42 research outputs found

    Are YouTube Videos in Turkish Useful as an Information Source for Dental Treatment During the COVID-19 Pandemic?

    Get PDF
    Purpose: Since the start of the coronavirus disease-19 (COVID-19) pandemic, patients with dental conditions find it difficult to consult their physicians and to preserve the continuity of dental treatment. All routine appointments were suspended and postponed indefinitely so that infection control procedures could be administered. This study aimed to assess the value of Turkish videos for patients seeking information on dental treatments during the COVID-19 outbreak. Methods: Videos on YouTube were screened using the following keywords: ‘Coronavirus, diş tedavileri’, ‘COVID-19, diş tedavileri’ and ‘SARS-Cov-2, diş tedavileri’. The search results were limited to the first 100 videos. Videos were analysed independently by two examiners and re-evaluated by an independent examiner. The scope was limited to videos in Turkish. Results: The keyword search resulted in an initial list of 919 videos, from which the first 100 videos were viewed. The final analysis included 39 videos that qualified the inclusion criteria. Of the 39 videos, only one had excellent quality, while 13 (33.3%) had poor quality. Conclusion: Our study demonstrates that YouTube videos in the Turkish language were limited sources for patients seeking reliable information on dental treatments during the COVID-19 pandemic. Further studies from other countries are needed to evaluate the available YouTube videos during and after the period of the COVID-19 outbreak

    Correlation between depression and eating attitudes and behaviors among those who performed regular physical activitiesDüzenli fiziksel aktivite yapan bireylerde depresyon ve yeme tutum ve davranışları ilişkisi

    Get PDF
    The current study aimed at identifying correlational status between depression level and eating attitudes and behaviors among those who performed regular physical activities. The study designed in descriptive model was done with relational screening model. The sample of the study was composed of 294 individuals who performed regular physical activities at least three days a week in Afyonkarahisar Province. The data of the study were collected using a questionnaire consisted of Personal Information Form, Eating Attitudes Scale and Beck Depression Inventory. The data were processed with SPSS.  The distribution of the data was assessed using Kolmogorov-Smirnov test. As a result of test; it was seen that the data did not follow a normal distribution and thus were analyzed with non-parametric tests. For the data analyses; descriptive statistics, Mann Whitney U-Test, Kruskal Wallis H- Test and Spearman Correlation coefficients were employed.According to the findings, it was found that those who performed physical activities regularly had no depression and had normal eating behavior in the 72.45%' s of the individuals and abnormal eating behavior  detected in the 27.55% of the individuals. Besides; it was found that there was statistically significant difference in eating attitudes and behaviors in terms of sex variable but there was not statistically significant difference in depression level in terms of sex variable. As for sports history; there was no statistically significant difference in eating attitudes and behaviors while there was statistically significant difference in depression levels.As a result; it was detected that there was a positive relationship between depression levels with eating behavior and attitudes in the individuals who performed regular physical activity. ÖzetBu çalışmanın amacı düzenli fiziksel aktivite yapan bireylerin yeme tutum davranışları ile depresyon düzeyleri arasındaki ilişkiyi incelemektir. Bu çalışma betimsel araştırma türü olup, ilişkisel tarama yöntemi ile yapıldı. Örneklem grubunu Afyonkarahisar ilinde haftada en az 3 gün düzenli fiziksel aktivite yapan 294 birey oluşturdu. Araştırma verileri; kişisel bilgiler, Beck Depresyon Envanteri (BDE) ve Yeme Davranışları Testinden (EAT-26) oluşan anket formu ile elde edildi. Veriler SPSS paket programında değerlendirildi. Verilerin analizinde öncelikle tanımlayıcı istatistikler yapıldı. Verilerin Dağılımı Kolmogorov-Smirnov testi ile değerlendirildi. Test sonucunda verilerin normal dağılım göstermediği saptanmış olup, verilerin analizinde parametrik olmayan testlerden, Mann Whitney U-Testi ve Spearman korelasyon katsayısı kullanıldı.Araştırma sonucunda düzenli Fiziksel Aktivite (FA) yapan bireylerin %72,45’inde “normal yeme davranışı, %27,55’inde ise “anormal yeme davranışı” olduğu saptanmıştır. Bireylerin % 79,93’ünde depresyon olmadığı belirlenmiştir. Cinsiyet’e göre bireylerin yeme davranışlarında farklılık olduğu (p<0,01), ancak depresyon durumlarında istatistiksel olarak anlamlı farklılık olmadığı tespit edilmiştir. Ayrıca spor geçmişlerine göre bireylerin yeme davranışlarında bir farklılık olmadığı, depresyon düzeylerinde ise istatistiksel olarak anlamlı farklılık olduğu belirlenmiştir (p<0,05).Sonuç olarak; düzenli FA yapan bireylerin depresyon düzeyleri ile yeme davranışları arasında pozitif bir ilişki olduğu belirlendi

