31 research outputs found

    Occupational health and safety problems in health workers

    Get PDF
    Çalışma ortamları çeşitli sağlık ve güvenlik tehlikelerini barındırmaktadır. Bu tehlikeler bireyin sağlığını doğrudan etkileyebilecek meslek hastalıkları ve iş kazalarına neden olmaktadır. İş sağlığı ve iş güvenliği bakımından önemli riskler taşıyan çalışma alanlarından biri de Sağlık Hizmet Alanı’dır. Sağlık çalışanları Sağlık hizmetlerinin birçok alanında, özellikle de hastanelerde, biyolojik, kimyasal, fiziksel, ergonomik, psiko-sosyal risklerle karşı karşıyadır. Ülkemizde yapılan pek çok araştırma, son yıllarda bu sorunların ciddi boyutlara ulaştığını, çalışanların meslek etkinliklerini yerine getirmede engeller oluşturduğunu bildirmektedir ayrıca bu araştırmalar sağlık çalışanlarına, sağlıklı ve güvenli çalışma ortamı sağlayabilmek için çağdaş iş sağlığı uygulamalarına gereksinim olduğunu ortaya çıkarmıştır.There are many health and safety risks in occupational environment. These are causing occupational diseases and accidents that can directly affect individual’s health. One of the hazardous occupational places is health service area. Health workers are experienced with biological, chemical, physical, ergonomic and psycho-social risks in health service areas, especially in hospitals. Many researches from our country inform that these problems reached serious levels in last years and caused difficulties on performing professional efficiencies of workers. Additionally, these researches denote the requirements of contemporary work health practices for providing healthy and safety work environment for health workers

    Evaluation of frequency, affecting parameters of the consanguineous marriages and effect to hereditary disorders

    Get PDF
    AMAÇ: Türkiye yaklaşık 80 milyon nüfusa sahip olup, nü-fus gençlerden oluşmaktadır ve doğum hızı orta yüksek-tir. Yapılan çalışmalara göre 2. kuzen gibi yakın akrabalar arasındaki evlilikler ortalama %20 civarında iken bu oran bölgeler arasında %3 ile %40 arasında değişmektedir. Akraba evliliklerini yerel ve bölgesel düzeyde etkileyen faktörler sosyal, kültürel ve ekonomik değişkenlerdir. Bu çalışmada, bir orta Anadolu şehri olan Kırıkkale’de akraba evliliklerinin oranı, tipleri, evlilik yaşı ve eğitim düzeyi ile ilişkisi ve tıbbi sonuçları incelenmiştir. GEREÇ VE YÖNTEM: Şehrin farklı sosyo-ekonomik bölgelerini temsil edecek şekilde 5 mahalle belirlendi. 1000 aileye anket formları verilip doldurmaları istendi. 691 hanede anne ya da baba ile yapılan görüşmelerde evlilik yaşı, eğitim düzeyleri, aile üyelerinin sağlık bilgileri sorgulandı. BULGULAR: Kırıkkale’de akraba evlilik oranı %20.4 olarak bulundu. Bunların içinde %48.9 gibi yüksek bir oranda 1.kuzenler arasındaki evlilikler tespit edildi. Akrabaevlilikleri ile evlilik yaşı, eğitim düzeyleri arasında ters korelasyon izlendi. Örneklemimizde kalıtsal hastalık olgusuyla karşılaşılmadı. SONUÇ: Kırıkkale’de akraba evlilikleri oranı yüksektir. Bu bağlamda, ülkemizde akraba evliliklerini önlemek için ulusal politikalar geliştirilmelidir.OBJECTIVE: Turkey has an estimated population of 80 million, with a young age structure and a moderately high birth rate. Previous reports have shown that marriages between couples related as second cousins or closer accounts for 20% of the total, varying by region from 3% to 40% . Social, cultural and economic variables all appear to be important factors in determining local and regional levels of consanguinity. The present study was undertaken to assess the rates and types of consanguineous marriages and their relationship to age at marriage and education level and medical outcomes in the Kırıkkale city, middle Anatolia. MATERIAL AND METHODS: Five different districts of the city representing different socio-economic circumstances. Questionnaries were given to 1000 families. Then interwieved with mother or father, with details on characteristics such as marital age, educational level, the degree of biological relatedness of the parents and health status of the memberships of the 691 families. RESULTS: The overall rate of consanguinity was 20.4% in Kırıkkale. The principal type of consanguineous marriage recorded was between first cousins, which accounted for 48.9% of all unions. For both sexes of parents, a significant negative association was observed between consanguinity and mean age at marriage and level of education. There was not any hereditary disorder in our small sample population. CONCLUSIONS: Consanguineous marriage frequenciy was higher in Kırıkkale. In this context, it is important to develop national policies and strategies to prevent consanguineous marriagess in Turkey

