Relationship between the traditional neonatal care practices and baby health and the socio-economic levels of families Yenidoğan bebek bakımındaki geleneksel uygulamaların bebek sağlığı ve ailelerin sosyo-ekonomik düzeyi ile ilişkisi

Objectives: Every baby born is a hope for the future. Therefore, despite recent improvements, the traditional newborn baby care practice keeps its update. While this traditional practices can sometimes be useful, they can also cause serious problems which threaten baby's life. Our purpose in this study is firstly to determine the positive-negative effects of traditional approaches to the care of newborn babies on their current practices, causes, and infants' health and secondly to determine the relationship between these practices and education and socioeconomic levels of the families.Methods: Our study is the descriptive survey type and it was carried out by in face to face with 300 mothers who had applied to Bezm-i Alem Valide Sultan Vakıf Gureba Training and Research Hospital Children's Health and Diseases Clinic. According to the socioeconomic level of the family, the families were divided into 3 groups as group 1; high, group 2; middle, group 3; low socioeconomic levels. The groups were compared in term of traditional newborn baby care practices. Results: In this study, 25 (8.3%), 153 (51%) and 22 (40.7%) of the 300 mothers were in the group 1, 2 and 3 respectively. There was found no difference between in the groups in terms of mother's-father's age, gender-age of the youngest child. The education level of the parents, the ratio of working mothers and nuclear family, the duration of living in Istanbul were found significantly higher in group 1. The number of persons and children at home is significantly higher in group 3. In our study, 91.3% of the mothers gave breast milk as first food to their baby. Breastfeeding rates in the first 2 hours postpartum were significantly higher in group 1. No significant difference was found between in the groups in terms of weekly baby bathing frequency, umblical cord care methods, salting of infants and the ratio and duration of swaddling. However, squeezing the infants' nipple and lemon, oil or rub application in the baby's eye was significantly less observed in group 1. The number of mothers who are aware of the importance of the colostrum was essentially higher in groups 1 and 2. The rate of regular vitamin D use was significantly higher in group 1. In group 3, more family members were consulted on issues related to the baby, while in groups 1 and 2, health professionals were consulted.Conclusion: Traditional approaches that threaten infant health are diminishing when the education and socioeconomic levels of the family are increased. National policies on infant care should be established, and firstly women and the whole community, should be educated.Extended English summary is in the end of Full Text PDF (TURKISH) file. ÖzetGiriş ve amaç: Doğan her bebek gelecek için bir umuttur. Bu nedenle modern tıptaki gelişmelere rağmen geleneksel yenidoğan bebek bakım uygulamaları güncelliğini korumaktadır. Bu geleneksel uygulamalar bazen faydalı olabilirken, bazen de bebeğin hayatını tehtit eden ciddi sorunlar yaratabilmektedir. Bu çalışmadaki amacımız; yenidoğan bebek bakımıyla ilgili geleneksel yaklaşımların günümüzdeki uygulamalarını, nedenlerini, bebek sağlığı üzerine olumlu-olumsuz etkilerini belirlemek, bu uygulamaların ailenin eğitimi ve sosyoekonomik düzeyiyle ilişkisini saptamaktır.Yöntem: Çalışmamız tanımlayıcı tipte bir anket çalışmasıdır. Bezm-i Alem Valide Sultan Vakıf Gureba Eğitim-Araştırma Hastanesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Kliniği’ne başvuran 300 anneyle yüz yüze olarak yapılmıştır. Aileler sosyoekonomik düzeylerine göre, grup 1; yüksek, grup 2; orta grup 3; düşük sosyoekonomik düzey olarak sınıflandırılmıştır.  Gruplar geleneksel yenidoğan bebek bakım uygulamaları açısından karşılaştırılmıştır.Bulgular: Üçyüz annenin 25’i (%8.3) grup 1’de, 153’ü (%51) grup 2, 122’si (%40.7) ise grup 3’de yer almaktadır. Anne - baba yaşı, en küçük çocuğun yaşı ve cinsiyeti açısından gruplar arasında fark saptanmamıştır. Ebeveynlerin eğitim ve aylık gelir düzeyi, çalışan anne oranları, çekirdek aile oranı ve İstanbul’da yaşanan süre grup 1’de anlamlı olarak yüksektir. Evdeki kişi ve çocuk sayısı grup 3’de anlamlı derecede fazladır. Annelerin %91.3’ü bebeğine ilk besin olarak anne sütü vermiştir. Doğum sonrası ilk 2 saatte emzirme oranı grup 1’de anlamlı olarak yüksektir. Haftalık banyo sıklığı, göbek bakım yöntemleri, bebeklerin tuzlanması, kundak oranları ve süreleri açısından gruplar arasında fark yoktur. Bebeklerin memelerinden süt boşaltılması ve gözüne limon, yağ, sürme sürülmesi grup 1’de anlamlı olarak az uygulanmıştır. Kolostrumun önemini bilen anneler grup 1 ve 2’de daha fazladır. Grup 1’de daha yüksek oranda düzenli D vitamini kullanılmaktadır. Bebekle ilgili konularda grup 1 ve 2’de sağlık çalışanlarına, grup 3’de ise aile büyüklerine danışılmaktadır.Sonuç: Anne babanın eğitim seviyesi ve ailenin sosyoekonomik düzeyi yükseldikçe bebek sağlığını tehtit eden geleneksel yaklaşımlar azalmaktadır. Bebek bakımı konusunda ulusal politikalar oluşturularak, kadınlar başta olmak üzere tüm toplum eğitilmelidir

