122 research outputs found

    Hermann Hesse'nin romanlarındaki kadın portreleri

    Get PDF
    06.03.2018 tarihli ve 30352 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan “Yükseköğretim Kanunu İle Bazı Kanun Ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun” ile 18.06.2018 tarihli “Lisansüstü Tezlerin Elektronik Ortamda Toplanması, Düzenlenmesi ve Erişime Açılmasına İlişkin Yönerge” gereğince tam metin erişime açılmıştır.Kadın, tarih boyu toplumlar tarafından birbirinden oldukça farklı bir anlayışla muhatap olmuş, kiminde tabiatla eşdeğer görülmesi dolayısıyla düzen koyuculuğuyla övgüye mazhar olurken kimi toplumlarda ise insan grubuna aidiyeti tartışılmıştır. Toplumsal düzene ayak uydurmakta büyük güçlük çeken Hesse'nin kadına bakışı ise kadının toplumsal normlar ölçüsünde değerlendirilmesinden oldukça uzaktır. Hesse kadını daha ziyade evrensel varlığı ile ele almış ve onu varlık birliği hedefine giden yolda en önemli anahtar olarak görmüştür. Çok genel bir ifade ile özetlenecek olursa Hermann Hesse'de karşı cinse olan ilgi insanın özünde olan bir olgudur ve bundan kaçış genelde pek mümkün değildir. Nitekim romanlarındaki kahramanlar genelde başta bunu bir suç unsuru olarak görürler ve bu güdülerinden kaçmak için türlü yollara başvururlar ama en sonunda yenik düşüp en çok uzak durmaya çalıştıkları, kendilerini korumaya çalıştıkları durumlara herkesten daha çok teslim olurlar. Bu onların kendilerini aşma yolundaki en büyük adımlarıdır. Kendini gerçekleştirme yolunda gördükleri en büyük engel, aslında onlar için asıl ilerlenecek yoldur. Hermann Hesse'ye göre toplum tarafından bir engel ve günah sebebi olarak görülen kadın, aslında erkek için ona hayatı ve kendini öğreten en önemli araçtır. Bu bağlamda kadın, Hesse'de önem kazanır, nitekim eserlerinde toplum tarafından en bayağı olarak görülen fahişeler kimi zaman yüceltilmiştir. Bu çalışmada Hermann Hesse'nin romanlarındaki ( Siddharta, Narziss ve Goldmund, Bozkır Kurdu, Boncuk Oyunu, Peter Camenzind, Çarklar Arasında, Gertrud, Rosshalde, Demian, Knulp, Kaplıcada bir Konuk ) kadın karakterlerin başkahraman gözüyle algılanış biçimleri, başkahraman üzerindeki etkileri, onun kişisel gelişimine yaptığı katkıları ve dolayısıyla yazarın kadınlar üzerindeki genel düşünceleri incelenmiştir.Throughout history woman had always been met different charges by societies. In some societies, as being accepted as equivalent to nature she was the recipient of glory, while in other societies she was discussed whether she belonged to humankind or not. Hesse, who had difficulties to adapt himself to social orders, had different point of view to woman from society's standards. Hesse took woman in hand with her universal existence and saw her as the most important key to achieve to unity of existence. To sum up in general, for Hermann Hesse the interest to other sex is a natural phenomenon and it is generally impossible to avoid this reality. As a matter of fact, the heroes of his novels see this interest as an element of crime in the first and they apply to so many ways in order to avoid their instinct but in the end they are defeated and they find themselves capitulated more than anyone else to situations which they wished to be far and from which they struggled to protect themselves. In fact the barrier which they see as the biggest one is the only way to achieve to self realisation. For Hesse, woman who is thought to be a barrier and means of sin by the society, is an important agent who trains man the life and himself. In this context woman gains importance in Hesse, as a matter of fact in his novels prostitutes are glorified who are accepted as the most banal in society. In this research the form of how the protagonists perceived woman, the effects of woman on protagonists, her contributions on protagonists' personal development thus Hermann Hesse's vision of woman are observed in Hermann Hesse's novels( Siddhartha, Narziss and Goldmund, Desert Wolf, Bead Play, Peter Camenzid, Gertrud Rosshalde, Demian, A Visitor In Hot Spring)

    Prediction of pulmonary complications following spine surgery: The ASA and ARISCAT risk indexes