    Tıp Fakültesi Son Sınıf Öğrencilerinin Ülkemizdeki Aşı Reddi Hakkındaki Düşünceleri

    Get PDF
    Amaç: Aşılama bulaşıcı hastalıkları önleme, ölüm ve hastalık oranlarını azaltma, konusunda en etkili halk sağlığı araçlarından biridir. Ancak dünyada 1990’lı yıllarda, ülkemizde de 2010 yılından itibaren ‘aşı reddi’ kavramı ortaya çıkmış, aileler farklı nedenlerle çocuklarına aşı yaptırmak istememişlerdir. Bu çalışmada tıp fakültesi son sınıf öğrencilerinin ülkemizde yaşanan aşı reddi konusundaki bilgi düzeyleri ve düşüncelerinin incelenmesi amaçlanmıştır.Gereç ve Yöntem: Çalışmamızda tıp fakültesi 6.sınıfta öğrenim gören 108 öğrenciye ulaşılmaya çalışılmıştır. Verilerin toplanmasında 10 sorudan oluşan anket formu kullanılmıştır. İstatistiksel analizlerde yüzde dağılımı, ortalama ±SD Standard deviation ve ki kare testi kullanılmıştır.Bulgular: Çalışmaya katılanların %74,1'i kadın, % 95,4'ü bekardır. Yaş ortalaması 23.6±1.2 yıldır . Katılımcıların %84,3’ü ülkemizdeki aşı reddi oranlarının arttığını belirtmekte, toplumdaki rol model olarak nitelendirilebilecek insanların bu konuda olumsuz örnek olmasının, alternatif tıp sempatizanlarının ve bazı bilim insanlarının aşılar hakkındaki açıklamalarının bu durumun nedeni olduğunu düşünmektedir. Tıp fakültesi öğrencilerinin %83,3’ü aşı reddinin bireysel bir hak olmadığını düşünmekte ve aşı reddinin azaltılması için, ebeveynlere aşılama/bağışıklama ile ilgili eğitim vermenin ve devlet eliyle aşılama hizmetlerinin zorunlu hale getirilmesinin önemli olduğunu belirtmektedir.Sonuç: İntörn hekimler, ülkemizdeki aşı reddi sayısının artmakta olduğunu, bunun salgınların artmasına neden olacağını düşünmekte ve aşı reddinin bireysel bir hak olmadığını belirtmişlerdir. İntörn hekimlerin, bağışıklama ve aşı reddi konusundaki bilgi ve farkındalıklarını arttırmak gereklidir. Bu amaçla bu konuda düzenlenen kongre, sempozyum , toplantı ve eğitimlere katılımlarının sağlanması önemlidir. Böylece ulusal sağlık sorunlarına duyarlı, toplum sağlığıyla ilgili becerilere sahip hekimler yetiştirmek mümkün olacaktı

    Evaluation of admission and drug using habits of patients in Kırıkkale primary care health services

