52 research outputs found

    Encounter of Islam and Modernism: The Problems of Traditional and Modernist Discourse and an Offer of Midway

    Get PDF
    İslamî düşüncenin önemli bir kısmı söylemsel düzlemde modern dünya ile ilgili olarak problemli bir tavra sahiptir. Bugün İslam dünyasında modern dünyaya bakışa ilişkin iki uç yaklaşım mevcuttur. Birinci yaklaşım modernliği bütünü ile reddeden ve “Altın Çağ’a” dönmeyi hedefleyen yaklaşımdır. İkinci yaklaşım ise modern dünyayı bütünüyle İslamîleştirmeyi hedefleyen yaklaşımdır. Bu anlamda birinci yaklaşıma devrimci tavır, ikinci yaklaşıma reformist tavır denilebilir. Ancak her iki yaklaşım da sorunlu yaklaşımlardır. Geriye dönüş mümkün değildir. Bugün modern dünyanın içerisinde yaşıyoruz. Modern dünya, teknolojik, ekonomik, sosyal, siyasi vs. bazı yeni durumları beraberinde getirmiştir. Bu iki tavırla da Müslümanların sorunlarının çözülmesi mümkün değildir. Bu bağlamda yeni bir yaklaşıma ihtiyaç vardır. Bu bağlamda bu yeni yaklaşım, Hz. Peygamber’in içinde yaşadığı toplumla ilişki kurma biçimi olmalıdır. Hz. Peygamber’in toplumuyla kurduğu ilişki üç boyutlu bir ilişkidir. Birinci boyutu devrimci boyut olarak da adlandırılabilir. Bu noktada Hz. Peygamber bazı uygulamaları kökten kaldırmıştır. Örneğin faiz, kaldırılmış ve yerine karz-ı hasen uygulaması önerilmiştir. İkinci boyutu ıslah boyutudur. Bu bağlamda uygulama tamamen kaldırılmamış, sadece ıslah edilmiştir. Örneğin çok evlilik yasaklanmamış, ancak sınırlanmıştır ve hukuki bir çerçeveye oturtulmuştur. Üçüncü boyut ise muhafazakâr boyut olarak adlandırılabilir. Bu yaklaşım, o toplumun iyi olan davranışlarını muhafaza etmektedir. Nitekim Hz. Peygamber, bir hadiste “cahiliyede iyi olan İslam’da da iyidir” buyurmaktadır. Örneğin haram aylar uygulaması, değiştirilmeden muhafaza edilmiş ve haram aylarda savaş yapılmaması geleneği korunmuştur.Sonuç olarak İslam, ne saf devrimci ne de saf reformist bir konuma sahiptir. İslam’ın genel uygulaması, olaylara göre şekillenmektedir. Bugün modern dünyanın bütünüyle reddedilmesi, olguya savaş açmaktır. Bütünüyle İslamîleştirilmesi ise İslamî ilkeleri realiteye kurban etmektir. Olguya savaş açmadan, ama ana ilkelerinden de taviz vermeden modern dünya ile kurulacak sağlıklı bir ilişki, Müslüman toplumlar için ivedi bir meseledir.Today, an important part of Islamic thought has a problematic attitude regarding modern world on discursive level. Currently, there are two extreme approaches towards modern world in the Islamic world. One part of them rejects the modern world with its all characters completely and wants to return “Golden Age”. Another part argues Islamization of the modern world with its all aspects. Both of these approaches, namely, revolutionism and reformism are having many problems. Firstly, it is impossible to turn back. We live in modern world. But, modern world has come out with some new situations. These new situations are political, economic, technological, etc. Both of these approaches don’t solve these problems. We need a new approach, a third way, towards modern world. In this context, the new approach must be our prophet’s method. While our prophet was spreading out the messages of Allah and he was calling to Islam, he applied three ways to change his society. First of all, he changed some practices entirely. For example, interest abolished and replaced karz-ı hasen, a special interest- free lending system. We can call this application revolutionist. Secondly, he revised some practices, for example polygamy didn’t prohibit, but it limited and based on a legal framework. This applications can called reformist. And thirdly, he didn’t change some practices and allowed to go on them. For example, forbidden moths are protected. In this context, Prophet Mohammad says “Good things in Jahiliyya are good in Islam as well.” We can call conservatism for this application. As a consequence, we can say that Islam is not merely revolutionist or merely reformist. Its position changes according to case. So, he offers a model for us to understand the world we live in. We, as Muslims, can understand modern world and figure out our problem with this triple approach

