227 research outputs found

    AN EXAMINATION OF ART LITERACY LEVELS OF PROSPECTIVE CLASSROOM TEACHERS

    Get PDF
    This research aims to examine the art literacy levels of prospective classroom teachers according to their grades, gender, whether they like reading art books and whether they like doing research in the library. A total of 148 prospective classroom teachers (103 females and 45 males) at the third and fourth grades in the department of classroom teaching at Niğde Ömer Halisdemir University constitute the sample of the research. The '' Art Literacy Scale'' developed by Yücetoker (2014) was used as the data collection tool. This research has been designed in the causal-comparative model. Independent group t-test and one-way variance analysis techniques were used for the data analysis. At the end of the research, no significant difference was found between art literacy levels in terms of grade. In terms of gender, there was no significant difference in using art literacy information, defining information needs, transferring information to performance, but there is a significant difference in reaching art literacy information. Male students' levels of reaching art literacy information were found to be higher than that of female students. In terms of whether they like reading art books, there was a significant difference in using information, describing the need for information, and transferring information to performance but there was no significant difference in reaching art literacy information. In terms of liking to do research in the library, there was no significant difference in using art literacy information, describing the need for information and reaching information while the level of transferring art literacy information to performance was found to be higher in students who are interested in doing research in the library.  Article visualizations

    The payment of debt arising before temporary respite decided by debtor during the respite

    Get PDF
    Geçici mühlete karar verilmesi, borçlunun malvarlığı üzerindeki tasarruf yetkisinin ortadan kalkmasına neden olmaz. Ancak İcra ve İflâs Kanunu’nun 297’nci maddesinin ikinci fıkrasında öngörülen hukukî işlemlerin geçerli olarak yapılabilmesi, mahkemenin izin vermesine bağlıdır. Borçlunun maddede sayılan hukukî işlemleri serbestçe yapması mümkün değildir. Ayrıca mahkeme mühlete karar verirken veya mühlet esnasında bazı işlemlerin geçerli olarak yapılmasını komiserin iznine tâbi tutabilmekte veya borçlunun yerine komiserin işletme faaliyetini devam ettirmesine karar verebilmektedir (İİK m. 297/I). Söz konusu sınırlamalar dışında borçlu, konkordato mühleti esnasında, kural olarak tasarruf yetkisine sahiptir. Bu noktada, Kanun’da sayılan tasarruf sınırlamaları arasında yer almadığı için, geçici mühlete karar verilmeden önce doğan borçların, mühlet esnasında borçlu tarafından ödenmesinin mümkün olup olmadığının tespiti önem taşımaktadır. Belirtmek gerekir ki söz konusu mesele, hem Türk hukukunda hem de İsviçre hukukunda tartışmalıdır. Bu nedenle çalışmada, geçici mühlete karar verilmeden önce doğan borçların ödenmesi hâlinde, yapılan ödemenin geçerli olup olmayacağı ve borçluya ödeme nedeniyle bir yaptırım uygulanıp uygulanamayacağı soruları açıklanmaya çalışılmaktadır. Bu bağlamda mesele, konkordatoda alacaklılar arasındaki eşitlik ilkesi ve konkordatonun amacı bakımından da değerlendirilmektedir.Deciding on a temporary respite does not abolish the debtor's power of disposition over her assets. However, validation of the legal transactions stipulated in the second paragraph of Article 297 of the Enforcement and Bankruptcy Law depends on the court's permission. It is not possible for the debtor to freely carry out the legal transactions listed in the article. In addition, the court may subject the valid execution of certain transactions to the commissioner's permission while deciding on the respite or during the respite or may decide that the commissioner should continue the business activity instead of the debtor (EBL Article 297/I). Apart from the aforementioned limitations, the debtor, as a rule, has the power of disposition during the concordat respite. At this point, it is important to determine whether it is possible to pay the debts arising before the temporary respite is decided by the debtor during the respite, since it is not among the disposition restrictions listed in the Law. It should be noted that the issue in question is controversial in both Turkish and Swiss law. For this reason, in this study, it is tried to explain the questions of whether the payment will be valid and whether a sanction can be applied to the debtor due to payment in case of payment of debts arising before the temporary respite is decided. In this context, the issue is also evaluated in terms of the principle of equality between the creditors in the concordat and the purpose of the concorda

