50 research outputs found
Alternative controlling methods in controlling of olive fruit fly (Bactrocera oleae (Gmel.)) (Diptera: Tephritidae)
Bu çalışma çerçevesinde zararlının 2005 yılındaki zararlının deneme kurulan
bölgedeki populasyon dalgalanmaları, Aydın ilindeki bulaşıklık oranının saptanması ve
kullanılan alternatif mücadele yöntemlerinin doğa koşullarında zararlıya olan etkileri
araştırılmıştır. Bu amaçla kullanılan alternatif mücadele metotları, çekici besin tuzağı,
Yapışkan sarı tuzak ve feromon kombinasyonu, Yapışkan sarı tuzak ve çekici besin
kombinasyonu şeklindeki kitlesel tuzaklama metotlarıdır.
Alternatif mücadele yöntemlerinden, yapışkan sarı tuzak+feromon kombinasyonu %
85.36 ile nerdeyse ilaçlı mücadeleyle birebir etki göstermiş, bunu % 43.82 etki ile yapışkan
sarı tuzak+çekici besin kombinasyonu izlemiş, en düşük etkiyi ise % 22.11 ile çekici besin
tuzağının gösterdiği görülmüştür.
Aydın ilinde genelinde zeytin meyvelerinde görülen en yüksek bulaşıklık oranlarının
sırasıyla; % 38.21, % 37, % 35.47 oranlarında Kuşadası, Didim ve Söke ilçelerinde
görüldüğü gözlenmiştir.Population fluctiation, infestation rate of fruits caused by the pest, and alternative
controlling methods of olive fruit fly were investigated in field conditions in this study
conducted in 2005. Attractant lure, sticky yellow trap+pheromene combination and sticky
yellow trap+attractant lure combination were tested as mass trapping methods in this study.
As a result, sticky yellow trap+pheromone combination give the most effective control
with 85.36 %, and followed by with 43.82 %. The least effective result was obtained in the
attractant lure trap with 22.11 % effectiveness.
The infestation ratio of fruits were 38.21 %, 37 % and 35.47 % in Kuşadası, Didim
and Söke respectively
Rocket launchers on which rocket are placed are used for aiming at the desired angle for azimuth and elevation axes. In order to aim, several kinds of actuation systems are used on azimuth and elevation axes. In this thesis, rocket launchers with electromechanical actuation system are modelled and determination of the correct proportional integral ve derivative (PID) controller parameters for this system is aimed. Since rocket launcher are produced by defence industrial companies, in literature, about the modelling method of the other rocket launchers there is limited information due to security. As far as known, the controller parameters of this kind of systems are determined by applying experimental method on real systems. In these kinds of workouts, system geometry and performance values are determined roughly in order to specify the controller parameters. However, these rough values differ from the real system. Therefore, they are not very useful for setting up the controller parameters. Also, working on rocket launchers having big structure is not efficient from the perspective of workshop and security. By this thesis, modelling and controlling of the rocket launcher is done on software. Test setup which simulates launcher is designed and used for determining the controller parameters. During modelling, friction losses are included in the system. These friction values are determined by comparing the values obtained from the real rocket launcher produced by Roketsan A.Ş. and values obtained from the modelled system on software. By this method, fine tuning of the controller will be performed on the real system.
