Bibliometric analysis of amebiasis research

Aim: Amebiasis is a disease caused by protozoon Entamoeba histolytica, that results in amoebic dysentery. While intestinal parasites are the third leading cause of death, especially in developing countries, it has been of global concern. Bibliometric methods have been used in the parasitology discipline for more than 30 years, however there is not any bibliometric study on amebiasis in the literature. Our aim was to analyse the published literature on amebiasis by bibliometric methods. Material and methods: A systematic evaluation of the literature using the Scopus database was made from inception to 2021. The search terms ‘amebiasis’, ‘Entamoeba’, ‘Entamoeba histolytica’, and ‘amoebic dysentery’ were used. The authors, publication year, title, publishing country/journal/institution, title, keywords, and citation numbers were acquired for each article. Descriptive data analysis was conducted via Microsoft Excel 2010 and Scopus database’s graphics were used. Results: Among 7,140 articles, 18.9 % of them were published open access, and 72.75 % of them were in the English language. Most of the articles were from the area of medicine. The USA, Mexico, and India were the top leading countries. The number of publications did not fall below 50 per year since 1950. There was an increasing number of citations on amebiasis research recently. Conclusion: Amebiasis is a global concern as one of the leading infectious causes of mortality in developing countries. Bibliometric analysis has shown the growing attraction to the amebiasis research, so it will continue to be global public health issue. Key words: amebiasis, bibliometric analysis, Entamoeba histolytica, bibliometric

The importance of screenıng for Hepatitis B infection in pregnant women

Dünya üzerindeki kronik hepatit olgularının %90-95’inin hastalıklarının farkında olmadığı bilinmektedir. Bu nedenle de hem kendilerindeki mevcut hastalık ilerlemekte hem de virüsü başka kişilere bulaştırmaktadırlar. Maternal HBsAg pozitif olan kadınlarda Gestasyonel Diabetis Mellitus, Gebeliğe bağlı intrahepatik kolestaz, erken doğum ve neonatal asfiksi riskleri nispeten artmaktadır .Bu sebeple HBsAg pozitif gebelerin doğumdan önce saptanması da büyük önem taşımaktadır. Ulusal yenidoğan HBV aşılamasının uygulanmaya başladığı 1998-1999 yılları arasında doğmuş olan gebelerin (20-21 yaş)ise bu dağılım tablosunda toplam olguların sadece %2.8’ini oluşturduğu, 2000-2003 doğumluların % 0.8‘ini 2004 ve sonrasında doğmuş gebelerin ise tüm HBsAg pozitif gebelerin sadece %0.5 ‘ini oluşturduğu saptanmıştır. Bu olumlu değişiklik, ulusal HBV aşılama programı sonrası olmuştur.Aşılamanın ve taramanın tüm yaş gruplarında olduğu gibi gebelerde yakın takibi önem arz etmektedir.It is known that 90-95% of chronic hepatitis cases in the world are not aware of their disease. For this reason, their existing disease progresses and they transmit the virus to other people. Women infected with hepatitis B virus (HBV) during pregnancy can also transmit this virus to their babies. For this reason, it is of great importance to detect HBsAg-positive pregnant women before delivery. In this study, we aimed to review the literature in terms of HBV infection in pregnancy

Investigation of medical waste knowledge, attitude and behavior levels of health services vocational school students

Amaç: Çalışmamızda, sağlık programlarında eğitim almakta olan ön lisans öğrencilerinin tıbbi atık kontrolü sürecinde tıbbi atıkların toplanması, ayrıştırılması ve yönetimi konusunda, bilgi, tutum ve davranışlarının incelenmesi, eğitimde eksiklik tespit edilen başlıklar konusunda, sonrasında eğitim verilmesi amaçlandı. Yöntem: Tanımlayıcı tipte olan çalışmamızın evrenini; sağlık programlarında öğrenim görmekte olan, klinik uygulamalarda yer alan (hastane, Aile Sağlığı Merkezleri, 112 Komuta Merkezleri) 640 öğrenci oluşturdu. Veriler araştırmacılar tarafından oluşturulan sosyal medya/ elektronik mail ile katılımcılara ulaştırılan Google Forms web uygulaması kullanılarak toplandı. Çalışmaya dahil edilme kriteri; gönüllülük ve ve öğrencilerin klinik uygulamalarda yer alması idi. Bulgular: Çalışmaya %82,7’si (n=329) kadın, %17,3’ü (n=69) erkek cinsiyette olmak üzere 398 gönüllü öğrenci katıldı. Çalışmaya en sık; 21-24 yaş aralığındaki (%50,8) ve çocuk gelişimi (%%30,2) bölümlerinde öğrenim görenlerin katıldığı saptandı. Çalışmamızda çalışmaya katılanların öğrencilerin tıbbi atık konusundaki eğitim alma oran %44,2 olarak saptandı. Bilgi düzeyini ölçen soruların değerlendirilmesinde ise; öğrencilerin çoğunun bilgi formundan aldıkları puanların, eğitim almadıklarını belirtmelerine rağmen diğer çalışmalara göre yüksek olduğu saptandı. Sonuç: Sonuç olarak, çalışmaya katılanların öğrencilerin tıbbi atık konusundaki eğitim alma oranlarının oldukça düşük olduğu saptandığından ivedilikle öğrencilerin tıbbi atık konusunda eğitim faaliyetlerinin başlanması gerektiği düşünülmektedir.Objective: In our study, it was aimed to examine the knowledge, attitudes and behaviors of associate degree students, who are studying in health programs, about the collection, separation and management of medical waste in the medical waste control process. Material and Method: The universe of our descriptive study; 640 students studying in health programs and taking part in clinical practices (hospitals, Family Health Centers, 112 Command Centers). The data were collected using the Google Forms web application created by the researchers and delivered to the participants via social media / electronic mail. Inclusion criteria in the study; volunteering and involvement of students in clinical practice. Results : 398 volunteer students, 82.7% (n = 329) female and 17.3% (n = 69) male, participated in the study. Participants were found to be in the 21-24 age range (50.8%) and child development (30.2%) departments most frequently in our study. In our study, the rate of students participating in the study receiving training on medical waste was found to be 44.2%. In the evaluation of the questions measuring the level of knowledge; although most of the students stated that they did not receive education, the scores they got from the information form were found to be higher than other studies. Conclusion : Since it was determined that the education rate of the students on medical waste is quite low in the study, the students should be educated about medical waste immediatel

