28 research outputs found

    The History of How a Transformatin Began: Black Diamond and Indusrial Revolution

    Get PDF
    DergiPark: 757598trakyasobedBu çalışmada, “kara elmas” olarak tabir edilen kömürün, Endüstri Devrimi’ndeki etkisi ve dünya ekonomisinde hegemon güç haline gelen İngiltere’de meydana getirdiği değişimlerdeki rolü incelenmiştir. Kömür, doğanın insana sunduğu çok önemli bir enerji kaynağıdır. Kömürün elde edilmesi için doğanın dönüştürülmesi gerekir. İnsan, doğanın dönüştürülmesi sürecinde etken bir varlık olarak yer alırken, kendisini de dönüştürür. Bu süreçte doğadan elde edilen kömür, insan ile girdiği ilişkide, hem doğanın hem de insanın dönüşümünü hızlandırmış ve Endüstri Devrimi’nin temel enerji kaynağı olmuştur. Bununla birlikte kömürün elde edilmesine yönelik yeni teknolojiler geliştirilmiş, taşınması için ulaşım sektöründe yenilikler yapılmış ve üretim gündelik rolünden sıyrılıp, makineleşme ile birlikte kütle halinde yapılmaya başlanmıştır. Bu gelişmeler ilk defa, düşük maliyetli kömürü avantaja dönüştüren İngiltere’de ortaya çıkmıştır. İngiltere, kömürü kullanarak Endüstri Devrimi’ni başlatırken, kendi içinde kentleşmeden-işçi hareketlerine kadar ekonomik ve siyasal değişmeleri de yaşamıştır. Diğer yandan kömür ve onun etrafında oluşan yenilikler, İngiltere’nin dünya ekonomisini ve siyasetini yönlendirmesinde yardımcı olmuştur. Sonuç olarak, her ne kadar bir enerji kaynağı şeklinde düşünülse de toplumsal bir madde olan kömür, İngiltere’ye liderlik rolünü verdirirken, Endüstri Devrimi sonrasında eskiye dönüşün mümkün olmadığı bir dünya yaratılmasında aracı rolünü üstlenmiştir.In this study, the effect of coal, which is called "black diamond", in the Industrial Revolution, and its role in the variances it has made in the UK, which has become hegemonic power in the world economy, have been examined. Coal is a very important energy source that nature gives people. Nature must be transformed in order to draw coal. While human being is an active entity in the process of transforming nature, it also transforms itself. In the mutual relationship with human, coal has also become the main energy source of the Industrial Revolution, which will accelerate the transformation of both nature and human. However, new technologies for coal drawing have been developed, innovations have been made in the transportation sector for transportation, and production has started to be stripped from its daily role and made in mass. These developments first appeared in England, which turned low-cost coal into an advantage. While England started the Industrial Revolution using coal, it also experienced economic and political changes from urbanization to labor movements. On the other hand, coal and the innovations around it have helped Britain guide the world economy and politics. As a result, coal, which is a social substance, gave England its leadership role, while playing the intermediary role in creating a world where it is not possible to bring back the past after the Industrial Revolution

    NiCr İÇERİKLİ TERMAL SPREY KAPLAMALARIN KATI PARTİKÜL EROZYON DAVRANIŞLARININ BELİRLENMESİ

    Get PDF
    Mühendislik uygulamalarında katı partikül erozyonu (SPE) nedeniyle malzemeler çalışma koşulları altında hasara uğramaktadır. Malzeme yüzeylerinin erozyon, oksidasyon ve korozyon gibi hasar mekanizmalarına karşı korunması için kullanılan yöntemlerden birisi de termal sprey kaplama uygulamalarıdır. Bu çalışmada, yüksek hızlı oksi-yakıt (HVOF) termal sprey kaplama yöntemi ile 316L paslanmaz çelik altlık üzerine biriktirilen NiCr kaplamaların katı partikül erozyon davranışları incelenmiştir. SPE deneyleri aşındırıcı alümina (Al2O3) partikülleri ve farklı çarpma açıları kullanılarak gerçekleştirilmiştir. Deneyler, özel bir test düzeneği yardımı ile oda sıcaklığında yapılmıştır. Değişen çarpma açılarının yüzeyler üzerindeki etkisi, taramalı elektron mikroskobu (SEM) ve 3D profilometre kullanılarak incelenmiş ve literatür çalışmaları ile karşılaştırmalı olarak tartışılmıştır. SPE testleri sonrası en yüksek erozyon oranı 60°’lik çarpma açısında görülürken, bu değeri sırasıyla 30° ve 90°’lik çarpma açılarındaki erozyon oranları takip etmiştir. SEM analizleri sonucu gerçekleştirilen tüm SPE testlerinde numune yüzeylerine aşındırıcı Al2O3 partiküllerinin gömüldüğü ve farklı hasar oluşumlarının meydana geldiği tespit edilmiştir

