21 research outputs found

    Assessment of the Level of Knowledge about Migraines and Medication Among Pharmacy Technicians

    Get PDF
    Objective: A limited number of studies focus on pharmacy technicians (PT) and their knowledge level regarding migraines. The present study aimed to determine their level of awareness and knowledge regarding migraines and migraine treatment. Materials and Methods: This cross-sectional study was conducted at Erciyes University Faculty of Medicine in Kayseri, Türkiye. It was conducted from February 2019 to May 2019 and completed with the participation of 324 PTs (75.8% response rate). Forms containing questions about the diagnosis of migraines, the characteristics, and the treatments were administered to the PTs in person and then evaluated by a neurologist. Results: The ratio of PTs who knew of a drug therapy that reduced migraine attacks was 10.2%. Most PTs (85.2%) had no training in migraine treatment and obtained knowledge from their work experience. Ninety-one participants (28.1%) recommended medication to patients who visited the pharmacy due to headaches. When asked about the drug they recommend for migraines, 29.6% suggested ergotamine, 26.9% suggested analgesics, and 15.7% suggested triptans. Conclusion: The results of this study revealed that PTs working in pharmacies that support primary care services might not have sufficient awareness and knowledge about migraine treatments, and appropriate training should be provided on this subject

    Özsaydı S., & Balcı E., (2021). Erciyes Üniversitesi tıp fakültesi öğrencilerinde baş ağrısı sıklığı ve ilişkili faktörler. Yükseköğretim ve Bilim Dergisi/Journal of Higher Education and Science, 11(3), 496-502. https://doi.org/10.5961/jhes.2021.469

    No full text
    Baş ağrısı insanlarda bilinen en eski semptomlardan biri ve baş ağrısı bozuklukları nöroloji polikliniklerinde en çok konulan tanılardandır.İnsanların %90’ından fazlasında yaşamı boyunca en az bir kez baş ağrısı meydana gelmektedir. Tıp öğrencileri uykusuzluk, yorgunluk, stresgibi baş ağrısı tetikleyici durumları sık yaşayabilmektedir. Bu araştırmanın amacı; Erciyes Üniversitesi Tıp Fakültesi öğrencilerinin başağrısı yakınması yaşama sıklıklarını, baş ağrısı yakınması olanlarda ağrının niteliğini ve bununla ilişkili faktörleri incelemektir.Tanımlayıcı nitelikteki bu çalışma; Erciyes Üniversitesi’nde öğrenim gören tıp fakültesi öğrencileri ile yapılmıştır. Mart 2019 tarihindetıp fakültesinde 1602 öğrenci öğrenim görüyor durumdadır ve tümünün çalışmaya alınması planlanarak örneklem hesabı yapılmamış,veri toplama aşaması bittiğinde toplam 1296 kişiye ulaşılabilmiştir. Elde edilen veriler bilgisayar ortamında değerlendirilmiş, istatistikanalizlerde p&lt;0.05 değerleri anlamlı kabul edilmiştir.Çalışmaya katılanların %46.5’i erkek, %53.5’i kadındır. Katılımcıların %6.9’u tanı konulmuş bir baş ağrısı hastalığı olduğunu, %31.7’sihaftada en az bir kez baş ağrısı yaşadığını belirtmiştir. Tetikleyici faktörler sırasıyla en çok; uykusuzluk (%77.4), stres-üzüntü (%72.4),yorgunluk (%70.0), gürültü (%59.4), ders çalışma (%44.5) olarak bulunmuştur. Kadınlarda, aile öyküsü olanlarda ve ailesi ile birlikteyaşayanlarda baş ağrısı yaşama sıklığı anlamlı derecede daha yüksektir. Daha çok migrende görülen keskin ve zonklayıcı tarzda ağrı tarifedenlerin şiddet puan ortalaması, gerilim ve ağırlık hissine göre anlamlı derecede daha yüksektir.Katılımcıların üçte biri haftada bir ve daha fazla kez baş ağrısı yaşadığını belirtmiştir. Baş ağrısı ile cinsiyet, aile öyküsü ve barınma yerifaktörleri arasında anlamlı ilişki bulunmuştur. Ağrıyı tetikleyen faktörlerin ise en çok uykusuzluk, stres-üzüntü ve yorgunluk gibi nedenlerolduğu saptanmıştır. Tıp öğrencilerine baş ağrısı yakınmalarının hekim tarafından incelenmesi ve gerekli tedavilerin düzenlenmesikonusunda bilgilendirme yapılabilir, ayrıca uyku hijyeni, stresle baş etme konularında eğitim verilebilir ve sosyal destek sağlanabilir.</p

