34 research outputs found

    Diagnostic Concordance Characteristics of Oral Cavity Lesions

    Get PDF
    Purpose. The objective of this study was to evaluate the diagnostic concordance characteristics of oral cavity lesions by comparing the clinical diagnosis of the lesions with the histopathologic diagnosis. Material and Method. A retrospective analysis was conducted on the patients, who were admitted with oral cavity pathology and underwent biopsy procedure between 2007 and 2011. The oral cavity lesions were classified into 6 different groups as odontogenic cysts, nonodontogenic cysts, odontogenic tumors, nonodontogenic tumors, malignant tumors, and precancerous lesions in accordance with the 2005 WHO classification. The diagnoses were also recategorized into 3 groups expressing prognostic implications as benign, precancerous, and malignant. The initial clinical diagnoses were compared with the histopathologic diagnoses. Data were analyzed statistically. Results. A total of 2718 cases were included. Histopathologic diagnosis did not match the clinical diagnosis in 6.7% of the cases. Nonodontogenic tumors and malignant tumors had the highest misdiagnosis rates (11.5% and 9%, resp.), followed by odontogenic tumors (7.7%), precancerous lesions (6.9%), and odontogenic cysts (4.4%). Clinicians were excelled in diagnosis of benign and precancerous lesions in clinical setting. Conclusion. The detailed discordance characteristics for each specific lesion should be considered during oral pathology practice to provide early detection without delay

    To what extent does hyaluronic acid affect healing of xenografts? A histomorphometric study in a rabbit model

    Get PDF
    ABSTRACT Among the many graft materials that have been used for the treatment of bone defects in oral and maxillofacial regions is xenograft. To improve osteoconductive effects of xenografts, they have been combined with various biocompatible materials, such as hyaluronic acid and bone morphogenetic protein. Objective: To determine bone-healing capacity of high molecular weight hyaluronic acid (HA) combined with xenograft in rabbit calvarial bone defects. Material and methods: Ten adult male New Zealand rabbits (mean weight 3 kg) were included in the study. Three 6-mm-diameter bicortical cranial defects were created on calvarial bone of all rabbits. These defects were filled as follows: a) xenograft; b) HA+xenograft; c) autograft. One month after the first operation, rabbits were sacrificed. Specimens were evaluated histomorphometrically. Results: Considering multiple comparisons, differences regarding new bone were statistically significant between all groups (

    Maksillada fibröz displazi: İki olgu sunumu

    Get PDF
    Fibröz displazi genellikle çocuklarda ve ergenlerde görülen; kemiğin gelişimsel, yavaş büyüyen, fibroosseöz benign bir lezyonudur. Monostotik ve poliostotik olmak üzere iki klinik formu vardır. Lezyon içindeki kemik oluşumunda artışla birlikte 'buzlu cam' veya 'portakal kabuğu' olarak adlandırılan radyografik görüntü oluşur. Bu makalede klinik, radyografik ve histopatolojik bulgularla tanı konulmuş iki fibröz displazi olgusu sunulmuştur.19 yaşında erkek hasta, 3 aydan beri var olan sağ üst bölgede şişlik şikayetiyle kliniğimize başvurdu. Klinik muayene sonucunda üst çene anterior bölgede vestübüle ekspansiyon gösteren asemptomatik bir lezyon tespit edildi. Lokal anestezi altında kontur düzeltmesi yapılarak fonksiyonel ve estetik sorunlar ortadan kaldırıldı.56 yaşındaki bayan hasta sağ maksillada şişlik şikayetiyle kliniğimize başvurdu. Ağız içi muayenede sağ maksillada vestibüle ve palatinale ekspansiyon gösteren bir şişlik görüldü. İnsizyonel biyopsi sonucunda fibröz displazi tanısı konuldu. İleri yaştaki hastada, büyük boyutlardaki asemptomatik lezyonun aylık kontrollerle takip edilmesine karar verildi.Çene kemiklerinde fibröz displazi nadir görülen bir durumdur. Diğer benign ve malign kemik bozukluklardan ayırt edilmesi zor olabilir. Malign transformasyon son derece nadirdir ve daha çok poliostotik tipte görülür. Bu nedenle takibi önemlidir

