28 research outputs found

    A Review in the Context of Intertextuality Anadolu Yakası by Mustafa Kutlu

    Get PDF
    Bu makalede Mustafa Kutlu’nun Anadolu Yakası isimli hikâye kitabı, Metinlerarası İlişkiler yöntemiyle incelenmektedir. Yazı, önce Metinlerarasılığın kökeni, çerçevesi ve ilkeleri üzerinde durmakta, daha sonra Anadolu Yakası metnine söz konusu ilkeler çerçevesinde diğer metinlerin nasıl ve ne şekilde dâhil edildiğini, Kutlu’nun sanat anlayışına göre bu kullanımların neye tekabül ettiği irdelenmektedir. Buna göre, Mustafa Kutlu’nun hikâye metninde alıntı, gönderme, anıştırma ve öykünme gibi teknikler uyguladığı tespit edilmiş, postmodern bir yazar olmamasına rağmen Kutlu’nun metinlerarasılığı kullanma şekli ve anlayışı incelenmiştir.In this article, Mustafa Kutlu’s story book, Anadolu Yakası, is studied according to the intertextual relations method.The article firstly dwells on the origin, framework and principles of intertextuality, secondly, within the framework in question, how and in what way the other texts are included in the text of Anadolu Yakası, and lastly why Kutlu uses these methods. Accordingly, it is stated that Mustafa Kutlu used some techniques such as quotation, allusion, implication and emulation. Furthermore, it is examined that how Kutlu uses intertextuality eventhough he is not a postmodern author

    “There is no other choice but to keep a diary”: Personal, Social and Literary Construction in Oğuz Atay’s Diary

    Get PDF
    Bu makalede Oğuz Atay’ın 25 Nisan 1970’ten 9 Ocak 1977’ye kadar tuttuğu ve ölümünden sora, 1987’de, yayınlanan günlüğü incelenmektedir. Atay’ın günlük rutinlerinden, gözlemlerinden, mahrem ve sıradan duygularından çok toplumsal, kültürel ve yazınsal değerlendirme ve eleştirilerinden oluşan Günlük’te bireysel-toplumsal/kültürel, özel-kamusal kategorileri arasındaki gerilimi nasıl kurguladığı irdelenmektedir. Söz konusu kurguda Atay’ın kendi benliğini nasıl inşa ettiği, bu inşanın toplumsal/kültürel olanla nasıl bir ilişkiselliğinin olduğu tartışılmaktadır. Günlük türünün gerçeklikle dolayımlı ilişkisinin bir “retorik etos” yarattığı, bu etosta Atay’ın kendi benliğiyle beraber toplumsal/kültürel gerçekliği de inşa etmeye yöneldiği iddia edilmektedir. Oğuz Atay’ın kişisel deneyimi toplumsal/kültürel ve kamusal bağlamlarda anlatan günlüğünün geçmiş-şimdi-gelecek çizgisinde bireysel, toplumsal/kültürel ve kamusal bakımdan oluşturduğu matris üzerinde durulmaktadır. Bu matrisin kesişim noktaları arasındaki gerilimli ilişkide uzlaşma seçeneğinin -inşa edilen benlikle birlikte- geleceğe nasıl bırakıldığı gösterilmeye çalışılmaktadır. Makale, nihai olarak Türk edebiyatında günlük türünün ortak bir dünya görüşüne yönelik kendini dönüştürmenin bir aracı ya da uzlaşılamayan gerçekliğin protestosu olarak kullanıldığını iddia etmektedir. Ayrıca, bireyin kendini inşa etmesinin zemini olduğu kadar toplumsal/kültürel inşanın müzakeresini gelecekteki belirsiz bir okuyucu kitlesine sevk etmesinin türün kendine has ve değişmez özelliği olduğunu Oğuz Atay’ın Günlük’ü üzerinden savunmaktadır.In this article, Oğuz Atay’s diary, which he kept from April 25, 1970, to January 9, 1977, and published in 1987 after his death, is analyzed. How Atay constructs the tension between personal-social/cultural, private-public categories in the Günlük, which consists of social, cultural, and literary evaluations and criticisms rather than his daily routines, observations, and private and ordinary feelings, is examined. In the fictiveness in question, how Atay’s construction of self and how this construction is related to the social/cultural one, is discussed. How Oğuz Atay’s diary, which describes the personal experience in social/cultural and public contexts, creates a matrix in the past-present-future system in all these areas, is focused. In the tense relationship between the intersections of this matrix, it is tried to show how the option of reconciliation is left to the future with the unity with the self-construction by the author and the world around him. Ultimately, the article claims that the diary genre is used in Turkish literature as a means of self-constructing for a common worldview or as a protest of the irreconcilable reality. In addition, he argues through Oğuz Atay’s diary that the genre is a unique and unchangeable feature of the genre, as it is the basis for the individual’s self-construction, as well as being a means of directing the discussion of social/cultural construction to an uncertain readership in the future. In addition, it argues through Oğuz Atay’s Günlük that it is the unique and unchangeable feature of the genre that it is a means of directing the discussion of social/cultural construction to an uncertain future audience as much as it is the ground for the individual to construct himself

