11 research outputs found

    Human brain mercury levels related to exposure to amalgam fillings

    No full text
    The safety of dental amalgam as the primary material in dental restoration treatments has been debated since its introduction. It is widely accepted that amalgam restorations continuously release elemental mercury (Hg) vapor, which is inhaled and absorbed by the body and distributed to tissues, including the brain. The aim of the present study was to investigate whether the presence of amalgam fillings is correlated with brain Hg level. The Hg levels in the parietal lobes of the brains of 32 cadavers were analyzed with an atomic absorption spectrometer with the mercury hydride system. A total of 32 brain samples were tested; of these, 10 were from cadavers with amalgam fillings, while 22 of them were amalgam free. Hg was detected in 60.0% (6 of 10) of the samples in the amalgam group and in 36.3% (8 of 22) in the amalgam-free group. The average Hg level of the amalgam group was 0.97 +/- 0.83 mu g/g (minimum: 0.3 mu g/g and maximum: 2.34 mu g/g), and in the amalgam-free group, it was 1.06 +/- 0.57 mu g/g (minimum: 0.17 mu g/g and maximum: 1.76 mu g/g). The results of the present study showed no correlation between the presence of amalgam fillings and brain Hg level

    Sleep Structure in Children With Attention-Deficit/Hyperactivity Disorder

    No full text
    The authors evaluated basic sleep architecture and non-rapid eye movement (NREM) sleep alterations in drug-naive attention-deficit/hyperactivity disorder (ADHD) children without psychiatric or other comorbidities. This cross-sectional case-control study included 28 drug-naive children with ADHD and 15 healthy controls. This subjective studies revealed that children with ADHD had a worse sleep quality and increased daytime sleepiness. Polysomnography data showed that the sleep macrostructure was not significantly different in children with ADHD. Sleep microstructure was altered in ADHD children by means of reduced total cyclic alternating pattern rate and duration of cyclic alternating pattern sequences. This reduction was associated with a selective decrease of A1 index during stage 2 NREM. SpO2 in total sleep was slightly decreased; however, the incidence of sleep disordered breathing showed no significant difference. The authors suggest that cyclic alternating pattern scoring would provide a further insight to obtain a better understanding of the sleep structure in children with ADHD

    Ege Üniversitesi Hastanesinde görülen melanom dışı deri kanserlerinin epidemiyolojik ve demografik özellikleri

    No full text
    Amaç: Bu çalışmada Ege Üniversitesi Hastanesi veri tabanındaki 1992-2017 yılları arası melanom dışı malign deri kanseri tanısı alan hastaların epidemiyolojik ve demografik özelliklerinin değerlendirilmesi amaçlanmıştır. Gereç ve Yöntem: Ege Üniversitesi Kanserle Savaş Araştırma ve Uygulama Merkezinin özel eğitimli ve sertifikalı kanser kayıt elemanları tarafından CANREG 4 programı ile kaydedilen 1992-2017 yılları arasında Ege Üniversitesinde kayıtlı 8395 melanom dışı malign deri kanseri tanılı hastanın; tanı yaşı, cinsiyeti, tümörün histopatolojik tanısı, tümör yerleşim yeri, hastalık evresi ve uygulanan tedavi yöntemleri değerlendirilmiştir. Kategorik değişkenler arası ilişki varlığı Ki-Kare yöntemiyle değerlendirilirken, gruplar arası nümerik değişkenler Kruskal Wallis ve Dunn Testi ile karşılaştırıldı. Tüm Hipotez testleri 0,05 önem seviyesinde uygulandı. Bulgular: Ege Üniversitesi Kanser Araştırma Merkezinde 1992 ile 2017 yılları arasında kayıtlı melanom dışı deri kanseri olan 8395 hastanın 8386’sı dahil edildi. Hastaların %55,9’unda bazal hücreli karsinom, %30,3’ünde skuamoz hücreli karsinom, %3,6’sında malign kutanöz yumuşak doku tümörü, %3,4’ünde bazoskuamoz karsinom, %2,7’sinde kutanöz lenfoma, %1,4’ünde malign deri eki tümörü, %0,4’ünde Merkel hücreli karsinom, %2,3’ünde sınıflandırılamayan tümör mevcuttu. Hastaların %57,3’ü erkek, %42,7’si kadındı. Yaş ortalaması 63,3±14,3 idi. Sonuçlar: Olguların çoğunu epitelyal karsinomlar oluşturmakta idi. Çalışmada en sık görülen kanser tipi bazal hücreli karsinomdu ve bunu ikinci sırada skuamoz hücreli karsinom izlemekteydi. En az görülen Merkel hücreli karsinomdu. Merkel hücreli karsinom dışında erkek cinsiyet daha baskındı. Yaş ortalaması en genç olan grup kutanöz lenfomalarken, en ileri yaş gruplu tümör skuamoz hücreli karsinomdu.Aim: We aimed to evaluate the epidemiological characteristics of patients diagnosed as nonmelanoma skin cancer in the database of Ege University Hospital between 1992-2017. Materials and Methods: The data of 8395 patients diagnosed with non-melanoma skin cancer enrolled at Ege University between 1992-2017, recorded by the CANREG 4 program by specially trained and certified cancer registry staff of the Ege University Cancer Control Research and Application Center, were collected and evaluated in terms of age, sex, histopathological diagnosis of the tumor, tumor location, disease stage and treatment methods. While the existence of the relationship between categorical variables was evaluated with the Chi-Square method, the numerical variables between the groups were compared with the Kruskal Wallis and Dunn Test. All Hypothesis tests were applied at 0.05 significance level. Results: 8386 of 8395 patients with non-melanoma skin cancer registered between 1992 and 2017 at the Cancer Research Center of Ege University were included. Of 55.9% patients had basal cell carcinoma, 30.3% had squamous cell carcinoma, 3.6% had malignant cutaneous soft tissue tumor , 3.4% had basosquamous carcinoma, 2.7% had cutaneous lymphoma, 1.4% had malignant cutaneous adnexal tumors, 0.4% had Merkel cell carcinoma and 2.3% had unclassified tumor. Of 57.3% patients were male and 42.7% were female. The average age was 63.3 ± 14.3. Conclusions: In our study most of the cases were epithelial carcinomas. The most common cancer was basal cell carcinoma, followed by squamous cell carcinoma. The least common tumor was the Merkel cell carcinoma. Except Merkel cell carcinoma, the male sex was more dominant. The group with the youngest mean age was cutaneous lymphomas, while the older age group was squamous cell carcinoma