    Uyuşmazlıktan Çözüme Giden Yol: Endonezya'nın Açe Eyaletindeki Barış Süreci

    Get PDF
    İki kutuplu dünya sisteminin sona ermesi bağlamında ortaya çıkan Soğuk Savaş sonrası dönemde, iç silahlı çatışmaların niceliksel olarak artış eğilimine girdiği görülmektedir. Günümüz dünyasında ise farklı coğrafyalarda devam eden iç silahlı çatışmalar ekseninde çatışma analizi ve çatışan taraflar arasında işbirliği ve kapsayıcı çözüm odaklı olup, sert güç politikalarını içinde barındırmayan çatışma çözümü disiplini öncelikli bir konuma yükselmektedir. Bu bağlamda çatışma analizi, çatışma çözümü ve barış araştırmalarına yönelik ilgi her geçen gün artmaktadır.Teorik ve pratik boyutun birlikte yansıdığı çatışma analizi ve çözümü disiplini çerçevesinde bu çalışmanın temel odak noktasını, Endonezya’nın 33 eyaletinden biri olan olan Açe’de Endonezya hükümeti ve Özgür Açe Hareketi Free Aceh Movement- Gerekan Aceh Merdeka-GAM [1] arasında yaşanan iç silahlı çatışmanın ve çözüm sürecinin analiz edilmesi oluşturmaktadır. Bu çalışmanın nihai amacı ise Açe’deki çatışmanın analizi ve çözümü konusunda Türkçe yazındaki eksikliği gidermek ve alana katkı sağlamaktır. Öyle ki devletlerarası çatışmalardan uluslararası çatışmalara, iç silahlı çatışmalardan bireysel çatışmalara kadar geniş bir skalada uygulanabilen ve multi-disipliner özelliğe haiz olan çatışma analizi ve çözümü disiplininin, Türkiye’de yeni bir alanı teşkil ettiği ve Açe örnek olayı üzerine yapılan çalışmaların kısır kaldığı görülmektedir.Çatışma çözümünün mümkün olduğunu gösteren Açe örnek olayı çerçevesinde, barış sürecine gidilmesinde başarılı örneklerin özümsenmesi önem arz eden bir hususu teşkil etmektedir. Her ne kadar çatışmaların dinamikleri birbirinden farklılık arz etse de çözüme kavuşan Açe örneğinin dünya genelinde devam eden iç silahlı çatışmalara emsal teşkil edeceği düşüncesinden yola çıkılarak, bu yönde bir çalışma oluşturma amacı söz konusu olmuştur. Bu bağlamda çalışmada çatışmanın tarihsel arka planını oluşturan ve çatışmanın tırmanma evresine geçmesindeki temel faktörler nelerdir?, Çatışma çözümü aşamasına hangi şartlar altında geçilmiştir?, Çatışma çözümünün beş aşamasından biri olan barış müzakerelerinin başlamasında etkili olan hususlar nelerdir? karşılıklı zarar görülen açmaz noktasına ulaşılması, etkili arabulucunun süreç içerisindeki rolü, dış aktörlerin barış sürecini desteklemesi vb. nelerdir?, Çatışmanın başarılı bir şekilde çözüme kavuşmasında etkili olan değişkenler nelerdir? sorularına cevap aranmaktadır.[1] Çalışmada, Özgür Açe Hareketi için kısaca GAM kullanılmaktadır