    No full text
    Birinci basamak sağlık hizmeti, toplumun belli başlı sağlık sorunlarının çözümüne yönelik olmalı ve buna uygun olarak sağlığın iyileştirilmesini, korunmasını, hastalıkların tedavisini ve hastaların rehabilitasyonunu sağlamalıdır. Bu çalışma Kırıkkale ilinde sağlık ocaklarım tercih ve başvuru nedenlerini, ilaç tüketim alışkanlıklarını belirlemek amacıyla planlanmış toplumsal tanımlayıcı tipte bir araştırmadır. Araştırma Kırıkkale Merkez bir nolu sağlık ocağına bir ay içinde başvuran 1000 kişi üzerinde yürütülmüştür; araştırma sırasında hastaların yaş, cins, eğitim durumu, sağlık ocağını tercih ve başvuru nedenlerini sorgulayan bir anket formu kullanılmıştır. Verilerin bilgisayara girişi ve istatistiksel analizler SPSS versiyon 10.0 paket programında x2 testi kullanılarakyapılmıştır. Araştırmanın sonucunda; hastaların %44.1'inin sevk zincirine uymak zorunda olduğu için sağlık ocağını tercih ettiği, %33.3'ünün sağlık ocağına başvuru nedeninin muayene olmadan bir üst kuruma sevk yaptırmak, %30.8'inin muayene olmak, %20.3'ünün muayene olmadan ilaç yazdırmak olduğu saptanmıştır. İlaç yazdırmak için başvuranların %27.1'i kronik hastalıklarına ait ilaçları, %36.4'ü ağrı kesici ve antibiyotik istediklerini belirtmişlerdir. İlaç yazdırma nedenleri sorulduğunda; %55.1'i devamlı bu ilaçları kullandığım söylemiştir. Bir yakınına ilaç yazdırmak için başvuranlara, hastanın neden gelmediği sorulduğunda %55.7'si hasta olduğu için evde yatıyor gelemez yanıtını vermiştir. Araştırmanın sonunda halkın birinci basamak sağlık hizmetinin önemini, sağlık ocaklarının işlevlerini bilmediği, bu kurumları sevk yaptırmak ve ilaç yazdırmak amacıyla kullandıkları saptanmıştır. Sağlık ocaklarından yararlanımı arttırmak ve bilinçsiz ilaç tüketimini azaltmak için sağlık ocaklarında verilen temel sağlık hizmetlerinin öneminin halka anlatılmasının gerektiği sonucuna varılmıştır.Primary health care should be aimed to prevent and progress the heath; to solve the major health problems and to rehabilitate the patients. This study was achieved to identify medicine using habits, preferance and admission of patients in the region of Kırıkkale primary healt care services. The study was performed on WOO patients admitted to the Kırıkkale primary healt care center No:l during in a month. A guestionaire that designed with age, educational status, the preferance and admission causes of patients were administered. The data were compiled analysed using the Statistical Package for Social Sciences (SPSS) version 10.0 andx2 tests. Off all analyzed patients %44.1 preferred primary health care services because of they had to admitt; %33.3 wished to pass an advances healt care unit via primary services, %20.3 tried to have medication without examination. Off all patients admitted to have medication %27.1 wanted to have drugs suited to the chronical conditions, %36.4 stated to take antibiotics and analgesic. %51.1 stated that their relatives coult not achieve to have medication by their own. To conclude it is identified that the patients did not realize the importance and function of the primary healt care services and they just admitted to the srvices for either having a prescription or passing an upper center without examination. It is necessary to give an advance information to the people to reduce the unnecessary drug usage and also to provide an effective service in primary healt care units

    The evaluation of radiological findings, pulmonary function tests, electrocardiographic findings and arterial blood gases in pneumoconiosis cases

