59 research outputs found
Phishing and the Human Factor: Insights from a Bibliometric Analysis
Academic research on the human element in phishing attacks is essential for developing effective prevention and detection strategies and guiding policymakers to protect individuals and organizations from cyber threats. This bibliometric study offers a comprehensive overview of international research on phishing and human factors from 2006 to 2024. Analysing 308 articles from the Web of Science database, a significant increase in publications since 2015 was identified, highlighting the growing importance of this field. The study revealed influential authors such as Vishwanath and Rao, leading journals like Computers & Security, and key contributing institutions including Carnegie Mellon University. The analysis uncovered strong collaborations between institutions and
countries, with the USA being the most prolific and collaborative. Emerging research themes focus on psychological factors influencing phishing susceptibility, user-centric security measures, and the integration of technological solutions with human behaviour insights. The findings highlight the need for increased collaboration between academia and non-academic organizations and the
exploration of industry-specific challenges. These insights offer valuable guidance for researchers, practitioners, and policymakers to advance their understanding of phishing attacks, human factors, and resource allocation in this critical aspect of digitalisation, which continues to have significant impacts across business and society at large
Geological-geotechnical characteristics of the settlement area between Demirçevre-Sadıkbey (Afyonkarahisar)
Deprem açısından risk taşıyan bölgelerde yeni yerleşim alanlarına ihtiyaç duyulması, mühendislik açısından detaylı çalışmaların yapılmasını gerektirmektedir. Depremsellik açısından risk taşıyan bir bölge olan Afyonkarahisar İli Demirçevre-Sadıkbey arasında kalan alanda da yeni yerleşim planlanmaktadır. Bu alanın mühendislik jeolojisi açısından incelenmesi de bu çalışmanın konusunu oluşturmaktadır. İnceleme alanının temelinde Paleozoyik yaşlı Afyon Metamorfikleri yer almaktadır. Metamorfikleri OrtaÜst Miyosen yaşlı Ömer-Gecek formasyonu uyumsuzlukla örtmektedir. Kuvaterner yaşlı traverten ve alüvyonlar en üstte yer almaktadır. Bölgenin mühendislik jeolojisi açısından değerlendirilmesi için toplam derinliği 500 m olan 30 sondaj yapılmış, sondajların değişik seviyelerinde standart penetrasyon testi (SPT) uygulanmış, sondaj numuneleri üzerinde Türk Standartları Enstitüsü (TSE)’nün ilgili standartlarına uygun olarak laboratuvar deneyleri gerçekleştirilmiştir. Bölgenin depremselliği ve risk analizi yapılarak çalışma alanı sıvılaşma açısından değerlendirilmiştir. Sonuç olarak, elde edilen veriler yardımı ile çalışma alanı yerleşime uygunluk açısından değerlendirilmiştir.The need for new residential areas in areas at risk for earthquakes requires detailed engineering studies. A new settlement is also planned in the area between Demirçevre and Sadıkbey in Afyonkarahisar, which is a risky region in terms of seismicity. Examination of this area in terms of engineering geology is also the subject of this study. At the base of the study area, Paleozoic aged Afyon Metamorphics are located. The metamorphics are unconformably overlain by the Middle-Upper Miocene aged Ömer-Gecek formation. Quaternary travertine and alluviums are at the top. In order to evaluate the region in terms of engineering geology, 30 drillings with a total depth of 500 m were made, standard penetration test (SPT) was applied at different levels of the drillings, laboratory tests were carried out on the drilling samples in accordance with the relevant standards of the Turkish Standards Institute (TSE). The seismicity of the region and the risk analysis were made and the study area was evaluated in terms of liquefaction. As a result, the study area was evaluated in terms of suitability for settlement with the help of the data obtained
IT Risk Management: Towards a System for Enhancing Objectivity in Asset Valuation that Engenders a Security Culture
