Anton Webern Müziğinin yapısal ve düşünsel boyutları üzerine

Anton Webern is among the most important composer and music theorists of 20th-century music called as avant-garde. In the first stage of this study the ‘serial music understanding’ to which Anton Webern has contributed significantly in terms of theory and composition is presented in the context of the general situation of 20th century music. In the later stages, the component-complement connection of the composer's works and the simplicity principle, which is considered to be one of the most important building blocks of the music style, are discussed. In this process while making theoretical determinations through selected works of the composer, sensory and intellectual impressions in his works have been disclosed. In this way, it is expected that the composer will be understood better and the analysis will contribute to the theory, practice and listening processes.Anton Webern 20. yüzyıl müziğinin avangart (öncü) olarak tabir edilen önemli besteci ve müzik kuramcılarından biridir. Bu çalışmada ilk aşamada, 20. yüzyıl müziğinin genel durumu çerçevesinde, Anton Webern’in, kuram ve eser bakımından önemli katkılar sağladığı Seriyel “Dizisel” Müzik anlayışı sunulmaktadır. Sonraki aşamalarda, bestecinin yapıtlarındaki parça-bütün ilişkisi ve müzik stilinin en önemli yapı taşlarından biri olarak görülen sadelik ilkesi ele alınmaktadır. Bu süreçte, bestecinin seçilmiş eserleri üzerinden yapılan teorik saptamalarla birlikte, eserlerindeki duyumsal ve düşünsel izlenimler ortaya konmuştur. Böylelikle, bestecinin daha iyi anlaşılması ve incelemenin teori, icra, dinleme bakımından katkı sağlaması ön görülmüştür

NA

Smart cards play an important role in a digital society. A smart card contains memory or an embedded microprocessor with the capability of enabling a wide variety of services, such as electronic cash in the case of memory cards and digital signature computation in the case of processor cards. A processor card can require a cardholder to authenticate herself in order to prevent others from using the card's services, from forging the cardholder's signature, for example. Authentication can be done by storing a personal identification number (PIN) or digitized fingerprint of the cardholder on the card itself. The PIN or fingerprint must always remain confidential no matter how the card is (ab)used. This thesis addresses the problem of preserving the privacy of information stored on smart cards. Volpano and Smith have developed a static analysis for analyzing source code for information flow violations. This technique is developed further here for a language called Java Card, in which smart card applications are written. A prototype analyzer is presented for a subset of Java Card and applied to a sample card application to demonstrate its utility in protecting private information stored on smart cards.http://archive.org/details/animplementation1094532738NATurkish Navy author.Approved for public release; distribution is unlimited

Farklı Tür Agregalarla Üretilen Silindirle Sıkıştırılmış Betonların Özellikleri

Bu çalışmada, farklı tür agregalardan üretilen silindirle sıkıştırılmış beton (SSB) örneklerinin özellikleri araştırılmıştır. Bağlayıcı olarak CEM I 42,5 R Portland çimentosu, dolomit, bazalt, mermer ve iki farklı tür kalker olmak üzere beş farklı agrega, doğal kum ve şebeke suyu kullanılmıştır. Agrega örnekleri üzerinde sıkışık ve gevşek birim hacim ağırlık, özgül ağırlık, su emme, Los Angeles parçalanma direnci tayini ve elek analizi deneyleri yapılmıştır. Farklı tür agregalarla yapılan karışımlarda su/çimento oranı 0,35 olarak sabit tutulmuştur. Dolomit, bazalt, mermer, iki farklı tür kalker olmak üzere beş farklı agreganın her biri 12-19 mm kırmataş II, 4-12 mm kırmataş I ve 0-4 mm kırmataş tozu olarak kullanılmıştır. Ayrıca farklı agrega ile üretilen betonların her birinde 0-4 mm boyutunda doğal kum kullanılmıştır. 7 ve 28 günlük basınç dayanımlarının belirlenmesi için 15 cm çapında ve 30 cm yüksekliğinde silindir, 28 günlük eğilme dayanımı için ise 15 cm×15 cm×75 cm boyutlarında prizmatik kiriş örnekler üretilmiştir. Eğilme dayanımı testinden önce 28 günlük prizmatik kiriş numunelerden yararlanılarak ultrases geçiş hızı ve dinamik elastisite modülü değerleri belirlenmiştir

Examination of the Effect of Different Window Types on EnergyUse in Turkish Apartment Buildings

peer reviewedIn this study, the effect of different window types on energy use in Turkish apartment buildings is investigated. The example building is calibrated and used for analyses according to Turkish Insulation Standard TS 825 for the 5 different climate zones. In this study,, twelve different glazing types are selected for analysis. Also, the frame type changed to a PVC frame which is mostly used frame type in Turkey. As a result, the minimum heating loads are calculated for the W12 glazing type and the minimum cooling loads are calculated for the W1 glazing type. Thus, the U value is not the only value that affects the energy use intensity, solar heat gain coefficient (SHGC), and visible transmission (VLT) values are also important. Finally, the effect of glazing on the amount of CO2 emission is examined.11. Sustainable cities and communitie