    No full text
    Araştırma 1994-1996 yılları içinde SSK Yüksek Sağlık Kurulu (YSK)'nda incelenen 5000 dosyada yapıldı, meslek hastalıklarının dağılımı, bunlar içinde pnömokonyoz oranı, pnömokonyoz tanısı konan kişilerdeki radyolojik bulgular solunum fonksiyon testleri (SFT), elektrokardiyografi (EKG), arter kan gazları (AKG), akciğer CT sonuçlarını değerlendirmek amaçlandı. Çalışmamız kayıtlara dayalı, retrospektif bir araştırmadır. Çalışmanın bulgularına göre; 3 yıllık süre içinde YSK'da görüşülen 5000 dosyanın %59.8'i pnömokonyoz yönünden incelenmiş, bunların %48.3'üne kesin pnömokonyoz tanısı konmuştur. Üç yıllık süre içinde YSK'da meslek hastalığı olarak pnömokonyoz tanısı alan 321 kişinin yaş ortalamaları 56.92 0.34 yıldır. İşçilerin hepsinin lağımcı, kazmacı, tabancı olarak ocak içinde çalışmış olduğu gözlenmiş ve çalışma sürelerinin ortalamaları ise 21.62 0.34 yıl olarak bulunmuştur. Yaş grupları ile çalışma süreleri arasında anlamlı bir ilişki tespit edilmiştir. Pnömokonyoz tanısı almış 321 kişinin radyolojik bulguları SFT EKG, AKG, akciğer CT sonuçları değerlendirilip, bulgular literatür bilgileri ile karşılaştırılmıştır. Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO) sisteminin uygulanmasında ortaya çıkan açıkların kapatılması ve pnömokonyoz olgularında tanıda, malüliyet oranlarının değerlendirilmesinde, hastalığın prognozunun saptanmasında; radyolojik bulgular, SFT, akciğer CT ve pulmoner hemodinami bulgularının birlikte değerlendirilmesi gerektiği sonucuna varılmıştır.The aim of this retrospective study which based on registration is evaluate the distribution of occupational diseases in 5000 cases under review by the High Health Committee during 1994-1996. The ratio of pneumoconiosis, disability and death, the difficulties in diagnosis, the radiological findings, pulmonary function tests, arterial blood gases, electrocardiographic findings and computed tomography of the lung were investigated in our patients. The results of the study have demonstrated that of 5000 cases under review by the High Health Committee during the three-year period, 59.8% have been evaluated with emphasis on pneumoconiosis, 48.3% with the established diagnosis of pneumoconiosis. Mean age for 321 individuals diagnosed with pneumoconiosis as an occupational disease by the High Health Committee during the three-year period has been found to be 56.92 ± 0.34 years. All of the individuals have been recognized to have worked in drains or as diggers and the mean time at work has been found to be 21.62 ± 0.34 years. A significant correlation has been determined between the age groups and the time at work. The radiological findings, pulmonary function tests, electrocardiographs, arterial blood gases and tomographies of 321 cases diagnosed pneumoconiosis have been evaluated and the results have been compared with references. The radiological findings, pulmonary function tests, thorax CT and the findings on pulmonary hemodynamics have been suggested to be used in combination for solving the problems appeared in applying the ILO system and in the diagnosis of cases with pneumoconiosis and the determination of the ratio of disability and the prognosis for the disease

    The cases of pneumoconiosis evaluated in SSK High Health Committee between 1994-1996