    İslam ve modernizm karşılaşması: Geleneksel ve modernist söylemin sorunları ve bir arayol önerisi

    Get PDF
    İslamî düşüncenin önemli bir kısmı söylemsel düzlemde modern dünya ile ilgili olarak problemli bir tavra sahiptir. Bugün İslam dünyasında modern dünyaya bakışa ilişkin iki uç yaklaşım mevcuttur. Birinci yaklaşım modernliği bütünü ile reddeden ve “Altın Çağ’a” dönmeyi hedefleyen yaklaşımdır. İkinci yaklaşım ise modern dünyayı bütünüyle İslamîleştirmeyi hedefleyen yaklaşımdır. Bu anlamda birinci yaklaşıma devrimci tavır, ikinci yaklaşıma reformist tavır denilebilir. Ancak her iki yaklaşım da sorunlu yaklaşımlardır. Geriye dönüş mümkün değildir. Bugün modern dünyanın içerisinde yaşıyoruz. Modern dünya, teknolojik, ekonomik, sosyal, siyasi vs. bazı yeni durumları beraberinde getirmiştir. Bu iki tavırla da Müslümanların sorunlarının çözülmesi mümkün değildir. Bu bağlamda yeni bir yaklaşıma ihtiyaç vardır. Bu bağlamda bu yeni yaklaşım, Hz. Peygamber’in içinde yaşadığı toplumla ilişki kurma biçimi olmalıdır. Hz. Peygamber’in toplumuyla kurduğu ilişki üç boyutlu bir ilişkidir. Birinci boyutu devrimci boyut olarak da adlandırılabilir. Bu noktada Hz. Peygamber bazı uygulamaları kökten kaldırmıştır. Örneğin faiz, kaldırılmış ve yerine karz-ı hasen uygulaması önerilmiştir. İkinci boyutu ıslah boyutudur. Bu bağlamda uygulama tamamen kaldırılmamış, sadece ıslah edilmiştir. Örneğin çok evlilik yasaklanmamış, ancak sınırlanmıştır ve hukuki bir çerçeveye oturtulmuştur. Üçüncü boyut ise muhafazakâr boyut olarak adlandırılabilir. Bu yaklaşım, o toplumun iyi olan davranışlarını muhafaza etmektedir. Nitekim Hz. Peygamber, bir hadiste “cahiliyede iyi olan İslam’da da iyidir” buyurmaktadır. Örneğin haram aylar uygulaması, değiştirilmeden muhafaza edilmiş ve haram aylarda savaş yapılmaması geleneği korunmuştur. Sonuç olarak İslam, ne saf devrimci ne de saf reformist bir konuma sahiptir. İslam’ın genel uygulaması, olaylara göre şekillenmektedir. Bugün modern dünyanın bütünüyle reddedilmesi, olguya savaş açmaktır. Bütünüyle İslamîleştirilmesi ise İslamî ilkeleri realiteye kurban etmektir. Olguya savaş açmadan, ama ana ilkelerinden de taviz vermeden modern dünya ile kurulacak sağlıklı bir ilişki, Müslüman toplumlar için ivedi bir meseledir.Today, an important part of Islamic thought has a problematic attitude regarding modern world on discursive level. Currently, there are two extreme approaches towards modern world in the Islamic world. One part of them rejects the modern world with its all characters completely and wants to return “Golden Age”. Another part argues Islamization of the modern world with its all aspects. Both of these approaches, namely, revolutionism and reformism are having many problems. Firstly, it is impossible to turn back. We live in modern world. But, modern world has come out with some new situations. These new situations are political, economic, technological, etc. Both of these approaches don’t solve these problems. We need a new approach, a third way, towards modern world. In this context, the new approach must be our prophet’s method. While our prophet was spreading out the messages of Allah and he was calling to Islam, he applied three ways to change his society. First of all, he changed some practices entirely. For example, interest abolished and replaced karz-ı hasen, a special interest-free lending system. We can call this application revolutionist. Secondly, he revised some practices, for example polygamy didn’t prohibit, but it limited and based on a legal framework. This applications can called reformist. And thirdly, he didn’t change some practices and allowed to go on them. For example, forbidden moths are protected. In this context, Prophet Mohammad says “Good things in Jahiliyya are good in Islam as well.” We can call conservatism for this application. As a consequence, we can say that Islam is not merely revolutionist or merely reformist. Its position changes according to case. So, he offers a model for us to understand the world we live in. We, as Muslims, can understand modern world and figure out our problem with this triple approach