Yeni donar-akseptör tipte monomerlerin dizayn ve sentezi ve polimerlerinin optoelektronik özelliklerinin araştırılması.

A proven strategy, donor-acceptor approach, to reduce the band gap of conjugated materials and possibly improve the photocurrent is to incorporate electron-rich and electron-deficient units in an alternating fashion in a polymer chain. For this purpose, a wise selection of donor and acceptor moieties in a monomer structure results in desired finishing properties of polymeric materials. In this study, fourteen novel monomers were synthesized to explore the acceptor and donor effects on the electronic and optoelectronic properties. Dibenzophenazine, dibenzopyrido]quinoxaline, tetrahydro- dibenzophenazine, thiadiazoloquinoxaline, pyrazinoquinoxaline, thienopyrazine, benzoselenadiazole, thienoselenadiazole were used as acceptor moieties, while thiophene, 3-hexylthiophene and 2,3-dihydrothienodioxine (EDOT) were used as the donor components in these donor-acceptor molecules. To synthesize desired monomers, well-known synthetic methods were performed, including bromination, nitration, reduction and condensation. Bromination was achieved by two different ways depends on the aim, NBS and Br2/HBr medium. For the nitration, HNO2 and H2SO4 were used together. Fe metal in refluxing acetic acid was used as the reducing agent in case of nitro group reductions. On the other hand, Zn metal/AcOH system was chosen for the reduction of both nitro groups and thiadiazole structure to amine, simultaneously. Finally, the Stille Coupling was used to obtain resulting acceptor-donor-acceptor monomers. These synthesized monomers were polymerized by electrochemically and investigated their properties by methods such as spectroelectrochemistry, kinetic and colorimetry studies. Spectroelectrochemistry experiments were performed in order to investigate key properties of conducting polymers such as band gap, maximum absorption wavelength, the intergap states that upon doping and evolution of polaron and bipolaron bands. Switching time and optical contrast of the polymers were evaluated via kinetic studies.Ph.D. - Doctoral Progra

5.sınıf öğrencilerin sindirim sistemindeki kavramları öğrenmede hikayelendirme tekniğinin etkisi