    Spontan subaraknoid kanama ve sonrası gelişen vazospazm ve geç ikemik defisitte serum ve beyın omurilik sıvısında sitokin düzeylerinini araştırılması

    No full text
    TEZ5424Tez (Uzmanlık) -- Çukurova Üniversitesi, Adana, 2005.Kaynakça (s. 53-59) var.vii, 60 s. : res. ; 29 cm.Vazospazm, Subaraknoid Kanama (SAK) Sonrası, ortaya çıkan beyin vasküler agacının daralması olarak tanımlanabilir. Serebral vazospazmın patogenezi net olarak anlaşılamamıştır. SAK sonrası gelişen vazospazm oluşumundan bir çok faktör sorumlu tutulmuştur. Bu faktörlerden birisi de immünoreaktif süreçtir. Biz bu çalışmamızda SAK ve sonrası hastaların, nörolojik muayenelerini, Bilgisayarlı Beyin Tomografisi'nde (BBT), tespit edilen kan miktarını ve sitokinlerin, özellikle de IL-6 ve IL-8'in beyin omurilik sıvısı (BOS) ve Serumdaki düzeylerini, gelişen serebral vazospazm ile mukayese ederek araştırdık. Hastalarımızı Nisan 2004 ve Ağustos 2004 tarihleri arasında Nöroşirurji Yoğun Bakım ünitesine SAK sonrası semptomlar başladıktan birkaç saat içinde başvuran hastalar arasından seçtik. SAK tanısını BBT ve Lomber Ponksiyon (LP) ile koyduk. Hastaların ilk nörolojik muayenelerini Hunt-Hess sınıflamasına göre, BBT'deki kan miktarını ise Fisher'e göre değerlendirdik. Çalışmaya dahil ettiğimiz 10 hastadan SAK sonrası 1., 3., 5., 7. ve 9. günlerde eşzamanlı olarak 50 serum, 50 BOS örnegi aldık. Kontrol grubu olarak ise vasküler hastalık, sinir sistemi travması veya inflamatuar hastalık kanıtı olmayan 10 kişiyi çalışmaya dahil ettik. Kontrol grubundan da bir defaya mahsus 10 BOS ve serum örnegi aldık. Bu örnekleri Mikro Elisa yöntemiyle çalışarak serum ve BOS'da IL-6 ve IL-8 düzeylerini tespit ettik. Hastalarımızı Hunt-Hess sınıflamasına göre 2'si GI (Vaka 1, 4), 3'ü GII (Vaka 7, 9, 10), 3'ü GIII (Vaka 5, 6, 8), 2'si GIV (Vaka 2,3), Fisher sınıflamasına göre ise 4'ü GII (Vaka 1, 4, 7, 9), 3'ü GIII (Vaka 2, 8, 10), 3'ü GIV (Vaka 3, 5, 6) idi. Hastalarımızdan vaka 2, 3, 4, 5, 8'de sereberal vazospazm tespit ettik. Bu çalışmamızın sonucunda SAK sonrası IL-6 ve IL-8 düzeyleri yükselmektedir. Subaraknoid kanamalı hastalarda yapılan Hunt-Hess sınıflamasının, Fisher sınıflaması ile korele oldugunu, Fisher sınıflaması yükseldikçe, Hunt-Hess sınıflamasının da yükseldiğini ve serebral vazospazm riskinin arttığını tespit ettik. Bununla birlikte spontan SAK sonrası gelişen vazospazmda özellikle IL-6 önemli rol oynayabilir.The Investigation of Cytokine Level in Cerebrospinal Fluid and Serum in The Case of Subarachnoid Hemorrhage and The Following Cerebral Vasospasm and Delayed Ischemic Deficit : Vasospasm, following Subarachnoid hemorrhage (SAH) can be defined as narrowing of vascular branch of the brain. Cerebral Vasospasm pathophysiological mechanisms could not be understood clearly. Spasmatogenic factors which is responsible of vasospasm following SAH could be found out. And a lot of factors have been responsible of this case. We detected the effect against the vasospasm of the amount of SAH in CT (Fisher grade), the neurologic grade (Hunt-Hess grade) during the admittion of the patient and one of the factors which is immnoreactive process. We researched the effect of cytokines, especially the interleukin (IL-6) and Interleukin-8 (IL-8), in SAH position and the following vasospasm process. We selected the patients who applied to our clinic in a few hours the beginning of symptoms after SAH to neurosurgery intensive care unit between April 2004 and August 2004 dates. The diagnosis of SAH has been established by computerized tomographic (CT) scan and Lumbar Puncture (LP). When the cases were admitted to the intensive care unit the first neurologic examinations of them were made as Hunt-Hess classification and the same patients' the amount of SAH in CT as fisher classification. We took from the ten patients 50 serum and 50 Cerebrospinal Fluid (CSF) samples in 1., 3., 5., 7. and 9. days after SAH. As a control group. We also studied 10 people who did not have evidence with vascular disease, nerve system trauma or inflamatuar disease. We took 10 CSF and serum sample from the control group. In these taken samples, we studied the levels of IL-6 and IL-8. CSF and serum samples were obtained on admission and the levels of each cytokine were determined with enzyma-Linked immunoasabent assay. (ELISA) Our patients, according to Hunt-Hess grade; GI (case 1, 4), GII (7, 9, 10), GIII (5, 6, 8), GIV (2,3), according to Fisher grade; GII (case 1, 4, 7, 9), GIII (case 2, 8, 10), GIV (case 3, 5, 6) . We detected cerebral vasospasm from case 2, 3, 4, 5, 8. As result; We found the levels of IL-6 and IL-8 in CSF high after SAH. We detected the corelation between Hunt-Hess grade and fisher grade in the patients with SAH. As fisher classifications get higher, the Hunt-Hess classifications get higher, too. As Hunt-Hess and fisher classification get higher it can be said that the possibility of occurrence of vasospasm can be high. We considered that especially IL-6 could play an important role in vasospasm after SAH