    Ambivalence as a possibility of freedom: A critical evaluation in the context of Bauman

    Get PDF
    Özgürlük insanlık tarihinin en önemli problemlerinden birisidir. Pek çok farklı tanımlara sahiptir. Özgürlük genellikle bazı kavramlar veya kavram setleri ile birlikte tartışılır. Bunlar güvenlik, kesinlik, standartlar, belirsizlik gibi kavramlardır. Bu çalışmada özgürlük, belirsizlik kavramı ile birlikte ele alınmıştır. Modernitenin özgürlük için düzen kurma ve belirsizliği ortadan kaldırma çabası, özgürlüklerin önünü kapatan bir sürece yönelmesine neden olmuştur. Bu bağlamda modernite eleştirileri gündeme gelmiş ve Postmodernizm modernliğin kökten bir eleştirisi olarak karşımıza çıkmıştır. Postmodernlik belirsizliği, özgürlüğün bir imkânı olarak değerlendirmiştir. Postmodern düşüncenin önemli isimlerinden birisi olan Bauman, modernlik ve postmodernlik arasında bir konumlanma ile özgürlük ile belirsizlik ilişkisini daha sağlıklı bir zeminde tartışmıştır. Bauman’ın postmodernliği akışkan modernlik olarak tanımlaması, bu metinde yer alan özgürlük ile belirsizlik arasındaki ilişkide akışkan standartlar kavramına ilham vermiş ve modernliğin baskıcı karakterdeki standartlar takıntısını ve postmodernliğin standartsızlığı öne sürmesinin getirdiği sorunlarını aşmanın bir imkânını vermiştir.Freedom is one of the most important problems of human history. It has many different definitions. Freedom is often discussed together with some concepts or concept sets. These are concepts such as security, certainty, standards, ambivalence. In this study, freedom is discussed together with the concept of ambivalence. The attempt of modernity to establish order and to eradicate ambivalence has led to a tendency towards freedom. In this context, criticism of modernity has come up and Postmodernism has emerged as a fundamental criticism of modernity. Postmodernity considers ambivalence as an opportunity of freedom. One of the important figures of postmodern thought, Bauman discussed a on a healthier basis position between modernity and postmodernity and the relationship between freedom and ambivalence. Bauman's description of postmodernity as liquid modernity inspired the concept of liquid standards in the relationship between freedom and ambivalence in this text. It gave an opportunity to overcome the problems of modernity with the standards of oppressive character and the impossibility of postmodernity to impose a lack of standards.BA

    Kendini Dindar Olarak Tanımlayan Gençlerin Aile Algısı Üzerine Sosyolojik Bir Araştırma: Afyonkarahisar İli Örneği

