56 research outputs found
An extrusion simulation of an aluminum profile by porthole die
The aluminum alloys are ideal material because of their corrosion resistance, recycling ability, high specific strength and especially low density for lightweight structures of transportation, aerospace, automotive industries. Hot extrusion process is the most used metal forming method for obtaining a variety of aluminum alloy profiles. The demand for large cross section, multi cavity and thin wall profiles has been increasing with the development of the industry and extrusion method is key solution for producing complex profiles with high productivity. These profiles are generally extruded by porthole dies. The extrusion process by porthole die is complicated and die design has great importance for the quality of the extruded product. Design of the porthole die should give optimum material flow and homogenous temperature distribution both for obtaining desired profile and eliminating die scrap. The measuring the temperature and material flow is not possible for closed die formation and it is so important to estimate both material flow, temperature change in the die. For this aim, an extrusion simulation of a porthole die for standard aluminum profile was investigated in this study with the support of HyperXtrude Inspire Extrude Metal 2019 software, which is specialized for FEM calculations of extrusion process. Each step of extrusion process was simulated. Aluminum AA6063 material was used for simulations, the process temperature was 4500 °C and punch velocity was selected as 5 mm/sec. Finally, the FEM results were obtained and the temperature distribution, pressure distribution, billet interface and relative die exit speed results were analyzed
Evaluation of university students’ rating behaviors in self and peer rating process via many facet rasch model
Purpose: When self and peer assessment methods become commonly used in the teaching process, the most important problem turns out to be the reliability of the ratings acquired from these sources. Increasing the rater reliability has great importance in the performance evaluation for the reliability of the measurement. This study aimed to determine rater behaviors university students display in the process of self and peer assessment. The research was based on a descriptive model. The participants were 58 students at the Guidance and Psychological Counseling Program in 2017-2018 academic year at a foundation university in Ankara. Findings: Many Facet Rasch Model (MFRM) analysis was applied, and no statistically significant difference of raters' severity and leniency behaviors in the ratings was observed in terms of gender, but there was a statistically significant difference based on the rater types (self and peer). The raters seemed to be more lenient in self-assessments. The study also showed that while raters showed central tendency behavior on individual level, they did not show such tendency at the group level. It was concluded that individuals' ratings are more biased than group ratings when they evaluate group performance. Implications for Research and Practice: Some of the raters had differentiating rating behaviors based on the groups. The teacher candidates made systematic mistakes in the performance evaluation process and showed behaviors that had negative effect on the validity of the rating. It is important for the raters to conduct studies to reduce the scoring bias of the raters. (C) 2020 Ani Publishing Ltd. All rights reserve
Seviye Belirleme Sınavındaki Türkçe Alt Testlerinin Madde Yanlılığının İncelenmesi
The purpose of this study is to determine whether 2009 Level Determination Exam (LDE) 6th, 7th and 8th year Turkish sub tests indicate item bias in terms of the gender of the students and school types. In the light of this purpose, Mantel-Haenszel (MH) and Logistic Regression (LR) methods were used in order to determine the differential item functioning of the items in the tests. The study was carried out with 22656 students in total, 6922 of whom were 6th year students (3620 males and 3302 females), 6360 of whom were 7th year students (3290 males and 3070 females) and 9374 of whom were 8th year students (4290 males and 5084 females). In the study, in terms of the gender variable, a) DIF was not found in any of the items at B and C level in the 6th year, (b) DIF was found in 2 items in the 7th year according to the MH technique and in 1 item according to LR technique, (c) DIF was also found in 5 items in the 8th year according to MH technique and in 3 items according to LR technique. In terms of school type variable, 7 items in the 6th year had DIF according to MH technique and 5 items had DIF according to LR technique; 2 items in the 7th year according to MH