    The Limitations of Yahya Kemal Aesthetics or Alternative Modernity: An Evaluation on Dergâh Magazine

    Get PDF
    Bu makalede, 1921-1923 yılları arasında, Yahya Kemal’in önderliğinde yayınlanan Dergâh mecmuası, Yahya Kemal’in başta şiir estetiği olmak üzere dil, tarihi coğrafya ve medeniyet görüşleri etrafında değerlendirilmektedir. Derginin bu görüşler etrafında Yahya Kemal estetiğiyle olan münasebeti ve bu münasebetin ortaya çıkardığı gerçeklik üzerinde durulmaktadır. Kırk iki sayı boyunca dergide yayımlanan dil, sanat, edebiyat, şiir ve felsefe yazıları muhtevaları bakımından değerlendirilmekte, bu yazıların Yahya Kemal’in dil, şiir, tarih, coğrafya ve medeniyet anlayışıyla ilişkisi üzerinde durulmaktadır. Bu değerlendirmeler sonucunda, Dergâh’ın nasıl kendine has bir dil gerçekliği yarattığı, bu dil gerçekliği düzleminde nasıl bir estetik bilinç ihtiva ettiği ve bunların arkasındaki felsefi referanslar gösterilmeye çalışılmaktadır. Ayrıca Dergâh mecmuasının litografik bir mekân olarak Yahya Kemal’in dil, tarih, coğrafya ve medeniyet şemasına uygun şekilde estetik anlayışını nasıl dışsallaştırdığı ve bunu hangi epistemolojik ve ontolojik arkaplanla yaptığı üzerinde durulmaktadır. Sonuçta Yahya Kemal’in önderliğindeki Dergâh projesinin yarattığı dil düzlemiyle nasıl bir edebi ve toplumsal modernlik teklifi ihtiva ettiği ortaya konulmaya çalışılmaktadır.In this article, Dergâh magazine, which was published under the leadership of Yahya Kemal between 1921 and 1923, is evaluated around Yahya Kemal’s views on language, history, geography and civilization, especially poetry aesthetics. The relationship of the magazine with Yahya Kemal aesthetics and the reality revealed by this relationship are emphasized around these views. The language, art, literature, poetry and philosophy writings published in the magazine for forty-two issues are evaluated in terms of their content and the relationship of these writings with Yahya Kemal’s understanding of language, poetry, history, geography and civilization is emphasized. As a result of these evaluations, it is tried to be shown how Dergâh creates a unique language reality, what kind of aesthetic consciousness it contains on the plane of this language reality, and the philosophical references behind them. In addition, it is focused on how the Dergâh magazine, as a lithographic space, externalizes Yahya Kemal’s aesthetic understanding in accordance with the schema of language, history, geography and civilization, and with what epistemological and ontological background he does this. As a result, it is tried to reveal what kind of literary and social modernity proposal the Dergâh project under the leadership of Yahya Kemal contains with the language level created

    The Prophet Muhammed as a Founder of Civilization in the Poems of Mehmed Âkif Ersoy, Necip Fazıl Kısakürek and Sezai Karakoç