    Get PDF
    Bu araştırmanın temel amacı, çeşitli açılardan değişen ve dönüşen yaşam koşullarının, herhangi bir dini grupla bağı olan ve kendisini dindar olarak tanımlayan gençlerin aile algısında meydana getirmiş olduğu değişimi ortaya çıkarmaya çalışmaktır. Bundan dolayı katılımcıların dindarlıkları test edilmemiştir, sadece evlilik ve aile konusundaki fikirlerinin ortaya koyulması amaçlanmıştır. Amaç dikkate alınarak araştırmaya herhangi bir dini grupta yetişen veya ilişkisi olan (veya dini grupla bağlantısı olan) ve dindar bir kimliğinin olduğunu kabul eden katılımcılar dâhil edilmiştir. Bu bağlamda dindarlıkları göz önünde bulundurularak nasıl bir evlilik ve eş istedikleri, nasıl bir aile kurmak istedikleri saptanmaya çalışılmış ve elde edilen sonuçlar, İslam dininin bazı kabulleri dikkate alınarak sosyolojik olarak çeşitli açılardan tartışılmıştır. Araştırmanın örneklemini Afyonkarahisar İli’nde herhangi bir dini grupla irtibatı olan ve kendisini dindar olarak tanımlayan, 17-29 yaş aralığındaki 125 kadın, 125 erkek olmak üzere toplam 250 genç oluşturmaktadır. Araştırmacı tarafından hazırlanan anketler katılımcılara ulaştırılmış ve sonuçlar bilimsel bir şekilde analiz edilerek kullanılmıştır. Analizler sonucunda; kendisini dindar olarak tanımlayan katılımcıların büyük bir çoğunluğunun din-gelenek ve modernlik üçgeninde sıkışıp kaldığı tespit edilmiştir. Araştırmaya katılan katılımcıların büyük çoğunluğu, üniversite gençlerinden oluşmaktadır. Dolayısıyla gençlerin üniversitelerde katılmış oldukları her yeni ortam, onların duygu, düşünce ve davranışlarında da bir değişimi de beraberinde getirmektedir. Üniversite ortamı, gençlere daha geniş kapsamlı ve çok yönlü bir ortamda sosyalleşebilme imkânı sağlamaktadır. Her üniversite gencinin belli bir habitusu bulunmaktadır ve katıldığı her alanda sahip olduğu, sosyal, kültürel, ekonomik ve sembolik sermayesini kullanmaktadır. Fakat gençler, girdikleri alanın (oyunun) kurallarına göre sahip olduğu sermaye ile bir çatışmaya girebilmekte ve sorgulayabilmektedir. Daha da ötesi sahip olduğu sermayesinden taviz vermeyi bile göze alarak herkes gibi bir yaşam sürmeye çalışabilmektedir. Çalışmamıza katılan katılımcıların büyük bir kısmının, Janmohammed (2018) tarafından kaleme alınan “M Nesli Yeni Müslüman Gençlik” kitabında belirtilen gençlik tipi ile benzerlikleri bulunduğu söylenebilir. Kitapta belirtilen M Nesli, hem pop müzik dinleyen, hem dans eden, hem yırtık pantolon giyen, hem namaz kılıp oruç tutan bir gençliktir. Hem batı kültürünü (özellikle giyim kuşamda) hem de kendi İslami değerlerini bir arada yaşayan bir gençliktir. Yani her iki kültürden de izler taşımaktadır. Araştırmada elde edilen bulgular neticesinde araştırmaya katılan katılımcıların çoğunluğunun da M Nesli’ne doğru evrildiğini söylemek yanlış olmayacaktır. Örneğin, çalışmadan elde edilen veriler neticesinde katılımcıların % 6,0 oranında eş cinsel evlilikleri normal karşıladıkları tespit edilmiştir. Elde edilen en çarpıcı sonuç ise “eşcinsel evlilikler hakkında ne düşünüyorsunuz? şeklinde sorduğumuz soruya yönelik almış olduğumuz cevaplar olmuştur. Bu soruya kadın katılımcıların, %85,6’sı (107) “doğru bulmuyorum, % 9,6’sı (12) “saygı duyulmalı”, %4,0’ı (5) “fikrim yok”, % 0,8’i (1) “diğer” şeklinde cevaplar vermişlerdir. Erkek katılımcıların ise %92,0’ı (115) “doğru bulmuyorum”, %2,4’ü (3) “saygı duyulmalı”, %2,4’ü (3) “fikrim yok”, %3,2’si (4) “diğer” şeklinde cevaplar vermişlerdir. İslam’ın eşcinsellik meselesine bakışı tartışmaya mahal bırakmayacak biçimde olumsuzdur. Ancak kendisini dindar olarak tanımlayan gençlerin % 6’sının eşcinsel evliliğe saygı duyması, üzerinde düşünülmesi ve araştırılması gereken bir konu olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu çalışmadaki amaç, M Nesli’ni veya görüşülen kesimin eleştirilmesinden ziyade ortada olan bir değişimi ve neticesinde oluşan karma ve yeni kimlik tiplerinin olduğunu ortaya koymak olmuştur. Başka bir ifadeyle olgunun, durum tespitinin yapılması amaçlanmıştır. Araştırmadan genel olarak elde edilen veriler, aile kurumunun önemini koruduğunu göstermektedir. Araştırmadan elde edilen sonuçlar, aile hayatı kurma isteğinin ve ebeveyn olma heyecanının tam anlamıyla yitirilmediğini göstermektedir. Evliliğe uzak duran katılımcıların %48,0’ı çalışmadığını, %38,0’ı ise çoğunlukla öğrenci olduklarını ve bu tür nedenlerden dolayı evlenmeye ve aile kurmaya sıcak bakmadıklarını dile getirmektedirler. Özellikle ekonomik anlamda bir bağımsızlıkları olmadığı için evliliğe uzak duran gençlerin bu ve buna benzer sorunları çözüldüğünde fikirlerinin değişebileceğini söylemek mümkündür. Bunun yanı sıra aile kurumuna yönelik algı ve önemin önemli bir dönüşüm içerisinde olduğu gerçeği de göz ardı edilmemelidir