Roket lançerleri, üzerine roket yerleştirilerek roketlerin istenilen hedefe ulaşabilmesi için gereken dönüş ve yükseliş açısını verebilen sistemlerdir. İstenilen dönüş ve yükseliş açısını verebilmek için çeşitli tahrik sistemleri kullanılmaktadır. Bu tez çalışmasında elektromekanik tahrik sistemine sahip roket lançerlerinin modellenerek buna uygun olan oransal integral ve türevsel (PID) kontrolcü parametrelerinin belirlenmesi amaçlanmıştır. Roket lançerleri daha çok savunma sanayii firmaları tarafından üretildiği için gizlilik sebebiyle sistemlerin nasıl modellendiğine dair bilgilere literatürden ulaşmak mümkün olmamaktadır. Ancak, bilindiği kadarıyla bu tip sistemlerin kontrolcü parametreleri gerçek sistem üzerinde ampirik yöntemlerle belirlenmektedir. Bu tür çalışmalarda kontrolcü parametrelerini belirlemek için kabaca sistem geometrisi ve sistem performansı belirlenmektedir. Ancak bu bilgilerin gerçek sistem ile farklılık göstermesi sebebiyle kontrolcü parametrelerinin belirlenmesi için yeterince fayda sağlamadığı görülmüştür. Ayrıca, büyük yapılı roket lançerleri üzerinde çalışmak çalışma alanı ve güvenlik açısından kolay olmamaktadır. Bu çalışma kapsamında, roket lançer modellemesi ve kontrolü yazılım ortamında yapılmıştır. Lançeri benzetebilen test düzeneği tasarlanarak kontrolcü parametrelerinin bu test düzeneği ile belirlenmesi amaçlanmıştır. Modelleme yapılırken Roketsan A.Ş. firması tarafından daha önce üretilen sistemlerden alınan veriler ile yazılım kullanılarak modellenen sistem arasında kıyaslama yapılarak sistemdeki sürtünme kayıpları modele dahil edilmiştir. Gerçek sistem üzerindeki çalışmalarda sadece hassas kontrol işlemleri yapılacaktır.Rocket launchers on which rocket are placed are used for aiming at the desired angle for azimuth and elevation axes. In order to aim, several kinds of actuation systems are used on azimuth and elevation axes. In this thesis, rocket launchers with electromechanical actuation system are modelled and determination of the correct proportional integral ve derivative (PID) controller parameters for this system is aimed. Since rocket launcher are produced by defence industrial companies, in literature, about the modelling method of the other rocket launchers there is limited information due to security. As far as known, the controller parameters of this kind of systems are determined by applying experimental method on real systems. In these kinds of workouts, system geometry and performance values are determined roughly in order to specify the controller parameters. However, these rough values differ from the real system. Therefore, they are not very useful for setting up the controller parameters. Also, working on rocket launchers having big structure is not efficient from the perspective of workshop and security. By this thesis, modelling and controlling of the rocket launcher is done on software. Test setup which simulates launcher is designed and used for determining the controller parameters. During modelling, friction losses are included in the system. These friction values are determined by comparing the values obtained from the real rocket launcher produced by Roketsan A.Ş. and values obtained from the modelled system on software. By this method, fine tuning of the controller will be performed on the real system
Galaktoz oksidaz -miyoglobin hibrid sistemine dayalı mediyatör esaslı yeni bir biyosensör tasarımı