The relationship between physical activity and polypharmacy with Ikigai in a population

The aim: The Japanese word “ikigai” indicates “something to live for” and “having a purpose in life”. Ikigai or well-being, has been associated with many positive outcomes in the physical and mental health of elderly people. In this study, the relationship between ikigai and level of physical activity and polypharmacy was examined in a Turkish population. Material and methods: Both telephonic interviews and face-to-face interviews were conducted with 307 participants (59.2 % women) who completed the Ikigai-9 Turkey Scale and provided demographic information. Results: Correlations between groups (polypharmacy vs. non-polypharmacy) were analyzed with an independent t-test and analysis of variance. The means of the ikigai scores were statistically significant in the polypharmacy (24.04±8.72) and non-polypharmacy 32.64±7.53) groups (p<0.05). The number of drugs used was negatively correlated with duration of exercise per week (1.32±1.82, correlation coefficient = 0.538, p<0.05). Conclusions: The level of ikigai was negatively correlated with polypharmacy and positively correlated with duration of physical activity. An individual’s ikigai should be assessed by healthcare providers to maximize positive outcomes later in lif

Performance comparison of CVD grown carbon nanofiber based on single- and multi-layer graphene oxides in melt-compounded PA6.6 nanocomposites

In the present study, newly design hybrid nanostructures were produced by growing long carbon nanofibers (CNF) on single- and multi-layer graphene oxide (GO) sheets in the presence of catalyst by chemical vapor deposition (CVD). Chemical composition analysis indicated the formation of Fe-C bonds by the deposition of carbon atoms on catalyst surface of Fe2O3 and increasing in C/O atomic ratio confirming CNF growing. These hybrid additives were distributed homogeneously through polyamide 6.6 (PA6.6) chains by high shear thermokinetic mixer in melt phase. Spectroscopic studies showed that the differences in the number of graphene layer in hybrid structures directly affected the crystalline behavior and dispersion state in polymer matrix. Flexural strength and flexural modulus of PA6.6 nanocomposites were improved up to 14.7% and 14% by the integration of 0.5 wt% CNF grown on multi-layer GO, respectively, whereas there was a significant loss in flexural properties of single-layer GO based nanocomposites. Also, the integration of 0.5 wt% multi-layer GO hybrid reinforcement in PA6.6 provided a significant increase in tensile modulus about 24%. Therefore, multi-layer GO with CNF increased the degree of crystallinity in nanocomposites by forming intercalated structure and acted as a nucleating agent causing the improvement in mechanical properties

Geri Dönüştürülmüş Atık EPS'nin Yüksek Dayanımlı Hafif Şap Üretiminde Kullanımının Araştırılması

Bu çalışmada, atık genleştirilmiş polistiren (EPS) agregası dere kumu ile yer değiştirerek yüksek dayanımlı hafif şap harçları üretilmiştir. Kaplama ve tesviye amacı ile kullanılan şap harçlarında, atık EPS kullanarak harçların birim hacim ağırlığının azaltılması, ısıl performanslarının arttırılması hedeflenmiştir. Bu amaçla, bir grup geleneksel şap harcı ve beş grup atık EPS içeren, 400 kg/m³ -500 kg/m³ arasında değişen çimento dozajlarına sahip hafif şap harcı hazırlanmıştır. Atık EPS agregaları, dere agregası ile hacimce %0, %20, %40, %60, %80 ve %100 oranında yer değiştirilmiştir. Geleneksel ve hafif şap harçlarının yayılma çapı, birim ağırlık, su emme oranı, görünür boşluk oranı, kılcal su emme, basınç ve eğilme dayanımı, aşınmaya karşı direnç ve ısıl iletkenlik performansı ölçülmüştür. Atık EPS içeren harçların birim hacim ağırlıkları 750 kg/m³ –1950 kg/m³ arasında belirlenerek hafif ağırlıklı şap harcı elde edilmiştir. Ayrıca geleneksel şap harcının ısıl iletkenlik katsayısı 0,6617 W.m/K’dan tamamen atık EPS ikamesi ile 0,2553 W.m/K’ya düşerek %61 daha düşük ısıl iletkenlik elde edilmiştir. Deneysel sonuçlar atık EPS agregasının yer değişim oranına bağlı olarak 6,1 MPa-43,4 MPa aralığında hem orta dayanımlı hem de taşıyıcı hafif beton sınıfında hafif şap harçlarının elde edilebildiğini ortaya koymuştur. Harçlardaki birim ağırlığın düşmesi, yapı ağırlığının azalmasına ve ısıl yalıtım özelliğinin iyileşmesine katkı sunmaktadır. Böylece deprem yükü, yalıtım özellikleri ve atık EPS’nin geri dönüşümü açısından sürdürülebilir hafif şap harcı elde edilmiştir

Alkali ile Aktive Edilmiş Cüruf ve Uçucu Kül Harçlarına Yüksek Sıcaklık Sonrası Hava Kürünün Etkisi