    Get PDF
    Bu çalışmada, modern Türk şiirinde farklı edebi dönemlerde ve farklı edebi anlayışlarda eser vermelerine karşın, aynı dünya görüşüne bağlı olmaları sebebiyle, benzer temalar üzerinde durmuş Mehmed Âkif Ersoy, Necip Fazıl Kısakürek ve Sezai Karakoç’un şiirlerinde İslam medeniyetinin öncüsü olarak Hz. Muhammed imgesinin yansıması incelenmiştir. Sadece Türk şiirinin değil, Türk düşüncesinin de en önemli isimleri arasında yer alan bu üç ismin İslam medeniyetine dair algılarında Hz. Muhammed’in tuttuğu yer belirlenmeye çalışılmıştır. Mukayeseli bir yaklaşımla irdelenen konunun, bu üç ismin şiirlerinde hangi derecede ve yoğunlukta yer aldığı ortaya çıkarılmaya çalışılmıştır. Çalışmada temel kaynak olarak üç ismin şiirleri alınmış, somutlaştırma ve pekiştirme adına kısmen düşünce eserlerinden de yararlanılmıştır.In this study, the reflection of the Prophet Muhammed’s image as a founder of Islamic civilization in the poems of Mehmed Âkif Ersoy, Necip Fazil Kısakürek and Sezai Karakoç, who put emphasis on similar themes thanks to their affiliation with the same world view, although they produced works in different literary periods and different literary understandings in modern Turkish poetry, has been studied. It has been tried to determine the role of the Prophet Muhammed in the perceptions of Islamic civilization on those three names who are the most important names of not only Turkish poetry but also Turkish thought. It has been tried to find out the degree and intensity of the theme in the poems of those three names. In this study, the poems of those three names have been taken as the main sources, and some works of thought have been used for reification and emphasis

    M. Fatih Andı, Emperyalizme Direniş Bilinci: Çanakkale

    Get PDF
    [No Abstract Available

    “Geldi Bir Devre-i Matem Şiire”: Ölümü Üzerine Yazılanlar Çerçevesinde Muallim Nâci Biyografisini Yeniden Düşünmek

    Get PDF
    Bu çalışma, Muallim Nâci'nin biyografisini, ölümü üzerine yazılan yazılar çerçevesinde yeniden inceleme fırsatına odaklanmaktadır. Ayrıca modern bir tür olarak biyografi yazmanın sorunlarını, özellikle Türk edebiyatı tarihlerinin Muallim Naci'yi tanımlama biçimleriyle ilgili olarak tartışmaktadır. Muallim Nâci'nin belli başlı edebiyat tarihlerinde "tek ve değişmez" bir konu olarak nasıl dondurulduğunu ve lineer bir çizgide tarihselleştirildiğini örneklerle sunmaktadır. Özelde Nâci'yi, genelde tüm Türk edebiyat tarihini modernist bir tavırla ve Avrupa merkezci bir yaklaşımla sunmanın nasıl kısır bir kanonik döngüye dönüştüğünü vurgulamaktadır. Şinasi ve Namık Kemal ile başlayan ve Recâizade Mahmud Ekrem ile devam eden Türk edebiyatının modernleşmesinin yarattığı tek sesliliğe eklemlenen Türk edebiyatı tarihi yazımının Nâci'yi değersizleştirmesini ve ötekileştirmesini örneklerle incelemektedir. Çalışma, söz konusu kanonik tutumu ve yerleşik algıyı aşmanın bir yolu olarak çok sesli bir biyografik okuma önermektedir. Bu bağlamda, Mikhail Bakhtin'in romanların değerini ortaya çıkarmak için önerdiği "çok seslilik" kavramının biyografi yazımında sunacağı olanaklara dikkat çekmektedir. Tek sesli, değişmez ve lineer bireysel anlatıyı aşmanın ve gerçek nesnelliğe ulaşmanın özneyi farklı ilişkiler ağının bir parçası olarak görmekle ve onu hayatın çoksesliliğine paralel bir anlatı ile metinleştirmekle mümkün olduğunu iddia etmektedir. Bu amaçla Muallim Nâci'nin ölümü üzerine farklı yazar ve şairler tarafından yazılmış metinlerde ve çeşitli haber, makale ve şiirlerde üretilen söylemleri analiz etmektedir. Dolayısıyla farklı bakış açıları ve ilişkiler ile çeşitli görme biçimlerinin oluşturduğu çoksesliliğin, yerleşik imajın dışında nasıl bir Nâci imajı oluşturduğunu göstermeye çalışmaktadır. Sonuç olarak, modern ve hümanist bireysellik anlayışının değişmeyen, monoton, lineer bir birey anlayışını öngörmesine karşı insanı kendi gerçekliği içinde tanımanın daha önemli olduğunu ve bu eksikliğin modern biyografilerin en sorunlu yönü olduğunu vurgulamaktadır