In today’s technology-centric business environment, where organizations encounter numerous cyber threats, effective IT risk management is crucial. An objective risk assessment— based on information relating to business requirements, human elements, and the security culture within an organisation — can provide a sound basis for informed decision making, effective risk prioritisation, and the implementation of suitable security measures. This paper focuses on asset valuation, supply chain risk, and enhanced objectivity — via a “segregation of duties” approach — to extend and apply the capabilities of an established security culture framework. The resultant system design aims at mitigating subjectivity in IT risk assessments, thereby diminishing personal biases and presumptions to provide a more transparent and accurate understanding of the real risks involved. Survey responses from 16 practitioners working in the private and public sectors confirmed the validity of the approach but suggest it may be more workable in larger organisations where resources allow dedicated risk professionals to operate. This research contributes to the literature on IT and cyber risk management and provides new perspectives on the need to improve objectivity in asset valuation and risk assessment
Role of social interaction in collective memory from the perspective of cognitive psychology
Toplumsal bellek, sosyal bilimlerin sosyoloji, tarih, antropoloji ve siyaset bilimi gibi çeşitli disiplinlerinde kapsamlı biçimde çalışılmıştır. Bu durum, terim hakkında çok çeşitli tanımlamaların ortaya çıkmasıyla sonuçlanmıştır. Toplumsal belleğin disiplinler arasında kabul gören bir tanımı olmasa da terimin tüm kullanımlarını bağlayan ortak zemin, toplumsal belleğin bir grup tarafından paylaşılan, sosyal bağlam ya da kültürel ürünler tarafından yeniden şekillendirilen ve grup üyelerinin sosyal kimliği üzerinde önemli rolü olan bir bellek formu olmasıdır. Bellek süreçleri, psikologların temel ilgi alanlarından biridir. Ancak ilginç bir biçimde, toplumsal belleğin sorularının psikoloji alanında sistematik olarak araştırılmasına henüz yeni başlanmıştır. Bu derlemenin amacı, bilişsel psikoloji alanındaki deneysel çalışmalardan elde edilen bulguların toplumsal belleğin sorularına uygulanmasıdır. Bu derleme özellikle sosyal etkileşimin belleğin yeniden yapılandırılmasındaki ve farklı bireylerin bellek temsillerinin birbirine yakınsayarak ortak bir geçmiş temsiline dönüşmesindeki rolüne yönelik deneysel çalışmalara odaklanmaktadır. Deneysel ortamda gerçek yaşamın basitleştirilmiş simülasyonlarını oluşturan bu çalışmalar, belleğin sosyal bulaşıcılığı, ortaklaşa hatırlama, sosyal bağlamda seçici hatırlama ve hatırlamaya bağlı unutma gibi paradigmaların toplumun ortak anılarının oluşumu ve hatırlanmasının altında yatan bilişsel mekanizmaların bir temsili olabileceğini ileri sürer. Derleme, bu çalışmaları inceledikten sonra, toplumsal bellek üzerine gerçekleştirilen deneysel ve betimleyici çalışmaların bulguları arasındaki paralelliklere odaklanacaktır. Derleme, son olarak, laboratuvar ortamındaki deneysel çalışmaların, toplumsal olaylara ilişkin anıların oluşumu ve hatırlanmasına yönelik genel prensipler sunarak, toplumsal belleğin altında yatan bilişsel mekanizmaların anlaşılmasına ilişkin katkı sunabileceği görüşüyle sonlanacaktır. Bu derleme, bilişsel psikoloji bakış açısını benimsemekle birlikte, çeşitli disiplinlerin farklı anlayışlarını harmanlayarak toplumsal bellek çalışmalarında disiplinler arası bir yaklaşımı teşvik etmeyi ve toplumsal belleğin daha iyi anlaşılmasına katkıda bulunacak yeni araştırma sorularına yön vermeyi ümit etmektedir.Collective memory has been studied extensively in various disciplines of the social sciences, such as sociology, history, anthropology, and political science, resulting in various definitions for the term. Although there is not a well-accepted conceptualization for collective memory across disciplines, the common ground that binds all uses of the term is that collective memory is a form of memory shared by a group, reshaped by social artifacts, and that has an important role in the social identity of the group's members. Memory processes have been of central interest to psychologists. However, systematic investigation of the issues in collective memory from a psychological perspective has just begun. The review aims to apply the findings obtained from experimental studies in cognitive psychology to the issues in collective memory. This review focuses on the experimental studies on the role of social interaction in the reconstruction of memories and convergence among individuals on a shared representation of the past. The studies in experimental settings have generated simplified simulations of real life and suggest that social contagion of memory, collaborative recall, selective retrieval, and retrieval-induced forgetting in social contexts may represent cognitive mechanisms underlying the formation and retrieval of collective memories. After exploring these studies, the review focuses on the parallels between the experimental and exploratory studies on collective memory. Finally, the conclusion proposes that studies in the lab setting can contribute to understanding cognitive mechanisms underlying collective memories in real life, providing general principles to predict collective memories' formation and maintenance. Although this review adopts a cognitive psychological perspective, it attempts to blend insights from various approaches, to encourage an interdisciplinary approach to studying collective memory and devise new research questions to improve the understanding of collective memory