Bu tez çalışmasında biyosensör teknolojisine yeni ve orijinal bir bakış açısı getiren D-galaktoz tayinine yönelik, altın elektrod (Au)-tiyonin-glutaraldehit (GA)-nafyon modifiye galaktoz oksidaz- miyoglobin hibrid biyosensörü tasarımı amaçlanmıştır. Geliştirilen biyosensör sisteminde öncelikle altın elektrod yüzeyine tiyoninin elektropolimerizasyonu gerçekleştirildi. Ardından elektrod üzerine glutaraldehit damlatılarak enzim-protein çözeltisinin (galaktoz oksidaz ve miyoglobin) çapraz bağlanma ile immobilizasyonu sağlandı. Son olarak elektrod nafyon çözeltisi ile muamele edilerek altın-tiyonin-GA-nafyon modifiye biyosensör hazırlanması için gerekli tüm basamaklar tamamlanmış oldu. Hazırlanan biyosensörün optimizasyon çalışmalarında öncelikle optimum tiyonin miktarı, optimum glutaraldehit miktarı, optimum galaktoz oksidaz aktivitesi, optimum miyoglobin miktarı, optimum nafyon miktarı gibi parametreler çalışıldı. Çalışma koşullarının optimizasyonunda pH optimizasyonu ve sıcaklık optimizasyonu gerçekleştirildi. Biyosensörün karakterizasyon çalışmalarında D-galaktoz için doğrusal tayin aralığı, tekrarlanabilirlik, substrat spesifikliği, girişim etkisi ve depo kararlılığı gibi parametreler araştırılmıştır. Optimizasyon çalışmaları sonucunda D-galaktoz biyosensörü için en uygun tiyonin miktarı, glutaraldehit miktarı ,enzim aktivitesi, miyoglobin miktarı, nafyon miktarı sırasıyla 0,5 mmol/L ,10oL, 1,177 U/mL , 10mg/ml, 10oL bulunmuştur. Çalışma koşullarının optimizasyonu amacıyla yapılan denemelerde D-galaktoz biyosensörü için çalışma tamponu olarak 50 mM pH 7,0 fosfat tamponu ve çalışma sıcaklığı olarak 32°C bulunmuştur. Geliştirilen biyosensör için yapılan karakterizasyon çalışmalarında ise D-galaktoz için 0,1 - 1 mM aralığında doğrusal sonuçların alındığı belirlenmiştir. Tekrarlanabilirlik denemelerinde (n=7) 0,5 mM D-galaktoz konsantrasyonunda ortalama değer (x) , standart sapma (S.S) ve % varyasyon katsayısı (%V.K) sırasıyla 0,5376 mM, ± 0,0236 ve % 4,40 olarak bulunmuştur
Cat1-objects in modified categories of interest
Cebirsel yapılardaki, normal alt objeler ve bölüm objelerinin sınıflandırma açısından önemli bir yeri vardır. Örneğin izomorfizm teoremleri kullanılarak bir grup üzerindeki homomorfizmler sınıflandırılabilir ve bir grubun basit veya mükemmel olması bu grup üzerindeki homomorfizmler cinsinden ifade edilebilir. Cebirsel yapıların merkezsel genişlemeleri de matematikçilerin oldukça ilgisini çekmiştir. Merkezsel genişlemelerin elde edilmesi için normal alt objeler ve bölüm objelerinden faydalanılmıştır. Singüler objeler ve komutatör objeler ise merkezsel genişlemelerin sınıflandırılması için kullanışlı objelerdir. Bu tez beş bölümden oluşmaktadır. Giriş bölümünde çalışılacak konu üzerinde literatürde yapılmış bazı çalışmalardan bahsedip konun kısa bir tarihçesi verildi. İkinci bölümde temel özellikleri ile birlikte bazı ilişkili yapılar ve modifiye interest kategorisinin literatürde var olan tanımı verildi. Üçüncü bölümde, herhangi bir modifiye interest kategorisindeki (pre)cat1-objenin notasyonu ve bu objenin deki çaprazlanmış modüller ile bağlantısı verildi. Daha sonra dördüncü bölümde modifiye interest kategorilerde singülerlik, komutatör ve merkezsel genişlemeler verildi. Beşinci bölümde ise dördüncü bölümün uygulaması olarak bu tezde verilen notasyonların (ön)çaprazlanmış modül versiyonları elde edildi.Normal subobjects and quotient objects in algebraic structures have an important place in terms of classification. For example, homomorphisms on a group can be categorized using isomorphism theorems, and if a group is simple or perfect, it can be expressed in terms of homomorphisms on this group. The central extensions of algebraic structures have also attracted considerable interest from mathematicians. Normal subobjects and quotient objects were used to achieve centralized extensions. Singular objects and commutator objects are useful objects