45 research outputs found

    Cytomegalovirus (CMV) and Hepatitis B (HBV) reactivation during autologous stem cell transplantation: A single-center experience

    Get PDF
    Amaç: Sitomegalovirüs (CMV) reaktivasyonu allojenik hematopoetik kök hücre transplantasyo- nu sırasında sık görülür. Hepatit B reaktivasyonu (HBV), akut hepatit ve fulminan karaciğer yet- mezliği veya sadece HBV DNA düzeyinde artma şeklinde ortaya çıkabilir. Allojenik hematopoetik kök hücre nakli bağımsız bir risk faktörüyken, otolog hematopoetik kök hücre (HKH) alıcıları için risk ve nakil sürecine etkileri net bilinmemektedir. Çalışmamızda, geriye dönük olarak analiz etti- ğimiz otolog HKH alıcılarında CMV enfeksiyonu-engraftman ve hepatit B reaktivasyonu ilişkisini ortaya koymayı amaçladık. Hastalar ve Yöntem: Temmuz 2014-Aralık 2019 tarihleri arasında takip edilmiş olan toplamda 174 otolog KHN alıcı olan hasta değerlendirildi. CMV enfeksiyonuna bağlı organ tutulumları doku tanısı, görüntüleme ve klinik bulgularla doğrulandı. CMV enfeksiyonun tipi hastanın klinik izlemi, radyolojik raporları, hastanın tedavi alıp almamasına göre kopya sayısı seyri, virüsün herhangi bir dokunun patolojik incelemesinde tespit edilip edilmemesine göre değerlendirildi. Bulgular: Çalışmaya toplam 174 otolog KHN alıcı dahil edildi. CMV reaktivasyon oranı 18 has- tayla %10.3’tü. CMV reaktivasyonu olan olguların total Anti-HBc pozitif olma oranı, CMV negatif grubuna göre istatistiksel olarak anlamlı seviyede yüksek saptandı. CMV reaktivasyonu grubun- daki olguların HBV reaktivasyon oranı, CMV reaktivasyonu olmayan hasta grubundan istatistiksel olarak anlamlı seviyede yüksek saptandı. Sonuç: Otolog kök hücre nakli de viral reaktivasyonlar açısından dikkatli olunması gereken önemli bir tedavi tipini oluşturmaktadır.Objective: Cytomegalovirus (CMV) reactivation is a frequently encountered clinical condition during allogeneic hematopoietic stem cell transplantation. Hepatitis B reactivation (HBV) can occur asymptomatically only with re-emergence or increase in blood HBV-DNA levels, as well as in different clinical manifestations, including acute hepatitis and fulminant liver failure. While allogeneic hematopoietic stem cell transplantation is an independent risk factor, the risk for autologous hematopoietic stem cell (HSC) recipients and its effects on the transplantation process are not clear. In our study, we aimed to reveal the relationship between CMV reactivation and engraftment process and HBV reactivation in autologous HSC recipients. Patients and Methods: A total of 174 autologous HSC recipients who were followed-up between July 2014 and December 2019 were included in our study. Organ involvement due to CMV infection was confirmed by tissue pathology, imaging methods and clinical find- ings. The type of CMV infection was evaluated according to the patient’s clinical follow-up, radiological reports, the course of the copy number according to whether the patient received treatment, and whether the virus was detected in the pathological examination of any tissue. Results: The CMV reactivation rate was 10.3% with 18 patients. The rate of total Anti-HBc positivity in cases with CMV reactivation was found to be statistically significantly higher than in the CMV negative subgroup. The HBV reactivation rate of the patients in the CMV reactivation subgroup was found to be statistically significantly higher than the patient group without CMV reactivation. Conclusion: Autologous stem cell transplantation also constitutes an important type of treatment to be careful in terms of viral reacti- vation

    Assessment of cardiovascular functions in children with attention deficit and hyperactivity disorder