    Ege Üniversitesi Hastanesinde görülen deri melanomlarının epidemiyolojik ve genel sağ kalım özellikleri

    No full text
    Amaç: Bu çalışmada Ege Üniversitesi Hastanesi veri tabanındaki 1992-2017 yılları arası melanom tanısı alan hastaların epidemiyolojik ve genel sağ kalım özelliklerinin değerlendirilmesi amaçlanmıştır. Gereç ve Yöntem: Ege Üniversitesi Kanserle Savaş Araştırma ve Uygulama Merkezinin özel eğitimli ve sertifikalı kanser kayıt elemanları tarafından CANREG-4 programı ile kaydedilen 1992-2017 yılları arasında Ege Üniversitesinde kayıtlı 1530 melanom tanılı hastanın verileri toplanmıştır. Kategorik değişkenler arası ilişki varlığı Ki-Kare yöntemiyle değerlendirilirken, gruplar arası nümerik değişkenler Tek Yönlü Varyans Analizi ve Tukey HSD Testi ile karşılaştırıldı. Sağ kalım üzerine kategorik değişkenlerin etkileri Kaplan Meier ve LogRank (Mantel-Cox) yöntemleri ile incelenirken, nümerik değişkenler için CoxRegresyon analizi kullanıldı. Tüm Hipotez testleri 0,05 önem seviyesinde uygulandı. Bulgular: Bin beş yüz otuz melanom olgusunun %53,1’i erkek, %46,9’u kadındı. Yaş ortalaması 54,14±16,537’ydi. Yüzeyel yayılan melanom ve lentigo malign melanom en sık görülen alt tiplerdi. Hastaların takip süresi 0 ile 313 ay arasında değişmekteydi. Ortalama genel sağ kalım (GSK) süresi 147,4 ± 5,3 aydı. Yaş artışı ile GSK süresi azalmaktaydı (p0,01). Kadınlarda erkeklere göre GSK süresi daha yüksekti (p0,001). Sonuçlar: Çalışmamızda tanı sırasında ileri yaş, erkek cinsiyet, tümörün in situ olmaması, lenf bezi tutulumu ve metastaz varlığı sağ kalımı azaltan faktörlerdir. Beş yıllık GSK nodüler melanomda diğer histopatolojik alt tiplere göre daha kısadır. Beş yıllık GSK; lokalize hastalıkta %90, lokal yayılım durumunda %52, bölgesel yayılımda %56, ilerlemiş metastatik hastalıkta ise %15’tir. Kutanöz melanomda erken tanı prognozu önemli ölçüde etkilemektedir. Melanomun yüksek mortalite oranı dikkate alındığında; daha erken dönemde başvuruyu sağlamak açısından; toplumsal bilinç düzeyinin olabildiğince arttırılması son derece önemlidir.Aim: We aimed to evaluate the epidemiological and survival characteristics of patients diagnosed as melanoma in the database of Ege University Hospital between 1992-2017. Materials and Methods: The data of 1530 patients diagnosed with melanoma enrolled at Ege University between 1992-2017, recorded by the CANREG 4 program by specially trained and certified cancer registry staff of the Ege University Cancer Control Research and Application Center, were collected. While the existence of the relationship between categorical variables was evaluated with the Chi-Square method, the numerical variables between the groups were compared with the One Way Variance Analysis and the Turkey HSD Test. While the effects of categorical variables on survival were examined by Kaplan Meier and Log Rank (Mantel-Cox) methods, Cox-Regression analysis was used for numerical variables. All Hypothesis tests were appliedat 0.05 significance level. Results: Of the 1530 melanoma cases, 53.1% were male and 46.9% were female. The average age was 54.14 ± 16.537. Superficial spreading melanoma and lentigo malignant melanoma were the most common subtypes.11.6% of the melanoma lesions were in situ, 43.6% were localized, 6.7% were locally spread, 16.9% were regionally spread, 21.1% were advanced. The follow-up period of the patients ranged from 0 to 313 months. The mean survival time was 147.4 ± 5.3 months. The survival rate decreased with increasing age (p 0.01). The duration of survival was higher in women than in men (p 0,001). Conclusions: In our study, older age at diagnosis, male gender, not having in situ tumor, lymph node involvement and presence of metastasis are factors that decrease survival. Five-year survival is shorter in nodular melanoma than other histopathological subtypes. Five-year survivals were; 90% in localized disease, 52% in local spread, 56% in regional spread, 15% in advanced metastatic disease. Early diagnosis affects prognosis in cutaneous melanoma. For this reason, it is important to raise awareness of the society and ensure that patients apply earlier