    Get PDF
    Objective: We aimed to evaluate the effectiveness of predicting postoperative pulmonary complications (PPCs) following spine surgery, comparing American Society of Anesthesiologist (ASA) and Assess Respiratory Risk in Surgical Patients in Catalonia (ARISCAT) risk scoring systems. Material and methods: We reviewed 377 patients aged≥18 years who had undergone vertebral surgery. Demographic data, comorbidities, ASA classification, body mass index, ARISCAT risk score, pulmonary complications developing with in the postoperative 1st month were assessed. Results: A total of 377 patients, 221 (58.6%) women and 156 (41.4%) men, mean age of 59±11.8 years were evaluated. Out of the 377 patients, 73 (19.4%) patients were ASA I, 235 (62.3%) patients were ASA II, 69 (18.3%) patients were ASA III, and the mean ARISCAT score was 22.51±8.38. In the postoperative period, PPC was identified in 30 (8%) patients, with atelectasis in 15 (4%), pneumothorax in 4 (1.1%), pneumonia in 4 (1.1%), respiratory failure in 4 (1.1%), bronchospasm in 2 (0.5%) patients, and pulmonary embolism in 1 (0.3%) patient. There was a statistically significant correlation between the presence of PPC and ASA score, and between the presence of PPC and the ARISCAT levels (p=0.000, p=0.000). The incidence of PPC increased with increasing ASA scores. The ARISCAT scores were higher in patients who developed PPC. The hospital stay of patients with PPCs were longer than other patients (p=0.000). Conclusion: In our study, in which ASA classification and ARISCAT risk index were compared as a means to predict PPC, both scores were found to be effective

    Güçlendirme Bağlamında İnternetin Hasta-Hekim İlişkilerine Etkisi

    Get PDF
    Yaşam boyu öğrenmenin günlük hayatın bir parçası haline geldiği günümüz toplumlarında, bilişim teknolojisi alanında yaşanan gelişmelere paralel olarak internet kullanımı giderek yaygınlaşmaya başlamıştır. İnternetin bilgiye erişim konusunda sağlamış olduğu geniş olanaklar, her konuda olduğu gibi sağlık konusunda da bilgilenmiş insan sayısını artırmaktadır. İnternet, hastaların güçlenmesini sağlayarak, kendi sağlıkları üzerinde öz yeterlilik, yetkinlik ve kontrol kazanmalarını, kendi sağlığına ilişkin kararlara ve sağlık bakımına aktif olarak katılmalarını kolaylaştırabilir. Güçlenen hastaların geleneksel hasta-hekim ilişkilerini değişime uğratacağı kuşkusuzdur. Bu değişimin yönünün hastanın hekimle birlikte karar verme sürecine ortak olarak katıldığı ve bilgilenerek seçim yapma gereksinimlerinin kabul edildiği daha eşitlikçi bir karar verme sürecine doğru gerçekleşmesi, sağlığın geliştirilmesi bağlamında arzu edilen bir durumdur. Bu değişim sürecinin kabul edilerek, tarafların bu değişime uyumu için desteklenmesi büyük önem taşımaktadır

    Dental Management of Hypophosphatemic Vitamin D Resistant Rickets

    Get PDF
    Vitamin D-Resistant Rickets (VDRR) is an X-linked disease, causing mineralization disturbances of hard tissues such as bones and deciduous and permanent dentition. The dental findings of VDRR are enlarged pulp horns and chambers, defective enamel/dentin tissue, pulpitis, pulp necrosis, periapical recurrent abscesses and periapical complications without dental caries or trauma. The treatment options of this condition are extraction, endodontic approaches such as pulpotomy/pulpectomy, restorative and preventive applications. The aim of this case report is to summarize the dental clinical, radiographical, histopathological findings and treatment options of VDRR in a 4.5-year-old girl