    Prevalence of Turkish parent refusal and hesitance rate and its associated factors in childhood vaccination

    Get PDF
    The Rejection of childhood vaccination is still a major issue in many countries. The aim of the study was to assess prevalence of Turkish parent refusal and hesitance rate and its associated factors in Childhood vaccination. A crosssectional study was carried out at the General Pediatric Poly Clinic of Ankara Keçören Training and Research Hospital from January – to April 2020. Data was collected using a questionnaire via face to face interviews with parents. We included parents who have 6 months to 7 years old children, who visited the clinic during the study period and who accepted to join the study. A total of 809 mothers and 132 fathers participated in the survey. Among the parents, 1.2% of them refused the vaccination of their children and 4.8 % of them had incomplete vaccination of their children. More than half (67.4%) of the parents have a high level of knowledge about vaccines. knowledge level was statistically significantly different based on the participant’s occupation, income, education background and father’s age (P 0.05). Parents with one child had bad attitudes towards vaccines (35.4%)

    RETINOPATHY CAUSING BLINDNESS IN A PATIENT WİTH DELTA HEPATITIS DURING HIGH DOSE INTERFERON ALFA-2 B TREATMENT: CASE REPORT

    Get PDF
    İnterferon (İNF) kronik hepatit B, C, metastatik renal karsinom, kutanöz melanom, kaposi sarkomu ve yeni doğanlardaki hemanjiomlarda kullanılan antiviral, antiproliferatif ve immünomodülatuar aktiviteyi düzenleyen bir ilaçtır. İNF alan hastalarda retinopati gelişme insidansı %18-86 arasındadır. Retinopati gelişmesi için başlıca risk faktörleri yüksek doz INF tedavisi, diabetes mellitus ve hipertansiyondur. INF tedavisine bağlı gelişmiş retinopati genellikle iyi seyirlidir, görme kaybı ve diğer göz semptomlarına yol açmaz. Fakat bizim olgumuzda retinopati büyük bir görme kaybına yol açmış ve 3 aylık takip sonrasında düzelmemiştir. Makalemizde 56 yaşında, erkek, delta hepatiti nedeniyle yüksek doz interferon-alfa 2b tedavisi (Haftada 3 gün 10 milyon ünite) sırasında 17. ayda retinopati gelişen hastamızı sunduk. Sonuç olarak; retinopati İNF tedavisi süresince gelişebilen akılda olması gereken bir komplikasyondur. Özellikle, yüksek risk grubundaki hastalar İNF tedavisi öncesinde mevcut olabilecek retinopati açısından değerlendirilmeli ve tedavi süresince retinopati gelişimi riski açısından üç aylık aralıklarla düzenli takip edilmelidir. Interferon (İNF) is an agent that is used in chronic hepatitis B, C, metastatic renal carcinoma, cutaneous melanoma, kaposi sarcoma and hemangiomas of infancy and has antiviral, antiproliferative and immunomodulatory activity. The incidence of retinopathy in the patients associated with interferon therapy is between 18-86%. The main risk factors for developing retinopathy are high dose INF treatment, diabetes mellitus and hypertension. Retinopathy caused by INF treatment has good prognose and does not cause blindness or other symptoms of eye. But in our patient retinopathy caused blindness and did not resolve in the follow ups for 3 months . In our article we presented, a 56 years-old, male patient with delta hepatitis, who has retinopathy that is associated with high dose interferon alfa-2 b treatment (3 x 10.000 Million Ü per week) at seventeeth month of treatment. Finally, retinopathy is a complication that must be considered during treatment with interferon. Especially, high risk patients must be evaluated before interferon therapy for the preexisting retinopathy and should be monitored in every three months for the risk of retinopathy throughout the therapy

