44 ± 2.11. 65.6% of the students were girls, 26.6% were in 3rd class, 28.3% were seeing death as “ceasing to exist/ending”, 35.2% were feeling pain/sadness/anxiety when facing death. 63.1% had cared a dying patient, 17.2% felt sadness when they died, 23.0% continued caring in order to cope with death when they did, 43.9% didn’t felt himself enough when caring, 58.2% didn’t wan’t to take care of a dying patient, 63.9% didn’t have enough training at school in order to take care of a dying patient. There were significant relationship between death anxiety point average and students’ age groups, gender, attending class, perception of death, feelings/thoughts about death, feelings during care and wish to again take care of dying patient (p<0.05). In conclusion, male students, attending 3rd class, admitting to have felt helpless and feeling nothing while caring, students feeling adequate, willing to take care of another dying patient were found to have higher death anxiety. As a result of the study approached patients and their families with death while talking to students in addition to, the granting of student consulting services and topics with discussion of concrete cases has been proposed. Amaç: Bu çalışma, bir sağlık yüksekokulunda okuyan öğrencilerin yaşam sonu bakıma yönelik düşüncelerinin, duygularının ve ölüm kaygısı durumlarının belirlenmesi amacıyla tanımlayıcı olarak yapılmıştır. Yöntem: Çalışmanın evrenini Pamukkale Üniversitesi Denizli Sağlık Yüksekokulu’nda öğrenim gören 330 öğrenci oluşturmaktadır. Çalışmanın örneklemini 01-31 Mayıs 2009 tarihleri arasında çalışmaya katılmayı kabul eden 244 öğrenci oluşturmuştur. Veriler anket formu ve “ Thorson-Powell Ölüm Kaygısı Ölçeği” kullanılarak, yüzdelik, T- Testi, One-Way ANOVA, Kruskal-Walls ve Mann-Whıtney-U testleri kullanılarak değerlendirilmiştir.Bulgular: Çalışmaya alınan öğrencilerin yaş ortalamaları 21.44±2.11 olarak saptanmıştır. Öğrencilerin %65.6’sının kız olduğu, %26.6’sının 3. sınıfta okuduğu, %28.3’ünün ölümü “yok olma/sona erme” olarak tanımladığı, %35.2’sinin ölümle karşılaştıklarında acı/üzüntü/kaygı, hissettikleri belirlenmiştir. Öğrencilerin %63.1’inin ölümcül hastaya baktığı, bakım verirken %17.2’sinin üzüldüğü,  %23.0’ünün bakım vermeye devam ederek bu durumla baş ettiği, %43.9’unun bakım verirken kendilerini yeterli hissetmedikleri, %58.2’sinin ölümcül hastaya bakım vermek istemedikleri, %63.9’unun hemşirelik eğitiminde ölümcül hastaya bakım vermekle ilgili yeterli bilgi verilmediğini ifade ettikleri belirlenmiştir. Öğrencilerin yaş grupları, cinsiyetleri, öğrenim gördükleri sınıf, ölümü algılama, ölümle ilgili duygu/düşünceleri, bakım verirken hissettikleri ve ölümcül hastaya tekrar bakım vermeyi isteme durumlarına göre ölüm kaygısı puan ortalamaları arasında istatistiksel olarak anlamlı bir ilişkinin olduğu saptanmıştır (p<0.05). Çalışmaya alınan erkek öğrencilerin, 3.sınıfta okuyanların, bakım verirken kendini çaresiz hisseden ve bakım verirken hiçbir şey düşünmedim diyenlerin, ölümcül hastaya bakım verirken kendini yeterli hissedenlerin ve tekrar ölümcül hastaya bakım vermek isteyen öğrencilerin ölüm kaygıları yüksek bulunmuştur.Çalışmanın sonucunda ölüme yaklaşan hasta ve ailesi ile konuşurken öğrencilerin yanında bulunulması, öğrenciye danışmanlık hizmetlerinin verilmesi ve konunun vaka tartışmaları ile somutlaştırılması önerilmiştir

    SYO öğrencilerinin ruh sağlığı ve hastalıkları hemşireliği dersi klinik uygulamasında NANDA hemşirelik tanılarının incelenmesi

