8 research outputs found

    Child Death Due To Sink Fracture: a Case Report

    Get PDF
    Çocukluk çağı yaralanmaları ve buna bağlı ölümler çok sık rastlanan olaylardır. Merdiven ya da banyoda kayma şeklindeki düşmelerin yaralanmalara yol açtığı ama ölümün ender olarak meydana geldiği görülmektedir. Bu olguda dosya tetkikinde 6 yaşında erkek çocuk olduğu, anaokulunda lavabo kısmında öğretmenin çocuğu yerde kırık lavabo parçalarının yanında kanlar içinde yatar vaziyette görmesi üzerine, hastaneye kaldırıldığı ve hastaneye eks olarak kabul edildiğinin kayıtlı olduğu tespit edildi. Otopside dış muayenede sol kulağın 3 cm altından başlayarak boyunda yatay seyirle larinks çıkıntısı üzerinde sonlanan 9 cm uzunluğunda kesik vasıfta yara görüldü. İç muayenede boyunda sol vena jugularis internada 1.5 cm lik damar lümeni ile iştirakli yarım kat kesi, arteria karotis communis sinistra da tam kat kesilme olduğu, kesi kenarlarının düzgün olduğu görüldü. Boyun organları dışında tüm organların yüzey ve kesitlerinde ileri derecede solukluk dışında başkaca makroskobik patolojik özellik görülmedi. Kanda ve idrarda alkol, uyutucu ve uyuşturucu madde saptanmadı. Ölümünün penetran cisim kesisine bağlı büyük damar kesilmesinden gelişen dış kanama sonucu meydana gelmiş olduğu kanaatine varıldı. Böyle kazalara bağlı ölümlerin nadir görülmesi nedeniyle bu çalışmada çocukların gittiği okullardaki eşya ve mekanın onların kullanımına uygun yapılması ve düzenli kontrol edilmesinin önemini vurgulanması amaçlandı.Childhood injuries and deaths due to these injuries are not rare. Falling from stairs or slipping in the bathroom may lead to injury however death rarely occurs. In this case study, a six-year old boy was found lying on the ground in blood next to the broken sink fragments in the bathroom of the kindergarten. The child was taken to hospital, but accepted to hospital as an ex. During autopsy, external examination showed a 9 cm of incision extending from 3 mm under the left ear to protrusion of the larynx. Internal examination demostrated a 1.5 cm half layer cut in the internal jugular vein of the neck and a complete cut in the left common carotid arteria. The incision edges were smooth. The surface and the sections of all organs were macroscopically not pathologic except for severe pallor. Alcohol, opiates and narcotics were not detected in blood and urine. The death was thought to be the result of external bleeding from large vessel cut due to penetrating object. In this case study, we aimed to emphasize the importance of suitability of furniture and environment for children in kindergarten or school

    Human leucocyte antigen genotyping in celiac disease: Reasons for inappropriate use

    No full text
    Background: Celiac disease (CD) is an autoimmune enteropathy, which may need further Human Leukocyte Antigen (HLA) testing beyond autoantibodies for diagnosis due to the necessity of lifetime gluten restriction. HLA genotyping test is useful in certain scenarios for CD diagnosis and screening. The aim of this study was to evaluate the reasons for inappropriate requesting of HLA testing. Methods: One hundred and fifteen patients, who had been tested for CD-related HLAs, were included in this study. Final diagnosis, indication of HLA test, serological and histopathological findings were re-evaluated to determine the inappropriate usage of HLA testing. Results: Among all patients, 44 (38.2%) were diagnosed with CD according to their genotyping results. The frequency of DQ 2.5, DQ8 and DQ2.2 haplotypes among these patients was 57.2%, 28.2%, and 14.3%, respectively. HLA test was performed inappropriately in 35 (30.4%) of patients. The most common reason was serology and pathological findings of patients were already conclusive as CD in 15 (42.9%) patients. Serology negative patients were tested without any supporting finding of CD in 11 (31.4%) patients. Last identified reason was that patients whose serology and intestinal biopsy were not conclusive as CD in 9 (25.7%) patients. Conclusions: Before requesting HLA typing test, patient’s data should be thoroughly evaluated to confirm the need for test

