Termal Tesis Tasarımları İçin Müşteri Gereksinimlerinin Belirlenmesi

Termal tesislerde sağlıklı hizmet verilebilmesi için tesis tasarımlarının doğru kurgulanması gerekmektedir. Bu nedenle mevcut tesisleri kullanan müşterilerin beklenti ve memnuniyetleri değerlendirilerek yeni tesis tasarımlarına dâhil edilmesi yapı ve hizmet kalitesini arttıracaktır. Turizmin sürdürülebilir gelişimi, turizmle bağlantılı farklı disiplinlerin bilgi ve tecrübelerini turizm sektörüne aktarmasıyla sağlanacaktır. Bu bilinçle mimarlık disiplinini kapsayan bu araştırma bir alan çalışmasıyla desteklenmiştir. Kapadokya’nın giriş kapısı olarak kabul edilen Ihlara bölgesinde bulunan tesislerde odak bir grupla anket çalışması yapılmıştır. Anket çalışmalarında belirlenen soruların bazıları daha önce yapılmış olan çalışmalardan uyarlanmıştır. Örnek alan çalışmasıyla termal tesis tasarım parametreleri, müşterilerin ihtiyaç ve gereksinimleri doğrultusunda geliştirilmeye çalışılmıştır. Araştırmada elde edilen bulgular incelendiğinde termal tesislere gelen müşterilerin çoğunlukla sağlık amaçlı geldikleri ve tesislerde uzun süre kaldıkları görülmektedir. Bu nedenle müşteriler termal tesis tasarımlarının doğayla uyumlu olmasını tercih etmektedirler. Tesis yakınlarında nüfus yoğunluğu olan yerleşim alanları çok tercih edilmemektedir. Ayrıca müşterilerin tesis içerisinde doğal beslenme, spor aktiviteleri, sosyal aktiviteler, alışveriş gibi sosyal donatıları tercih ettikleri görülmektedir. Sağlık kriterinden sonra "hizmet" kriteri en çok önem verilen kalem olmuştur. "Çevresel duyarlılık", "doğal kaynak kullanımı", "doğal çevre verilerinin dikkate alınması", "eylem planlarının hazırlanması" gibi başlıklar altında toparlanmış beklentiler sanılanın aksine termal tesis kullanıcıların enerji korunumu ve verimliliği konusunda duyarlılıklarını ortaya koymuştur. "Fiziki görünüm", "özgünlük", "doğal çevreye uyum" yine önem verilen başlıklar olmuştur. Bulgularla ilgili geniş değerlendirmeler üçüncü bölümde detaylı bir şekilde anlatılmıştır. Ülke ekonomilerinde büyük rol oynayan bakir alanlar turizme açılırken bölge şartları ve müşterilerin fiziksel, psikolojik ve sosyolojik beklentilerine yönelik unsurlar tespit edilerek doğru adımların atılması sürdürülebilir gelişimin önemli bir hamlesi olacaktır.In order to provide quality in service in thermal accommodation facilities, the design of the facilities must be properly made. For this reason, the inclusion of customers' expectations and satisfaction in existing facilities into the design of new facilities will increase the quality of building and service. The sustainable development of tourism will be ensured through the transfer of knowledge and experiences of different disciplines connected with tourism. With this consciousness, this architecturebased research was supported by a field study. Surveys were conducted with a focus group on the facilities located in the Ihlara region, which is considered to be the gate of Cappadocia. Some of the questions asked in the questionnaire studies were adapted from previous studies. With the field study, the thermal plant design parameters have been tried to be determined in line with the demands and expectations of the customers. When the findings of the survey are examined, it is seen that the customers coming to the thermal accommodation facilities mostly come to health and stay in the facilities for a long time. For this reason, customers prefer thermal accommodation facility designs to be compatible with nature. Accommodation facilities with densely populated residential areas in the immediate vicinity are not preferred. In addition, it is observed that customers prefer social facilities such as natural nutrition, sports activities, social activities and shopping in the facility. After the health criterion, the “service” criterion was the most important item. Conspicuous expectations, such as “environmental awareness”, “use of natural resources”, “consideration of natural environment data”, “preparation of action plans”, have shown the sensitivity of energy conservation and productivity of thermal accommodation facility users. "Physical appearance”, “originality” and “harmony with the natural environment” have also become important topics. Extensive evaluations of findings are described in detail in the third chapter. While the main areas that play a big role in the country's economies are opening to tourism, determining the conditions of the region and the physical, psychological and sociological expectations of the customers and taking the correct steps will be an important step in sustainable development