Evaluation of quarantine practices in the period of covıd 19 from the perspective of health literacy

Sağlık okuryazarlığı (SOY)kavramı,ilk kez S.K. Simond tarafından 1974 yılında kullanılmış ve 1998 yılında Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) tarafından da “sağlığın korunması ve devamlılığı için kişinin sağlık bilgisine ulaşma, bu bilgiyi anlama ve kullanma becerisi” olarak olarak tanımlamıştır(1). Ancak çok uzun yıllar üzerinde durulmayan bu kavram, son yıllarda özellikle önem kazanmıştır (2). Tüm bu bilgi ve yetilerin zayıf olması durumunda, hastalar tedavilerini daha az anlamakta ve tedaviye uyum daha düşük düzeyde olmaktadır. SOY’nın düşük veya zayıf olması sadece hastalar için değil, aynı zamanda sağlık elemanları, sağlık kurum idarecileri ve hatta politikacılar açısından da önemlidir. Yine gün geçtikçe sağlık hizmeti kullanımını ve sağlık maliyetleri artmasından dolayı sağlık hizmetlerinin yeniden organize edilebilmesi ve yapılandırılmasında SOY büyük önem taşımaktadır(3-7). Özellikle salgın dönemi gibi durumlarda bu daha da önem arz etmektedir.Yine yakın zamanda COVID-19 salgını bize gösterdi ki; SOYhem bulaşıcı olmayan hem de bulaşıcı hastalıklar için oldukça önemlidir.Bireylerin, salgın durumlarında alınan kurallara (karantina gibi) uyum göstermesi için SOY düzeyinin arttırılması gerekmektedir (4,8).Türkiye’de tüm yaş gruplarında her 10 kişiden 7 ‘sinin yetersiz ya da sınırlı SOY seviyesinde olduğu ifade edilmektedir. COVID-19mortalitesinin daha yüksek olduğu kronik hastalıkları daha çok olan, 65 ve üzeri yaş insanlarda ise her 10 kişiden 9’unun sınırlı SOY bulunmaktadır(9). Bir ülkenin sağlık politikalarının esas hedeflerinden biri SOY’nın geliştirilmesi olmalıdır (6,7)The concept of health literacy (SOY) was first introduced by S.K. It was used by Simond in 1974 and defined by the World Health Organization (WHO) in 1998 as “the ability of a person to access, understand and use health information for the protection and continuity of health”(1). However, this concept, which has not been emphasized for many years, has gained particular importance in recent years (2). If all these knowledge and skills are weak, patients understand their treatment less and adherence to treatment is lower. Low or weak SOY is not important only for patients, but also for health personnel, health institution administrators and even politicians. Again, SOY is of great importance in the reorganization and restructuring of health services due to the increasing use of health services and health costs (3-7). This is even more important in cases such as the epidemic period. Again, the COVID-19 outbreak recently showed us that; HL is very important for both non-communicable and communicable diseases. In order for individuals to comply with the rules (such as quarantine) in epidemic situations, the level of HL should be increased (4,8). 7 out of 10 people in all age groups in Turkey are inadequate or limited. It is stated to be at SOY level. In people aged 65 and over, with more chronic diseases with higher COVID-19 mortality, 9 out of 10 people have limited SAD(9). One of the main objectives of a country’s health policies should be the development of SO