    GEÇİCİ MÜHLETE KARAR VERİLMEDEN ÖNCE DOĞAN BORCUN BORÇLU TARAFINDAN MÜHLET ESNASINDA ÖDENMESİ

    Get PDF
    Geçici mühlete karar verilmesi, borçlunun malvarlığı üzerindeki tasarruf yetkisinin ortadan kalkmasına neden olmaz. Ancak İcra ve İflâs Kanunu’nun 297’nci maddesinin ikinci fıkrasında öngörülen hukukî işlemlerinin geçerli olarak yapılabilmesi, mahkemenin izin vermesine bağlıdır. Borçlunun maddede sayılan hukukî işlemleri serbestçe yapması mümkün değildir. Bunun dışında mahkeme mühlete karar verirken veya mühlet esnasında bazı işlemlerin geçerli olarak yapılmasını komiserinin iznine tâbi tutabilmekte veya borçlunun yerine komiserin işletme faaliyetinin devam ettirmesine karar verebilmektedir (İİK m. 297/I). Söz konusu sınırlamalar dışında borçlu, konkordato mühleti esnasında, kural olarak tasarruf yetkisine sahiptir. Bu noktada, Kanun’da sayılan tasarruf sınırlamaları arasında yer almadığı için, geçici mühlete karar verilmeden önce doğan borçların, mühlet esnasında borçlu tarafından ödenmesinin mümkün olup olmadığının tespiti önem taşımaktadır. Belirtmek gerekir ki söz konusu mesele, hem Türk hukukunda hem de İsviçre hukukunda tartışmalıdır. Bu nedenle çalışmada, geçici mühlete karar verilmeden önce doğan borçların ödenmesi hâlinde, yapılan ödemenin geçerli olup olmayacağı ve borçluya ödeme nedeniyle bir yaptırım uygulanıp uygulanamayacağı soruları açıklanmaya çalışılmaktadır. Bu bağlamda mesele, konkordatoda alacaklılar arasındaki eşitlik ilkesi ve konkordatonun amacı bakımından da değerlendirilmektedir

    Određivanje postotka pozitivnosti na PRA kod muških bolesnika s kroničnom bubrežnom bolešću tehnikom protočne citometrije