    An Evaluation on Recaizade Mahmud Ekrem’s Criticism and Hüseyin Dâniş’s Response Regarding the Translation of the Novel Named Rafael

    No full text
    Bu makalede Recaizade Mahmud Ekrem’in az bilinen, bugüne kadar yayımlanmış eserleri içinde yer almamış; kendisi hakkında yapılan çalışmalarda da pek konu edilmemiş bir tenkit metni ile Hüseyin Dâniş Bey’in söz konusu tenkide verdiği cevabın neşirleri yapılacak; iki metnin devrin tercüme tartışmaları içinde tuttuğu yer değerlendirilecektir. M[ehmed] S[alahaddin] ve A[hmed] L[ütfullah]’ın Lamartine’den çevirdikleri Rafael romanının tercüme müsveddeleri, değerlendirmesi için kendisine ulaştırıldıktan sonra Recaizade Mahmud Ekrem, uzun sayılabilecek bir tenkit kaleme alır. Tercümeyi, müsveddeleri kendisine ulaştıran Hüseyin Dâniş Bey’e ait zanneden Recaizade, tenkidi de ona hitaben yazar. Hüseyin Dâniş Bey ise hem “üstad”ın ilgisine övgü hem de tenkide karşılık olacak bir cevabi yazı kaleme alır. Her iki metin de mütercimler tarafından 1314 (1898) tarihinde yayımlanan Rafael tercümesinin başına konulur. Her iki metin de tercüme usûlüne dair önemli görüşler ihtiva eder. Bilhassa Recaizade Mahmud Ekrem’in tercüme üzerine genel ve özel görüşlerinin yer aldığı metin, Türk edebiyatında klasikler tartışmasının yapıldığı bir dönemde kaleme alınmış olması bakımından ayrıca önemlidir. Klasikler tartışmasına yazılarıyla dâhil olmuş Hüseyin Dâniş’in tercümeye dair görüşleri de bu bakımdan dikkate değer.Bu makale, her iki metnin neşri ve değerlendirmesi ile birlikte hem Türk edebiyatının en önemli simalarından Recaizade Mahmud Ekrem’e dair hem de Tanzimat’tan sonra edebiyat sahasında ortaya çıkan yenileşme hareketinin en önemli taşıyıcılarından olan tercümelere dair araştırmalara bir katkı sağlamayı hedeflemektedir.In this article, Recaizade Mahmut Ekrem’s criticism text, which is known less, has not been included among his published works and has not been mentioned in the studies about him, and Hüseyin Dâniş's response to the aforementioned criticism will be explained and the roles these two texts played in the translation discussions of the era will be evaluated. Recaizade Mahmud Ekrem writes up a long criticism after he receives the translation drafts of the novel named Rafael which was translated by M[ehmed] S[alahaddin] and A[hmed] L[ütfullah] from Lamartine for evaluation. Recaizade, who thinks that the translation belongs to Hüseyin Dâniş, who delivered the drafts to him, writes the criticism addressing him. Hüseyin Dâniş writes a response letter which both praises the attention of the "master" and replies to his criticism. Both texts are then placed at the beginning of the translation of Rafael published by the translators in 1314 (1898). Both texts contain important opinions on the translation procedure. The text that includes Recaizade Mahmud Ekrem's general and personal views on translation is particularly important since it was written at a time when a debate on the classics in Turkish literature was going on. Hüseyin Dâniş's views on translation, who participated in the classics debate with his writings, are also noteworthy in this respect. This article aims at contributing to the research on both Recaizade Mahmud Ekrem, who is one of the most important figures of the Turkish literature, and on the translations that are one of the most important indicators of the innovation movement that emerged in the field of literature after Tanzimat

    Mehmed Âkif Ersoy, Necip Fazıl Kısakürek ve Sezai Karakoç’un Eserlerinde Coğrafya, Tarih, Medeniyet Düşüncesi