    Perspective on organ donation for nurses

    No full text
    Amaç. Bu çalışmada Sivas il merkezinde görev yapan hemşirelerin, organ bağışı konusuna genel yaklaşımları, bilgi, tutum ve davranışlarının belirlenmesi amaçlanmıştır. Yöntem. Çalışmaya 750 hemşirenin katılması planlanmış ancak 641 hemşirenin katılımı ile tamamlanmıştır (Ulaşma oranı %85,5). Tanımlayıcı ve kesitsel bir araştırmadır. Çalışmada, veriler bir anket formu ile toplanmış, yüzdelikler belirtilmiş ve analizlerde ki-kare testi kullanılmıştır. Bulgular. Araştırmaya katılan 641 hemşirenin yaş ortalaması 29,2 ± 4,9 yıl idi. Hemşirelerin 95,3’ü kadın, %40,2’si 26-30 yaşları arasında olup %68,2’si lisans mezunuydu. Hemşirelerin %98,1’i organ bağışında bulunmadığını ve %53,5’i de konu hakkında yeterli bilgisi olmadığını ifade etti. Hemşirelerin %88,8’i aileden birine organ gerekirse, %18,4’i de hasta olan bir yabancıya organ gerekirse organlarını verebileceğini belirtti. Hemşirelerin %31,0’i kişi organ bağışı yaptığı halde ölümünden sonra ailesinin itiraz etmeye hakkı olmadığını, %2,3’ü ise organ bağışının ücretli bir işlem olduğunu düşünmekteydi. Hemşirelere organ bağışının nerelere yapılabileceği sorulduğunda %87,4’ü organ bağış merkezleri yanıtını verdi. Bağışı mümkün olan organlar sorulduğunda hemşirelerin %98,1’i böbrek yanıtını verdi. Ölmüş kimseler adına organ bağışı kararını birinci derece yakınlarının vereceğini düşünen hemşireler %88,0’lık bir grubu oluşturdu. Organ bağışının artırılması için din görevlilerinden yardım alınması gerektiğini ifade edenlerin oranı %75,2 idi. Hemşirelerin %1,9’u organ bağışı yaptığını ifade etti. Cinsiyete göre organ bağışı yapma durumu değerlendirildiğinde; kadınların %1,6’sı, erkeklerin %6,7’si organ bağışı yapmıştı ve gruplar arasındaki fark istatistiksel olarak anlamlıydı (p<0,05). Dini açıdan organ bağışının uygun olduğunu düşünenlerde organ bağışlama oranı daha yüksekti (p<0,05). Sonuç. Sağlık profesyoneli olmaları nedeniyle daha bilgili ve hassas olmaları beklenen hemşirelerde organ bağışı konusunda bilgi eksiklikleri mevcuttur.Aim. In this study it was aimed to determine the general approach,attitude,behaviour and knowledge of the nurses working in Sivas city center on donating organs. Methods. 750 nurses were planned to take part in this study; however, it was completed with the participating of 641 nurses (Access ratio:85%). It is descriptive and cross-sectional study. The data were collected by a questionnaire and the percentages were specified and analyzed by chi-square test. Results. The mean age of the 641 nurses participated in the study was 29.2 &plusmn; 4.9 years. 95.3 percent of the nurses were female, 40.2% were between 26-30 years old and 68.2% had a bachelor's degree. 98.1% of the nurses stated that they had never donated any organs and 53.5% also stated that they hadn’t had sufficient information on the subject. 88.8% of the nurses stated that they could give necessary organs to one family member, and 18.4% point out that they could donate necessary organs to a stranger patient if needed. 31.0% of the nurses thought that their families didn’t have a right to appeal after their death when they had donated their organs and 2.3% thought that the process of organ donation was paid. When asked where organ donation may be made, 87.4% of the nurses responded organ donation centers. When asked about the organs which were possible to donate and 98.1% of nurses replied that it was kidney The nurses who thought that the first-degree relatives should give the decision of organ donation on the behalf of deceased person were 88.0%. The rate of the nurses who stated that help should be recieved from the religious officials to increase organ donation was 75.2%, 1.9% of the nurses stated that they had donated organs. When the organ donation status were evaluated by sex; 1.6% of female and 6.7% of male had made organ donation and the difference between the goups was significant. The organ donation rate was much higher among those who considered organ donation was suitable in religious aspects (p&lt;0.05). Conclusion. Nurses who are expected to be accurate and more knowledgeable as they are health professionals lack of knowledge about organ donation

