15 research outputs found
Effects of Aminoguanidine on Glomerular Basement Membrane Thickness and Anionic Charge in a Diabetic Rat Model
We investigated the effect of aminoguanidine (AG)
administration on GBM thickness, glomerular heparan
sulfate (HS) content, and urinary albumin and
HS excretion in diabetic rats. After induction of
diabetes, female Wistar rats were divided into 2
groups: Group AGDM (n=11) received 1g/L aminoguanidine
bicarbonate in drinking water, group DC
(n=12) was given only tap water. Control rats received
AG (group AGH, n=8) or tap water (group
HC, n=8). At the end of a period of 8 weeks,
urinary albumin and glycosaminoglycan (GAG)
excretion was detected. GBM heparan sulfate distribution
and count was determined under the electron
microscope. The AGDM group had lower
urinary albumin and GAG excretion than diabetic
controls. GBM thickness was increased in diabetic
rats compared to groups of AGDM and HC. In
AGDM group alcian blue stained particle distribution
and count in the GBM was similar to healthy
controls. In conclusion AG prevents the decrease
of anionic charged molecules in the GBM and
GBM thickening. This can be one of the mechanisms
by which AG decreases albuminuria in diabetic
rats
Results of paclitaxel (day 1 and 8) and carboplatin given on every three weeks in advanced (stage III-IV) non-small cell lung cancer
BACKGROUND: Both paclitaxel (P) and carboplatin (C) have significant activity in non-small cell lung cancer (NSCLC). The weekly administration of P is active, dose intense, and has a favorable toxicity profile. We retrospectively reviewed the data of 51 consecutive patients receiving C and day 1 and 8 P chemotherapy (CT) regimen in advanced stage NSCLC to evaluate the efficacy and toxicity. METHODS: Patients treated in our institutions having pathologically proven NSCLC, no CNS metastases, adequate organ function and performance status (PS) ECOG 0–2 were given P 112.5 mg/m(2 )intravenously (IV) over 1 hour on day 1 and 8, followed by C AUC 5 IV over 1 hour, repeated in every three weeks. PC was given for maximum of 6 cycles. RESULTS: Median age was 58 (age range 39–77) and 41 patients (80%) were male. PS was 0/1/2 in 29/17/5 patients and stage was IIIA/IIIB/IV in 3/14/34 patients respectively. The median number of cycles administered was 3 (1–6). Seven patients (14%) did not complete the first 3 cycles either due to death, progression, grade 3 hypersensitivity reactions to P or lost to follow up. Best evaluable response was partial response (PR) in 45% and stable disease (SD) in 18%. Twelve patients (24%) received local RT. Thirteen patients (25%) received 2nd line CT at progression. At a median follow-up of 7 months (range, 1–20), 25 (49%) patients died and 35 patients (69%) progressed. Median overall survival (OS) was 11 ± 2 months (95% CI; 6 to 16), 1-year OS ratio was 44%. Median time to progression (TTP) was 6 ± 1 months (95% CI; 4 to 8), 1-year progression free survival (PFS) ratio was 20%. We observed following grade 3 toxicities: asthenia (10%), neuropathy (4%), anorexia (4%), anemia (4%), hypersensitivity to P (2%), nausea/vomiting (2%), diarrhea (2%) and neutropenia (2%). Two patients (4%) died of febrile neutropenia. Doses of CT were reduced or delayed in 12 patients (24%). CONCLUSIONS: P on day 1 and 8 and C every three weeks is practical and fairly well tolerated outpatient regimen. This regimen seems to be comparably active to regimens given once in every three weeks
Ebus: hasta başı değerlendi̇rmeni̇n önemi̇
Amaç: Endobronşial ultrasonografi (EBUS) aracılı biyopsi tüm dünyada yaygın olarak kullanılan ve
hastaların morbidite sebebi olabilecek mediastinoskopi gibi işlemlerden kaçınmasını sağlayabilen kabul
görmüş bir yöntemdir. Yapılan çalışmalarla duyarlılığı ve özgüllüğü kanıtlanmış bu yöntemin yakın
zamanda merkezimizdeki uygulamalarda ortaya koyduğu sonuçları ve bunların klinikopatolojik
yansımasını göstermeyi amaçlıyoruz.