for classifying central expansions. This thesis consists of five chapters. In the introduction, a short history was given about some of the studies in the literature on the topic to be studied. In the second chapter, some related structures and modified categories of interests are given in the literature together with their fundamental properties. In the third section, the notion of (pre)cat1-object in any modified category of interest and this object is linked to the crossed modules in . Then in the fourth chapter, singularity, commutator and central extensions were given in the modified categories of interest. In the fifth section, the crossed module versions of the notions given in this thesis were obtained as the application of the fourth section
Dynamic Modeling of a Multiple Launch Rocket System
World Congress on Engineering (WCE 2015), JUL 01-03, 2015, Imperial Coll, London, ENGLAND, Int Assoc EngnMultiple Rocket Launcher Systems (MLRS) are used to aim rockets to the desired elevation (pitch) and azimuth (yaw) angles in order to hit targets. In this paper, a dynamic model for an MLRS with electromechanical actuators is presented along with performance evaluation of four different friction models. The final model is simulated and the results are compared with the test data taken from the real MLRS. The results show that the proposed model is accurate within, on average, 5% of the actual system
HASTALIKTA VE SAĞLIKTA HÜCRE ÖLÜMÜ Mekanizmaları ve Deneysel Modeller
ÖzetKan beyin bariyeri (KBB) nörovasküler ünite ve mikrovasküler endotelyal hücreler için önem arz eden astrosit, perisit, bağışıklık ve nöron hücrelerinden oluşan karmaşık bir sistemdir. Nörodejeneratif hastalıklar, serebral inme, beyin tümörleri gibi nörolojik bozukluklara ilişkin hedef ilaçların geliştirilmesi KBB’yi içeren pek çok deneysel çalışmayı gerektirmektedir. İn vivo deneysel çalışmalardaki etik ve maliyet sorunları, yeni terapötiklerin geliştirilmesinde ön tarama ve doğrulanma ihtiyacı, araştırmacıları ilaç tasarımını hızlandırmak için yüksek verimli testlerin yapalabildiği in vitro KBB modelleri geliştirmeye yönlendirmiştir. Bu nedenle, laboratuvar ortamında kolaylıkla oluşturulabilen ve KBB ‘yi mümkün olduğunca en iyi yansıtabilecek deney modellerine gereksinim duyulmaktadır. Son 40 yıldır in vitro KBB modellemesi alanındaki gelişmeler, beyin çevresini regüle eden kompleks moleküler mekanizmalarla ilgili bilinenleri daha da geliştirmek ve merkezi sinir sistemini hedefleyen alternatif farmakolojik stratejilerin geliştirilmesi amacı üzerine yoğunlaşmaktadır. Literatürde pek çok in vitro KBB modeli yer almaktadır ancak bu modeller çeşitli avantaj ve dezavantajlara sahiptir. Oluşturulan hastalık modelinin in vivo’yu en iyi taklit etmesi ve hedeflenen patogenezi yansıtması; yüksek transepitelyal/transendotelyal elektrik direnç, düşük transendotelyal geçirgenlik katsayısı ve nörovasküler üniteyi yansıtabilmesi için kullanılan hücreler gibi çeşitli parametrelere bağlıdır. Bu parametreler, KBB özelliklerini etkileyebileceği için kritik öneme sahiptir. Transwell sistemler sağladıkları pek çok üstünlük ve Amiloid βeta (Aβ) toksisitesi oluşturularak Alzheimer hastalık modelini iyi bir şekilde yansıtması nedeniyle tercih edilen bir in vitro KBB modelleridir. Günümüzde transwell in vitro KBB modellerinin geliştirilmesi alanındaki araştırmalar devam etmekte ve yeni araştırmalara temel oluşturmaktadır.Anahtar Kelimeler: İn vitro kan beyin bariyer modelleri, Transwell sistemler, Amiloid βeta</div
Lymphopaenia and accidental splenic doses: Do they have any prognostic value for locally advanced gastric cancer patients treated with radiochemotherapy?