    Çocukluk çağında lomber intervertebral disk herniasyonu: 7 olgunun sunumu

    Get PDF
    WOS: 000431893600027Lumbar disc herniation is a rare pathology in adolescent age and these patients only constitute 1-5% of all patients who underwent surgery for disc herniation. Trauma and family history are reported as important initiating factors for disc herniations but degenerative changes are less important than adults. The objective of this study was to treat the lumbar intervertebral disc herniation in childhood. Between 2005 and 2016, we performed interlaminarmicrodiscectomy to 7 patients younger than 15 years of age for lumbar disc herniation. These patients were evaluated for clinical features, radiological features, operative findings and outcome of surgery. All patients were complaining of low back pain, six of them had radicular pain. Although most of our patients have significant trauma histories there are no evidences of severe trauma on imaging studies. We had excellent results in all patients for the improvement of low back pain and leg pain but neurological deficits were more resistant to improvement. We had excellent results with limited laminectomy and microdiscectomy without fusion. In all cases pains improved postoperatively and they got back to their normal lifestyle in one month.Lomber disk hernisi adolesan yaşta görülen nadir bir patolojidir ve bu hastalar disk hernisi için ameliyat edilen tüm hastaların sadece % 1-5'ini oluşturur. Travma ve aile öyküsü disk hernileri için önemli faktörlerdir. Fakat dejeneratif değişiklikler yetişkinlerden daha az önemlidir. Bu çalışmanın amacı çocukluk çağında lumbar intervertebral disk herniasyonunu tedavi etmekti. 2005- 2016 yılları arasında lumbar disk hernisi için 15 yaşından küçük 7 hastaya interlaminar mikrodiskektomi uyguladık. Bu hastalar klinik özellikler, radyolojik özellikler, ameliyat bulguları ve ameliyatın sonucu açısından değerlendirildi. Tüm hastalarda bel ağrısı şikayetleri vardı. Hastaların altısında radiküler ağrı şikayeti mevcuttu. Hastalarımızın çoğunda belirgin travma öyküsü olsa da, görüntüleme çalışmalarında ciddi travma olduğuna dair herhangi bir kanıt bulunmamaktadır. Tüm hastalarda bel ağrısı ve bacak ağrısı şikayetlerinin düzelmesi açısından mükemmel sonuçlar aldık, ancak nörolojik defisitin düzelmesi daha dirençli idi. Sınırlı laminektomi ve mikrodiskektomi ile füzyonsuz mükemmel sonuçlarımız vardı. Tüm olguların şikayetleri ameliyat sonrası düzeldi ve bir ay içinde normal yaşam tarzlarına döndüler