    No full text
    Dikkat eksikliği hiperaktivite bozukluğu nedeniyle metilfenidat tedavisi başlanan çocuklarda kardiyovasküler fonksiyonların kan basıncı ve EKG ile değerlendirilmesi amaçlanmıştır. Yöntem: Dikkat eksikliği hiperaktivite bozukluğu nedeniyle metilfenidat tedavisi planlanan, 6-15 yaşları arasındaki 35 hastada tedavi başlamadan önce, metilfenidat tedavisi başladıktan bir ve üç ay sonra; EKG çekildi, kalp atım hızı (/dk), sistolik kan basıncı (mmHg) ve diastolik kan basıncı (mmHg) kayıt edildi. Elektrokardiyogram üzerinde elle kalp hızı, ritmi, QRS aksı, PR mesafesi, P dispersiyonu, QT dispersiyonu, QTc intervali ve QTc dispersiyonu ölçüldü. Bulgular: Tedavi öncesi, tedavinin 1. ve 3. ayındaki değerlendirmede elde edilen verilerde gruplar arasında kalp atım hızı, sistolik kan basıncı, diyastolik kan basıncı, PR mesafesi, QTc intervali, P dispersiyonu, QT dispersiyonu ve QTc dispersiyonu değerleri arasında istatistiksel olarak anlamlı fark gözlenmedi. Tedavi öncesi, tedavinin 1. ve 3. ayındaki değerlendirmede elde edilen verilerde gruplar arasında QRS aksı değerleri arasında istatistiksel olarak anlamlı bir artış tespit edildi ancak klinik olarak anlamlı değildi. Hiçbir ciddi kardiyovasküler advers olay meydana gelmedi. Sonuç: Dikkat eksikliği hiperaktivite bozukluğu tedavisinde yaygın olarak kullanılan metilfenidatın tedavi öncesine göre tedavinin 1. ve 3 .ayında kalp atım hızı, kan basıncı ve EKG değerlendirilmesinde herhangi bir değişime veya patolojiye sebep olmadığı ancak literatürde bildirilen nadir komplkasyonların ve kardiyovasküler semptomların varlığınında unutulmaması gerektiği kanaatindeyiz.It was aimed to evaluate cardivasculary functions via blood pressure and ECG of patients with attention deficit and hyperactivity disorder who were treated with methylphenidate. Method: Thirty five patients with attention deficit and hyperactivity disorder who were planned to be treated with methylphenidate have been evaluated, ECG, heart rate (beats/minute), systolic blood pressure (mmHg) and diastolic blood pressure (mmHg) were recorded before treatment, in 1st month and 3th month of treatment.Heart rate, rhythm, QRS axis, P-R interval, P dispersion, QT dispersion, QTc interval and QTc dispersion were measured on ECG. Results: There were no statistically significant difference of heart rate, systolic blood pressure, diastolic blood pressure, P-R interval, P dispersion, QT dispersion, QTc dispersion with data obtained of pretreatment, in 1st month and 3th month of treatment. Statistically significant QRS axis increase was observed on pretreatment, in 1st month and 3th month of treatment ECG records but it was not clinically significant. No cardiovasculary advers event occured. Conclusion: In conclusion, however methylphenidate which was used commonly in treatment of attention deficit and hyperactivity disorder do not cause any changes in heart rate, blood pressure and ECG in 1st and 3th month of treatment according to pretreatment records,rare complications and cardivascular symptoms must be considered

    Determining the effect of nutritional status and habits on graft function in patients after renal transplantation