ENERJİ VE ÇEVRE ETKİN BİNA TASARIMINDA ÖMÜR SÜRECİ ANALİZİ YÖNTEMİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ

Bu çalışma, binaların ömür süreçlerinde enerji tüketimlerini ve oluşabilecek çevresel etkileri konu edinmektedir. “Ömür süreci analizi” yöntemiyle, bina ömür süreçlerinde enerji tüketimleri ve çevresel etkiler belirlenmiştir. Konya yerel ölçeğinde seçilen bir yapı adasındaki sosyal konutlar bu yöntemle analiz edilmiş ve aynı yapı adasında iyileştirilmiş bir proje geliştirilmiştir. Her iki projenin enerji tüketimleri ve meydana getirdikleri çevresel etkiler, bina ömür sürecinde belirlenen evreler kapsamında sayısal sonuçlar elde edilerek karşılaştırılmıştır. Mimari tasarım kararlarının, enerji tüketimi ve çevresel etkilerin oluşumuna etkileri somut olarak gösterilmiştir

TOPLU KONUT ALANLARINDA YAPILAŞMA YOĞUNLUKLARININ GÜNEŞLENMEYE GÖRE BELİRLENMESİ

The matter of this study is about the control of the insolation on housing settlements with solar envelope method. Analysis and improving studies was carried out using the method of solar envelope in two typical mass housing settlements selected in Konya. In the phase of analysis, the potential of making shade of buildings both in its own and towards the surrounding buildings located in the near environment were defined with buildings proportions exceeding volumetric limit of solar envelopes. Multiple alternative improvement proposals were developed with the systematic increase of the number of building and the organization of these buildings in the studied area. With this approach, different density values and morphological features were carried out. With taking into account the insolation, it was shown that it is possible to carry out various options in a definite flexibility from the point of view of building density, building story number and its morphological features in a given site. Bu  çalışma  konut  yerleşim  alanlarında  güneşlenmenin,  güneş  kabuğu  yöntemiyle  kontrol edilmesini konu edinmektedir. Konya kentinde mevcutta uygulanmış ve tip özellikte olan iki toplu konut alanında,  güneş kabuğu yöntemi kullanılarak analiz ve sağlıklaştırma çalışması yapılmıştır. Analiz aşamasında; binaların kendi içlerindeki ve yakın komşuluklarındaki binalara gölge oluşturma potansiyelleri, analiz amaçlı oluşturulan güneş kabuklarının hacimsel sınırlarını taşma oranlarına göre belirlenmiştir. Çok seçenekli alternatif sağlıklaştırma önerileri ise,  bina kütle sayısının sistematik artırımı ve bina kütlelerinin çalışma alanındaki düzenlemelerine göre geliştirilmiştir. Bu yaklaşımla, farklı yoğunluk değerleri ve biçimsel özellikler elde edilmiştir. Güneşlenme dikkate alınarak, belli bir esneklik içerisinde, bir alanda, yoğunluk, kat seviyesi ve biçimsel özellik açısından farklı düzenlemelerin gerçekleşebileceği gösterilmiştir.

Evaluation of management of postpneumonic empyema thoracis in children

Background Empyema is a well-known sequelae of pneumonia, which is increasingly being reported in children despite strict management. The appropriate management remains controversial. The aim of this study was to evaluate different management options of postpneumonic empyema in children.Materials and methods A total of 330 patients were reviewed between 2002 and 2012; their ages ranged from 1.25 to 15 years, with a median age of 4.3 years. The various management procedures included thoracentesis (n= 11), chest tube drainage (n= 229), chest tube drainage with intrapleural fibrinolytic therapy (n =117), video-assisted thoracoscopic surgery (VATS) (n =35), and thoracotomy because of a trapped lung noted on admissions and failed procedures (n =94).Results Variable success rates were noted as follows: tube thoracotomy (48.24%), fibrinolytic treatment (68.37%), and VATS (85.71%). Postoperative complications (11.14%) included wound infection (n = 10), atelectasis (n= 18), delayed expansion (n= 7), and need for reoperation (n= 2). Four patients died (1.21%), two of them  following thoracotomy, one patient after fibrinolysis, and one patient following VATS. Patients treated with thoracotomy recovered completely.Conclusion New therapeutic modalities had variable success rates in children with postpneumonic empyema. Thoracotomy is still needed as a last resort for cases unresponsive to chemical fibrinolysis and following failed thoracoscopy.Keywords: decortication, empyema, fibrinolysis, thoracotom

Outdoor thermal comfort conditions during summer in a cold semi-arid climate. A transversal field survey in Central Anatolia (Turkey)