Bibliographic analysis of postgraduate thesis studies on sexually transmitted diseases in Turkey

Giriş ve amaç: Gerek dünyada gerek ülkemizde cinsel temasla bulaşan hastalıklar en önemli halk sağlığı problemlerinden olmaya devam etmektedir. Bu araştırmada ‘Türkiye’de cinsel yolla bulaşan hastalıklar ile ilgili yapılan lisansüstü tez çalışmalarının’ bibliyografik olarak incelenmesi ve bu alanda çalışma yapacak araştırmacılara bu alandaki eksiklerin giderilmesine konusunda bakış açısı kazandırmak amaçlandı. Materyal ve metod: Çalışmada bugüne kadar Türkiye’de yapılmış ve Yüksek Öğretim Kurumu Ulusal Tez Merkezi internet sitesinde kayıtlı tezler incelendi ve 24 tez araştırmanın çalışma evrenini oluşturmaktadır. Bu araştırmada nitel araştırma yöntemlerinden doküman incelemesi tekniği kullanıldı. Bu kapsamda ‘cinsel yolla bulaşan hastalıklar’ anahtar kelimesini içeren ülkemizde yapılmış özet ve tam metinlerine ulaşılan tüm lisansüstü tezler bilgisayar ortamına kodlandı. Bulgular: Çalışmaya 24 tez dahil edildi. Yıllara göre dağılımına bakıldığında; en fazla sayıda tezin; 2006-2010 ve 2016-2020 yılları arasında yapıldığı saptandı. 23’ ü (%95,8) üniversite ve 1 (%4,2) tanesi eğitim araştırma hastanesinde yapılmıştı. En fazla sayıda yüksek lisans düzeyinde (13, %54,1) , ikinci sıklıkta ise, tıpta uzmanlık (8,%33,3) düzeyinde olduğu saptandı. Sonuç: İncelenen yıllar içinde, CTBH alanında ülkemizde yapılan tezlerin büyük çoğunluğunun, 2006-2010 ve 2016-2020 yılları arasında; yüksek lisans düzeyinde ve hemşirelik branşında gerçekleştirildiği saptandı. Ancak; dinden sağlık eğitimine, hemşirelikten adli tıpa 10 farklı alanda tezin var olduğu saptandı. En fazla oranda; bilgi/davranış/tutum araştırılması ve anket çalışması şeklinde olduğu ancak tedavi çalışmasının çok düşük düzeyde olduğu ve ve hayvan deneylerinin olmadığı saptandı.Bu çalışma 1994-2020 yılları arasında ülkemizde yapılan tezler ile sınırlıdır. Çalışmanın kapsamı genişletilerek daha ayrıntılı bilgi elde edilebilir. Bu tür karşılaştırmalı yapılması, bu alanda çalışma yapacak araştırmacılara alandaki gelişmeler hakkında bakış açısı kazandırabilir.Aim: Sexually transmitted diseases are a global public health problem. In this study, it was aimed to give perspective to those who will study on this subject by bibliographic examination of postgraduate thesis studies on sexually transmitted diseases. Material and Methods: In the study, the theses from the website of the Higher Education Institution National Thesis Center were examined and 24 theses were the universe of the research. Content analysis and descriptive analysis (frequency analysis) methods were used together in the study. Theses are examined under 7 sub-headings: year, institution, research methods, data analysis techniques, titles of thesis supervisors, thesis samples and research subject. Results: 24 theses were included in the study. Looking at its distribution by years it was determined that, the largest number of theses was published in 2006-2010 and 2016-2020. 23 (95.8%) of them were made in university and one (4.2%) in training and research hospital. The highest number of theses were at the master’s level (54.1%) and at the specialty in medicine (33.3%). It was determined that the majority of theses in the field of sexually transmitted diseases were carried out at the graduate level and in the field of nursing. But; it has been determined that there are theses in 10 different fields from religion to health education, from nursing to forensic medicine. In content analysis, there was the most information/behavior/attitude and survey study. However, it was found that there are few treatment studies and no animal studies. Conclusion: Theses on sexually transmitted diseases, which are an important public health problem, need to be increased both in content and numerically

The diagnosis masked in the pandemic: a case of relapsed malaria

Sıtma ve COVID-19 benzer klinik şikayetlere (ateş, solunum güçlüğü, yorgunluk ve akut başlangıçlı baş ağrısı, vb) sahip olabilen iki enfeksiyon hastalığıdır. Bu vaka sunumunda; pandemi döneminde ateş yüksekliği ile başvuran ve nüks sıtma tanısı konulan, öncesinde Liberya’da sıtma tanısı konulup tedavi verilen bir olguyu sunmayı amaçladık.Malaria and COVID-19 are two infectious diseases, that can have similar symptoms (i.e. fever, respiratory distress, fatigue and acute onset headache,) In this case report; we aimed to present a case who admitted to the hospital with high fever during the pandemic with a previous history for malaria treatment in Liberia