10 research outputs found
Biküspit aort kapaklı hastada geçici kalp bloğu: Olgu sunumu
Bicuspid aortic valve is a common congenital cardiovascular
malformation. We present a case with bicuspid aorta and
ascending aortic aneurysm developing transient complete
heart block. This case is the first in literature to report the
concurrence of bicuspid aortic valve and ascending aortic
dilatation with transient complete heart block.Biküspit aort kapak sık görülen doğumsal kardiyovasküler
bozukluktur. Sunduğumuz vaka biküspit aort kapak ve çıkan
aort anevrizmasında gelişen geçici tam kalp bloğudur. Bu
vaka biküspit aort ve çıkan aort genişlemesine geçici kalp
bloğunun eşlik ettiği literatürdeki ilk vakadı
Koroner yavaş akımın miyokard perfomans indeks üzerine etkisi
Objective: This study was aimed to investigate the left
ventriculer myocardial performance index (Tei index) in
patients with coronary slow flow phenomenon
Material and Methods: 25 patients with slow coronary flow
(15 men; 10 women; mean age 51 ± 12 years) and 20
subjects with angiographically normal coronary arteries (12
men; 8 women; mean age 52 ± 12 years) were included in
the study. All the subjects underwent echocardiography
and tissue Doppler imaging to determine left ventriculer
(LV) diastolic functions and left ventriculer myocardial
performance index (LV MPI).
Results: Conventional echocardiography parameters,
maximal velocity of early diastolic filling (p=0,02), ratio of
maximal early to late diastolic filling (p=0,037) were
significantly lower, deceleration time of early diastolic filling
was significantly higher (p=0,043) in the patient group.
Among tissue Doppler parameters the mitral annulus peak
early diastolic velocity and ratio of early to late diastolic
velocity were lower in patients group than in controls (p
<0,001) but isovolumetric relaxation time were significantly
increased in patients group than controls (p<0,001). LV MPI
was significantly prolonged in coronary slow flow group ( p
< 0,001). TIMI frame count was negatively correlated with
the mitral lateral annulus early diastolic velocity and the
ratio of mitral lateral annulus early to late diastolic velocity
whereas it was positively correlated with mitral
isovolumetric relaxation time and LV MPI.
Conclusion: Our findings demonstrate that patients with
coronary slow flow phenomenon affects diastolic functions
and LV MPI. Therefore, patients with coronary slow flow
phenomenon should be carefully followed-up.Amaç: Bu çalışmada koroner yavaş akımı olan hastalarda sol
ventrikül miyokard performans indeksinin (Tei indeksi)
incelenmesi amaçlanmıştır.
Gereç ve Yöntem: Koroner yavaş akımı olan 25 hasta (15
erkek; 10 kadın; ort yaş 51 ± 12 yıl) ve koroner arterleri
normal olan 20 olgu (12 erkek; 8 kadın; ort yaş 52 ± 12 yıl)
çalışmaya alınmıştır. Tüm hastaların ekokardiyografi ve
doku doppler görüntüleme ile sol ventrikül diyastolik fonksiyonları
ve miyokard performans indeksi saptandı.
Bulgular: Koroner yavaş akımı olan grupta maksimal erken
diyastolik dolum hızı, maksimal erken diyastolik dolum
hızının geç diyastolik akım hızına oranı (p=0,037) anlamlı
derecede düşük saptanırken; erken diyastolik dolum hızı
deselerasyon zamanı anlamlı derecede yüksekdi (p=0,043).
Hasta grubunda, kontrol grubuna göre doku doppler parametreleri
arasında mitral anulus erken pik diyastolik hız ve
erken diyastolik akım oranı anlamlı derecede düşük saptandı
(p<0.001) ancak izovolümetrik relaksasyon zamanı anlamlı
derecede artmış olarak bulundu (p<0.001). Sol
ventrikül miyokard performans indeksi koroner yavaş akımı
olan grupta anlamlı derecede uzamıştır( p < 0.001). TIMI
kare sayısı ile mitral lateral anulus erken diyastolik hız ve
mitral lateral anulus erken diyastolik hızın geç diyastolik
hıza oranı arasında negatif korelasyon saptanırken,
izovolümetrik relaksasyon zamanı ve sol ventrikül miyokard
performans indeksi ile pozitif korelasyon saptanmıştır.