technique and 1 item according to LR technique had DIF; and 2 items in the 8th year had DIF according to MH technique. In the light of the experts’ views, it was found that only one of the items that include DIF caused item bias and other items did not cause any item bias according to the gender and school types; and the difference between the groups was caused by the item effect.Bu çalışmanın amacı, 2009 yılı Seviye Belirleme Sınavı (SBS) içerisindeki Türkçe Alt testlerinin öğrencilerin cinsiyetine ve okul türlerine madde yanlılığı gösterip göstermediğini belirlemektir. Bu amaç doğrultusunda testler içerisindeki maddelerin değişen madde fonksiyonlarını belirlemek için Mantel-Haenszel (MH) ve Lojistik Regresyon (LR) yöntemleri kullanılmıştır. Araştırma; 6922 (3620erkek, 3302kız) 6. sınıf, 6360 (3290 erkek, 3070kız) 7. sınıf ve 9374 (4290 erkek ve 5084 kız) 8. sınıf olmak üzere toplam 22656 öğrenci üzerinde yürütülmüştür. Araştırmada cinsiyet değişkenine göre; a) 6. sınıfta B ve C düzeyinde hiçbir madde de DMF’ye rastlanmamıştır, b) 7. sınıfta MH tekniğine göre 2 madde, LR tekniğine göre 1 madde, c) 8. sınıfta MH tekniğine göre 5 madde, LR tekniğine göre ise 3 madde de DMF’ye rastlanmıştır. Okul değişkenine göre; 6. sınıfta MH tekniğine göre 7 madde, LR tekniğine göre 5 madde, 7. sınıfta MH tekniğine göre 2, LR tekniğine göre 1 madde ve 8. sınıfta MH tekniğine göre 2 madde DMF’na sahip olduğu görülmüştür. Uzman görüşleri doğrultusunda DMF içeren maddeler arasından yalnızca bir tanesinin madde yanlılığı oluşturduğu, diğer maddelerin ise cinsiyete ve okul türüne göre madde yanlılığı oluşturmadığı, gruplar arasındaki farkın madde etkisinden kaynaklandığı sonucuna ulaşılmıştır
İlköğretim Okullarındaki Müzik Eğitimine İlişkin Anne-Baba Tutumları Ölçeğinin Geliştirilmesi ve Tutumların Çeşitli Değişkenlere Göre İncelenmesi
There are two main objectives of this resarch: The first is to develop an attitude scale measuring the attitude of parents regarding music education in elementary schools. And the second is to search the attirudes of parents whose children attend elementary schools, in terms of different variables (sex, educational level, music listening frequency, having an instrument in residence, being able to play any instrument). 172 parents whoso children attend 3 elementary schools in the city center of Samsun in the 2010-2011 spring semester participated in the research. An attitude scale including 34 items and an individual information form have been used to collect the data. This is a single dimension scale and reliabilitiy calculated with Cronbah Alfa reliability coefficient is 0,97. Regarding the second purpose of this resarch, a meaningful difference was detected in parental attitudes in terms of their educational level, music listening frequency, presence of a musical instrument in residence, and being able to play an instrument.ÖZ.Bu araştırmanın iki temel amacı bulunmaktadır. Birinci amacı, ilköğretim okullarında verilen müzik eğitimine ilişkin anne ve babaların tutumlarını ölçmek amacıyla geçerliliği ve güvenirliliği sağlanmış bir ölçme aracı geliştirmektir. İkinci amacı ise çocukları ilköğretim okullarında okumakta olan anne-babaların (ebeveynlerin) müzik eğitimine ilişkin tutumlarını çeşitli değişkenlere göre incelemektir. Araştırma 2010-2011 eğitim-öğretim yılının güz döneminde, Samsun büyükşehir belediye sınırları içerisindeki üç ilköğretim okulunun 6., 7. ve 8. sınıflarında öğrenim görmekte olan çocukların velileri arasından 172 anne-babaya uygulanmıştır. Araştırmada verileri toplamak amacıyla 34 maddeden oluşan bir tutum ölçeği kullanılmıştır. Ölçek tek boyutlu olup Cronbah Alfa güvenirlik katsayısıyla hesaplanan güvenirliği 0.97’dir. Araştırmanın ikinci amacına ilişkin olarak anne-baba tutumlarının; eğitim düzeylerine, müzik dinleme sıklığına, evde herhangi bir müzik çalgısına sahip olup olmamaya ve müzik çalgısını çalıp çalamamaya göre anlamlı bir şekilde farklılaştığı görülmüştür. Ebeveyn tutumlarının cinsiyetlerine göre anlamlı bir farklılık göstermediği sonucuna ulaşılmıştı
Şikâyet Yönetim Süreci Sonrası Memnuniyeti Etkileyen Faktörler Üzerine Uygulamalı Bir Araştırma