Kelam kaynaklarında kadın
Yeni ilm-i kelâm döneminde Batı’da ortaya çıkan feminizm İslâm dünyasını etkilemiş, başta Osmanlı Devleti olmak üzere çeşitli ülkelerde düşünürler kadın meselesini ele almışlardır. Bu çalışma ile kelâm kaynaklarında kadın konusunun ne şekilde ele alındığı anlatılmaya çalışılmıştır. Bu sebeple ilk olarak klasik dönem kelâm metinlerinde geçen peygamberlik ve devlet yöneticiliği ile ilgili cinsiyet tartışmalarına yer verilmiştir. Sonra yeni ilm-i kelâm döneminde kadın meselesinin ortaya çıkışından bahsedilmiştir. Kelâm alimlerinin kadın meselesine yaklaşımları ele alınmış, bu meseleyle bağlantılı olarak İslâm'ın kadına bahşettiği hak ve imtiyazlar, kadının tesettürü, sosyal hayata katılımı, aile hayatında kadın ve ilgili konular müstakil başlıklar halinde işlenmiştir.
SUMMARY
The Feminism movement that appeared during Kalam Period in the west affected Islamic World and the intellectuals discussed “woman subject” in various Islamic Countries, especially in the Otoman Empire. With this study the methods of discussing the woman subject were tried to be explained in Kalam sources.There fore primarily the gender discussions about the prophethood and state administration of the women existing in Classical Kalam Texts were discussed. Afterwards, the emergence of the woman subject in the west and Islamic World was analysed in Modern Kalam Period. The approaches of the Kalam Scholars to the woman subject were discussed, too. In connection with this subject the rights and privileges of women granted to the women by Islam, the headscarf issue, their participation in the social life and the family life and other related subjects were discussed under separate headlines
Knowledge Management: An Overview Of Research Trends
As a young and interdisciplinary field, Knowledge Management (KM) holds a crucial role in scientific research and development of knowledge-intensive economies. This study elaborates on the methods used in previous studies regarding the research trends of KM and their contribution to the discipline by examining the KM literature. The purpose of the study is to determine the current research trends of KM by analysing KM citation classics and examining their characteristics as well as presenting a holistic framework of KM publications from the results of citation analysis. A total of 152 articles published in peer review journals between the years 2010-2014 were analysed. As a result of the analysis, a holistic KM framework was developed in order to contribute to a consensus of KM field. The results of the study reveals that the coverage of KM articles expanded into a broad spectrum of concepts, disciplines and environment
Investigation of Geoengineering Properties of Clays of Erenler (Afyonkarahisar) Region
Afyonkarahisar ili Erenler Bölgesi’nde yapılan bu çalışmada, Kuvaterner yaşlı güncel çökellere ait killi seviyelerin jeomühendislik özellikleri incelenmiştir. Yapılan çalışmada, bölgede yapılan imara esas çalışmalara ilave olarak arazi, laboratuvar ve büro çalışmaları ile bölgede yer alan birimlerin yatay ve düşey devamlılıkları, mühendislik özelliklerinin değişimi ile olası mühendislik problemlerinin ortaya çıkarılması amaçlanmıştır. Çalışma alanının temelinde yer alan Paleozoyik yaşlı Afyon Metamorfitleri yer almaktadır. Afyon Metamorfitlerinin üzerine uyumsuzluk ile Orta-Üst Miyosen yaşlı Ömer-Gecek Formasyonu gelmektedir. Üst Miyosen yaşlı Erkmen volkanitleri ise bölgede meydana gelen volkanizmanın son ürünüdür. Kuvaterner yaşlı alüvyon ise kendinden önceki bütün birimleri açısal uyumsuzlukla örter.
İmara esas çalışmalara ilave olarak zemin özelliklerini inceleme amaçlı derinlikleri 2,5 m olan 57 adet ilave sondaj yapılmış ve 275 adet örselenmiş numune alınmıştır. Alınan örneklerden laboratuvar çalışmaları kapsamında dane boyu dağılımı, kıvam limitleri, X- ışınları kırınımı (XRD) ve üç eksenli basınç dayanımı deneyleri yapılmıştır.