Sonuç: Çalışmamızda koroner yavaş akımlı hastalarda
diyastolik fonksiyonların ve miyokard performans indeksinin
etkilendiğini gösterdik. Bu nedenle koroner yavaş akımı olan
hastalar dikkatli bir şekilde takip edilmelidir
Koroner angiografi işlemi esnasında tesadüfen saptanan ciddi aort koarktasyonu
Aortic coarctation (AC) represents about 5-8 % of all congenital
cardiac diseases and a combination with other
bicuspid aortic valve is commonly seen. AC is typically a
disease of childhood and early adulthood, reducing life
expectancy in patients who have not undergone correction.
Death in patients who do not undergo repair is usually due
to heart failure, coronary artery disease, aortic rupture/
dissection, infective endocarditis/ endarteritis or cerebral
hemorrhage. In this report, a 60-year-old patient administered
to our emergency department due to unstable angina
pectoris with asymptomatic aneurysm of the ascending
aorta, AC and a bicuspid aortic valve is presented.Konjenital kalp hastalıkları içerisinde % 5-8 oranında sıklığa
sahip aort koarktasyonuna biküspit aort kapağı sıklıkla eşlik
etmektedir. Aort koarktasyonu tipik olarak çocukluk ve
erken erişkin döneminin hastalığıdır ve onarım yapılmazsa
yaşam süresi azalır. Onarım yapılmayan hastalarda ölüm;
sıklıkla kalp yetersizliği, koroner arter hastalığı, aort
rüptürü/ diseksiyonu, enfektif endokardit/ endarterit veya
serebral hemorajiye bağlıdır. Bu yazıda, 60 yaşında çıkan
aort anevrizması, aort koarktasyonu ve biküspid aort kapağı
olan kararsız angina pektoris ile acil servise gelen hasta
takdim edilmiştir
Biküspit aort kapaklı hastada geçici kalp bloğu: Olgu sunumu
Bicuspid aortic valve is a common congenital cardiovascular
malformation. We present a case with bicuspid aorta and
ascending aortic aneurysm developing transient complete
heart block. This case is the first in literature to report the
concurrence of bicuspid aortic valve and ascending aortic
dilatation with transient complete heart block.Biküspit aort kapak sık görülen doğumsal kardiyovasküler
bozukluktur. Sunduğumuz vaka biküspit aort kapak ve çıkan
aort anevrizmasında gelişen geçici tam kalp bloğudur. Bu
vaka biküspit aort ve çıkan aort genişlemesine geçici kalp
bloğunun eşlik ettiği literatürdeki ilk vakadı
Successful coil embolization of LIMA side branch that is suspected to cause recurrent angina
Koroner arter baypas cerrahisinde greft amacıyla sık kullanı-
lan sol internal mamaryan arterde (LIMA) yan dalların
anastomoz öncesi kapatılması, cerrahi sonrası çalmaya bağlı
miyokard iskemisini engellemek için son derece önemlidir.
Bu vakada koroner arter baypas cerrahisinden 2 yıl sonra
özellikle kol egzersizi sırasında belirginleşen göğüs ağrısı
yakınması bulunan bir hastada koroner çalma sendromuna
neden olduğunu düşündüğümüz LIMA yan dalı başarılı koil
embolizasyon ile kapatılmasını gösterdik.The left internal mammarian artery (LIMA) is the most
commonly used arterial graft for coronary artery bypass
grafting (CABG). Selective occlusion of LIMA side branches
during surgery is important for avoiding myocardial ischemia.