    Rational drug use of nurses

    No full text
    AMAÇ: Bu çalışmada; Sivas il merkezindeki kamu ve özel sağlık kurumlarında görev yapan hemşirelerin, kendi hastalıkları sırasında ve hastaların tedavisinde kullandıkları ilaçlar konusunda bilgi durumlarını ve akılcı ilaç uygulama tutumlarını değerlendirmek amaçlanmıştır. YÖNTEM: Araştırmaya 750 hemşirenin katılması planlanmış ancak 641 (ulaşma oranı %85,5) hemşirenin katılımı ile tamamlanmıştır. Tanımlayıcı ve kesitsel bir araştırmadır. Çalışmada, veriler bir anket formu ile toplanmış, yüzdelikler belirtilmiş ve analizlerde ki-kare testi kullanılmıştır. BULGULAR: Hemşirelerin %95,3’ü kadın ve yaş ortalaması 29,21±4,85 yıldır. 21-30 yaş grubunun %39,1’i ve birinci basamak kurumlarda çalışan hemşirelerin %48,6’sında hastalanmaları halinde hekime başvurma oranı daha yüksektir. Meslekte bir yıldan az çalışanların ise %45,5’inin kendi kendini tedavi etme düzeyi daha yüksektir. Hastalık halinde hemşirelerin %53’ü hekimin verdiği ilacı hastalık belirtisi geçtiği zaman bıraktıklarını belirtmişlerdir. Hemşirelerin %98,8’i kullandıkları ilaçların etkisini, %99,1’i ise yan etkisini bildiklerini ifade etmişlerdir. Öğrenim durumu lisansüstü olan grubun tamamı başkalarının önerdiği ilacı almadıklarını belirtmişlerdir. Yaşı 31 ve üstü olan grubunun %65,8’inde ve haftalık 40 saat üstü çalışan grubun %63,2’sinde bir ilacı başkasına aynı hastalık için önerme düzeyi daha yüksektir. Hemşirelerin %65,2’sinin antibiyotikleri, %87,5’inin zayıflama ilaçlarını ve %82,7’sinin doğum kontrol ilaçlarını hekime danışarak kullandıkları belirlenmiştir. Hemşirelerin %99,5’i hastalara, kullandıkları ilaçlarla ilgili bilgi verdiklerini ifade etmişlerdir. Bilgi verildiği ifade edilen konular arasında ilaçların uygulama şekli (%51,0) ve beklenmeyen bir etki görülürse başvurması gerektiği (%59,6) bilgisi yer almıştır. Hemşirelerin ilaçlarla ilgili bilgileri ilaç rehberinden (vademecum) aldıkları (%87,5) ve evlerinde artan ilaçları buzdolabında sakladıkları (%50,9) belirlenmiştir. SONUÇ: Genç yaş grubundakiler ve eğitim seviyesi yüksek olan hemşireler akılcı ilaç kullanımı konusunda daha hassas davranmaktadır.AIM: At this study to be aimed to assess status of the knowledge of nurses who working in public and private health institutions in Sivas province use of medication fort he treatment during their illnesses and patients and the attitudes of rational drug application. METHOD: The researc planned to attend 750 nurses but it has been completed with participation of 641 nurses (Reaching rate 85,5%). This is a descriptive and cross-sectional study. in the study data were collected with a questionaire, percentages stated and chi square test was used for analysis. RESULTS: %95,3 of nurses were females and mean age of them 29.21&plusmn;4.85 years. The rate of contacting a doktor in case of illness is higher in 39.1% of nurses in the 21-30 age group and 48.6% of nurses working in primary care institutions. The level of self-treating is higher in 45.5 % of nurses working less than a year in profession .İn the case of illness, 53% of nurses stated that they had left the medicine when signs of disease over. %98.8 of nurses expressed that they know effects of drugs used and 99.1% of them stated they know the side effects of drugs used. The entire group of postgraduate education status stated that they have not received the drug recommended by others. The level of suggesting a drug to someone else fort he same disease is higher in 65.8% of the group 31 years and older and group working over 40 hours per week. İt were determined that used in consultation with the physician 65.2% of nurses antibiotics, 87.5% of them weiht loss drug and 82.7% of them contraceptive . 99.5% of the nurses have expressed that they inform to patients about use of their medications. Among the issues that expressed informations took place the application form of drugs (51.0 %)and information of need to consult one if deemed one unexpected effect (59.6%) . Also has been identified that of nurses acquired inform about drugs from drug book (vademecum) (87.5 % ) and they save the remaining drugs in their home at the refrigator (50.9 %). CONCLUSION: Nurses who in young age group and have high education level more sensitive on rational drug use