Abstract In the present study the outdoor thermal comfort conditions in Konya (Central Anatolia, Turkey) were examined during summer. This is why a transversal field survey was carried out and over 300 questionnaires were filled by randomly chosen participants. Moreover, environmental variables as air temperature, wind speed, relative humidity and globe temperature were constantly measured. This allowed to relate the thermal perception and preference votes given by the interviewees to the morphological and furniture characteristics of the surveyed sites. Then, taking into account at the same time all the obtained data, a regression line between the thermal perception votes and the corresponding PET (Physiological Equivalent Temperature) values was obtained and a neutral PET value of 26.8 °C was calculated. Based on a logistic curve model with the probit function, a preferred PET value of 19.2 °C was determined. On the other hand, the PET comfort range of (21.6)–(32.0) °C was obtained by considering, as thermal comfort interval, the range (−0.5)-(+0.5) of the ASHRAE 7-point scale. Finally, two outdoor thermal comfort indexes were introduced. The first one, called Turkish Outdoor Comfort Index (TOCI), is able to predict the thermal perception of the considered population in hot conditions. In the second case, the Predicted Percentage of Dissatisfied (PPD) relation was modified based on the surveyed data and outdoor sites

Case History of Osterberg Cell Testing of a Φ1500mm Bored Pile and the Interpretation of the Strain Measurements for Princess Tower, Dubai, U.A.E.

This paper reports a well-documented case history of a successful Osterberg Cell testing performed on a working pile cast for the foundations of the Princess Tower in Dubai. Princess Tower which is considered as the tallest residential tower in the world (currently being registered with Guiness Book & Records) up to an approximate 5000 tons demonstrating the efficiency of the testing methodology when accompanied by high-quality construction technique. The tower is 107 floors high and contains a combination of luxury apartments, offices, sales outlets, car parking spaces, sports and recreational clubs and hotel suites. The Osterberg load test was carried out on a pile referred as P34 on October 22, 2006. The main objective of this load test was to proof-load the test pile to its maximum test load of 4,950 tons which is 1.5 times the safe working load of 3,300 tons. For this purpose 3x900 tons capacity hydraulic jacks were utilized. The test pile was a 1,500 mm diameter bored pile with a total embedded length of 47.6m below the cut-off level. Eight levels of vibrating wire-type strain gauges comprising three units at each level were also installed on the test pile to measure strains at nominated locations. According to settlement values and the satisfactory cross hole sonic logging results, it was concluded that the tested pile can safely carry the design working load in compression with settlements within the allowable limits

Ultrazvučna procjena debljine femoralne hrskavice u osobba s asimptomaskom hiperuricemijom: istraživanje s kontrolnom skupinom

The aim was to evaluate the effect, if any, of asymptomatic hyperuricemia on distal femoral cartilage thickness through musculoskeletal ultrasonography. A total of 66 participants were evaluated in this prospective, controlled study, including 33 asymptomatic hyperuricemic patients who presented at our outpatient clinic between January and April 2020, and 33 normouricemic subjects matched for age, gender and body mass index. Participants with systemic diseases affecting uric acid level such as chronic renal failure, psoriasis, gout, etc., participants using drugs that can affect uric acid level, and those with knee complaints were excluded from the study. Cartilage thickness measurements were taken using musculoskeletal ultrasonography from the right medial condyle, right lateral condyle, right intercondylar area, left medial condyle, left lateral condyle and left intercondylar area. Distal femoral cartilage thickness was lower in all measurement areas in the asymptomatic hyperuricemia group than in the normouricemic group (p<0.05 all). No correlation was noted between uric acid levels and cartilage thickness in all measurement areas in either the asymptomatic hyperuricemic or normouricemic group (p>0.05 all). We think that distal femoral cartilages seem to be thinner in participants with asymptomatic hyperuricemia. Longitudinal studies are needed to determine whether asymptomatic hyperuricemia will lead to knee osteoarthritis in individuals, although we believe that people with asymptomatic hyperuricemia should be informed accordingly in order to prevent development of potential knee osteoarthritis.Cilj istraživanja bio je procijeniti učinak, ako postoji, asimptomatske hiperuricemije na debljinu distalne femoralne hrskavice pomoću mišićno-koštanog ultrazvuka. U ovom prospektivnom kontroliranom istraživanju sudjelovalo je ukupno 66 osoba, uključujući 33 bolesnika s asimptomatskom hiperuricemijom koji su došli u našu ambulantu između siječnja i travnja 2020. godine i 33 osobe s normouricemijom podjednake dobi, spola i indeksa tjelesne mase. Isključene su bile osobe sa sistemskim bolestima koje utječu na razinu mokraćne kiseline, kao što su kronično bubrežno zatajenje, psorijaza, giht itd., osobe koje uzimaju lijekove koji mogu utjecati na razinu mokraćne kiseline te oni s tegobama u koljenu. Debljina hrskavice mjerena je pomoću mišićno-koštanog ultrazvuka u desnom medijalnom kondilu, desnom lateralnom kondilu, desnom interkondilarnom području, lijevom medijalnom kondilu i lijevom interkondilarnom području. Debljina distalne femoralne hrskavice bila je niža na svim mjernim mjestima u skupini osoba s asimptomatskom hiperuricemijom u usporedbi sa skupinom osoba s normouricemijom (p<0,05 sve). Nije zabilježena korelacija između razina mokraćne kiseline i debljine hrskavice ni na jednom mjernom mjestu niti u skupini s asimptomatskom hiperuricemijom niti u skupini s normouricemijom (p<0,05 sve). Smatramo da su distalne femoralne hrskavice tanje u osoba s s asimptomatskom hiperuricemijom. Potrebna su longitudinalna istraživanja kako bi se utvrdilo hoće li asimptomatska hiperuricemija dovesti do osteoartritisa koljena kod tih osoba, ali vjerujemo da osobe s asimptomatskom hiperuricemijom treba primjereno obavijestiti kako bi se spriječio razvoj mogućeg osteoartritisa koljena