    No full text
    Renal transplantasyon (RT), böbrek işlevleri bozulmuş, son dönem böbrek yetmezliği olan hastalara canlı veya kadavradan alınan sağlam böbreğin (greft) nakledilmesi işlemidir. Bu çalışmanın amacı, RT hastalarının beslenme durumu ve alışkanlıklarının greft fonksiyonu üzerine etkisini belirlemektir. Çalışma, Bursa Uludağ Üniversitesi Tıp Fakültesi İç Hastalıkları Anabilim Dalı Nefroloji Bilim Dalı'nda izlenen, nakil üzerinden en az 1 yıl geçmiş, 18 yaş ve üstü, son 3 ayda kullandıkları immunosupresif ilaç dozu hekim tarafından artırılmamış ve araştırmayı kabul eden 132 gönüllü hasta üzerinde gerçekleştirildi. Hastalar, GFR değeri 60'ın altında, 60 ve üzerinde olanlar şeklinde 2 grup halinde incelendi. Verilerin elde edilmesinde 3 bölümden (demografik özellikler, beslenme alışkanlıkları ve 24 saatlik besin tüketim kayıtları) oluşan anket, yüz yüze görüşme tekniği kullanılarak uygulandı. Ayrıca, katılımcıların antropometrik ölçümleri, kan basıncı ile bazı serum ve idrar biyokimyasal analizleri kaydedildi. Çalışmada, nakil sonrası hastaların % 70'inin iştahının arttığı, GFR değeri 60'ın altında olan grupta iştah azalmasının (% 7,8) diğer gruba göre (% 0,0) daha fazla olduğu (p<0,05), GFR değeri 60 ve üzerindeki hastalarda, günlük protein alımı, kg başına protein alımı, günlük enerjinin proteinden gelen kısmının sırasıyla ortalama 68,3±23,0 g, 1,00±0,36 g/kg ve % 17,7±4,4 ve diğer gruba kıyasla daha fazla olduğu (p<0,05), GFR değeri 60'ın altındaki katılımcılarda obez oranının (% 43,1) diğergruptan (% 28,4) daha yüksek bulunduğu (p<0,05), bel kalça oranı ile açlık kan şekeri (p<0,000; r=0,339), bel çevresi değeri ile sistolik kan basıncı (p<0,001; r=0,292)arasında anlamlı, pozitif yönlü ve güçlü bir korelasyon bulunduğu belirlendi. RT sonrası beslenme eğitimi verilmesinin ve diyette yapılacak uygun düzenlemeler ile yeterli ve dengeli beslenmenin sağlanmasının hastalarda ortaya çıkabilecek olası sağlık problemlerinin önlenmesinde etkili olacağı düşünülmektedir.Renal transplantation (RT) is the process of transferring a solid kidney (graft) from a living or cadaver to patients with impaired renal function and end-stage renal failure. The aim of this study is to determine the effect of the nutritional status and habits of RT patients on graft function. The study was conducted on 132 volunteer patients who were monitored in the Department of Internal Medicine at Bursa Uludag University Faculty of Medicine, Nephrology Department, at least 1 year after transplantation, 18 years and older, the dose of immunosuppressive drugs they used in the last 3 months was not increased by the physician and accepted the research. Patients were examined in 2 groups with GFR values below 60 and those over 60. The questionnaire consisting of 3 sections (demographic features, nutritional habits and 24-hour food consumption records) was applied using face to face interview technique in obtaining the data. In addition, anthropometric measurements, blood pressure, and some serum and urine biochemical analyzes were recorded. In the study, post-transplant patients with 70% appetite increase appetite reduction of GFR in the group who are under 60 (7.8%) than other groups (% 0,0) more (p<0.05), and GFR in patients over 60, per kg of protein intake daily protein intake daily protein portion of energy from the average, respectively 68,3 23.0 g, 1,00±0,36 g/kg and % from 17.7±4.4, and compared with the other groups was greater (p<0.05), Obese participants in GFR under 60 rate (% 43,1) than the other groups (% 28,4) where higher (P<0.05), waist-to-hip ratio fasting blood glucose (p<0,000; R=0.339), waist circumference value and systolic blood pressure (p<0.001; R = 0.292) were found to have a significant, positive directional and strong correlation. It is thought that providing nutrition education after RT and providing adequate and balanced nutrition with appropriate arrangements in diet will be effective in preventing possible health problems that may arise in patients