    Çift taraflı atrofik mandibulada otojen blok greft ve zenginleştirilmiş kemik greft matriksi ile augmentasyonun radyolojik ve histomorfolojik olarak değerlendirilmesi

    No full text
    Aim: The aim of this study was evaluated the histological and radiological effects of autogenous bone graft and sticky bone techniques on new bone formation in patients who have bilateral atrophic posterior mandible which needed dental implant treatment. Material and Method: This study was conducted with 13 patients (8 female, 5 male) who have bilaterally atrophic mandible and applied to dental implant treatment to Department of Oral and Maxillofacial Surgery, School of Dentistry, Ege University, İzmir. This prospective study, including composed of two groups was planned, with one side autogenous bone graft as a control group and other side as a test group with enriched bone graft matrix which was made with utilizing injectable platelet rich fibrin (i-PRF). The predictor variable was i-PRF fibrin material implementation and the differences between the study groups. The primary outcome was examined to bone formation and bone volume using Kodak Imagine Software Program, six months postoperatively. The secondary outcome variable was compared to new bone formation, residuel graft materials and connective tissue values. The other outcome variable was also examined to complication rate of the study groups. Data was computed and P value was set at .05 that considered significant. Results: This prospective study was completed with 11 patients (7 female, 4 male; mean age 50,92). Clinical complications were not statistically significant between groups (p>0,05). When vertical bone gain was compared within study groups, the differences were statistically significant (p0.05). However, there was no statistically significance when horizontal bone measurements were compared between groups (p0.05). Histopathologically, greft values in test group was significantly lower than control group (p0,05). Although, bone formation in test group was higher than control group, the differences were not statistically significant (p>0,05). Conclusion: Although autogenous bone graft is a gold standart to bone augmentation procedures, it affects patient comfort postoperatively due to trauma. In addition, the augmentation surgeries by using particulate graft materials could be an alternative to traditional techniques via horizontally. It was evaluated that platelet concentrations were contributed bone regeneration in histological analysis. Therefore, it was thought that enriched bone matrix as sticky bone can be sufficient results especially in proper indications. Keywords: Atrophic mandible; Bone augmentation; Autogenous block bone graft; Platelet concentrations; Tent pole technique; Sticky bone.Amaç: Tedavisi hekimler açısından zorlayıcı olan ve tedavi sonuçları tahmin edilemeyen atrofik mandibulanın augmentasyonunda halen altın standart olarak kabul edilen otojen blok kemik greft materyaline alternatif oluşturmak ve çadır tekniğiyle birlikte uygulanan zenginleştirilmiş kemik greft matriksi olan 'yapışkan kemik' materyalinin kemik kazanımı ve yeni oluşan kemik doku yönünden tedaviye etkilerinin değerlendirilmesidir. Gereç ve Yöntem: Çalışmamız, Ege Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi Ağız, Diş ve Çene Cerrahisi AD'na başvurmuş, çift taraflı atrofik mandibulaya sahip ve dental implant talebinde bulunan 13 hasta ile yürütülmüştür. Bu prospektif çalışmada, bir tarafta enjekte edilebilir trombositten zengin fibrin (E-TZF) ile elde edilen zenginleştirilmiş kemik greft matriksi olan 'yapışkan kemik' (çalışma grubu), bir tarafta ise otojen blok kemik greft materyaliyle (kontrol grubu) kemik augmentasyonu gerçekleştirilmiştir. Çalışmanın belirleyici değişkeni, E-TZF uygulaması ve gruplar arasındaki farklılıklardır. Buna göre, çalışmamızda, birincil olarak, gruplar arasındaki kemik yapımı ve hacmi değerlendirilmiş ve ikincil olarak, kemik örnekleri üzerinde yeni kemik, greft materyali ve bağ dokusu içeriği karşılaştırılmıştır. Bir diğer değişken olarak çalışma gruplarındaki komplikasyon oranları değerlendirilmiştir. Çalışma sonucunda elde edilen veriler, bilgisayara aktarılmış ve anlamlılık düzeyi p0,05 olarak belirlenmiştir. Bulgular: Bu prospektif çalışma, 11 hasta (7 kadın, 4 erkek; yaş ortalaması 50,92) ile tamamlanmıştır. Klinik bulgular değerlendirildiğinde komplikasyon oranları açısından gruplar arasında anlamlı bir farklılık gözlenmemiştir (p>0,05). Test ve kontrol grupları radyolojik bulgular yönünden karşılaştırıldığında, dikey yönde kemik kazanımı kontrol grubunda istatistiksel olarak anlamlı düzeyde yüksek bulunmuştur (p0,05). Farklı olarak, yatay yöndeki kemik kazanımı, iki grupta benzer oranda gözlenmiş ve istatistiksel olarak anlamlı bir farklılık bulunmamıştır (p>0,05). Histolojik olarak, canlı kemik doku oranı test grubunda, kontrol grubuna göre daha yüksek gözlenmekle birlikte istatistiksel olarak anlamlı bir farklılık bulunmamıştır (p>0,05). Greft materyali oranı ise test grubunda, kontrol grubuna göre düşük gözlenmiş ve bu değer, istatistiksel olarak anlamlı bulunmuştur (p0,05). Sonuç: Otojen blok kemik greft materyali, augmentasyon cerrahisinde altın standart olarak kabul edilmekle birlikte travmatik bir işlem olması nedeniyle hasta konforunu olumsuz etkilemektedir. Ek olarak kemik greft materyalleri aracılığıyla gerçekleştirilen augmentasyon cerrahileri özellikle yatay yöndeki kemik kazanımlarında alternatif sunmaktadır. Bu materyallerin trombosit konsantreleriyle birlikte kemik yapımına katkı sağladığı histolojik analizde gözlenmektedir. Bu çalışma doğrultusunda, zenginleştirilmiş kemik greft matriksi ile nitelikli sonuçlar elde edilebileceği düşünülmektedir