    Removal of Reactive Black 39 Dye from Distilled Water and Synthetic Wastewater by a Nano Adsorbent

    No full text
    Bu çalışmada yüzeyi nano manyetit ile kaplanmış Eucalyptus camaldulensis kabukları (NEK), bir tekstil boyar maddesi olan Reaktif Black 39"un (RB39) distile su ve sentetik atıksudan gideriminde düşük maliyetli bir adsorbent olarak kullanılmıştır. Adsorpsiyon üzerine temas zamanı, pH, sıcaklık NEK dozu ve başlangıç boyar madde konsantrasyonu gibi çeşitli parametrelerin etkisi araştırılmıştır. Çalışmalar NEK"in adsorpsiyon kapasitesinin başlangıç boyar madde konsantrasyonunun, pH"ın ve sıcaklığın artmasıyla arttığını, NEK dozunun artmasıyla azaldığını göstermiştir. 300 mg/L RB39"un 150 mL distile sudan yaklaşık %94 verimle giderilmesi için 0,2 g NEK yeterli olduğu tespit edilmiştir. Diğer taraftan 300 mg/L RB39"un sentetik atıksudan yaklaşık %92 verimle giderilmesi için 0,4 g NEK"in yeterli olduğu bulunmuştur. Freundlich izotermi (R2=0,993) adsorpsiyon sürecini Langmuir izotermine göre daha etkili bir şekilde açıklamıştır. Langmuir izotermi NEK"in maksimum adsorpsiyon kapasitesini 432,12 mg/g olarak tahmin etmiştirIn the present study, nano magnetite coated Eucalyptus camaldulensis barks (NEC) was used as a lowcost adsorbent for the removal of a textile dye Reactive Black 39 (RB39) from distilled water and synthetic wastewater. The effects of the various parameters, contact time, pH, temperature, NEC dosage and initial dye concentration on the adsorption were investigated. It was found that the adsorption capacity of NEC increases by increasing the RB39 concentration, pH and temperature and by decreasing the dosage of NEC. 0.2 g NEC was found to be sufficient for the removal of 300 mg/L RB39 from 150 mL distilled water with ?94 % removal efficiency. On the other hand 0.4 g NEC was found sufficient for the removal of RB39 from synthetic wastewater with ?92 % removal efficiency. The Freundlich isotherm model described the adsorption process more effectively (R2 = 0.993) than the Langmuir isotherm model. The Langmuir isotherm predicted a 432.12 mg/g maximum adsorption capacity of NE

    Investigation of Adsorption of Reactive Black 5 Dye onto Activated Carbon by Using Kinetic and Adsorption Models