    The impact of molecular events on myeloproliferative neoplasms

    No full text
    WOS: 000409907300005Kronik miyeloproliferatif neoplaziler (MPN), hematopoetik kök hücreden köken alan, bir veya daha fazla miyeloid serinin anormal proliferasyonu ile karakterize hematopoetik sistemin klonal bir grup hastalığıdır. Philadelphia-negatif (Ph-negatif) klasik MPN, başlıca polisitemia vera (PV), esansiyel trombositemi (ET) ve primer miyelofibrozisten (PMF) oluşmaktadır. 2005 yılında JAK2V617F mutasyonunun, ardından JAK2 ekzon 12 ve MPL gen mutasyonlarının tanımlanmasından sonra, farklı özellikler gösteren bu hastalık grubunun patogenezi anlaşılmaya başlamıştır. Fakat bu mutasyonların hiçbiri heterojeniteyi açıklamamaktadır. Bunu takiben, MPN tanılı hastalarda bir seri mutasyonlar keşfedilmiştir. Bunlar arasında sinyal yolaklarında negatif düzenleyici etkileri olan LNK geni mutasyonları, IKZF1 ve Tp53 gibi transkripsiyon faktörlerinin mutasyonları veya delesyonları, MAPK sinyal yolağının bir üyesi olan NRAS geni mutasyonları yanında TET2, ASXL1, EZH2 ve IDH1/2 gibi epigenetik düzenleyicilerdeki mutasyonlar vardır. JAK2V617F ve MPL mutasyonu olmayan ET ve PMF hastalarının çoğunda CALR mutasyonu bulunmaktadır. MPN'de JAK2, MPL veya CALR mutasyonunu taşıyan hastaların çoğuna eşlik eden epigenetik anormalliklerin varlığı, bu iki sınıf mutasyon grubu arasında ilişki olduğunu düşündürmektedir. Son yıllarda bu hastalık grubunda moleküler olaylar daha iyi anlaşılmıştır. Buna rağmen bu mutasyonların MPN'ye özgü olmadıkları bilinmektedir. Bundan yola çıkarak MPN gelişimine katkıda bulunan tanımlanmamış genetik olayların varlığı düşünülmektedir. Bu derlemede, MPN patogenezinde genetik ve epigenetik anormalliklerinin rolü hakkında güncel veri özetlenmiştir.Chronic myeloproliferative neoplasms (MPNs) are clonal disorders of hematopoiesis resulting from the transformation of a hematopoietic stem cell, with abnormal proliferation of one or more of the myeloid lineages. The Philadelphianegative (Ph-negative) classical MPNs mainly comprise polycythemia vera (PV), essential thrombocythemia (ET) and primary myelofibrosis (PMF). The identification of JAK2V617F mutation in early 2005 followed by the discovery of JAK2 exon 12 and MPL gene mutations, have modified the understanding of the pathogenesis of these various disease entities. However, all these mutations fail to explain the heterogeneity of these entities. This has led to the discovery of a series of mutations in patients with MPN involving the negative regulators of signaling pathways, such as LNK, mutated or deleted transcription factors such as IKZF1 and Tp53, a member of the MAPK signaling pathway NRAS, and mutations in epigenetic regulators such as TET2, ASXL1, EZH2 and IDH1/ 2. Mutations in CALR were discovered in a majority of JAK2V617F-and MPL-negative ET and PMF patients. Among MPN patients, genetic abnormalities affecting epigenetic regulation are often expressed in those harboring JAK2, MPL or CALR mutations which imply a collaboration between these two classes of mutations in MPN pathogenesis. Despite the recent insights into the molecular events of these diseases, it has become increasingly clear that these mutations were not MPN specific. There are likely yet additional unidentified genetic events which contribute to MPN development. We review recent data on the impact of genetic and epigenetic abnormalities in MPN pathogenesis
    corecore