Bu çalışmada alkali ile aktive edilmiş yüksek fırın cürufu ve uçucu kül içeren harçların dayanım özelliklerine yüksek sıcaklık sonrası hava kürü koşullarının etkisi araştırılmıştır. Bu amaçla uçucu kül %0, %25, %50, %75, %100 oranlarında yüksek fırın cürufu ile ikame edilerek alkali ile aktive edilmiş harçlar üretilmiştir. Harçlarda aktivatör olarak %10 oranında Sodyum (Na) içeren sodyum metasilikat kullanılmıştır. Üretilen harçlar 24 saat 90°C ısıl küre tabi tutulmuştur. Isıl kür sonrası numuneler 400, 600 ve 800oC’de yüksek sıcaklığa maruz bırakılmıştır. Referans grubu numuneleri etüv kürü uygulandıktan sonra, birinci grup numuneler yüksek sıcaklık uygulandıktan 1 gün sonra, ikinci grup numuneler ise yüksek sıcaklık uygulandıktan 28 gün sonra ağırlık kaybı, eğilme dayanımı ve basınç dayanımı testlerine tabi tutulmuştur. Yüksek sıcaklık öncesi en yüksek basınç dayanım 75,5 MPa ile %100 cüruflu numunelerde elde edilirken en düşük basınç dayanımı 44,6 MPa ile %100 uçucu kül içeren numunelerde elde edilmiştir. Yüksek sıcaklıktan sonra 28 gün havada kür uygulanan numunelerin basınç dayanım değerleri yüksek sıcaklığa maruz kalmayan numunelerin basınç dayanım değerleri ile karşılaştırıldığında,400oC, 600oC ve 800oC’de sırasıyla en fazla %32, %64 ve %93 basınç dayanımı kaybı meydana gelmiştir. Numunelerin yüksek sıcaklık sonrası 1 ve 28 gün süreyle havada kür edilmesi, basınç dayanımlarında önemli bir değişikliğe neden olmamıştır. Yüksek sıcaklık sonrası eğilme ve basınç dayanımı kaybı hemen oluşmuş, 28 gün hava kürü ile numuneler genel olarak basınç dayanımlarını korumuşlardır

Advantages of early intervention with arterial embolization for intra-abdominal solid organ injuries in children

PURPOSEActive bleeding due to abdominal trauma is an important cause of mortality in childhood. The aim of this study is to demonstrate the advantages of early percutaneous transcatheter arterial embolization (PTAE) procedures in children with intra-abdominal hemorrhage due to blunt trauma.METHODSChildren with blunt abdominal trauma were retrospectively included. Two groups were identified for inclusion: patients with early embolization (EE group, n=10) and patients with late embolization (LE group, n=11). Both groups were investigated retrospectively and statistically analyzed with regard to lengths of stay in the intensive care unit and in the hospital, first enteral feeding after trauma, blood transfusion requirements, and cost.RESULTSThe duration of stay in the intensive care unit was greater in the LE group than in the EE group (4 days vs. 2 days, respectively). The duration of hospital stay was greater in the LE group than in the EE group (14 days vs. 6 days, respectively). Blood transfusion requirements (15 cc/kg of RBC packs) were greater in the LE group than in the EE group (3 vs. 1, respectively). The total hospital cost was higher in the LE group than in the EE group (4502 USD vs. 1371.5 USD, respectively). The time before starting enteral feeding after first admission was higher in the LE group than in the EE group (4 days vs. 1 day, respectively).CONCLUSIONEarly embolization with PTAE results in shorter intensive care and hospitalization stays, earlier enteral feeding, and lower hospital costs for pediatric patients with intra-abdominal hemorrhage due to blunt trauma

Is Peer Assessment Reliable in Objectively Structured Clinical Examination?

Objective:The study was designed to evaluate the reliability of the peer assessment in the objectively structured clinical examination (OSCE) for the summative assessment of 4th grade students at the end of general surgery clerkship.Method:The study was planned prospectively with the permission of the Dean of Medicine Faculty and approval of the ethics committee. The 6th grade students who were in the surgery rotation participated in the study as peer assessors (PA). Both peers and department of general surgery assessed the students. Pass/fail point was accepted as 60. The scores of OSCE and performance evaluation given by peers and faculty were compared statistically.Results:Twenty-three students completed general surgery clerkship. Ten students (43.5%) were female. According to performance scores given by the faculty, 15 (65.2%) of the 23 students were successful, while all students were considered successful (having a grade of 60 or more) based on the scores of peer evaluation. There was a significant difference between the faculty members and PA with regard to the performance evaluation (p=0.008). The faculty members found five students (27.8%) successful in the OSCE (having a grade of 60 or more). However, ten students (43.5%) received a score of at least six from peer evaluation. Although there was a difference, it was not significant (p=0.063). Gender did not affect scoring in performance evaluation and OSCE application.Conclusion:Although there was a difference between faculty members and peer evaluators in the performance evaluation, no difference was observed in OSCE. In conclusion, OSCE assessment by peer evaluators is reliable