Müşteri beklentilerinin karşılanmamasısonucu oluşan tatminsizliğin ifade edilmesi olarak tanımlanan müşteri şikâyetlerinin özenle ele alınıp çözülmesi, pazarlama biliminde müşteri memnuniyetinin sağlanmasıve müşterilerin elde tutulmasında önemli bir yöntem olarak görülmektedir. Bu çalışmanın ana hedefi; işletmelerin müşteri şikâyetlerini ele alışıve çözme süreci sonrasında müşteride meydana gelen memnuniyeti etkileyen faktörlerin tespit edilmesidir. Ayrıca şikâyet yönetim süreci sonunda müşteride oluşan memnuniyet durumu ile tekrar satın alma ve olumsuz ağızdan ağıza iletişim davranışıarasındaki ilişkileri aydınlatmak amaçlanmaktadır. Bu kapsamda yüz yüze anket yöntemi ile toplanan veriler SPSS paket programıile analiz edilmişve bulgular yorumlanmıştır. Araştırma çerçevesinde; “Şikayet Süreci Memnuniyeti”, “Olumsuz Ağızdan Ağıza İletişim”, “Tekrar Satın Alma Eğilimi”, “Kurum güvenirliği”, “A Tipi Kişiliğe Sahip Olma Düzeyi”, “Algılanan Sonuca Yönelik Adalet”, “Algılanan Prosedüre Yönelik Adalet”, “Algılanan Etkileşime Yönelik Adalet” olarak belirlenen değişkenler arasındaki ilişkiler korelasyon analizi ile incelenmişve sonuçlar yorumlanmıştır. Bu çerçevede algılanan kurum güvenilirliği, A tipi kişiliğe sahip olma düzeyi, algılanan etkileşime yönelik adalet, prosedüre yönelik adalet ve sonuca yönelik adalet ile şikâyet sürecinden duyulan memnuniyet arasında olumlu ilişkiler tespit edilmiştir. Bunların yanında şikâyet süreci sonrasıoluşan memnuniyet düzeyi ile tekrar satın alma eğilimi ve olumsuz ağızdan ağza iletişim davranışlarıarasında anlamlıilişkiler tespit edilmiştir
Turkish barley landraces resistant to net and spot forms of <em>Pyrenophora teres</em>
Pyrenophora teres is an important pathogen of barley. The pathogen has two biotypes: Pyrenophora teres f. teres, which causes the net type of net blotch, and P. teres f. maculata causing the spot type of net blotch. Turkey is an important gene centre of barley and has a rich barley landrace population. Finding disease resistant barley germplasm has potential for world agriculture. Three virulent Pyrenophora teres f. maculata (Ptm) isolates and three virulent Pyrenophora teres f. teres (Ptt) isolates were tested for their pathogenicity to 198 barley landraces, and landraces resistant to both forms of the pathogen were identified. Thirteen landraces (numbered 17, 40, 71, 98, 101, 103, 104, 143, 162, 167, 171, 183 and 185) were resistant to the Ptm isolates and seven (numbered 18, 21, 22, 24, 40, 71 and 153) were resistant to the Ptt isolates. Two landraces (40 and 71) were resistant to all six P. teres isolates. In addition, several of the landraces exhibited reactions to one or two isolates of Ptt or Ptm, in the resistant to moderately resistant range. Using disease resistant host genotypes will help to reduce the use of disease control chemicals, and with development of efficient host resistance strategies to combat net blotch diseases. These landraces could be used as sources of resistance for barley breeding
Mean platelet volume is elevated in patients with patent foramen ovale
INTRODUCTION: Platelets play a major role in thromboembolic events. Increased mean platelet volume (MPV) indicates higher platelet reactivity and also a tendency to thrombosis. Patent foramen ovale (PFO), persistence of the fetal anatomic shunt between right and left atria, is strongly associated with cryptogenic stroke. The aim of this study is to determine the relationship between MPV and PFO and if such an association exists, whether higher MPV levels may require antiplatelet therapy before a thromboembolic event happens, together with a literature review. MATERIAL AND METHODS: Thirty patients (15 women, 15 men), free of any cerebrovascular events, were diagnosed with PFO by transesophageal echocardiography (TEE), enrolled as the study group. Thirty consecutive patients (16 women and 14 men), who were diagnosed as normal in TEE, were enrolled as the control group. These two groups were compared according to MPV and anatomical features of the right atrium. RESULTS: There was no significant difference between study and control groups in clinical features and also no difference was observed in platelet counts; however, MPV in the PFO group was significantly higher than the control group (8.38 ±0.93 fl and 7.45 ±0.68 fl respectively). CONCLUSIONS: Our results indicate that elevated MPV may be detected in patients with PFO. This might be one of the explanations for the relationship between PFO and cryptogenic stroke; however, larger cohorts are warranted in order to define further mechanisms
Investigation of inner elongation and welding quality of aluminum extrusion for porthole dies
Alüminyum ve alaşımları kolay işlenebilirliği, yüksek mukavemet sağlıyor
olabilmesi, çeliğe göre hafif olması, elektrik ve ısıl iletkenliğinin iyi olması gibi
özelliklerinden dolayı endüstriyel ve günlük hayatımızda daha fazla kullanılmaya
başlanmıştır.6082 alüminyum alaşımları daha çok ağır sanayide, makine imalatında
kullanılmaktadır.6082 alaşımlarında en büyük problemlerden biri kaynaşma problemidir.
Ekstrüzyon sırasında en önemli parametreler hız, sıcaklık, basınç ve biyet alaşımının
kompozisyonudur.
Bu çalışmada 6082 ve benzeri sert alaşımlarda yaşanan kaynaşma problemini
minimize etmek için iki farklı tasarım çalışması yapılmış ve yapılan analizler
doğrultusunda iki adet kalıp imal edilmiş ve yapılan kalıpların üretimi
gerçekleştirilmiştir.