Milli eğitim bakanlığımızın en büyük adımlarından biri, öğrencileri bilimsel bil-gileri kendi hayatlarında kullanılan ve bilimsel düşünme becerilerine sahip bilim okur yazarı yetiştirmektir. Bunun için eğitimciler araştıran, keşfeden, sorgulayan, eleştiren, analiz ve sentez yapabilen öğrenciler yetiştirmelidirler. Bu amaçla, bireyler yetiştirme adına bilimsel kavramları öğrenmede kullanılan yazılı metin çeşitlerini kısaca incele-mek ve bu çeşitlerden "Hikayelendirme Tekniği" üzerine vurgu yapıp örneklendirme-lerden faydalanması sağlanmıştır. Ayrıca "Hikayelendirme Tekniği"nin; eğitimciler, akademisyenler ve/veya öğretmenler tarafından okul öncesinde kullanılan geleneksel hikaye, öykü ve/veya masal diye tanımlanan tekniklerden farkını ortaya koyarak kavram yanılgısını gidermek ve sonuçta kişileri bilinçlendirmektir. Bu tezin amacı, 5.sınıf öğrencilerinin sindirim sistemindeki kavramlarını öğren-mede hikayelendirme tekniğinin etkisinin ne düzeyde olduğunu ortaya çıkarmaktır. Bu amaç doğrultusunda ilköğretim 5.sınıf öğrencilerinin sindirim sistemindeki kavramlarla ilişkili olarak, fen bilgisine tutum ve akademik başarıya etkisi çalışmanın bir diğer ama-cını oluşturmaktadır. Araştırmada, ön-test ve son-test kontrol gruplu deneysel araştırma modeli kullanılmıştır. Araştırma gruplarından kontrol grubunda hikayelendirme tekniği olmadan ders anlatmış, deney grubunda ise "hikayelendirme tekniği" kullanılmıştır. Araştırma Ege Bölgesinde özel bir ilköğretim okulunun 5.sınıf düzeyinde altı şubesi-nin öğrencileri (60 kız, 80 erkek) katılmıştır. Beş hafta süren deneysel işlem sırasında Fen Bilgisi derslerinde "Vücudumuzun Bilmecesini Çözelim" ünitesindeki "Sindirim Sistemi" konusu işlenmiştir. Uygulama öncesi akademik başarı testinin ve tutum ölçe-ğinin geçerlilik güvenirlik testleri yapıldıktan sonra ön-test olarak uygulanmıştır. Araştırma sırasında öğrenme döngüsü yaklaşımının keşfetme basamağında (inceleme ve veri toplama) hikayelendirme tekniği ile deney grubuna; kontrol grubuna da bilimsel kavramların verilmesinde sadece öğrenme döngüsü uygulanmıştır. Uygulama sonrası öğrencilere akademik başarı testi ve tutum ölçeği son-test olarak uygulanmıştır. Araştırma verileri akademik başarı testi, fene yönelik tutum ölçeği ve ayrıca "Hikayelendirme Tekniği" ile ders işlenen deney grubuna görüşlerini almak için "deney grubu soruları" uygulanmış, "Hikayelendirme Tekniği" ile ders işlemeyen kontrol grubu için de görüşlerini almak için "kontrol grubu soruları" uygulanmış veriler frekans analiziyle değerlendirilmiştir. Akademik başarı testine göre hikayelendirme tekniğini başarı üzerinde etkili olduğu sonucuna ulaşılmıştır. Fene yönelik tutum ölçeğine göre hikayelendirme tekniği kullanan deney grubunun, hikayelendirme tekniği uygulamayan kontrol grubu arasında anlamlı bir farklılık olmadığı görülmektedir. Veri toplama araçlarıyla elde edilen verilerin frekans analizine göre hikayelendirme tekniği ile ilgili işlenen derse olumlu görüşler alınmıştır.One of the biggest steps taken by Republic of Turkey Ministry of National Education is to educate students as science literate using scientific knowledge in their daily life and having scientific thinking skills. Therefore educators must educate students researching, exploring, questioning, criticizing and capable of analysis and synthesis. For this purpose opportunities are provided to look over texts types used in learning scientific concepts and benefit from the exemplifications from these types by emphasizing "Narrative Technique" with the aim of educating individuals. In addition, it is aimed that educators, academicians and/or teachers correct the misconception and raise the awareness of people by showing the difference of "Narrative Technique" from the ones described as traditional stories, narratives and/or tales used in pre-school education. The aim of this thesis is to find out to what extent the effects of narrative technique on 5th grade students' learning concepts of digestive system are. In accordance with this purpose, 5th grade students' attitudes towards science related to the concepts of digestive system and the effect of these attitudes on their academic success is the other purpose of the thesis. In this study, an experimental research model with a pre-test and a post-test control group is used. While the control group was taught without any narrative technique, "Narrative Technique" was used with the experimental group. The participants of the study are the 5th grade students (60 female, 80 male) from six different sections in a private primary school in Aegean Region. During a five week experimental period, "Digestive System" subject in "Let's Solve Our Bodies' Puzzle" unit was taught in Science lessons. Before the experimental treatment, academic success test and attitude scale, the validity and reliability of which were checked, were conducted as a pre-test. During this study, scientific concepts were thought to the experimental group with the narrative technique in the exploration step of learning cycle model while they were taught to the control group only with learning cycle. After the experimental treatment, academic success test and attitude scale were conducted as a post-test. Academic success test, attitude towards science scale and also "Experimental Group Questions" were conducted on the experimental group taught with "Narrative Technique" to take their opinions while "Control Group Questions" were conducted on the control group taught without "Narrative Technique" to take their opinions. The data acquired in the study was evaluated with frequency analysis. The results of academic success test have shown that the narrative technique has an effect on success. According to the attitude towards science scale, there is no significant difference between the experimental group taught with narrative technique and the control group taught without narrative. Frequency analysis of the data acquired with the data collection tools has indicated that the lesson taught with the narrative technique has favorable view