    Üst dudak ve damakta lokalize pleomorfik adenom: İki olgu sunumu

    Get PDF
    Pleomorfik adenom tükürük bezlerinin en yaygın iyi huylu tümörüdür. Tümör damak, üst dudak, yanak, ağız tabanı, larinks ve trakeada görülebilir. Lezyonun tedavisi cerrahi olarak lezyonun çıkarılmasıdır. Cerrahi esnasında rezeksiyon geniş yapılmazsa ya da lezyonun kapsülü rüptüre olursa nüks edebilir. Bu çalışmanın amacı iki farklı klinikte tedavi edilmiş iki pleomorfik adenom vakasını ve tedavi seçeneklerini sunmaktır. Olgu 1: 31 yaşında erkek hasta Mustafa Kemal Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi Ağız-Diş ve Çene Cerrahisi kliniğine üst dudakta şişlik şikâyetiyle başvurdu. Hastanın klinik muayenesinde üst dudağının iç kısmında lokalize mobil, ağrısız kitle görüldü. Kitlenin yaklaşık iki yıldır mevcut olduğu öğrenildi. Lokal anestezi altında mukoza insizyonu yapılıp kitlenin tamamı çıkarıldı. Yapılan histopatolojik incelemeden sonra kitlenin pleomorfik adenom olduğu anlaşıldı. Hastanın 1 yıllık takibinde herhangi bir problemle karşılaşılmadı. Olgu 2: 23 yaşında erkek hasta Gaziantep Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi Ağız-Diş ve Çene Cerrahisi kliniğine damakta var olan şişlik şikâyetiyle başvurdu. Hastanın yapılan muayenesinde sağ palatinal molar bölgede şişlik görüldü. İnce iğne aspirasyon biyopsisi sonucunda lezyonun pleomorfik adenom olduğu öğrenildi. Lezyon lokal anestezi altında çıkartıldı. Yara bölgesi sekonder iyileşmeye bırakıldı. Çıkarılan lezyonun histopatolojik sonucu ilk teşhisi doğruladı. Hastanın üç aylık takibinde herhangi bir komplikasyon görülmedi. Pleomorfik adenom iyi huylu bir tümör olmasına rağmen nüks ya da malign transformasyon gösterebilir. Bu nedenle lezyon teşhis edildikten sonra cerrahi olarak çıkartılmalı ve hastalar uzun süre takip edilmelidir

    Dental İmplant Cerrahisinde Kullanılan Ağız Dışı Otojen Kemik Greftleri

    No full text
    Dişlerin kaybedilmesinden sonra, periodontal lifler ve dişler tarafından herhangi bir uyaran olmadığından kemik rezorbsiyonu başlamaktadır. Parsiyel ve total dişsiz bireylerin tedavisinde uzun yıllardır kullanılan dental implantların başarılı olması için sert ve yumuşak dokuların ideal hacimde ve kalitede olması gerekir. İleri düzeyde çene kemiği atrofisi gözlenen durumlarda implant  tedavisi öncesinde ogmentasyon işlemlerine gerek duyulabilir. Otojen kemik greftleri maksillofasiyal defektlerinin rekonstrüksiyonu için altın standarttır. Yüksek miktarda greft uygulaması gerektiren, geniş atrofik bölgeler için kullanılan otojen kemik greftleri ağız dışı alanlardan elde edilir. Greft alınacak bölgenin seçiminde kemiğin tipi, rekonstrükte edilecek alanın genişliği, hastanın uyumu, elde edilebilecek kemik miktarı, cerrahın tecrübesi gibi faktörler göz önünde bulundurulmalıdır. İliak, kostokondral, kalvaryum, proksimal tibia ve vaskülarize fibula greftleri yaygın olarak kullanılan ağız dışı otojen greft kaynaklarındandır.Anahtar kelimeler:  Ağız dışı greftler, İmplant, Kemik, Otojen

    Dental implantasyondan önce sert doku hazırlığı: dört yıllık retrospektif bir çalışma