We report on a case with limp claudication on exertion
due to patent LIMA side branch following CABG operation
two years prior to hospital admission. The patent side
branch was successfully occluded with coil embolization
Koroner yavaş akımın miyokard perfomans indeks üzerine etkisi
Objective: This study was aimed to investigate the left
ventriculer myocardial performance index (Tei index) in
patients with coronary slow flow phenomenon
Material and Methods: 25 patients with slow coronary flow
(15 men; 10 women; mean age 51 ± 12 years) and 20
subjects with angiographically normal coronary arteries (12
men; 8 women; mean age 52 ± 12 years) were included in
the study. All the subjects underwent echocardiography
and tissue Doppler imaging to determine left ventriculer
(LV) diastolic functions and left ventriculer myocardial
performance index (LV MPI).
Results: Conventional echocardiography parameters,
maximal velocity of early diastolic filling (p=0,02), ratio of
maximal early to late diastolic filling (p=0,037) were
significantly lower, deceleration time of early diastolic filling
was significantly higher (p=0,043) in the patient group.
Among tissue Doppler parameters the mitral annulus peak
early diastolic velocity and ratio of early to late diastolic
velocity were lower in patients group than in controls (p
<0,001) but isovolumetric relaxation time were significantly
increased in patients group than controls (p<0,001). LV MPI
was significantly prolonged in coronary slow flow group ( p
< 0,001). TIMI frame count was negatively correlated with
the mitral lateral annulus early diastolic velocity and the
ratio of mitral lateral annulus early to late diastolic velocity
whereas it was positively correlated with mitral
isovolumetric relaxation time and LV MPI.
Conclusion: Our findings demonstrate that patients with
coronary slow flow phenomenon affects diastolic functions
and LV MPI. Therefore, patients with coronary slow flow
phenomenon should be carefully followed-up.Amaç: Bu çalışmada koroner yavaş akımı olan hastalarda sol
ventrikül miyokard performans indeksinin (Tei indeksi)
incelenmesi amaçlanmıştır.
Gereç ve Yöntem: Koroner yavaş akımı olan 25 hasta (15
erkek; 10 kadın; ort yaş 51 ± 12 yıl) ve koroner arterleri
normal olan 20 olgu (12 erkek; 8 kadın; ort yaş 52 ± 12 yıl)
çalışmaya alınmıştır. Tüm hastaların ekokardiyografi ve
doku doppler görüntüleme ile sol ventrikül diyastolik fonksiyonları
ve miyokard performans indeksi saptandı.
Bulgular: Koroner yavaş akımı olan grupta maksimal erken
diyastolik dolum hızı, maksimal erken diyastolik dolum
hızının geç diyastolik akım hızına oranı (p=0,037) anlamlı
derecede düşük saptanırken; erken diyastolik dolum hızı
deselerasyon zamanı anlamlı derecede yüksekdi (p=0,043).
Hasta grubunda, kontrol grubuna göre doku doppler parametreleri
arasında mitral anulus erken pik diyastolik hız ve
erken diyastolik akım oranı anlamlı derecede düşük saptandı
(p<0.001) ancak izovolümetrik relaksasyon zamanı anlamlı
derecede artmış olarak bulundu (p<0.001). Sol
ventrikül miyokard performans indeksi koroner yavaş akımı
olan grupta anlamlı derecede uzamıştır( p < 0.001). TIMI
kare sayısı ile mitral lateral anulus erken diyastolik hız ve
mitral lateral anulus erken diyastolik hızın geç diyastolik
hıza oranı arasında negatif korelasyon saptanırken,
izovolümetrik relaksasyon zamanı ve sol ventrikül miyokard
performans indeksi ile pozitif korelasyon saptanmıştır.