WOS: 000507492700007PubMed: 31992955Aim of the study: To determine the effect of chemoradiotherapy (CRT)-induced lymphopaenia, and irradiated splenic volume and splenic doses on ontological outcomes in patients with locally advanced gastric cancer (LAGC). Material and methods: A consecutive cohort of 52 patients with LAGC treated between 2005 and December 2016 was included. the absolute neutrophil, lymphocyte, and platelet counts were recorded prior to any treatment (baseline), just after the completion of CRT, and 2-6 weeks after the completion of CRT (control evaluation). Results: the median follow-up time was 30 months (range, 8-130). the incidence of severe lymphopaenia was only 1% at control evaluation, but it was 93% after CRT (p 20% (p = 35 Gy was a significant poor prognostic factor for OS and recurrence-free survival (RFS) (p = 0.042 and p = 0.50, respectively). Maximum splenic dose >= 58 Gy effected OS unfavourably (p = 0.050). Volumetric modulated arc therapy (VMAT), intravenous CT, and age >= 65 years were significant predictors for subsequent severe lymphopaenia. Conclusions: Severe lymphopaenia could not be accepted as a predictive or prognostic factor for LAGC. Mean and maximum splenic doses should be kept on mind while evaluating the treatment dose-volume histograms (DVHs). Patient age, IV usage of concomitant CT agent, and RT technique can influence the ALC. Disease-related factors such as stage and MDLN ratio were the most important factors
Combinations of polyphenols disaggregate A beta 1-42 by passing through in vitro blood brain barrier developed by endothelium, astrocyte, and differentiated SH-SY5Y cells
Disaggregation of amyloid beta eta (A beta) is considered as one of the promising therapeutic strategies for Alzheimer's disease. Polyphenols are promising molecules for the disaggregation of A beta. However, in order to find a potential therapeutic candidate, the in vitro analyses need to be performed on a model that mimics the blood-brain barrier (BBB) as much as possible. Therefore, we aimed to establish an in vitro BBB representative transwell system by using differentiated human neuroblastoma (SH-SY5Y), cerebral microvascular endothelial, and astrocyte cells to investigate transition and A beta disaggregation capacity of punicalagin (PU), ellagic acid (EA), epigallocatechin gallate (EGCG), gastrodin, and their combinations on the established system. The efficiency of the established transwell systems was evaluated by measuring the transendothelial electrical resistance (TEER) and paracellular permeability coefficients (Pe) values. The transition and A beta disaggregation capacities of the polyphenols were evaluated in the established tri-culture transwell system based on obtained TEER (50,07 Omega.cm(2)) and Pe (65x10-6 cm/s) values. Our results revealed that all polyphenols can successfully pass across the BBB system and disaggregate A beta. While A beta disaggregation capacities of the polyphenols were in the range of 30.52-45.01%, the percentages of their combinations were higher (75% for EGCG-PU (Com 1) and 64% for EGCG-EA (Com 2)). Consequently, this study provides the first evidence that Com 1 and Com 2 are promising polyphenol combinations in terms of A beta disaggregation. Besides, the developed tri-culture transwell system, containing differentiated SH-SY5Y cells, may provide a new tool that closely mimics the BBB for basic research and testing of candidate agents
Does neoadjuvant rectal score predict treatment outcomes better than the all grading systems used in neoadjuvantly treated rectal cancer?
Background: /Objective: To compare the prognostic value of the yield pathologic (yp) stage, used 4 tumor regression grading (TRG) systems, and neoadjuvant rectal score(NARS) in patients with locally advanced rectal cancer (LARC) who received long-term neoadjuvant chemoradiotherapy (nCRT). Methods: Between 2005 and 2017, we included 302 patients with LARC who treated with nCRT. Postoperative pathological responses were graded by using Dworak, American Joint Committee on Cancer, Mandart, Memorial Sloan Kettering Cancer Center, grading systems and NARS([5ypN-3(kT-pT)+12]2/9,61) calculations. Their results were compared in terms of treatment outcomes. Results: The median follow-up time was 51 months (range 5–136). There was a significant relation between cT stage and the response in used grading systems(p < 0,001). Median overall(OS), local recurrence free(LRFS), and distant metastasis free(MFS) survival rates were 50, 48, and 45 months, respectively. 5-year OS, LRFS, and MFS rates were 71%, 92%, and 72%, respectively. According to the NARS and treatment response grating systems, a significant difference was found between the low risk and high risk groups in terms of OS, LRFS, and MFS rates. While it was not seen any difference in terms of OS and MFS, NARS was found to predict LRFS better than other grading systems. In multivariate analysis, high NARS was found to be correlated with worse OS and worse MFS. On the other hand, pCR was the another important factor affecting treatment outcomes. Conclusions: While used systems except NARS group patients according to ypT status in surgical tissue, NARS add the value of ypN status in addition to ypT status. It could be suggested to use NARS to predict LRFS