    A retrospective study on suicides deaths that occurred in Gaziantep province between years 2005-2011

    Get PDF
    AMAÇ: İntihar davranışı tüm dünyada artış gösteren bir sağlık problemi olmaktadır. Dünya sağlık örgütü verilerine göre intihara bağlı ölümler tüm ölümler içerisinde ilk on ölüm nedeni arasında görülmektedir. Bu çalışmada, Gaziantep bölgesinde intihar orjinli ölüm olgularının sosyodemografik özelliklerinin ortaya konması, toplumda intihar nedeniyle ölümlerin önlenmesine yönelik yapılacak çalışmalar açısından bilgi kaynağı edinilmesi ve adli süreçte yaşanan aksaklıkların değerlendirilmesi amaçlanmıştır. YÖNTEMLER: Gaziantep ilinde Ocak 2005 ile Aralık 2011 yılları arasında meydana gelen adli nitelikli ölüm olgularının ölü muayene ve otopsi tutanakları incelenmiştir. BULGULAR: İntihar sonucu ölen 334 olgu değerlendirilmiştir. Olguların 235’i (%70,4) erkek, 99’u (%29,6) kadındır. İntiharların her iki cinsiyette en fazla 21-30 yaş grubunda meydana geldiği (%32,0) tespit edilmiştir. İntihar yöntemi olarak en fazla ası yönteminin 169 (%50,6) kullanıldığı, en fazla intihar vakasının 2005 yılı içerisinde (%17,4) olduğu saptanmıştır. SONUÇ: Adli olgu olarak değerlendirilen tüm ölümlerde ölüm nedeni ve olayın orijinine bakılmaksızın eksiksiz ve usulüne uygun bir şekilde ilgili uzman tarafından otopsi yapılması gereklidirOBJECTIVE: Becomes a growing health problem all over the world and suicidal behavior. According to the World Health Organization all deaths in the first decade of deaths due to suicide is seen as the cause of death. In this study aimed to, socio-demographic characteristics of death cases to reveal the origin of suicide in Gaziantep, society in terms of work to be done for the prevention of deaths due to suicide, a source of information acquisition and evaluate the deficiencies in the judicial process. METHODS: In this study we examined death examination and autopsy reports that occur in Gaziantep between January 2005 and December 2011. RESULTS: Total 334 cases, 235 percent (70.4%) were male and 99 (29.6%) were female. Suicides occur in both genders at most 21-30 age group (32.0%) were identified. The most 169 cases of suicidal hanging method (50.6%) have used, the most suicides in 2005 58 (17.4%)) is, s determined to be within. CONCLUSION: Criminal cases, regardless of the origin of all deaths considered as a cause of death, and death on a complete and proper autopsy should be performed by a specialis

    Education of Healthcare Personnel Working with Pediatric Patients During COVID-19 Pandemic within the Framework of Infection Control

    No full text
    corecore