    Hacettepe Dahiliye Ders Kitabı 2

    No full text
    Ondokuzuncu yüzyılın tıp literatürü, korku filmi gibidir. Hekimlerin, ellerine geçirdikleri her şeyi, akıllarına gelen her yöntemi tedavi için kullandıkları görülür. Bilgiye değil, kulaktan dolma duyumlara dayanan, “içten doğma” uydurma fikirlerle hastaların yelken kürek tedavi edilmeye çalışıldığı bir dönemdir. Litrelerce kan alınır, barsaklar yüksek basınçlı lavmanlarla delik deşik edilir, hastalar buzlu sulara yatırılıp uzuvlar gangren olana dek dondurulur, dondurmak işe yaramazsa kaynar kazanlara sokulur, deriyi kabartan bitkisel merhemlerle epidermis eritilir, terkibi ikinci kez asla tutturulamayan envai çeşit bitkisel karışımlarla organlar iflas ettirilirdi. Yirminci yüzyılın başında, modern tıbbın kurucusu sayılan Dr. William Osler öncelikle bu “palavra tıbba” rest çekmiş, yeni bir çağı aralamıştır. Çağdaşı olan bazı hünerli hekimlerle birlikte, önümüze gelen her hastayı, elimize geçirdiğimiz her şeyle, bu şekilde rastgele tedavi edemeyiz, öncelikle hastalıkları tanımamız gerekir diyerek, tıbbın önceliğini tanıya yöneltmişler, kendilerine kadar olan eski devirlerden miras iki ilaç (digoksin ve morfin) dışındaki tüm o ilkel tedavi yöntemlerini reddetmişlerdir. Akıldışı eski tedavileri reddederek, yerine henüz yeni bir tedavi seçenekleri de olmadığından; yalnızca (doğru) tanı koymaya çalışan ve hastanın prognozunu tayin etmeye odaklanmış, tepkisel ve aslında bir bakıma muhafazakar yeni bir tıbbı başlatmışlardır. Tıp eğitimini de bu doğrultuda değiştirip, çalakalem ilaç ve tedavi veren hekimler yerine; hastanın hastalığını kavramaya çalışan, doğru tanı koyan hekimler yetiştirmeye yönelmişlerdir. Tıp eğitimindeki “hasta başı vizitler” bizzat Dr. William Osler tarafından başlatılmıştır. Bu ekol, 1900’ların başında cesur bir kararla, neyi tedavi ettiğini bilmeyen eski hekimlik pratiğini kapatıp, öncelikle hastalıkları kavramaya, hastalarına titizlikle isabetli bir tanı koymaya odaklanmıştır. Bu devir, tıbbın rönesansı sayılır. Kuruluşundan itibaren çağdaşı modern tıp dünyasının bir takipçisi ve aktörü olan Hacettepe Tıp Fakültesi; hünerli hekimler, iyi klinisyenler yetiştirmeyi amaçlamıştır. Prof. Dr. Şeref Zileli’nin kurucusu olduğu İç Hastalıkları Anabilim Dalımız, mezuniyet öncesi tıp eğitiminde yatay ve dikey entegrasyon modeliyle klinik eğitim aşamasında, öğrencilerimize “dahiliye nosyonu” kazandırmayı hedeflemiştir. Dahiliye nosyonu, hastaya saçından tırnağına bir bütün olarak bakabilmeyi; hastanın sorunlarını rasyonel bir klinik denklem haline getirebilmeyi; semptomlarından başlayıp, fizik muayene ve isabetli tetkik seçimiyle en doğru tanıyı koyabilmeyi ve hastaya en az zarar verecek en uygun tedaviyi planlayabilmeyi gerektirir. Mezuniyet öncesi İç Hastalıkları Klinik Eğitim programımızın öğrenim hedefleriyle, içeriği ve ulusal çekirdek müfredatımız gözetilerek hazırlanan bu kitap; İç Hastalıkları, Kardiyoloji, Göğüs Hastalıkları, İnfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji anabilim dallarımız öğretim üyelerinin ortaklaşa titiz bir çalışmasıdır

    Oral Research Presentations

    No full text
    corecore