Sonuç: Çalışmamızda koroner yavaş akımlı hastalarda
diyastolik fonksiyonların ve miyokard performans indeksinin
etkilendiğini gösterdik. Bu nedenle koroner yavaş akımı olan
hastalar dikkatli bir şekilde takip edilmelidir
Função Atrial Esquerda Prejudicada Associada com a Fibrilação Atrial Paroxística na Hipertensão
Fundamento: A hipertensão arterial é o fator de risco mais prevalente e modificável para a fibrilação atrial. A sobrecarga de pressão no átrio esquerdo induz alterações fisiopatológicas que ocasionam alterações na função contrátil e nas propriedades elétricas. Objetivo: Nesse estudo, o objetivo foi avaliar a função do átrio esquerdo em pacientes hipertensos para determinar a associação entre a função atrial esquerda e a fibrilação atrial paroxística (FAP). Método: Foram estudados 57 pacientes hipertensos (idade: 53 ± 4 anos, fração de ejeção do ventrículo esquerdo: 76 ± 6,7%), incluindo 30 pacientes consecutivos com FAP e 30 indivíduos de controle pareados por idade. Os volumes do átrio esquerdo (AE) foram medidos através do método biplano de Simpson modificado. Foram determinados três tipos de volume do AE: volume máximo do AE (AEVmax), contração atrial prematura do AE (AEVpreA) e volume mínimo do AE (AEVmin). Foram calculadas as funções de esvaziamento do AE. Volume total de esvaziamento do AE = AEVmax - AEVmin e a FEtotal do AE = (AEVmax - AEVmin)/AEVmax, volume de esvaziamento passivo do AE = AEVmax-AEVpreA, e a FE do AE = (AEVmax - AEVpreA)/AEVmax, o volume de esvaziamento ativo do AE = AEVpreA- AEVmin e a FE ativa do AE = (AEVpreA - AEVmin)/AEVpreA. Resultados: O período hipertenso é maior no grupo de hipertensos com FAP. O AEVmax aumentou significativamente no grupo de hipertensos com FAP quando comparado ao grupo de hipertensos sem FAP (p = 0,010). A FEAE diminuiu significativamente no grupo de hipertensos com FAP em comparação com o grupo de hipertensos sem FAP (p = 0,020). A' diminuiu no grupo de hipertensos com FAP quando comparado com hipertensos sem FAP (p = 0,044). Conclusão: O volume aumentado do AE e função de esvaziamento ativa do AE prejudicada foram associados com a FAP em pacientes hipertensos não tratados. Um período hipertenso mais longo está associado com a FAP
Red blood cell distribution width is associated with myocardial injury in non-ST-elevation acute coronary syndrome
OBJECTIVES: The red blood cell distribution width has been associated with an increased risk of cardiovascular events. In the present study, we assessed the relationship between red cell distribution width values and cardiac troponin I levels in patients admitted with non-ST-elevation acute coronary syndrome. METHODS: We analyzed blood parameters in 251 adult patients who were consecutively admitted to the intensive coronary care unit with non-ST-elevation acute coronary syndrome over a 1-year period. For all patients, a baseline blood sample was collected for routine hematological testing. Cardiac troponin I was measured at baseline and after 6 h. The patients were diagnosed with non-ST-elevation myocardial infarction or unstable angina based on the elevation of cardiac troponin I levels. RESULTS: The red cell distribution width was higher in the group with non-ST-elevation myocardial infarction compared with the patient group with unstable angina (14.6±1.0 vs 13.06±1.7, respectively; p = 0.006). Coronary thrombus was detected more frequently in the group of patients with non-ST-elevation myocardial infarction than in the patients with unstable angina (72% vs 51%, respectively; p = 0.007). Using receiver operating characteristic curve analysis for the prediction of non-ST-elevation myocardial infarction based on the red cell distribution width, the area under the curve was 0.649 (95% confidence interval: 0.546-0.753; p = 0.006), suggesting a modest model for the prediction of non-ST-elevation myocardial infarction using the red cell distribution width. At a cut-off value of 14%, the sensitivity and specificity of the red cell distribution width were 73% and 59%, respectively. Additionally, the red cell distribution width was positively correlated with cardiac troponin I (r = 0.19; p = 0.006). CONCLUSION: A greater baseline red cell distribution width value was associated with myocardial injury and elevated cardiac troponin I levels in non-ST-elevation acute coronary syndrome. Therefore, the red cell distribution width could be considered for risk stratification of acute coronary syndrome patients admitted to emergency departments