    Baykan Sezer as the possibility of native sociology

    Get PDF
    19. yüzyılda Batı’da yaşanan sorunlara çözüm getirme çabalarıyla sosyoloji bilimi ortaya çıkmıştır. Batı’da ortaya çıkan yeni toplumsal sorunlar ve bu sorunlara karşı düzen arayışı ve dünya egemenliğinin meşruluğu problemlerinin çözümü için sosyoloji araçsal bir şekilde kullanılmıştır. Ülkemizde Batı’nın sorunlarına karşı geliştirilen çözüm reçeteleri alınıp Türk toplumunun sorunlarına hazır reçete olarak sunulmuştur. Ancak Türk sosyolojisi bütünüyle bu taklitçi ve nakilci yaklaşımdan ibaret olmamıştır. Bu yöndeki özgün/yerli katkılardan biri Baykan Sezer’dir. Sezer, Türk toplumunun sorunlarını Doğu-Batı ilişkileri ve çatışması çerçevesinde ele alıp değerlendiren, sosyal bünyemizi açıklayan, düşünce geleneğimiz ve tarihimizle ilişki kuran bir “Türk Sosyolojisi” inşa etme kaygısında olmuştur. Sezer, Kemal Tahir’den etkilenerek sosyoloji biliminin merkezine tarihselliği koyarak Doğu-Batı ikilemi içerisinde Türk toplumunu anlamaya çalışmış, Türk sosyolojisinde yerlilik üzerinde durmuştur. Bu çalışmada Türk sosyolojisinin bir imkânı olarak Sezer’in görüşleri ele alınacaktır.In the 19th century, sociology emerged with the efforts to solve the problems in the West. Sociology has been used instrumentally for the new social problems that emerged in the West, the search for order against these problems and the solution of the problems of legitimacy of world sovereignty. Sociology emerged as a product of the West's own internal dynamics. But in our country, Sociology presented as a prescription for the problems of Turkish society by taking the recipes developed against the problems of the West. However, Turkish sociology did not consist entirely of this imitator and transporter approach. One of the original / local contributions in this direction is Baykan Sezer. Sezer pointed out the necessity of building a, Turkish Sociology that is appropriate to the conditions of the Turkish society, by taking and evaluating our problems within the framework of East-West relations and conflict, explaining our social structure and establishing a relationship with our tradition of thought and our history. Sezer, influenced by Kemal Tahir, tried to understand the Turkish society and its problems within the East-West dilemma by putting historicity in the center of sociology.The study will try to discuss the views of Sezer as an opportunity of Turkish sociology

    Üniversite Öğrencilerinin Şehir Algı ve Tutumlarının İncelenmesi: Afyonkarahisar İli Örneği