Yapılan üretim sonucunda analiz sonuçları ile karşılaştırma yapılıp üretilen
ürünlere çekme testi, sertlik analizleri yapılarak nihai ürüne etkisi incelenmiştir.Aluminum and its alloys are used at increasing rates in industrial applications and
daily lives due to their features such as easy formability, high strength, low density, good
electrical and thermal conductivity. AA6082 type aluminum alloys are mostly used in
heavy industry and machinery manufacturing. One of the main problem in AA6082 alloy
extrusion is the welding problem. The most important parameters in extrusion are
extrusion speed, temperature, pressure and chemical composition of the billet.
In this study, two different die design were used to minimize the welding problem
which was observed in AA6082 and similar hard alloys, and two different die set up was
manufactured.
The FEM studies and extrusion experiments were carried out accordingly. The
extrusion products were analyzed by applying tensile test, hardness test and
microstructural observations. It was concluded that developed die design which was
coded as EK53708 eliminated the welding problem comparing to the die setup named
EK53684
Öğretmenlik Programlarındaki Öğrencilerin ÖSS Puanları ile Akademik Başarıları Arasındaki İlişkinin İncelenmesi
The main purpose of this study is to investigate the relationship between raw scores of sub test in 2007 Student
Selection Examination (ÖSS) with and high school Grade Point Average (HSGPA) and freshman grade point
average (FGPA) in the teaching programs in faculty of educaion. This study, which is the relational survey type of
research, was carried out on early childhood teacting, hard of hearing teaching, chemistry teaching, elementary
teaching, social science teaching and elementary mathematics teaching. Data related to dependent variables (FGPA)
used in this study have been gathered from universities’ student affairs information centers. Data related to
independent variables have been received from Student Selection and Placement Center (ÖSYM). In the study
freshmen’s raw scores in the sub tests of ÖSS was considered as first set of variable (independent variables) while
academic general average points was considered as second set of variable (dependent variables). So in order to
define the correlation between these two set of variables canonical correlation was calculated. At the end of the
analysis canonical coefficients, loadings and cross loadings were examined. As a result of the study, It was found
that different relationships between independet variables and dependent variables in teaching program
Building detection on lidar and multispectral images with graph-cut method
Günümüz dünyasında binaların yeryüzüne dağılımının tespiti uzaktan algılama uzmanlarının yoğun çalıştığı bir alandır. Çünkü bina dağılımı sosyal, ekonomik ve askeri açıdan önem arzetmektedir. Dolasıyla bina dağılımının hava fotoğraflarından otomatik tespit edilmesi son 25 yılda birçok bilim insanının uğraştığı bir alan olmaktadır. Bu alana olan ilginin artmasında yüksek çözünürlüklü, maliyeti düşük görüntülerin hızlı bir şekilde elde edilmesinin önemli bir etkisi vardır. Bu alanda yapılan çalışmaların artmasına neden olan diğer bir etmen ise yüksek çözünürlüklü LİDAR verisinin yaygınlaşmasıdır. LİDAR yükseklik verisi sayesinde araziye ait olmayan ve çevresine göre yüksekte kalan nesnelere ait piksel grupları kolayca elde edilebilmektedir. Bu çalışmada LİDAR verisi kullanılarak bina tespiti için yeni yöntemler geliştirilmiştir. Bina bulma algoritması için başlangıç noktaları morfolojik işlemler ile elde edilmiştir. Bu piksel gruplarını kullanarak hesaplanan geodezik mesafesi ile bina olabilecek alanların bilgisini içeren bir harita elde edilmektedir. Bu harita kullanılarak çizge kesme sınıflandırma yöntemi ile bina olan ve olmayan yerler elde edilmiştir. Uygulanan yöntem yardımı ile tespit edilen bina performans sonuçlarının günümüzde uygulanan diğer bina bulma yöntemlerine göre daha başarılı olduğu deneysel olarak gösterilmiştir.In today's world, determining the boundaries of buildings on earth is a field where remote sensing specialists work extensively because of social, economic and military significance. The automatic detection of the distribution of land and buildings from aerial photographs has become a field that has been challenged by many scientists in the last 25 years. The increase in interest in this area is due to abilities of achieving high resolution, low cost images quickly. Another factor that leads to increased work on this area is the widespread use of high-resolution LIDAR data. Due to the LIDAR height data, pixel groups belonging to objects other than land can easily be obtained due to the elevation information. In this study, new methods for building boundary detection are developed using Lidar data. The seed points for the building detection algorithm are obtained by morphological operations. By using these pixel groups, a map is obtained that contains the computed geodesic distance and the areas that are candidates for buildings. By using this map, classification of buildings and non-building areas are obtained by using the graph-cut method. It has been experimentally demonstrated that the performance of the proposed method is more successful than the other building methods applied today
- …