    No full text
    Bu çalışma Pamukkale Üniversitesi Denizli Sağlık Yüksekokulu son sınıf öğrencilerinin, Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Hemşireliği Dersi klinik uygulamasında bakımını üstlendikleri hastalarda saptadıkları NANDA hemşirelik tanılarının belirlenmesi amacıyla tanımlayıcı bir araştırma olarak yapılmıştır. Araştırmanın evrenini Pamukkale Üniversitesi Denizli Sağlık Yüksekokulunda, 2009-2010 eğitim-öğretim yılında öğrenim gören, Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Hemşireliği dersini alan 4. sınıf öğrencilerinin tamamı (84) oluşturduğu için örneklem seçimine gidilmemiştir. Konsültasyon liyezon psikiyatrisi (KLP) için dahiliye, cerrahi, kardiyovasküler cerrahi, göğüs hastalıkları, ortopedi-üroloji, fizik tedavi ve rehabilitasyon klinikleri; Denizli Devlet Hastanesi’ne bağlı AMATEM merkezi ve Pamukkale Üniversitesi Psikiyatri klinikleri öğrenci klinik uygulama alanları olarak belirlenmiştir. Veriler 2009-2010 güz yarıyılında öğrencilerin hasta bakımında kullandıkları veri toplama formu ve öğrencilerin hazırladığı 136 hemşirelik bakım planının incelenmesi ile toplanmıştır. Hemşirelik bakım planı öğrencilere önceden verilen NANDA tanılarının bulunduğu tanı listesinden yararlanılarak semptom, etyoloji ve problem (SEP) formatına göre değerlendirilmiş, sayı ve yüzde dağılımları KLP ve psikiyatri klinikleri için ayrı ayrı verilmiştir. Çalışmaya alınan öğrencilerin KLP kliniklerinde bakım verdikleri hastaların %29.8’i cerrahi girişimler ve %28.6’sı kanser tanısı nedeniyle; psikiyatri kliniklerinde %16.7’si psikoz ve yine aynı oranda alkol-madde bağımlılığı nedeniyle yattıkları belirlenmiştir. Çalışmaya katılan öğrenciler 136 vakada toplam 36 hemşirelik tanısı belirlemiştir. Bu tanılar içinde en sık saptanan 6 tanı KLP kliniklerinde %34.5 enfeksiyon riski, %33.3 uyku örüntüsünde rahatsızlık, %25.0 anksiyete, %20.2 aktivite intoleransı, %16.7 bireysel baş etmede yetersizlik, %13.1 travma riski; psikiyatri kliniklerinde %15.5 uyku örüntüsünde rahatsızlık, %14.3 bireysel baş etmede yetersizlik, %14.3 anksiyete, %10.7 aile süreçlerinde değişim, özbakım eksikliği ve sosyal etkileşimde bozulma tanılarından oluşmaktadır. Öğrencilerin yaptıkları bakım planlarında SEP formatına göre hemşirelik tanılarını belirleyebilme, sonuç kriteri, planlama, uygulama ve değerlendirme oranları düşük düzeyde saptanmıştır. Çalışmanın sonucunda hemşirelik sürecinin öğrenciye sık sık vaka çalışmaları yapılarak somut hale getirilmesi, tüm hemşirelik ana derslerinde ortak bir dil kullanılarak aynı şekilde yorumlanması, ödev ve not verme aracı değil de hemşirelik bakımının bilimsel temellere dayandırılmasında önemli bir araç olduğu öğrenciye iletilmesi önerilmektedir.The aim of this descriptive study was to evaluate the NANDA nursing diagnoses of Pamukkale University Denizli Healthcare College final year students for the patients they undertook the care of and to determine the aims and interventions relevant to these diagnoses. The study universe consisted of all Pamukkale University Denizli Healthcare College final year students who were continuing their education during the 2009-2010 educational year and took the Mental Health and Disease Nursing course (84). The universe was studied before selecting a sample. The internal medicine, surgery, cardiovascular surgery, chest disease, orthopedics-urology, and physical treatment and rehabilitation clinics were chosen for the consultation liaison psychiatry (CLP) while the AMATEM Center of the Denizli State Hospital and the Pamukkale University Psychiatry clinics were chosen as the student clinical application areas. The data were collected by evaluating the 136 nursing care plans prepared by the students and the data collection forms the students had used for nursing care during the 2009-2010 autumn semester. The nursing care was evaluated according to the symptom, etiology and problem (SEP) format, using the diagnostic list containing the NANDA diagnoses that had previously been provided to the students, and the number and percentage distributions were determined. The patients cared for at the CLP clinics by the students included in the study had been admitted for surgical interventions at a rate of 29.8% and cancer at 28.6% while those in the psychiatry clinics had been admitted for psychosis or alcohol-substance abuse at a rate of 16.7%. The students included in the study had determined 36 nursing diagnoses in 136 cases. The 6 most common diagnoses were infection risk at 34.5%, disturbance of sleep pattern at 33.3%, anxiety at 25.0%, activity intolerance at 20.2%, inadequate personal coping at 16.7% and trauma risk at 13.1% at the CLP clinics, and disturbed sleep pattern at 15.5%, inadequate personal coping at 14.3%, anxiety at 14.3%, changes in family processes at 10.7%, self-care deficit at 10.7% and social interaction disturbance at 10.7% at the psychiatry clinics. The students showed low rates of being able to determine nursing diagnoses according to the SEP format and to plan, administer and evaluate result criteria accordingly. We recommend frequent demonstration of the nursing process via case studies starting from the first year of nursing training, providing a similar interpretation of the nursing process in all main nursing lectures by using a common language, informing the student that the nursing process is not just homework or a way of grading but is the essential tool of nursing care based on scientific foundations