Sonuç olarak; inceleme alanındaki Kuvaterner dolgunun 20 m’lik kesiminin tabandan tavana doğru, iyi-kötü derecelenmiş kahverengi killi kum, yeşil renkli killi kum, koyu kahverengi kumlu siltli kil, sarı renkli kumlu siltli kil ve dolgu birimlerinden oluştuğu belirlenmiştir. İlave yapılan çalışmalar ile temel zeminin tabandan tavana doğru, koyu kahverengi kil, açık kahverengi kil, kahverengi kil, açık sarı renkli kumlu siltli kil ve sarı renkli kumlu siltli killerinden oluştuğu anlaşılmıştır. Laboratuvar çalışmalarından elde edilen sonuçlara göre çakıl %0 ile %8 arasında silt+kil boyutunda ince tane malzeme oranı %11 ile %98 arasında, zemin sınıfları genel olarak CH ve CL, yer yer SC, SW-SP, ML ve MH zemin sınıflarındadır. X-ışını kırınımı (XRD) yöntemiyle gerçekleştirilen mineralojik analizlerde hakim kil türlerinin klorit ve illit-mika olduğu tespit edilmiştir. Yeraltı su seviyesinin sığ derinliklerde olması, özellikle şişme potansiyeli yüksek olan kil minerallerinin yoğunluğu, bölgede şişme/oturma ve duraylılık sorunları ile karşılaşılabileceğini göstermektedir.In this study, carried out in the Erenler Region of Afyonkarahisar province, the geoengineering properties of the clayey levels of the Quaternary aged contemporary sediments were investigated. The study, it was aimed to reveal the possible engineering problems with the horizontal and vertical continuity of the units in the region, the change of engineering properties, with the field, laboratory, and office studies, in addition to the construction works in the region. Paleozoic aged Afyon Metamorphites are located at the base of the study area. The Middle-Upper Miocene aged Ömer-Gecek Formation unconformably overlies the Afyon Metamorphics. The Upper Miocene aged Erkmen volcanics are the end product of the volcanism that occurred in the region. Quaternary alluvium overlies all previous units with angular unconformity.
In addition to the construction works, 57 additional drillings with a depth of 2.5 m were made to examine the soil properties, and 275 disturbed samples were taken. Within the scope of laboratory studies, particle size distribution, consistency limits, X-ray diffraction (XRD), and triaxial compressive strength tests were carried out from the samples taken.
In conclusion; It has been determined that 20 m of the Quaternary fill in the study area consists of well-poorly graded brown clayey sand, green clayey sand, dark brown sandy silty clay, yellow sandy silty clay, and filling units from bottom to top. With the additional studies, it was understood that the foundation soil was composed of dark brown clay, light brown clay, brown clay, light yellow sandy silty clay, and yellow sandy silty clay from bottom to ceiling. According to the results obtained from the laboratory studies, the ratio of gravel is between 0% and 8%; the silt+clay-sized fine-grained material ratio is between 11% and 98%, soil classes are generally CH and CL, occasionally SC, SW-SP, ML, and MH soil classes. In mineralogical analyzes performed by the X-ray diffraction (XRD) method, it was determined that the dominant clay types were chlorite and illite-mica. The fact that the groundwater level is at shallow depths, especially the density of clay minerals with high swelling potential, indicates that swelling/settlement and stability problems may be encountered in the region
Demir ve Alüminyumun Doğal Sularda UV Spektrofotometrik Tayini İçin Yöntem Geliştirilmesi ve Elde Edilen Verilerin Kemometrik Kalibrasyon Yöntemleriyle Değerlendirilmesi
In this study, principal component analysis method (PCA), principal component regression method (PCR), partial least squares method (PLS) of chemometry calibration methods, are successfully realized on quantitation of Fe³⁺ and Al³⁺ present at natural water. The data gathered from UV- Visible Spectroscopy are evaluated chemometrically. In the application two distinctive ligand chrome azurol S (CAS) and pyrocatechol violet (PCV) are tested and studies are proceeded with CAS due to more stable results that are obtained. Optimum parameters (ligand amount, pH, waiting period, relation between metal concentration and absorbance, foreign ion effect) and conditions of Fe³⁺ and Al³⁺ CAS and their complexes are determined with spectrophotometric methods. After the optimum conditions are provided, spectrophotometric determinations of natural water including Fe³⁺ and Al³⁺ are realized and obtained data are evaluated as chemometr