    No full text
    Bu çalışmada Mehmed Âkif Ersoy, Necip Fazıl Kısakürek ve Sezai Karakoç’un eserlerinden hareketle coğrafya, tarih ve medeniyet anlayışları mukayeseli olarak incelenerek, bu anlayışlarının sınırları, benzerlik ve farklılıkları tespit edilmeye çalışılmıştır. Türk edebiyatını ve düşüncesini önemli ölçüde etkilemiş bu üç ismin coğrafya, tarih ve medeniyet anlayışlarının Türkiye’de İslami düşüncenin gelişimine etkisi tartışılmıştır. Çalışmada Mehmed Âkif Ersoy, Necip Fazıl Kısakürek ve Sezai Karakoç’un düşünceleri ile sanat verimleri arasında sıkı bir bağın olduğu görülmüştür. Bu üç ismin, aralarında yaklaşık birer nesil fark bulunmasına karşın, yaşadıkları dönemin sosyal, siyasal, ekonomik ve psikolojik şartlarının doğurduğu zorunluluklar dışında coğrafya, tarih ve medeniyet düşüncelerinin aynı dünya görüşünün sonucu olarak ortaya çıktığı saptanmıştır. Yaşadıkları dönemlerin özel şartları bir tarafa bırakıldığında üç ismin coğrafya, tarih ve medeniyet düşüncelerinin kendi dünya görüşlerine uygun bir İslami kimliği inşa etmeyi odağa aldığı görülmüştür. Coğrafyada Batı’nın değil Doğu’nun önemsendiği, tarihte İslam öncesi Türk tarihinin değil İslam’ın doğuş, yayılış, yükseliş ve Osmanlı İmparatorluğu ile zirve noktaya eriştiği tarihlerin vurgulandığı, medeniyette Batı medeniyetinin değil, İslam medeniyetinin idealize edildiği tespit edilmiştir. Bu bakış açısı Mehmed Âkif Ersoy’da kısmen, Necip Fazıl Kısakürek ve Sezai Karakoç’ta genel olarak ulus-kimlik inşası dışında alternatif bir kimlik inşası gayreti olarak yorumlanmıştır. Bu mukayeseli çalışmada düşünce, tarih, coğrafya, sosyoloji ve psikoloji gibi alanların imkânlarından yararlanılarak, edebiyatın bireysel ve toplumsal değişim ve dönüşümlere, kimliğe ve aidiyete etkisi Mehmed Âkif Ersoy, Necip Fazıl Kısakürek ve Sezai Karakoç’un eserleri üzerinden değerlendirilmeye çalışılmıştır.In this study, through the works of Mehmed Âkif Ersoy, Necip Fazıl Kısakürek and Sezai Karakoç, their views on geography, history and civilization have been comparatively examined and the boundaries, similarities and differences of these views have been tried to be determined. The influence of these three names’ views on geography, history and civilization, which have influenced Turkish literature and thought to an important extent, has been discussed in the development of Islamic thought in Turkey. It is seen that there is a close connection between intellectual and artistic products of Mehmed Âkif Ersoy, Necip Fazıl Kısakürek and Sezai Karakoç. These three figures – excluding the social, political, economic, and psychological constraints resulting from the period they live in – owed their thoughts on geography, history, and civilization to the very same worldview despite generational differences among them. If exceptions resulting from their special time periods are neglected, it can be seen that their thoughts on geography, history and civilization focused upon constructing an Islamic identity which befitted their worldview. It is observed that in their thoughts on geography, history and civilization they valued East over West, emphasized the history of the birth and expansion of Islam – which reached its zenith with the Ottoman Empire – over the pre-Islamic Turkish one, and idealized the Islamic rather than the Western civilization. Their perspective was interpreted as an attempt to construct an alternative to the nationalist identity. This is true in Mehmed Akif Ersoy’s thoughts in a partial way while in Necip Fazıl Kısakürek’s and Sezai Karakoç’s writings in a general manner. In this comparative study, by utilizing the possibilities of such fields as thought, history, geography, sociology and psychology, the effects of literature on individual and social changes and transformations, on identity and belonging have been tried to be evaluated through the works of Mehmed Âkif Ersoy, Necip Fazıl Kısakürek and Sezai Karakoç
    corecore