Atypical fibroxanthoma in scalp

Atypical fibroxanthoma is an uncommon neoplasm generally found in elderly patients on sun-exposed areas. Both clinical, histopathological and immunohistochemical features of this fibroblastic process should be assessed in order to be able to diagnose and differentiate it from a number of malignant entities such as carcinoma, melanoma and malignant fibrous histiocytoma. The majority of cases of atypical fibroxanthoma are benign, and metastasis is a rare phenomenon. In this report a 75 year old male patient complaining of a parietally located, painless, mildly hemorrhagic, hard nodular lesion for 1,5 month diagnosed as atypical fibroxanthoma is presented with its clinical and histopathological findings. There was no metastatic lesion, lymphovascular and deep invasion areas microscopically. In the discussion part, the diagnosis was compared with some other entities in histopathological and immunohistochemical manner with regard to differential diagnosis. Lastly the adequacy of the chosen surgical method for the case is discussed and commented.Atipik fibroksantom nadir görülen, düşük dereceli bir neoplazm olup, sıklıkla güneşe maruz kalan yaşlı hastalarda görülmektedir. Fibroblastlardan kaynaklanan bu hastalığın tanısında klinik, histopatolojik ve immünokimyasal özelliklerinin incelenmesi ve böylece karsinom, melanom, malign fibröz histiyositom gibi malign bazı tanılardan ayrılması gerekmektedir. Olguların büyük çoğunluğu benign olup metastaza nadir olarak rastlanmaktadır. Çalışmamızda 75 yaşında bir erkek hastada 1,5 ay önce parietal alanda ortaya çıkan, başvuru sırasında palpasyonla sert üzeri hafif kanamalı ağrısız nodüler lezyon ile prezente olan atipik fibroksantom olgusu klinik ve patolojik bulgular eşliğinde sunulmuştur. Olgunun metastatik lezyonu, lenfovasküler veya derin invazyonu bulunmamaktadır. Tartışma bölümünde vaka ayırıcı tanı açısından diğer bir takım hastalıklarla histopatolojik ve immünokimyasal olarak karşılaştırılmıştır. Son olarak seçilen cerrahi tedavi yöntemin yeterliliği değerlendirilmiştir

The relationship between second-to-fourth digit (2D:4D) ratios and problematic and pathological Internet use among Turkish university students

The ratio of the second and fourth fingers (2D:4D ratio) is a sexually dimorphic trait, with men tending to have lower values than women. This ratio has been related to prenatal testosterone concentrations and addictive behaviors including problematic video-gaming. We aimed to investigate the possible association between 2D:4D ratios and Internet addiction and whether such a relationship would be independent of impulsivity. Methods A total of 652 university students (369 women, 283 men), aged 17–27 years, were enrolled in the study. Problematic and pathological Internet use (PPIU) was assessed using the Internet Addiction Test (IAT). The participants also completed the Barratt Impulsiveness Scale (version 11; BIS-11) and had their 2D:4D ratios measured. Results 2D:4D ratios were not significantly different in women with PPIU and in those with adaptive Internet use (AIU). Men with PPIU exhibited lower 2D:4D ratios on both hands when compared with those with AIU. Correlation analysis revealed that 2D:4D ratios on both hands were negatively correlated with IAT scores among men, but not among women. The multiple linear regression analysis revealed that age, duration of weekly Internet use, impulsiveness, and 2D:4D ratios on the right hand were independently associated with IAT scores among men, and impulsivity did not mediate the relationship between 2D:4D ratios and PPIU. Conclusions For men, 2D:4D ratios on the right hand were inversely correlated with Internet addiction severity even after controlling for individual differences in impulsivity. These findings suggest that high prenatal testosterone levels may contribute to the occurrence of PPIU among men