    Get PDF
    Türkiye’de son 20 yılda Yüksek Öğretimde bir atılım gerçekleştirilmiş ve her ilde en az bir üniversite kurulmuştur. Üniversite sayısının artmasıyla birlikte öğrencilerin üniversite tercihleri daha önemli hale gelmiş ve bu konuda üniversitelerde bir rekabet ortaya çıkmıştır. Özellikle Anadolu şehirlerinin 1990’lı yıllardan bu yana “öğrencileşmesi” ve şehirlerin üniversite şehirlerine dönüşmesi söz konusu olmaya başlamıştır. Bu konuda yapılmış pek çok çalışma bu olguyu işaret etmektedir. Bu süreçte ise öğrencilerin üniversite tercihlerinde şehir, önemli bir tercih faktörü olarak belirmiştir. Genel olarak bakıldığında üniversiteler ve şehirler önemli bir etkileşim ağıdır. Ana amaçları olan araştırma, eğitim ve öğretim dışında şehrin kültürel sermayesine, entelektüel gelişimine, ekonomik gelişimine, teknolojik gelişimine ve daha başka pek çok alana katkı yapmak gibi bir işleve de sahiplerdir. Buna karşılık üniversiteler şehrin dinamiklerini oluşturan yapıdan da etkilenirler. Bu bağlamda öğrencilerin öğrenim görecekleri üniversiteyi seçerken üniversitenin bulunduğu şehrin ve o şehre dair algının seçimlerde çok önemli bir fonksiyona sahip olduğu pek çok araştırma ile ortaya konmuş açık ve bilinen bir gerçektir. Dolayısıyla öğrencinin şehir algısı, onun üniversite seçimini ve algısını da etkilemektedir. Afyon Kocatepe Üniversitesinde öğrenim gören öğrencilerin şehir algılarına yönelik bu çalışmanın amacı, öğrencilerin şehir algılarını ölçerek mevcut durumu ortaya koymak, Afyonkarahisar iline yönelik algılarında etkili olan unsurların önem derecelerini belirleyerek algıları üzerinde olumlu etkiye sahip olabilecek durumlar konusunda gerekli adımları atabilmek için tavsiye ve öneriler sunmaktır. Çalışma nicel araştırma yöntemlerinden anket tekniği ile gerçekleştirilmiştir. Araştırma öğrencilerin şehir algısı hakkında genel bir değerlendirme yapmayı hedeflediğinden, yöntem olarak böyle bir değerlendirmeyi yapmayı mümkün kılan nicel araştırma yöntemi kullanılmıştır. Çünkü nicel araştırma genellemelere varmak ve hipotezleri sınamak için en uygun yöntem olarak kabul edilmektedir. Hazırlanan sorular öğrencilere internet üzerinden ulaştırılmıştır. Araştırma kapsamında, konu üzerine ülkemizin ve dünyanın farklı şehirlerinde yapılmış çalışmalarda kullanılan şehir algısına yönelik ölçekler incelenerek, Afyonkarahisar iline mahsus sosyokültürel, fiziki ve coğrafi özellikler de dikkate alınarak bir anket formu hazırlanmıştır. Hazırlanan bu anket formu, öğrencilerin demografik özelliklerinin dışında Afyonkarahisar şehrine karşı algılarının da ölçüldüğü 5'li Likert ölçeği biçiminde (1 "Hiç katılmıyorum", ... 5 "Tamamen katılıyorum") bir ölçek de içermektedir. Çalışmanın evreni daha önceki yıllarda Afyon Kocatepe Üniversitesinde öğrenim görmüş, şu an öğrenim görmekte olan ve gelecek yıllarda öğrenim görecek olan öğrencilerin tamamı iken; örneklemi, 2019-2020 Eğitim-Öğretim yılı Bahar döneminde öğrenim görmekte olan öğrencilerden gönüllülük esasına dayalı olarak ankete katılanların tamamıdır. Verilerin analizinde tanımlayıcı istatistiklerin yanında öğrencilerin şehir algıları üzerinde etkili olan etmenlerin belirlenmesinde ağaç grafiği şeklinde görsel bir sonuç veren CHAID (Chi-Squared Automatic Interation Detection) analizinden yararlanılmıştır. Toplamda 16209 öğrenci ile elektronik anket aracılığıyla veri toplanmış ve veriler SPSS programı üzerinden analiz edilmiştir. Çalışmada öncelikle konuya ilişkin teorik bilgiler verilmiş, daha sonra bulgulara geçilmiş ve sonuç kısmında elde edilen veriler yorumlanmıştır. Araştırma neticesinde Afyonkarahisar şehrinin daha çok kaymak, sucuk, lokum vb. gibi gastronomik özellikler çerçevesinde algılandığı ve tanındığı, ekonomi, alt yapı ve güvenlik konularında da olumsuz bir imaja sahip olduğu tespit edilmiş, bu çalışmada daha önceki yıllarda öğrencinin şehir algısını da ölçen bir çalışmaya imza atan Özdemir ve Karaca’nın çalışmaları ile benzerlik gösteren sonuçlara ulaşmıştır. Literatürde bulunan diğer çalışmalar ile birlikte değerlendirildiğinde bu durum aslında Afyonkarahisar gibi orta ölçekli şehirlerin genelinde görülen bir sonuç olarak göze çarpmaktadır