    Dokuz Tip Mizaç Ölçeği'nin Geçerlik ve Güvenirliği

    Get PDF
    The aim of this study is to develop a scale compatible with the Nine Types Temperament Model (NTTM), which did not have any prior measurement tools to scientifically prove its reliability and validity. NTTM is created by re-evaluating the Enneagram System –a system that defines nine personality types- used for analyzing and comprehending ego mechanisms. Nine Types Temperament Scale (NTTS) which is a self-rated instrument composed of 91 items with three-point Likert type was developed from this model and applied to 990 participants. Confirmatory factor analyses were carried out in order to evaluate whether the scale fits to the model related to the temperament model. In exploratory factor analyses of the scale eigen values of nine factors vary between 8.089 and 1.661, and represent 39.04% of the total variance. In confirmatory analyses of the scale CFI value is 0.88, GFI value is 0.845, IFI value is 0.88 and RMSEA value is 0.054. Test-retest reliability of the scale was evaluated with 46 participants. Cronbach alpha value of the whole scale is 0.75, while Cronbach alpha values for every temperament type were calculated as 0.77, 0.79, 0.68, 0.71, 0.80, 0.74, 0.71, 0.83 and 0.77 respectively. Concurrent validity was performed with Cloninger's TCI (Temperament and Character Inventory) and Akiskal's TEMPS-A (Temperament Evaluation of Memphis, Pisa, Paris and San Diego Autoquestionnaire Version). The types of NTTM showed significant correlations with TCI and TEMPS-A. Results of the study support that NTTS is a reliable and valid scale.Bu çalışmada, benlik mekanizmalarını dokuz kişilik tipi ile açıklayan Enneagram Sistemi'nin yeniden yorumlanması ile oluşturulan ve günümüzde geçerlik ve güvenirliği bilimsel açıdan kanıtlanmış bir ölçüm aracı bulunmayan Dokuz Tip Mizaç Modeli (DTMM) ile uyumlu bir ölçek geliştirilmesi amaçlanmıştır. 91 maddeden oluşan ve üçlü Likert tipi bir öz bildirim ölçeği olan Dokuz Tip Mizaç Ölçeği (DTMÖ) 990 üniversite öğrencisine uygulanmıştır. Ölçeğe uygulanan açıklayıcı faktör analizlerinde dokuz faktörün öz değerleri 8.08 ve 1.66 arasında değişmekte ve toplam varyansın %39.04'ünü temsil etmektedir. Ölçeğin modele uygunluğunu saptamak için doğrulayıcı faktör analizi uygulanmıştır. Ölçeğin doğrulayıcı faktör analizi sonuçlarına göre CFI değeri 0.88, GFI değeri 0.845, IFI değeri 0.88 ve RMSEA değeri 0.054'tür. Ölçeğin test-tekrar test güvenirliği 46 katılımcıyla sınanmıştır. Ölçeğin tümü için Cronbach alfa değeri 0.75, tipler için sırasıyla 0.77, 0.79, 0.68, 0.71, 0.80, 0.74, 0.71, 0.83, 0.77’dir. Ölçeğin eş zamanlı geçerliği Cloninger'in MKE (Mizaç ve Karakter Envanteri) ve Akiskal'in TEMPSA( Temparement Evaluation of Memphis, Pisa, Paris and San Diego- Autoquestionnaire) ölçekleriyle sınanmıştır. DTMM'deki tipler TCI ve TEMPS-A ile anlamlı bağıntılar göstermiştir. Araştırmanın sonuçları DTMÖ'nün geçerli ve güvenilir bir ölçek olduğunu desteklemektedir

    Is blue light exposure a cause of precocious puberty in male rats?

    Get PDF
    PurposeOur study aimed to examine the effects of blue light exposure on prepubertal male rats’ puberty and testis tissue.MethodsEighteen 21-day-old male Sprague Dawley rats were divided into three groups consisting of six rats in each group: Control Group (CG), Blue Light-6 hours (BL-6), and Blue Light-12 hours (BL-12). CG rats were maintained with 12/12-hour light-dark cycles. The rats of BL-6 and BL-12 were exposed to blue light (450-470nm/irradiance level 0.03uW/cm2) for 6 hours and 12 hours, respectively. Rats were exposed to blue light until the first signs of puberty. The ELISA method was used to analyze the serum levels of FSH, LH, testosterone, DHEA-S, leptin, ghrelin, melatonin, glutathione, glutathione peroxidase, and malondialdehyde. Testes were dissected for histomorphological examination.ResultsThe medians of the pubertal entry days of the CG, BL-6, and BL-12 were 38th, 30th, and 28th days, respectively. (p:0.001) The FSH, LH, and testosterone concentrations of all groups were similar. The FSH concentration increased as the LH concentration increased (r: 0.82 p: 0.001). The serum LH concentration increased as serum testosterone, and DHEAS decreased, respectively (r: -0.561, p: 0.01) (r:-0.55 p:0.01). Testicular lengths and weights of the BL groups were smaller compared to CG (p: 0.03),(p: 0.04). GPx was higher for BL-6 and BL-12 than the CG (p:0.021, p:0.024). Testis tissue was compatible with the pubertal period in all groups. As the blue light exposure time increased, spermatogenesis was suppressed, and capillary dilatation and edema in the testis tissue increased.ConclusionOur study is the first to show the effects of blue light exposure on male rats’ puberty process. And we showed that exposure to blue light and the duration of exposure lead to precocious puberty in male rats. The blue light exposure suppressed spermatogenesis, marked vasodilatation in the interstitial area of the testis, and disrupted the integrity of the basement membrane. These findings intensified with increasing exposure time