    Determining death anxiety among health school students

    No full text
    Bu çalışma, bir sağlık yüksekokulunda okuyan öğrencilerin yaşam sonu bakıma yönelik düşüncelerinin, duygularının ve ölüm kaygısı durumlarının belirlenmesi amacıyla tanımlayıcı olarak yapılmıştır. Çalışmanın evrenini Pamukkale Üniversitesi Denizli Sağlık Yüksekokulu’nda öğrenim gören 330 öğrenci oluşturmaktadır. Çalışmanın örneklemini 01-31 Mayıs 2009 tarihleri arasında çalışmaya katılmayı kabul eden 244 öğrenci oluşturmuştur. Veriler anket formu ve “ Thorson-Powell Ölüm Kaygısı Ölçeği” kullanılarak, yüzdelik, T- Testi, One-Way ANOVA, Kruskal-Walls ve MannWhıtney-U testleri kullanılarak değerlendirilmiştir. Çalışmaya alınan öğrencilerin yaş ortalamaları 21.44±2.11 olarak saptanmıştır. Öğrencilerin %65.6’sının kız olduğu, %26.6’sının 3. sınıfta okuduğu, %28.3’ünün ölümü “yok olma/sona erme” olarak tanımladığı, %35.2’sinin ölümle karşılaştıklarında acı/üzüntü/kaygı, hissettikleri belirlenmiştir. Öğrencilerin %63.1’inin ölümcül hastaya baktığı, bakım verirken %17.2’sinin üzüldüğü, %23.0’ünün bakım vermeye devam ederek bu durumla baş ettiği, %43.9’unun bakım verirken kendilerini yeterli hissetmedikleri, %58.2’sinin ölümcül hastaya bakım vermek istemedikleri, %63.9’unun hemşirelik eğitiminde ölümcül hastaya bakım vermekle ilgili yeterli bilgi verilmediğini ifade ettikleri belirlenmiştir. Öğrencilerin yaş grupları, cinsiyetleri, öğrenim gördükleri sınıf, ölümü algılama, ölümle ilgili duygu/düşünceleri, bakım verirken hissettikleri ve ölümcül hastaya tekrar bakım vermeyi isteme durumlarına göre ölüm kaygısı puan ortalamaları arasında istatistiksel olarak anlamlı bir ilişkinin olduğu saptanmıştır (p<0.05). Çalışmaya alınan erkek öğrencilerin, 3.sınıfta okuyanların, bakım verirken kendini çaresiz hisseden ve bakım verirken hiçbir şey düşünmedim diyenlerin, ölümcül hastaya bakım verirken kendini yeterli hissedenlerin ve tekrar ölümcül hastaya bakım vermek isteyen öğrencilerin ölüm kaygıları yüksek bulunmuştur. Çalışmanın sonucunda ölüme yaklaşan hasta ve ailesi ile konuşurken öğrencilerin yanında bulunulması, öğrenciye danışmanlık hizmetlerinin verilmesi ve konunun vaka tartışmaları ile somutlaştırılması önerilmiştir.The descriptive study has been done in order to determination thoughts, feelings and death anxiety in the health school students. This study includes 330 students attending Pamukkale University Denizli School of Health. Sample is comprised of 244 students who accepted to enrolled in the study between 01st- 31th of May, 2009. Data have been collected with using a questionnaire and Thorson-Powell Death Anxiety Scale and assessed with T-Test, One-Way ANOVA, Kruskal-Walls and Mann- Whitney U-Tests. Average age of students who enrolled in the study was 21.44 ± 2.11. 65.6% of the students were girls, 26.6% were in 3rd class, 28.3% were seeing death as “ceasing to exist/ending”, 35.2% were feeling pain/sadness/anxiety when facing death. 63.1% of the students had cared a dying patient, 17.2% felt sadness when they died, 23.0% continued caring in order to cope with death when they did, 43.9% didn’t felt himself enough when caring, 58.2% didn’t wan’t to take care of a dying patient, 63.9% didn’t have enough training at school in order to take care of a dying patient. There were significant relationship between death anxiety point avera and students’ age groups, gender, attending class, perception of death, feelings/thoughts about death, feelings during care and wish to again take care of dying patient (p<0.05). Male students, attending 3rd class, admitting to have felt helpless and feeling nothing while caring, students feeling adequate, willing to take care of another dying patient were found to have higher death anxiety. As a result of the study approached patients and their families with death while talking to students in addition to, the granting of student consulting services and topics with discussion of concrete cases has been proposed