    Job satisfaction, flexible employment and job security among Turkish service sector workers

    No full text
    This article examines the association between job satisfaction, flexible employment and job security among Turkish service sector workers. Data come from a survey of workers in banking and related sectors' call centres, frontline five-star hotel staff and airline cabin crews (N = 407). Results show that flexible employment involving fixed-term contract, paid and unpaid overtime, on-call work and mismatched contract and hours are not associated with job satisfaction. Perceived job security is positively associated with job satisfaction. The study provides evidence that the perception of job security rather than flexible employment is an important contributor to job satisfaction for Turkish workers in the sample.Boğaziçi Üniversitesi (08N101)Kocaeli Üniversitesi (2008-25)Social Sciences and Humanities Research Council of Canada International Opportunities Fund (861-2007-3022

    Gömülü Mandibular Üçüncü Molar Dişin Çekimi Sonrası Komşu İkinci Molar Dişin Tedavi Gereksiniminin Retrospektif Olarak Değerlendirilmesi

    No full text
    Amaç: Bu çalışmanın amacı, gömülü mandibular üçüncü molar dişin operatif çekimi sonrası komşu ikinci molar dişin periodontal ve/veya endodontik tedavi gereksinimini retrospektif olarak değerlendirmektir. Gereç ve Yöntemler: Bu retrospektif çalışma, 2018 Ocak ve 2019 Şubat ayları arasında gömülü mandibular üçüncü molar operasyonu için kliniğimize başvurmuş ve tedavileri tamamlanmış hastaların klinik ve radyolojik kayıtları kullanılarak yürütülmüştür. Klinik kayıtlar, fakültenin elektronik arşiv sistemi kullanılarak incelenmiş ve hastaların yaş ve cinsiyeti ile ikinci molar dişe ait tedavi notları kaydedilmiştir. Operasyon öncesi ve operasyon sonrasına ait panoramik radyografilerde sırasıyla Pell-Gregory ve Winter sınıflamasına üçüncü molar dişin anatomik pozisyonu ve ikinci molar dişte gözlenen patolojik bulgular değerlendirilmiştir. Bulgular: Toplam 1356 hastanın (777 kadın, 579 erkek; ortalama yaş 26.3 ± 7.4) 7’sinin endodontik ve 185’inin periodontal tedaviye gereksinim duyduğu gözlenmiştir. Toplam 192 hastanın 5’i her iki tedaviye de gereksinim duymuş; 135 hastada (%72.2) kemik kaybı; 36 hastada (%19.2) periodontal aralıkta genişleme ve 2 hastada (%1.1) kök rezorpsiyonu gözlenmiştir. Pell-Gregory ve Winter sınıflamalarına göre dişin pozisyonu ile endodontik ve/veya periodontal tedavi gereksinimi arasında istatistiksel olarak anlamlı farklılık bulunmuştur (p0.05), ancak yaş ve cinsiyet ile tedavi gereksinimi arasında istatistiksel olarak anlamlı farklılık saptanmamıştır (p>0.05). Sonuç: Çalışmamızda Pell Gregory ve Winter sınıflamasına göre, Sınıf C ve mezyoanguler gömülü üçüncü molarların komşu ikinci molar dişlerin tedavi gereksinimlerini etkilediği gösterilmişti