    No full text
    Çalışma, 1994-1996 yılları arasında Sosyal Sigortalar Kurumu (SSK) Yüksek Sağlık Kurulu (YSK)'nda incelenen 5000 dosya içinde meslek hastalıklarının dağılımını; bunlar içinde pnömokonyoz oranını, maluliyet oranlarını, ölüm oranlarını, tanı koymada karşılaşılan güçlükleri ve pnömokonyoz tanısı konan kişilerdeki radyolojik bulguları, solunum fonksiyon testi, elektrokardiyografi (EKG), arteryel kan gazı, akciğer bilgisayarlı tomografi sonuçlarını değerlendirmeyi amaçlayan kayıtlara dayalı, retrospektif bir araştırmadır. Çalışmanın bulgularına göre; 3 yıllık süre içinde YSK'da görüşülen 5000 dosyanın %59.8'i pnömokonyoz yönünden incelenmiş, bunların %48.3'üne kesin pnömokonyoz tanısı konmuş ve %45.0'ine verilen maluliyet oranlarının, daha önceki maluliyet oranları ile uyumsuz olduğu gözlenmiştir. Ölüm nedeni tespit isteği ile yapılan başvuruların %25.5'inin de ölüm nedeninin mesleki olduğuna karar verilmiştir. YSK'ya pnömokonyoz tespit isteği ile başvuran 665 olgudan %9.8'ine, maluliyet oranına itiraz için başvuran 393 olgudan %16.3'üne, ölüm nedeninin mesleki olup olmadığının tespiti isteği ile başvuran 479 olgudan %46.9'una dosyalarındaki radyolojik bulgu, rapor, mesai listesi, muayene olduğu veya tedavi gördüğü hastanelerdeki belgelerin eksikliği nedeni ile kesin karar verilememiş, eksik olan belgelerin tamamlanmasından sonra tekrar görüşülmek üzere ara karar verilmiştir. Dosyalarda mevcut olan tetkiklerin daha önceki değerlendirmelerini, YSK'daki değerlendirme sonuçları ile karşılaştırdığımızda, aralarında bazı tutarsızlıklar olduğu saptanmış ve radyolojik bulguların değerlendirilmesindeki tutarsızlık oranı %47.8 olarak tespit edilmiştir.The aim of this retrospective study which based on registration is evaluate the distribution of occupational diseases in 5000 cases under review by the High Health Committee (HHC) during 1994-1996 the ratio of pneumoconiosis in them, the ratio of disability and death, the difficulties in diagnosis, the radiological findings, pulmonary function tests, arterial blood gases, electrocardiographic findings and computed tomography of the lung. The results of the study have demonstrated that of 5000 cases under review by the HHC during the three-year period, 59.8% have been evaluated with emphasis on pneumoconiosis, 48.3% with the established diagnosis of pneumoconiosis. The ratio of disability has not been found to agree with the previous ratio of disability in 45.0%. Appeals for the determination of the causes of death have resulted in the determination of the occupational disease as the cause of death in 25.5%. A final decision has been failed to be given for 9.8% of 665 individuals appealing for establishment of the diagnosis of pneumoconiosis, in 16.3% of 393 individuals appealing against the ratio of disability and in 46.9% of 479 individuals appealing for the determination of the cause of death being the occupational disease by the reason of insufficient data available in the reports concerning the radiological findings, pulmonary function tests, descriptive information on the individual, the daily working list and the lack of availability of reports from the hospital providing the initial examination or the treatment and an interim decision for re-evaluation has been given following the completion of the insufficient data. A discordance has been observed upon comparison of the previous evaluation of the investigations present in the reports with the evaluation by the HHC the ratio of discordance being 47.8% for radiological findings