    Nursing care for a patient with attention deficit hyperactivity disorder according to peplau's interpersonal relations theory

    No full text
    Dikkat eksikliği hiperaktivite bozukluğu (DEHB), çocuklukta en sık tanı konulan psikiyatrik rahatsızlıklardan biridir. DEHB'de en sık görülen belirgin özellikler; dikkat dağınıklığı, hiperaktivite ve dürtüselliktir. DEHB olan çocukların bakımında hemşire; çocuğun ilaç ve psikososyal tedavi almasına, çocuğun ve ailenin yaşadıkları problemlerin çözümlenmesine destek olmaktadır. Hemşirelik kuramcısı olan Hildegard Elizabeth Peplau'ya göre hemşirelik; toplumdaki bireylerin sağlıklı olmasına yardım eden, diğerleri ile iş birliği içinde olabilmesini sağlayan ve kişiler arası ilişkiye dayalı terapötik bir süreçtir. Bu kişiler arası sürecin amacı; hemşirenin hastaya yardım etmesidir. Bu olgu sunumunda, DEHB tanısı olan 15 yaşındaki bir ergene Peplau'nun ''Kişiler Arası İlişkiler Kuramı'' temel alınarak; intihar riski, kendine zarar verme riski, yaralanma riski, beslenmede dengesizlik: beden gereksiniminden fazla, etkisiz baş etme, duyusal algılamada bozulma, sosyal etkileşimde bozulma, şiddet riski ve refakat eden anne için bakım verici rolünde zorlanma hemşirelik tanıları belirlenerek, hemşirelik bakımının planlaması ve uygulanması amaçlanmıştır.Attention deficit hyperactivity disorder (ADHD) is one of the most commonly diagnosed psychiatric disorders in childhood. The most common features observed in ADHD are distractibility, hyperactivity and impulsivity significantly. The nurse in the care of children with ADHD helps the child get medication and psychosocial treatment, and helps to solve the problems that the child and the family live in. According to Hildegard Elizabeth Peplau, the nursing theorist, nursing is a meaningful, interpersonal, therapeutic process that helps individuals in the society to be healthy and cooperate with others. In this phenomenon presentation, nursing diagnoses was determined, nursing care was planned and applied to a-fifteen-year-old teenager who was diagnosed with ADHD based on Peplau's Theory of Interpersonal Relations suicide risk, self-harm risk, injury risk, malnutrition: more than bodily requirements, impairment in sensory perception, impairment in social interaction, violence risk and strain in the caregiver role for the accompanying mother

    Prosodic marking of semantic contrasts: Do speakers adapt to addressees?