    DENTAL İMPLANTIN PRİMER STABİLİTESİNDE OSSEODENSİFİKASYON KAVRAMI

    No full text
    Osteointegrasyon, canlı kemik doku ile dental implantın yüzeyi arasında kurulan yapısal ve işlevsel bir bağlantı olarak tanımlanır.Dental implantın stabilitesi, osteointegrasyonun sağlanmasında etkili bir faktördür. Dental implantın mekanik bağlantısı olaraktanımlanan primer stabilite ve hücresel aktivite sonucu oluşan sekonder stabilite, birbirini takip eden süreçlerdir. Primer stabilitekaybı veya bu mekanik stabilitenin sağlanamaması, sekonder stabilite için gerekli olan kemik tamir mekanizmasının bozulmasınaneden olur ve bu durum, dental implant kaybına yol açabilir. Son dönemde, tedavi başarısında etkili bir faktör olan primerstabilitenin arttırılması için dental implant yuvasının hazırlanmasında, yeni bir frezleme tekniği tanıtılmıştır. Bu sayede, dentalimplant yuvası hazırlanırken kemik dokunun korunduğu ve yoğunluğunun arttırıldığı belirtilmiştir. Bu derleme,osseodensifikasyon tekniği ve bu tekniğin konvansiyonel osteotomiye avantajları üzerine odaklanmıştır

    Yeni Koronavirüs Pnömonisi Önleme ve Kontrol DönemindeAğız, Diş ve Çene Cerrahisi Acil Hastalarını YönetmeDeneyimi: Retrospektif Çalışma

    No full text
    GİRİŞ ve AMAÇ: Bu retrospektif çalışmanın amacı COVID-19 pandemi sürecinin başlangıç döneminde, fakültemize başvuran ve ağız,diş ve çene cerrahisi hekimleri tarafından muayenesi ve tedavisi gerçekleştirilen hastalarda, klinik şikayetlere göre acil tanımı veuygulanan tedavi yöntemlerini değerlendirilmek ve yorumlamaktır.YÖNTEM ve GEREÇLER: Çalışma, pandemi ilan edilen 2020 Mart ile Nisan aylarında, Ege Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi TriajKliniği’ne acil dental tedavileri için başvuran ve Ağız, Diş ve Çene Cerrahisi Anabilim Dalı hekimleri tarafından muayene ve tedavilerigerçekleştirilen hastalar üzerinde retrospektif olarak yürütülmüştür. Diş Hekimliğinde Acil Durum sınıflamasında bulunan tanılara sahiphastaların demografik bilgileri, başvuru nedenleri, oral bulguları ile uygulanan acil tedavi yöntemi ve alınan önlemleri içeren klinik takipverileri değerlendirilmiştir. İstatistiksel analiz, verilerin yüzde dağılımı (%) ve ortalama (±) standart sapma (SD) değerleri üzerindenyapılmıştır.BULGULAR: Toplam 95 hasta (41 kadın, 54 erkek; yaş ortalaması 38.51±16.80) çalışmaya dahil edilmiştir. Bu hastaların %45.3’ünün(N=43) acil durum sınıflandırılmasına göre tanısı lokalize ağrı ve şişmeye neden olan apse veya bakteriyel enfeksiyondur. Tedaviseçimi ise hastaların %60’ında (N=57) diş çekimi olmuştur. TARTIŞMA ve SONUÇ: Bu retrospektif çalışmada, operatif olmayan diş çekimi, aeresol oluşturma oranı daha düşük olan radikal birtedavi seçeneği olarak pandemi döneminde triaj kliniğine başvuran ve acil tanımına uyan hastalarda en çok uygulanan tedavi seçeneğiolmuştur. COVID-19 pandemisi esnasında elde edilen tecrübeler, her sağlık kuruluşu için ileride meydana gelebilecek küreselsalgınlara örnek teşkil etmesi açısından uygun protokoller hazırlanması gerekliliğini gündeme getirmiştir. Bu nedenle, yerel otoritelertarafından her uzmanlık dalına spesifik olarak hasta ve hekim güvenliğini içeren kılavuzlar hazırlanmasının, olası küresel salgındurumunda yol gösterici olacağı düşünülmektedir
    corecore