    Effects of Proton Pump Inhibitors and H2 Receptor Antagonists on the Ileum Motility

    Get PDF
    Objectives. To investigate the effects of proton pump inhibitors (PPIs) and H2 receptor antagonists on ileum motility in rats with peritonitis and compare changes with control group rats. Methods. Peritonitis was induced by cecal ligation and puncture in 8 rats. Another of 8 rats underwent a sham operation and were accepted as controls. Twenty-four hours later after the operation, the rats were killed, and their ileum smooth muscle was excised and placed in circular muscle direction in a 10 mL organ bath. Changes in amplitude and frequency of contractions were analyzed before and after PPIs and H2 receptor blockers. Results. PPI agents decreased the motility in a dose-dependent manner in ileum in both control and intraabdominal sepsis groups. While famotidine had no significant effect on ileum motility, ranitidine and nizatidine enhanced motility in ileum in both control and intraabdominal sepsis groups. This excitatory effect of H2 receptor antagonists and inhibitor effects of PPIs were significantly high in control group when compared to the peritonitis group. The inhibitor effect of pantoprazole on ileum motility was significantly higher than the other two PPI agents. Conclusions. It was concluded that H2 receptor antagonists may be more effective than PPIs for recovering the bowel motility in the intraabdominal sepsis situation

    Nationalism In The Middle East: The Case Of Syria In Hafiz Esad Period

    No full text
    Milliyetçilik Fransız Devrimi ile ortaya çıkmış ve 20. yüzyılda dünyanın her tarafında etkili olmuş bir siyaset biçimidir. Etkili olduğu topraklarda farklı görünümlere sahip olan milliyetçilik, her toplumda aynı biçimde bir gelişim göstermemiştir. Đç içe geçtiği olgular olan ulus, ulus-devlet ve milliyetçilik aşamaları, zaman zaman biri diğerinden önce gelecek şekilde olmuştur. Üçüncü Dünya ülkelerinde milliyetçilik ise sömürgecilik ve Batı’da eğitim görmüş aydınlar aracılığıyla etkili olmuştur. Osmanlı’nın yıkılışı sonrasında Ortadoğu’da da etkili olmaya başlayan milliyetçilik akımı, Araplar arasında sömürgecilikten kurtulma sürecinde etkili olmuştur. Sömürgeci güçlerce yapay sınırlarla birbirinden ayrılan Arap devletleri, milliyetçilik bayrağı etrafında yeniden bir araya gelmeye çalışmışlar ve tek bir devlet çatısı altında yaşama amacıyla Büyük Arap Devleti’ni kurmaya çalışmışlardır. Hafız Esad’da bu hedefe ulaşmaya çalışan Arap liderlerden birisi olarak Arap siyaset sahnesinde uzunca bir süre yer almış, ancak istediği başarıya ulaşamamıştır. Anahtar Kelimeler: Milliyetçilik, Ortadoğu, Arap Milliyetçiliği, Suriye, Hafız Esad.Nationalism as a political movement appeared during French Revolution and by the twentieth century, it had marked the political structure in worldwide scale. Nationalism, with different manifestations in different territories, followed different development style. Although the concepts of nation, nation-state and the steps of nationalism are interwoven, in some certain periods one of them may get priority. And nationalism in the third world countries has some more characteristics since in these countries nationalism is mainly conveyed by the process of colonization and by the Western educated intellectuals. Nationalism in the Middle East became too active after the decline of Ottoman Empire because this trend was too functional in anti-colonial struggle. The Arabic states which are isolated through artificial delimitations by colonialists, have tried to come together and unite all the Arabic tribes and states through nationalist discourses in to one Great Arabic State. And Hafız Esad as one of the Arabic leaders with that ideal took a very long part in Arabic political world but could not reach this Megalo Idea. Key-Words: Nationalism, Middle East, Arabic Nationalism, Syria, Hafız Esa