    Helicobacter pylori: Precipitating factors and seroprevalence in children

    No full text
    Helicobacter pylori ve cagA prevalansını belirlemek ve buna etki eden faktörleri saptamak amacıyla toplam 235 çocukta yapılan bu çalışmada özgül IgG'ler ve cagA seroprevalansının saptanmasında ELISA kullanılmıştır. Çocuklarda H. pylori seropozitifliği %34.9 (82/235) ve H. pylori IgG'si pozitif olanlarda saptanan cagA seropozitifliği %20.7 (17/82)'dir. Helicobacter pylori ve cagA seroprevalansının yaş grupları ve cinsiyete göre istatistiksel olarak farklılık göstermediği görülmüştür. Kabakulak ve solunum sinsityal virus seropozitiflik oranları %43.4 ve %86'dır. Solunum sinsityal virus ve H. pylori serolojisi arasında anlamlı derecede farklılık (p0.001) olmasına rağmen kabakulakla H. pylori serolojisi arasında fark görülmemiştir (p0.059). Solunum yoluyla bulaşmasına rağmen daha yakın temas gerektiren kabakulak virusunda olduğu gibi H. pyloriY\in de bulaşabilmesi için yakın temasın gerekli olduğu düşünülebilir. Sonuç olarak, çocuklarda H. pylori infeksiyonu prevalansı yüksek olmasına rağmen cagA fenotipine sahip olan suşların oranının düşük olması bir avantaj olarak görülebilir.This study was performed to investigate the prevalence of Helicobacter pylori infection and cagA as well as factors affecting this prevalence in 235 children. ELISA was used for determining the seroprevalence of special IgG and cagA. Seropositiveness of H. pylori infection was 34.9% in children. Seropositiveness of cagA was 20.7% in children in whom H. pylori IgG was positive. It was found that there was no statistical difference in the seroprevalence of H. pylori and cagA when gender and age groups were compared. The ratios of seropositivity of mumps and respiratory syncytial virus infection were 43.4% and 86%, respectively. Although there was a significant difference between the serology of the respiratory sinsitial virus and H. pylori (p<0,001), no difference was detected between the serology of the mumps and H. pylori (p0.059). Like mumps which spreads via the respiratory tract with close contact, the spread of H. pylori infection could be also reqire close contact. As a result although seroprevalence of H. pylori in children was high, the low rate of H. pylori strains which had fenotype of cagA might be considered as an advantage

    Determination of occupation and other factors that may have an impact on diagnosis and treatment in medical records

    No full text
    WOS: 000254501300007Objective: Industrialisation increased the impact of occupation on health. Accurate diagnosis and treatment requires detailed medical and occupational history. Material and Methods: The study has been performed in 19 different departments of Kirikkale University Hospital. A total of 950 patients' charts were retrospectively reviewed for accuracy of medical records whether they contain knowledge about occupation, environment and nutritional status as well as other important factors. Results: Only 34.7% of the necessary parameters were recorded in the medical charts, remaining 65.3% of the parameters were not recorded. Regarding the occupational history, 10.3% of the patients' jobs were properly recorded, 2.4% of the charts contained length of work and 2.5% had the information of previous jobs. Environmental hazards exposures were reported in 3.9% and nutritional status in 7.5%. These parameters are the least recorded in the charts. Conclusion: Our study showed that medical charts have insufficent medical knowledge. Occupational, environmental and nutritional status were seldom questioned and recorded that may lead improper diagnosis and treatments

    Effect of body mass index on quality of life in allergic/asthmatic patients

    No full text
    24th Congress of the European-Academy-of-Allergology-and-Clinical-Immunology -- JUN 26-JUL 01, 2005 -- Munich, GERMANYWOS: 000242195700012PubMed: 17176785Evaluation of quality of life (QoL) is of particular interest in patients suffering from chronic diseases. Although studies have shown an association between QoL and obesity and allergy/asthma, the effect of obesity on QoL is not well known. The aim of this study was to assess the impact of body mass index (BMI) as a contributory factor on QoL in patients with a diagnostic label of allergy/asthma. We surveyed 100 patients (69 F/31 M) (age 34.15 +/- 13.32 years), and 65 healthy controls (42 F/23 M) (age 35.45 +/- 8.96 years). QoL was determined by SF-36. BMI >= 25 kg/m(2) was accepted as overweight/obesity. Forty-five percent of the patients had BMI >= 25 kg/m(2) with no difference between the genders. They were significantly older and more likely to have less education level than those with BMI < 25 kg/m(2). Quality-of-life scores among patients with allergy/asthma were lower than those in the control group, irrespective of BMI. However, increased BMI was found to be related with improved quality of life among controls. Pearson's analysis showed that BMI was inversely correlated with physical functioning among patients (r = -0.229, p = 0.034), but in the control group it was positively correlated with QoL. All the domains of SF-36, except role-physical ones, among female subjects were significantly impaired more than those of male patients. It has been shown that the major determinants of impaired QoL are female sex, older age, and less educational status in patients with allergic/asthmatic symptoms. The impact of BMI on QoL could be undermined, because it seems to play a minor role.European Acad Allergol Clin Immuno
    corecore