The effects of social roles on autobiographical memory: The content, functions and phenomenological characteristics of the friend-role and the student-role memories
Otobiyografik bellek, bireylerin şu andaki amaç ve güdülenmeleri tarafından yönlendirilen, benlikle ilişkili bir bellek sistemi olarak ele alınmaktadır. Benliğin bir parçası olan sosyal roller ise bireyin sosyal konumuna bağlı olarak (örn., öğrenci veya arkadaş) belirli bir bağlamda nasıl davranması gerektiğini belirler. Sosyal rollerin farklı amaçlar ve güdülenmelerle ilgili olabileceği ileri sürülmektedir. Bugüne kadar sosyal rollerin otobiyografik bellek üzerindeki etkileri ile ilgili çok az çalışma yapılmıştır ve bu çalışmalar sadece bellek temalarına odaklanmıştır. Ancak sosyal roller bağlamında hatırlanan otobiyografik anıların işlevlerine, fenomenolojik özelliklerine ve kimlikle olan bağlantılarına yönelik bir çalışma yapılmamıştır. Bu çalışmanın amacı, arkadaş ve öğrenci rolleriyle ilişkili otobiyografik anıların içerdikleri hâkim temaları, bellek işlevlerini, fenomenolojik özelliklerini ve kimlikle bağlantılarını incelemektir. Bu amaçla katılımcılardan (n = 106), biri arkadaş rolü diğeri öğrenci rolü ile ilişkili iki anı yazmaları ve her bir anıyı işlevleri, fenomenolojik özellikleri ve anının benliğe merkeziliği bakımından değerlendirmeleri istenmiştir. Bulgular, arkadaş ve öğrenci rolüyle ilişkili anıların temaları, bellek işlevleri ve taşıdıkları duygusal değerlik bakımından birbirinden farklılaştığını ortaya koymuştur. Arkadaş rolüyle ilgili anıların öğrencilik anılarına kıyasla daha yüksek sıklıkta ilişkisel (örn., arkadaşlık, romantik ya da aile ilişkisiyle ilgili) tema barındırdığı, daha olumlu duygularla hatırlandığı, benlik ve sosyal işlevlere daha fazla hizmet ettiği ve bireylerin hayatında daha merkezi olan deneyimleri içerdiği bulunmuştur. Öğrenci rolüyle ilişkili anıların ise daha çok başarı/başarısızlık temasına odaklı olduğu gözlemlenmiştir. Öğrencilik rolünde ilişkisel içerikli anılar olsa da bu anılarda otorite (örn., öğretmen) ile kurulan ilişkiler ağır basmaktadır. Bu bulgular, farklı sosyal rollerin ve bu sosyal rollerle ilgili farklı amaç ve güdülenmelerin (örn., içsel ve dışsal güdülenme) insanların otobiyografik anılarını nasıl hatırladıklarını yönlendirebileceğine işaret etmektedir.Researchers define autobiographical memory as a self-related memory system guided by the current goals and motivations of individuals. Social roles determine the behavior of individuals in specific contexts according to social position (e.g., student and friend). Research suggests that social roles may be related to different goals and motivations. To date, studies that address the effects of social roles on autobiographical memory are very few, and these studies mainly focus on memory themes. Moreover, research that investigates whether or not and how social roles impact the retrieval of autobiographical memory is lacking. To address this research gap, the current study aims to examine the effects of social roles (i.e., being a student and a friend) on the contents, functions, and phenomenological characteristics of autobiographical memory. Participants (n = 106) report two memories related to the friendship and studentship roles, respectively, and evaluate each memory in terms of functions, phenomenological characteristics, and centrality to the self. The results demonstrate that friend and student memories differed in terms of content, function, and emotional valence. In addition, friend memories contain more relational themes, carry more positive emotions, serve the self and social functions more, and depict a more central place in the lives of individuals compared with student memories. The study also observes that student memories focused more on the theme of success/failure. Although student memories also contain a number of relational themes, the relationships established with authority predominate in these memories. These findings suggest that social roles, goals, and motivations that underlie these roles may drive the remembrance of people of their autobiographical memory
- …