    Get PDF
    The antibodies directed against human leukocyte antigen (HLA) molecules, which play a crucial role in allograft histocompatibility, are called anti-HLA antibodies. Anti-HLA antibodies against foreign HLA molecules may be present in patients with chronic kidney disease even before transplantation. The panel reactive antibody (PRA) test is used to measure the renal transplant candidate’s immune sensitivity to HLA molecules other than their own HLA molecules by assessing the diversity of anti-HLA antibodies in the blood of these patients. This study aimed to determine the PRA values and the percentage of PRA positivity of Turkish male patients with chronic kidney disease (CKD), who had not been sensitized by the major known causes (those with no history of organ or tissue transplantation, those with no history of blood transfusion), who had not been diagnosed with any autoimmune diseases, and who had not been under immunosuppressive treatment. The study included 60 male patients aged over 18 years. All of the patients were followed up with a diagnosis of CKD at the Nephrology Clinic, Internal Medicine Department, Akdeniz University Medical Faculty Hospital. None of the patients included in the study was sensitized by a known mechanism previously (they did not have blood transfusion or organ transplantation). Glomerular filtration rate (GFR) levels of all patients were below the level of 60 mL/min/1.73 m2. Patient data including their age information, etiology of CKD, accompanying diseases, and information about dialysis modalities were recorded. HLA antibody percentage was determined by the flow cytometry technique. Statistical data analysis was performed by using SPSS 22.0 (Statistical Package for Social Sciences, Version 22.0). The values of p less than 0.05 were considered statistically significant. Twenty patients were receiving dialysis treatment due to end-stage renal disease. Of the 60 patients included in the study, 25% showed PRA positivity; 28.3% of all study patients were found to be positive for anti-HLA class I antibodies and 26.7% of all study patients were found to be positive for anti-HLA class II antibodies on separate analysis for anti-HLA class I and anti-HLA class II antibody positivity. When the patients were categorized as PRA negative and PRA positive in two groups, there were no differences between the groups according to mean age, percentage of hemodialysis patients, percentage of peritoneal dialysis patients and presence of accompanying chronic diseases (such as hypertension, type 2 diabetes mellitus, hyperlipidemia, nephrolithiasis, coronary artery disease). In addition to this, evaluation of the GFR levels showed that the PRA positive group contained a significantly higher percentage of end-stage renal disease patients (GFR <15 mL/min/1.73 m2) as compared with the PRA negative group. Detailed analysis of the percentages of PRA levels in the PRA positive patients, which was carried out to determine the degree of sensitization, showed that the PRA values were over 80% in 11.77% of the patients positive for anti-HLA class I antibodies. On the other hand, PRA values were within the range of 15%-80% in 88.23% of the patients who had anti-HLA class II antibodies. The PRA values were below 80% in all of the patients positive for anti-HLA class II antibodies and those positive for both anti-HLA class I and class II antibodies. In conclusion, PRA levels of the candidates for kidney transplantation should always be measured to assess their state of sensitization before transplantation, even though they have no risk factors known to cause anti-HLA antibody development.Protutijela usmjerena protiv molekula humanog leukocitnog antigena (human leukocyte antigen, HLA), koji ima bitnu ulogu u histokompatibilnosti alografta, nazivaju se anti-HLA protutijela. Anti-HLA protutijela protiv molekula stranog antigena mogu biti prisutne u bolesnika s kroničnom bubrežnom bolešću (KBB) čak i prije transplantacije. Test panela reaktivnih protutijela (panel reactive antibody, PRA) rabi se za mjerenje imunosne osjetljivosti kandidata za transplantaciju bubrega na druge molekule HLA osim onih vlastitih kroz procjenu raznolikosti anti-HLA protutijela u krvi ovih bolesnika. Cilj ovog istraživanja bio je utvrditi vrijednosti PRA i postotak pozitivnosti na PRA kod muških turskih bolesnika s KBB koji nisu bili senzibilizirani glavnim poznatim uzrocima (oni bez anamneze transplantacije organa ili tkiva, oni bez anamneze transfuzije krvi), koji nisu imali dijagnozu bilo kakve autoimune bolesti i koji nisu uzimali imunosupresivnu terapiju. U istraživanje je bilo uključeno 60 muških bolesnika u dobi iznad 18 godina. Svi bolesnici praćeni su s dijagnozom KBB u Nefrološkoj ambulanti Klinike za unutarnje bolesti, Sveučilišna bolnica Akdeniz. Svi bolesnici uključeni u istraživanje nisu bili prethodno senzibilizirani poznatim mehanizmima, odnosno nisu primili transfuziju krvi ili transplantaciju organa. Stopa glomerularne filtracije (glomerular filtration rate, GFR) kod svih je bolesnika bila ispod razine od 60 mL/min/1,73 m2. Zabilježeni su sljedeći podatci svakog bolesnika: dob, etiologija KBB, prateće bolesti, podatci o vrsti dijalize. Postotak HLA protutijela utvrđen je tehnikom protočne citometrije. Statistička analiza podataka provedena je pomoću SPSS 22.0, a vrijednosti p manje od 0,05 smatrane su statistički značajnima. Od svih bolesnika 20 ih je primalo liječenje dijalizom zbog zadnjeg stadija bubrežne bolesti. Od 60 bolesnika uključenih u istraživanje 25% ih je imalo nalaz pozitivan na PRA. Zasebna analiza na anti-HLA protutijela I. i II. klase pokazala je da je 28,3% bolesnika pozitivno na anti-HLA protutijela I. klase, a 26,7% bolesnika na anti-HLA protutijela II. klase. Kad su bolesnici podijeljeni u dvije skupine pozitivnih i negativnih na PRA nije bilo razlika između dviju skupina u dobi, postotku bolesnika na hemodijalizi, postotku bolesnika na peritonejskoj dijalizi i prisutnosti pratećih kroničnih bolesti (npr. hipertenzija, dijabetes melitus tip 2, hiperlipidemija, nefrolitijaza, bolest koronarnih arterija). Uz to, procjena razina GFR pokazala je da je u skupini bolesnika pozitivnih na PRA bio značajno viši postotak bolesnika sa zadnjim stadijem bubrežne bolesti (GFR <15 mL/min/1,73 m2) u usporedbi sa skupinom bolesnika negativnih na PRA. Podrobna analiza postotaka razina PRA kod bolesnika pozitivnih na PRA, koja je provedena kako bi se utvrdio stupanj senzibilizacije, pokazala je vrijednosti PRA iznad 80% u 11,77% bolesnika pozitivnih na anti-HLA protutijela I. klase. S druge strane, kod 88,23% bolesnika s HLA protutijelima II. klase vrijednosti PRA bile su u rasponu od 15% do 80%. Vrijednosti PRA ispod 80% utvrđene su kod svih bolesnika pozitivnih na anti-HLA protutijela II. klase i onih pozitivnih na anti-HLA protutijela I. i II. klase. Zaključno, razine PRA kod kandidata za transplantaciju bubrega treba uvijek izmjeriti kako bi se procijenio njihov status senzibilizacije prije transplantacije, čak i onda kad nemaju nikakvih rizičnih čimbenika koji bi uzrokovali razvoj anti-HLA protutijela

    Public diplomacy and refugee relations reflections of Turkey’s refugees relations on the international media