Gereç ve Yöntem: Mayıs 2016-Temmuz 2017 tarihleri arasında Marmara Üniversitesi Pendik Eğitim ve
Araştırma Hastanesi Patoloji Laboratuvarın’da değerlendirilen EBUS aracılı biyopsiler çalışmamıza
alınmıştır. Olgulara ait klinik bilgiler retrospektif olarak merkezimiz sistemi üzerinden ve patolog
eşliğinde işlem yapılan olgularda olgu patoloji formu üzerine patolog tarafından alınan notlardan elde
edilmiştir.
Bulgular: Toplam 61 olgunun değerlendirildiği çalışmamızda, 3 olguya 2 defa EBUS aracılı biyopsi
uygulandığı görülmüştür. Bu olguların yalnız 5’inde hasta başı değerlendirme yapılmamıştır. Olgularda
ortalama yaş 58, kadın/erkek oranı 20/41’dir. Olguların ön tanılarında sırasıyla malignite (%70, n=42),
sarkoidoz (%30, n=18), enfeksiyon (tüberküloz dahil)(%16, n=10), lenfoma (%3, n=2) ve son olarak
moleküler inceleme için yeni tümör dokusu (%2, n=1) yer almaktadır. Elli beş (%90) olguda mediastinal
lenf noduna girilmiş, 4 (%7) olguda akciğerdeki kitleye, 2 (%3) mediastendeki kitleye ve 1 (%2) olguda
hiler lenf noduna girilmiştir. Olgu başına yapılan ortalama girişim sayısı 4’tür. Dokuz olguda yetersiz
sitolojik materyal değerlendirmesi yapılmıştır. Bu olguların 2’sinde hasta başı değerlendirme
yapılamamış, 3 olguda 1’er girişim sonrası hasta uyumsuzluğu veya lezyon/lezyonların uygunsuzluğu
nedeniyle işlem sonlandırılmak zorunda kalınmış, 4 olguda hasta başı değerlendirmede yetersiz ya da
sınırlı sayıda hücre içeren materyal olduğu bildirilmiş kalıcı patolojik incelemede olgulara ait tüm
materyal incelendiğinde tanı için yeterli materyalin olmadığı görülmüştür. Olguların kalıcı patoloji
incelemesi/ hasta başı değerlendirme uyumuna bakacak olursak malignite pozitif olgularda %100 uyum
(18/18) saptanırken, yetersiz olguları göz ardı edersek, malignite negatif olgularda da uyum %100
olarak saptanmaktadır. Granülom olarak raporlanan olgularda uyum %70 (10/7) olarak saptanmıştır.
Malignite pozitif olgularımızdan 5’inde klinik istek üzerine hücre bloklarından moleküler inceleme
yapılmış, bir olgudaki EGFR mutasyonu incelemesi açısından yetersizlik dışında, EGFR-ALK-ROS1
moleküler incelemelerinin tamamından sonuç alınabilmiştir.
Sonuç
EBUS aracılı biyopsi uygulamalarında klinik ön tanılarda sıkça yer alan malignite ve granülomatöz patolojiler çalışmamızda özellikle ele alınmıştır. Malignite pozitif olgularda hasta başı değerlendirme ve
kalıcı patoloji incelemeleri uyumu %100 olarak saptanmıştır. Bu durum başta yeni tanı alan olgular
olmak üzere klinik yönlendirmede hızlı ve doğru adımlar atılmasını sağlamaktadır. Ayrıca hasta başı
değerlendirmenin “yetersiz” patoloji raporlarının sayısını azaltacağını düşündürmektedir. Aynı
değerlendirme granülomatöz patolojiler açısından yapıldığında %70 olarak bulunmuştur. Bunun
sebebinin büyük oranda işlem sırasındaki patoloji incelemesinde olguya ait tüm yayma lamlarının ve
hücre bloğunun incelenememesinden kaynaklandığı görülmüştür