    No full text
    Bipolar disorder is a chronic mental illness that can involve manic and depressive episodes, as well as mixed episodes that involve both manic and depressive episodes. It can lead to significant psychosocial impairment and disability and can adversely affect the social relations, education, and professional success of the individual throughout life. Bipolar disorder causes stress for both the patient and family members. In this period, when intense support is needed, informing the patient and his/her family about illness and treatment is important. The Neuman Systems Model focuses on the optimal wellbeing of the individual and holistic management of treatment. In its holistic approach, the Neuman System defines nursing as the only profession that deals with all the factors that can affect an individual's response to possible and true stressors. Neuman attributes the uniqueness of nursing to its use of information and its regular unification with treatment approaches. From this point of view, Neuman believes that nurses should act as health care coordinators for individuals. In this case report, nursing care was planned and applied based on the Neuman System Model for a forty-year-old adult female diagnosed with bipolar disorder. A nursing care plan was prepared, and nursing interventions were applied to the patient aligned with the North American Nursing Diagnosis Association nursing diagnosis. In conclusion, applied nursing care was effective for the patient’s needs; however, there is a need for more model-based studies with larger samples. © 2020 by Journal of Psychiatric Nursing

    Childhood trauma and attachment styles among substance abusers in Turkey

    No full text
    Background: Early trauma exposure is well known to significantly increase the risk of developing a number of psychiatric disorders, especially addiction in adulthood. Literature has shown insecure attachment styles can be correlated with substance abuse. However, there is a lack of research on the relationship between childhood trauma and attachment styles among Turkish substance abusers. Objective: The aim of this study was to evaluate the childhood trauma and attachment styles of alcohol/substance abusers. Methods: A cross-sectional study was conducted from April 2014 to December 2015 in Ege University Department of Psychiatry alcohol/drug dependency unit. Participants included 289 substance abusers. All participants were assessed using a Childhood Trauma Questionnaire and Experiences in Close Relationships Scale. Analysis of variance, correlation and t-test were performed to determine childhood trauma and attachment styles among substance abusers. Data were collected from these 289 patients, and descriptive analysis was employed. While data on childhood trauma were collected using the Childhood Trauma Questionnaire, data on attachment styles were collected using the Experiences in Close Relationships Scale via a structured questionnaire. In order to determine the difference between the sociodemographic variables and childhood trauma score, t-and ANOVA tests were calculated. Pearson coefficient correlation was computed to assess the relationship between the childhood trauma scores and attachment style scores. Stepwise regression analysis was used to determine the effective variables on childhood trauma. Results: The mean age of the participants was32.5±11.0. Patients had higher scores in emotional abuse (31.22;SD 6.9) and emotional neglect (49.86; SD 8.4) subscales than in the other subscales in the Childhood Trauma Questionnaire. Patients with substance abuse reported high scores for anxious attachment style (65.20; SD20) in the Experiences in Close Relationships Scale. Sexual abuse subscale scores differed according to the duration of substance use (F = 2.61, p = 0.026). Substance abuse was significantly associated with childhood physical abuse (t=2.43, p=0.016) and sexual abuse (t=2.13, p=0.034). There were relationships between avoidant attachment and physical abuse (r=0.154, p=0.009), emotional abuse (r=0.131, p=0.025), physical neglect (r= 0.151, p=0.019), and emotional neglect (r=-0.151, p=0.010). Significant correlation was found between anxious attachment and emotional neglect via Pearson correlation analysis (0.226, p=0.001). Stepwise regression analysis reveals that both the age at which alcohol use started and avoidance attachment were strong predictors of physical abuse and physical neglect. Conclusions: Our study found that substance abuse was significantly associated with childhood physical and sexual abuse. Physical abuse, physical neglect, emotional abuse and emotional neglect were associated with avoidance attachment, while sexual abuse was associated with anxious attachment. The findings suggest that attachment may be an important factor to further understand and address alcohol/substance use among alcohol/substance users with a history of childhood trauma. Trauma therapy may help prevent relapses in alcohol/drug dependency. © Ethiopian Public Health Association