    Get PDF
    Background: The purpose of this study was to investigateincidence for the requirements of hard tissue preparation prior todental implant placement.Methods: In this retrospective study, the records of 1086 patientswho referred to Mustafa Kemal University, Faculty of Dentistry,Periodontology and Oral and Maxillofacial Surgery clinics between2011 and 2015 were investigated. The received frequency ofpatients’ onlay grafting, autogenous block grafting, socketpreservation, guided bone regeneration, external sinus lifting, ridgesplit osteotomy, alveolar distraction osteogenesis, inferior alveolarnerve repositioning were evaluated in any process of the dentalimplant.Results: 3186 dental implants in 1086 patients were included tothe study. Among 295 patients, it was observed that the number ofmen was 144 (48.8%) and number of implants was totally 309(47.2%) implants, while the number of grafted implants in womenof 151 (51.2%) was 346 (52.8%). The numbers of graftingprocedures for augmentation are as follows; 286 (43.7%) onlaygrafting, 23 (3.5%) socket preservation, 9 (1.4%) guided boneregeneration, 271 (41.3%) open sinus lifting, 62 (9.5%) alveolarridge splitting, 2 (0.3%) alveolar nerve repositioning and 2 (0.3%)distraction osteogenesis.Conclusion: In this study, it was observed that the differentaugmentation procedures were applied to place the dental implant.Amaç: Bu çalışmanın amacı dental implant yerleştirilmeden önceki sert doku hazırlığı gereksinimlerininin insidansını araştırmaktır. Gereç ve yöntem: Çalışmamızda, 2011-2015 yılları arasında Mustafa Kemal Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi, Periodontoloji ve Ağız, Diş ve Çene Cerrahisi kliniklerine başvuran 1086 hasta incelendi. Dental implantasyon öncesi veya sırasında yapılan onlay greftleme, otojen blok greftleme, soket koruma, yönlendirilmiş doku rejenerasyonu, eksternal sinus lifting, ridge-split osteotomisi, alveolar distraksiyon osteogenezi, inferior alveolar sinir repozisyonu işlemleri her bir implant için ayrı ayrı kaydedildi. Bulgular: 1086 hastada 3186 implant değerlendirildi. 295 hastada (% 27.1) 655 implantın herhangi bir augmentasyon prosedürü ile yerleştirildiği saptandı. Augmentasyon prosedürlerinden en az birini alan 295 hastanın 144’ü erkek iken 151’i kadındı. Erkeklerde 309 implant kadınlarda ise 346 adet implantın augmentasyon prosedürü ile yerleştirildiği saptandı. Augmentasyon prosedürü uygulanan 286 implant için onlay greftleme, 23’ü için soket koruma, 9’u için yönlendirilmiş kemik rejenerasyonu, 271’i için eksternal sinus tabanı yükseltme girişimi, 62’si için ridge-split osteotomisi, 2’si için inferior alveolar sinir repozisyonu, 2’si için distraksiyon osteogenezi şeklinde dağılım gösterdiği gözlendi

    Doğal diş, porselen ve akrilik reçine üzerindeki candida albicans tutulumu ve biyofilm oluşumu miktarının karşılaştırılması

    Get PDF
    Amaç: Bu çalışmada doğal diş, porselen ve akrilik rezin üzerinde kandida albikans tutulumu ve biofilim oluşumu kıyaslanmıştır. Gereç ve yöntem: Örnekler steril eküvion çubuklarla doğal, porselen ve akrilik dişlerin bukkal embrajurlerinden alınmıştır. Kandidaların biofilim oluşumları Mikropleyt yöntemiyle belirlenmiştir. Örnekler 0,5 ml steril fosfat tampon salin solusyonunda bekletilmiştir. Kolonilerin üremesi, türlerin mikrobiyoloji laboratuarında makroskobik ve mikroskobik özelliklerine ve bakteri türlerine göre kıyaslanmasıyla tanımlanmıştır. Bulgular: Diş, porselen ve akrilik yüzeyinde kandida albikans tutulumu ve biofilim oluşumu bakımından anlamlı bir fark bulunmuştur. Sonuç: Porselen üzerindeki kandida albikans tutulumu ve biofilim oluşması doğal diş ve akrilik üzerinden ve ayrıca doğal diş üzerinde akrilik üzerinden daha az olmuştur.Objective: This study compared the retention of the Candida albicans and biofilm formation on natural teeth, porcelain and acrylic resin. Materials and methods: Samples are taken with the sterile ecuvion sticks from the buccal embrasures of the natural tooth, porcelain and acrylic. The biofilm production of candida reproducing strains was determined with microplate method. Samples are settled in 0.5 ml sterile phosphate buffered saline. Reproduction detected colonies defined to species in accordance with their macroscopic and microscopic features and germ tube test in microbiology laboratory. Results: There was significant differences for retention of Candida albicans and biofilm formation on the surface of tooth, porcelain and acrylic (p<0.05). Conclusion: Adherence of Candida albicans and biofilm formation on the porcelain significantly less than natural tooth and acrylic, and retention and biofilm formation on the tooth less than acrylic
    corecore