    Get PDF
    Kamu diplomasisi, uluslararası ilişkiler alanında yaşanan küreselleşme süreciyle birlikte ülkeler ve toplumlar arasındaki ilişki ve iletişim biçimlerinin yeni formunu tanımlamaktadır. Bu ilişki biçimlerinden biri haline gelen, uluslararası işbirliği ve dayanışmayla çözülebilecek öncelikli konular arasında gösterilen, yarattığı sonuçlar itibariyle tüm ülkeleri ve toplumları etkileyen mültecilik konusu da kamu diplomasisi politikalarının bir parçası olarak kabul edilmektedir. Sığınmacıların ve mültecilerin hakları, İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’yle güvence altına alınırken uluslararası toplumun bu insanların sorunlarının çözümünde rol ve sorumluluk üstlenmesi gerektiği vurgulanmaktadır. Bu yönüyle mülteci ilişkileri faaliyetleri, ülkelerin ve toplumların küresel sorumluluklarının ve uluslararası ilişkilerinin bir gereği olarak gösterilmektedir. Bu çalışmanın amacı ülkelerin yabancı halklarla etkileşimine katkı sağlayan, uluslararası sorumluluklarının bir parçası olan ve sonuçları itibariyle ülkelerin algılarını ve saygınlıklarını etkileyen mülteci ilişkilerinin, kamu diplomasisi politikalarıyla bağlantısını ortaya koymaktır. Çalışma kapsamında Avrupa Birliği ülkelerinden İngiltere, Fransa ve Almanya’nın yüksek tirajlı gazeteleri arasında gösterilen “The Guardian”, “Le Monde” ve “Der Spiegel” gazetelerinin internet versiyonlarının üç aylık manşetleri ve haber içerikleri incelenecektir. Analizi yapılacak haber manşetleri ve içerikleri Türkiye ve Suriyeli mülteciler özelindeki haberleri kapsamaktadır. Çalışma sonucunda Türkiye’nin mültecilere yönelik gerçekleştirdiği çalışmaların uluslararası medya gündemine yansımaları kamu diplomasisi perspektifinden değerlendirilecek ve öneriler getirilecektir

    YENİ DİPLOMATİK TEMSİL BİÇİMİ OLARAK MARKA DİPLOMASİSİ: TÜRKİYE ÜZERİNE BİR DEĞERLENDİRME

    Get PDF
    Marka diplomasisi olarak adlandırılan diplomasi biçimi ulusal kimliğin, değerlerin ve kültürün yabancı halklara / tüketicilere markalar aracılığıyla aktarılmasının önemli bir yolu olarak gösterilmektedir. Marka diplomasisi kavramı global şirketlerin ve markaların ülkelerin dış tanıtımlarına, ilişkilerine ve imajlarına sağladıkları katkıyı ortaya koyan, klasik diplomasi olgusunun yeni temsil biçimlerinden biridir. Kavram, uluslararası ilişkiler, diplomasi, kamu diplomasisi ve pazarlama (marka) iletişimi gibi kavramlarla ilişkili bulunmaktadır. Konu üzerine yapılan akademik çalışmaların sayısı kısıtlılık arz etmekle birlikte, global markaların ülke tanıtımlarındaki ve imajlarındaki önemi artmaya devam etmektedir. Bu araştırma, yöntem olarak, küreselleşme ve değişen diplomasi anlayışıyla birlikte uluslararası ilişkiler alanında ortaya çıkan global markaların temsili rollerini iletişim disiplini çerçevesinde incelemeyi amaçlamaktadır. Bu amaç doğrultusunda küreselleşme, değişen diplomasi anlayışı ve marka diplomasisi kavramları literatür taraması sonucu elde edilen görüşler çerçevesinde ele alınacaktır. Marka diplomasisi kavramının anlaşılması ve yukarıda belirtilen diplomatik temsilin nitelikleri Türkiye ve Türk Hava Yolları özelinde betimlenecek ve değerlendirilecektir