    Lumbar intervertebral disc herniation in childhood: a report of 7 cases

    No full text
    Lomber disk hernisi adolesan yaşta görülen nadir bir patolojidir ve bu hastalar disk hernisi için ameliyat edilen tüm hastaların sadece % 1-5'ini oluşturur. Travma ve aile öyküsü disk hernileri için önemli faktörlerdir. Fakat dejeneratif değişiklikler yetişkinlerden daha az önemlidir. Bu çalışmanın amacı çocukluk çağında lumbar intervertebral disk herniasyonunu tedavi etmekti. 20052016 yılları arasında lumbar disk hernisi için 15 yaşından küçük 7 hastaya interlaminar mikrodiskektomi uyguladık. Bu hastalar klinik özellikler, radyolojik özellikler, ameliyat bulguları ve ameliyatın sonucu açısından değerlendirildi. Tüm hastalarda bel ağrısı şikayetleri vardı. Hastaların altısında radiküler ağrı şikayeti mevcuttu. Hastalarımızın çoğunda belirgin travma öyküsü olsa da, görüntüleme çalışmalarında ciddi travma olduğuna dair herhangi bir kanıt bulunmamaktadır. Tüm hastalarda bel ağrısı ve bacak ağrısı şikayetlerinin düzelmesi açısından mükemmel sonuçlar aldık, ancak nörolojik defisitin düzelmesi daha dirençli idi. Sınırlı laminektomi ve mikrodiskektomi ile füzyonsuz mükemmel sonuçlarımız vardı. Tüm olguların şikayetleri ameliyat sonrası düzeldi ve bir ay içinde normal yaşam tarzlarına döndüler.Lumbar disc herniation is a rare pathology in adolescent age and these patients only constitute 1-5% of all patients who underwent surgery for disc herniation. Trauma and family history are reported as important initiating factors for disc herniations but degenerative changes are less important than adults. The objective of this study was to treat the lumbar intervertebral disc herniation in childhood.Between 2005 and 2016, we performed interlaminarmicrodiscectomy to 7 patients younger than 15 years of age for lumbar disc herniation. These patients were evaluated for clinical features, radiological features, operative findings and outcome of surgery. All patients were complaining of low back pain, six of them had radicular pain. Although most of our patients have significant trauma histories there are no evidences of severe trauma on imaging studies. We had excellent results in all patients for the improvement of low back pain and leg pain but neurological deficits were more resistant to improvement. We had excellent results with limited laminectomy and microdiscectomy without fusion. In all cases pains improved postoperatively and they got back to their normal lifestyle in one month

    Deneysel spinal kord yaralanmasında miR-20a ve miR-125b ekspresyonlarının apopitoz ve enflamasyon üzerine etkileri

    No full text
    Objectives: The aim of the study was to determine the relationships between microRNA-20a and microRNA-125b expression and apoptosis and inflammation in a rat model of spinal cord injury (SCI) using microscopy, immunohistochemistry, and molecular biology. Methods: Sixty-one rats were divided into three groups: a control group that was not subjected to any operation; a sham-operated group; and an experimental group that was subjected to spinal cord compression. The experimental group was further subdivided into two subgroups: the experimental control group, which did not receive any drug treatment; and the methylprednisolone treatment group, which received 30 mg/kg methylprednisolone on day 0 followed by 10 mg/kg/day methylprednisolone from days 1-14

    The Characteristics of Surgical Approach in Posterior Fossa Meningiomas

    No full text
    İntrakraniyal menenjiomların %10 kadarı posterior fossada yer alır. Bunların yaklaşık yarısı serebellopontin köşede, %40'ı tentoriyal veya serebellar konveksitede, %9'u klivusta ve %6'sı foramen magnumda yerleşir. Menenjiomların köken aldıkları ve yerleştikleri lokalizasyonların bilinmesi önemlidir. Örneğin, trigeminal sinirin medialinden gelişen (petroklival menenjiomlar) menenjiomların, trigeminal sinirin lateralinden gelişenlere göre ayırdedilmesi gereklidir, çünkü petroklival menenjiomların cerrahi morbiditesi daha yüksektir.Posterior fossa meningiomas account for 10% of intracranial meningiomas. About half of these meningiomas are presented in cerebellopontine angle, 40% in tentorial or cerebellar convexity, 9% in clivus, and 6% in foramen magnum region. It is important to understand the tumor origin and localization. For instance, meningiomas, which are originated from medial part of the trigeminal nerve, (Petroclival meningiomas), must be discriminate from the ones originated from the lateral part of trigeminal nerve because surgical morbidity is very high in petroclival meningiomas
    corecore