Evaluation of traffic noise pollution in Çorlu, Turkey

Evaluation and analysis of noise pollution levels have been carried out to determine the level of noise in Corlu. The selected areas of study are commercial centers, road junctions/busy roads, passenger loading parks and public parks. The road junctions had the highest noise pollution levels, followed by commercial centers. Eighteen measurement points was defined in center of county Corlu relating to traffic. Measurements of noise were carried out in the morning (07:00 to 08:00) when the traffic was heavy, in the midday (12:00 to 13:00) and in the evening (17:00 to 19:00). The results of this study show that the noise levels in Corlu exceeded 65 dB(A), limit value according to Turkish Noise Control Regulation allowed values at 17 of 18 measurements points. Statistical analysis revealed that, there were significant differences in noise levels among the streets (P < 0.05).The results of the study showed that noise should be mentioned among the major environmental problems in Corlu. © 2011 Academic Journals

A Research On The Visuospatial Skills Of First Year Architecture Students

Spatial cognition and skills are of critical importance for architecture. During their education, architecture students are expected to use and develop visuospatial skills to generate/construct, retain, rotate, and manipulate space mentally and physically through physical and digital representations. This study was designed and conducted to fill the gap in researches on the first-year architecture students' spatial skill evaluated by means of neuropsychological tests. The goal of the study was to investigate the potential connections between the first architecture students' visuospatial skills and art training or education prior to the university education. 128 students participated to the research voluntarily. For visuospatial skills Raven Standard Progressive Matrices (RSPM) test was administrated. The findings demonstrated that first year architecture students' performances on neuropsychological tests assessing visuospatial skills were compatible with the norm scores and their cognitive development level. Participants with art training prior to university performed better in RSPM total, and RSPM subtest E. The results supported the previous studies claiming that art training and/or education have a positive impact on spatial cognition and visuospatial skills.Mimarlık eğitimi öğrencilerin görsel-mekânsal becerileri ve yetkinlikleri ile doğrudan ilişkilidir. Eğitimleri boyunca öğrencilerden mekânı zihinsel ve fiziksel olarak kurabilmek, düzenleyebilmek, döndürebilmek ve dönüştürebilmek için görsel-mekânsal becerilerini kullanmaları ve geliştirmeleri beklenmektedir. Bu çalışma mimarlık birinci sınıf öğrencilerinin, yükseköğrenim öncesinde aldıkları sanat eğitimi ile görsel-mekânsal becerileri arasındaki ilişkiyi araştırmak amacıyla yapılmıştır. Görsel-mekânsal beceri düzeyinin belirlenmesi için nöropsikolojik araçlar kullanılmış ve psikometrik değerlendirme yapılmıştır. Çalışmada genel zekânın en iyi yordayıcıları arasında yer alan nöropsikolojik testlerden Raven Standart İlerlemeli Matrisler Testi (RSİM) kullanılmıştır. Çalışmaya 128 gönüllü öğrenci katılmıştır. Bulgular öğrencilerin nöropsikolojik değerlendirme sonuçlarının norm puanlarla ve bilişsel gelişim seviyeleri ile uyumlu olduğunu göstermektedir. Yükseköğrenim öncesi sanat eğitimi almış katılımcıların RSİM toplam ve RSİM E alttesti sonuçlarının sanat eğitimi almamış öğrencilerden daha yüksek olduğu belirlendi. Çalışmanın bulguları sanat eğitiminin uzay biliş ve görsel-mekânsal becerilere olumlu katkısını ortaya koyan diğer çalışmaları desteklemektedir