    Japonya’nın Siber Güvenlik Politikası

    Get PDF
    Sürekli değişim ve dönüşüm geçiren bilgi ve iletişim teknolojileri, avantajları yanında içerisinde büyük riskleri barındırarak, güvenlik tehditlerinin yaşanmasına sebebiyet vermektedir. Bu noktada sadece devletlerin değil aynı zamanda kurumların ve bireylerin karşı karşıya kaldığı siber saldırılar, dijital çağın kırılgan yapısına işaret etmekte ve siber güvenlik kavramına alan açmaktadır. Siber güvenlik, özellikle son yıllarda üzerinde çalışılan, politikalar ve/veya stratejiler geliştirilen, sadece teorik düzeyde değil pratik boyutta da ne gibi adımlar atılabileceğinin sorgulandığı ve daha da ileri gidilerek evrensel bir mekanizma oluşturulabilir mi? sorusuna cevap aranan popüler bir konuyu yansıtmaktadır. Siber güvenliğin sağlanması konusunun bu denli önem arz etmesi ekseninde Japonya’da dijital dünya kaynaklı tehditlere yönelik farkındalık taşımakta ve siber güvenliğe ilişkin politikalar geliştirmeye çalışmaktadır. Nitekim Japonya’nın bu alana ilişkin politikalarını geliştirilmesinde genel olarak her yıl milyonlarca siber saldırı yaşaması etkili olurken bu saldırıların özellikle Çin, Kuzey Kore ve Rusya kaynaklı olduğu belirtilmektedir. Bu minvalden hareketle söz konusu çalışmada Japonya’nın siber güvenlik politikaları analiz edilmektedir. Ayrıca, betimsel analiz yöntemiyle oluşturulan ve Japonya’nın siber güvenliğinin sağlanmasına yönelik politikalarını inceleyen bu çalışma, elde edilen çıktılar üzerine tarihsel kurumsalcılık teorisi ve iş birliği modeli ekseninde bir okuma yapmaktadır

    Effect of synthetic cannabinoids (JWH-018) on antibody response to HBV vaccination

    Get PDF
    Synthetic cannabinoids can affect the immune system and can cause some changes in immune response. The immune response to the Hepatit B vaccine is complex. Studies on hepatitis B vaccine antibody response and JWH-018 are extremely limited. The main aim of this study was to investigate the effect of JWH-018 on anti-HBs Ag changes before or after Hepatitis B vaccination. The study was performed on C57BL6 mice (n=25). Mice were divided into 3 groups. Control Group; it was immunized Engerix B at 3 times 3-week intervals. Group 1; JWH-018 (1 mg/kg) was administered once a week for 4 weeks. At the end of this period, Engerix B was immunized 3 times at 3-week intervals. Group 2; it was immunized 3 times at 3-weeks intervals with Engerix B. At the end of this period JWH-018 (1 mg/kg) was treated once a week for 4 weeks. Blood samples (3 times with an interval of 2 weeks) were collected at the end of drug and vaccine administration. It was calculated that the means obtained from the control group were lower than the other groups. The final measurement of the within-group was higher than other measures and was statistically significant (p=0,017). Statistical difference was measured in the first (p=0,018) and third measurements (p=0,005) of the between groups. A total of 5 mice from the experimental groups died at different stages of the study. In this study, the use of JWH-018 has been shown to be effective on the anti-HBs parameter. We think that our study is very valuable in terms of proving the relationship between JWH-018 and Anti-Hbs parameter. However, more data are needed to understand causation

    The level of satisfaction of primary health services evaluation about Syrian women refugees who took refuge in the town Bucak

    Get PDF
    This study, women who took refuge in the Syrian town of Bucak in order to investigate satisfaction to basic health services by women and 43 is performed. The participants ' socioeconomic status, number of children and birth hospital were assessed with the questionnaire created by the researchers to assess the service questions. The number of data in statistical analysis percentage and Chi square test was used. The average age of women who participated in the research 43 30.19 ± 3.12 were found. 34 women (74.4 %) hospital conditions described as good. 22 women in terms of the provision of health services (52.2 %) stated he didn't see a difference between Syria and Turkey. The supply of the drug in 30 women (69.8 %) expressed in the form of comfortable, I can assure you. The average number of children was 2.7 (max:7) as were found. In our country the number of the mother who gave birth 38 (88.4 %). Women 26 (60.4 %) are not using any family planning method. Their children have not been immunised mother, who had number 5 (11.6 %). Women 97% of the country has stated that he wants to return to. The study found that refugees are lacking in receiving basic health services. Refugees' family planning, vaccination implementation deficiencies need to be addressed. It is thought that the attitudes of mothers who have not vaccinated in order to prevent infectious diseases should be changed
    corecore