    No full text
    Bu çalışmada Reaktif Black 5 (RB5) boyar maddesinin granül aktif karbon (GAK) üzerine kesikli deneyler ile adsorpsiyonu çalışılmıştır. Adsorpsiyon sürecini açıklayabilmek için iki ve ikiden fazla parametreli olmak üzere toplam 17 farklı izoterm modeli kullanılmıştır. İki parametreli modeller arasında 0,99?dan büyük regresyon katsayıları, heterojen yüzey adsorpsiyon süreçlerinin tanımlanmasında kullanılan Freundlich, Halsey ve Henderson izotermlerinden elde edilmiştir. Tüm adsorpsiyon izotermleri arasında en yüksek regresyon katsayısı (0,998) Fritz-Schlunder modelinden hesaplanmıştır. Langmuir izotermi GAK?ın maksimum adsorpsiyon kapasitesini 23,58 mg/g olarak tahmin etmiştir. Adsorpsiyon kinetiğini en iyi açıklayan modelin yalancı ikinci derece kinetik eşitliği olduğu bulunmuştur. Adsorpsiyon kinetiği üzerine GAK dozunun etkili olduğu tespit edilmiştir.In this study the adsorption of Reactive Black 5 (RB5) dye onto granulated activated carbon (GAC) has been studied in batch experiments. 17 different adsorption isotherms which have two and more than two parameters have been used to explain the adsorption process. Greater than 0.99 regression coefficients were obtained from Freundlich, Halsey and Henderson isotherms, defining adsorption of heterogeneous surfaces, among two parameters models. The highest regression coefficient (0,998) was obtained from four parameters Fritz–Schlunder model among all adsorption isotherms. Langmuir isotherm predicted 23.58 mg/g maximum adsorption of GAC. The model that best describes the adsorption kinetics was found as the pseudo second order model. It was determined that GAC dosage was effective on adsorption kinetic

    Factors Associated with Health Services Utilization by the General Population in the Center of Kayseri, Turkey

    No full text
    Objective: Previous studies have revealed the social, economic, and psychological factors that influence consulting behaviour; however the health services utilization by the general population are seldomly studied. The aim of this study was to examine the level of health services utilization and the effects of predisposing, enabling, and need factors on Turkish general population. Material and Methods: This cross-sectional study was performed on seven public health centers (PHCs) which were selected among 21 PHCs in the center of Kayseri between 2005 and 2006. The study population was comprised of 1880 household members who were selected by a stratified random sampling method. Household members were interviewed with a face-to-face method in their homes by means of a questionnaire. Predictors of health services utilization included predisposing, enabling, and need factors. The quantitative variables were summarized as means standard deviations. Comparisons made among the groups were performed using independent samples t-test and one-way analysis of variance (ANOVA). Multiple linear regression analysis was used to model the effects of predictor-factors specified in the Andersen Model of health services utilization. Results: In the last year, rate of health services utilization was 79.6% and the mean visit number was 5.0 +/- 5.4. The rate of applications to the state hospitals was higher (49.9%) than those of private medical institutions (13.2%). Predisposing factors: Being married 4.9 times, being male 1.9 times; enabling factors: Absence of social insurance coverage 2.2 times, sufficient monthly income 2.4 times and closeness (<500 meters) 1.7 times; need factors: Poor perception health 1.7 times and presence of chronic disease 2.5 times, haves higher probability of using the health services. Conclusion: Being married, having a good family income and chronic disease were the most important predictors on utilization of health services. Having poor perceived health was also more closely associated with health services utilization

    Functional Limitations Associated with Chronic Health Conditions Among School-Aged Children in Kayseri, Turkey

    No full text
    Objective: The aims of this study were to assess the prevalence of activity limitations in school age children with chronic health conditions/impairments and to determine the affecting factors in Kayseri, Turkey. Material and Methods: This cross-sectional study was conducted in Kayseri, Turkey, in 2006. A questionnaire was given to the parents of 4508 children aged 7-17 years, selected randomly from 20 primary schools out of 99. Disability was defined as a long-term inability in social role activities in normal function or school, due to a chronic physical or mental health condition during the previous year. Results: Out of 4508 children aged 7 to 17 years, 35.3% had one or more chronic health conditions while 3.7% had activity-limiting conditions. The rate of activity limitations was 9.2% in children with chronic health conditions, which was significantly higher than their healthy peers (0.8%). Activity-limiting conditions were higher in children with low-educated and low-income families. They were also more common in children with teeth and periodontal diseases, visual impairment, speech impediments and psychiatric/nervous problems. Conclusion: Activity-limiting conditions in school-aged children with chronic health conditions are major public health problems. Long-term chronic health conditions and bad family and environmental factors are significant risk factors for activity limitation. Targeting on prevention and rehabilitation efforts in such children and families may be an important way of decreasing the impact of chronic conditiens
    corecore