    Hemşirelik öğrencilerinin mizaç özelliklerine göre yaşamın anlamının belirlenmesi

    No full text
    Giriş ve Amaç: Tanımlayıcı olan bu çalışmanın amacı hemşirelik öğrencilerinin sosyodemografik değişkenlerine ve mizaç özelliklerine göre yaşamın anlamının belirlenmesidir. Yöntem: Araştırmanın evreni ve örneklemini Pamukkale Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Hemşirelik Bölümü 2017-2018 Eğitim-Öğretim Bahar dönemindeki 1., 2., 3., 4.sınıfında okuyan araştırmaya katılmak isteyen 442 hemşirelik öğrencisi oluşturmuştur. Veriler, TEMPS- A Mizaç Ölçeği, Yaşamın Anlamı Ölçeği (YAÖ) ve literatür bilgileri doğrultusunda araştırmacılar tarafından geliştirilen kişisel bilgi formu kullanılarak ölçülmüştür. Analiz için SPSS 20.0 istatistik programıyla Sayı, Yüzdelik, Mann-Whitney U, Kruskal-Wallis H, Spearman korelasyon analizi kullanılmıştır. Bulgular: Çalışmadakilerin yaş ortalaması 20.36±1.72’dir. Öğrencilerin %84.6’sı kadın; %28.3’ü 1.sınıf, %27.8’i 2.sınıf, %15.4’ü 3.sınıf, %28.5’i 4.sınıftır. YAÖ var olan anlam alt boyutu ile TEMPSA Mizaç Ölçeği depresif, siklomitik ve irritabl mizaç alt boyutu arasında negatif yönde, zayıf derecede anlamlı bir ilişki olduğu saptanmıştır (p<0,05). YAÖ bulunmaya çalışılan anlam alt boyutu ile TEMPSA Mizaç Ölçeği depresif, siklomitik, irritabl ve anksiyöz mizaç alt boyutu arasında pozitif yönde, zayıf derecede anlamlı bir ilişki tespit edilmiştir (p<0.05). Öğrencilerin kardeş sayısı, ebeveynlerinin tutumu, depresif ve ruhsal travma durumlarına göre YAÖ var olan anlam alt boyutunda istatistiksel anlamlılık olduğu belirlenmiştir (p<0.05). Çalışmaya alınanların cinsiyetlerine, gelir durumlarına, sosyoekonomik düzeylerine ve depresif durumlarına göre YAÖ bulunmaya çalışılan anlam alt boyutunda istatistiksel olarak anlamlı bir farklılık olduğu bulgulanmıştır (p<0.05). Katılımcıların yaş ve sınıflarına göre TEMPS-A Mizaç Ölçeği siklomitik mizaç alt boyutu, cinsiyetlerine göre hipertimik, irratabl ve anksiyöz mizaç alt boyutu, yaşadıkları yere göre irratabl ve anksiyöz mizaç alt boyutu, ebeveynlerinin birliktelik durumuna göre depresif mizaç alt boyutunda anlamlı bir farklılık olduğu saptanmıştır (p<0.05). Sonuç: Öğrenciler için yaşamın anlamı üzerinde sosyodemografik değişkenlerin ve mizaç özelliklerinin önemli bir etken olduğu söylenebilir. Öneri: Hemşire adaylarına ilk yıldan itibaren başlanarak lisans eğitimleri süresince ders içeriklerine olumlu benlik algısını geliştirici, yaşamın anlamını arttırıcı, sorumluluk almaktan çekinmeyen, karar verme yetkisini kullanabilen, idealist özellikler kazandırmaya yönelik konuların eklenmesinin önemli olabileceği düşünülmektedi
    corecore