    Four Different Perspectives of Islamic Democracy Debate

    No full text
    İslam ve demokrasi tartışmaları, günümüzde ciddi bir literatür oluşturmuş önemli bir konudur. İslam ve demokrasinin birbiri ile bağdaşabilir olup olmadığı konusunda, hem Batılı sosyal bilimcilerden hem de İslamcı hareket mensubu isimlerden iki farklı yaklaşım söz konusu olmuştur. Bu bağlamda İslam demokrasi ile bağdaşır diyen Batılı sosyal bilimciler ve İslamcı düşünürler olduğu gibi İslam demokrasi ile bağdaşmaz diyen Batılı sosyal bilimciler ve İslamcı düşünürler mevcuttur. Tartışmaların ana kavramları hâkimiyet, şura, meşveret, icma, içtihat gibi kavramlardır. Birinci gruptakiler, metinsel analizler çerçevesinde Allah'ın hâkimiyetinin kula devredildiğini öne sürmektedirler. Demokrasinin sadece bir yönetim mekanizması değil, aynı zamanda bir yaşam biçimi, bir felsefe olduğunu ileri sürmektedirler. Karşıt grup ise, demokrasinin Allah'ın hâkimiyetine bir ortaklık olmadığını, İslam'ın temel ilkeler haricinde bir devlet modeli önermediğini, insanın tarihsel ve toplumsal şartlara göre düzenlemesi için serbest bıraktığını ileri sürmektedirDiscussions of Islam and Democracy are very important issues which have a serious literature in these days. There are two main approaches whether Islam is compatible with democracy or not. The main concepts are sovereignty, shura (consultation), ijma, (consensus of fuqaha) and ijtihad (jurisprudence). The first approach claims that Islam is incompatible with democracy because of some basic principles. Both of some Western social scientists and Islamist thinkers share this thought. According to these scholars, Islam means that the sovereignty of God (Allah) but democracy is full of opposite this idea and it means that the sovereignty of people. This group defines democracy not only a system of governance but also style of life and philosophy. The second approach asserts that Islam doesn't contradict with democracy. Muslims are free to choose any model among others in accordance with the historical and social circumstance

    Nationalism in the Middle East: The Case of Syria in Hafiz Esad Period

    Get PDF
    Milliyetçilik Fransız Devrimi ile ortaya çıkmış ve 20. yüzyılda dünyanın her tarafında etkili olmuş bir siyaset biçimidir. Etkili olduğu topraklarda farklı görünümlere sahip olan milliyetçilik, her toplumda aynı biçimde bir gelişim göstermemiştir. İç içe geçtiği olgular olan ulus, ulus-devlet ve milliyetçilik aşamaları, zaman zaman biri diğerinden önce gelecek şekilde olmuştur. Üçüncü Dünya ülkelerinde milliyetçilik ise sömürgecilik ve Batı’da eğitim görmüş aydınlar aracılığıyla etkili olmuştur. Osmanlı’nın yıkılışı sonrasında Ortadoğu’da da etkili olmaya başlayan milliyetçilik akımı, Araplar arasında sömürgecilikten kurtulma sürecinde etkili olmuştur. Sömürgeci güçlerce yapay sınırlarla birbirinden ayrılan Arap devletleri, milliyetçilik bayrağı etrafında yeniden bir araya gelmeye çalışmışlar ve tek bir devlet çatısı altında yaşama amacıyla Büyük Arap Devleti’ni kurmaya çalışmışlardır. Hafız Esad’da bu hedefe ulaşmaya çalışan Arap liderlerden birisi olarak Arap siyaset sahnesinde uzunca bir süre yer almış, ancak istediği başarıya ulaşamamıştır.Nationalism as a political movement appeared during French Revolution and by the twentieth century, it had marked the political structure in worldwide scale. Nationalism, with different manifestations in different territories, followed different development style. Although the concepts of nation, nation-state and the steps of nationalism are interwoven, in some certain periods one of them may get priority. And nationalism in the third world countries has some more characteristics since in these countries nationalism is mainly conveyed by the process of colonization and by the Western educated intellectuals. Nationalism in the Middle East became too active after the decline of Ottoman Empire because this trend was too functional in anti-colonial struggle. The Arabic states which are isolated through artificial delimitations by colonialists, have tried to come together and unite all the Arabic tribes and states through nationalist discourses in to one Great Arabic State. And Hafiz Esad as one of the Arabic leaders with that ideal took a very long part in Arabic political world but could not reach this Megalo Idea
    corecore