    Yazılı ve görsel medya ile internette alevilik meselesinin din eğitimi açısından incelenmesi (2000 sonrası)

    No full text
    DKAB dersleri, 1982 Anayasası’na göre zorunlu dersler arasında yer almaktadır. Dersin zorunluluğu konusu ülkemizdeki mezhepsel farklılıklar nedeniyle zaman zaman tartışma konusu olmaktadır. Bu konuyu en fazla gündeme taşıyan grup olan Aleviler, hukuki süreçleri deneyerek dersin müfredatında önemli değişiklikler yapılmasını sağlayan bir süreç başlatmışlardır. Bu araştırma, 2000 sonrasında görsel ve yazılı medyada Alevilerin din dersinin zorunluluk statüsü veya içeriği hakkındaki eleştirileri ve taleplerini konu almaktadır. Araştırma esnasında tek tip bir Alevilikten bahsetmenin çok zor olduğu ve bu durumun onların din dersleri ve Diyanet gibi konularda farklı görüşlere sahip olmalarına neden olduğu görülmüştür. Genel olarak Alevilik bağlamında DKAB dersi tartışmalarında iki görüşün öne çıktığı görülmektedir. Öncelikle DKAB dersinin zorunluluğunu savunanların kendi aralarında ikiye ayrıldığı görülmektedir. Birinci grup dersin müfredatında bir değişiklik yapılmasına gerek olmadığı savunmakta; ikinci grupta yer alanlara göre ise göre din dersi müfredatının değiştirilmesi ve Alevilikle ilgili müfredata yeterli bilgiler eklenmesi gerekmektedir. DKAB dersinin zorunluluğuna karşı çıkanlar bu tartışmanın ikinci boyutunu oluşturmaktadır. Bu grubun da kendi içinde ikiye ayrıldığı görülmektedir. Birinci gruba göre DKAB dersi müfredatta yer almalı fakat bu ders için seçmeli/isteğe bağlı veya muafiyet hakkı gibi seçenekler getirilmelidir. İkinci görüş ise DKAB dersinin tamamen müfredattan kaldırılması yönündedir. Bu görüşü savunanlara göre din eğitimi özel alana bırakılmalı, devlet din eğitimini vermekten vazgeçmelidir. Ortaya çıkan bu görüşler ülkemizde DKAB dersinin program ve müfredat değişikliklerini önemli ölçüde etkilemektedir. Bu sebeple DKAB dersinin hukuki statüsü ve dersin içeriği ile ilgili özellikle Alevilerin talepleri dikkate alınarak yapılan bu araştırmanın din eğitimi tartışmalarında önemli bir boşluğu doldurması amaçlanmaktadır. ABSTRACT According to the 1982 Constitution Law, Religious Culture and Ethics is a compulsory module in the curriculum in Turkey. Yet, due to thedifferentiation in terms of sects of Islam, there is an ongoing debate about the compulsory status of that module. Alevis, who are the most concerning group with this debate, has searched for some solutions by applying to national and international courts. Thus, they have started a process in which the curriculum has been changed significantly. The research has examined the criticisms and demands of Alevis related to the compulsory status and the curriculum of Religious Culture and Ethics on written and visual mediaafter 2000. During the research, it has been clarified that there is not a homogenous Alevis group. Rather, Alevis is a heterogeneous group which makes them differentiate them in terms of Religious Culture and Ethics and the status of the Presidency of Religious Affairs.Generally, there are two different views among Alevis related to the discussions about that module. Firstly, it appears that the advocates of the compulsory status of that module are differed from each other in two ways. While according to the first group, there is no need to change the content of curriculum, the second group suggests a considerable shift in the curriculum by adding comprehensive and appropriate information about Alevis. There are opposites of that module either among Alevis and Sunnis. While some of them claim that this module should be optional or Alevis should have a right to withdraw their children from Religious Culture and Ethics, some claim that it should be removed from the curriculum.The research, thus, aims at filling a gap related to the demands and criticisms of Alevis of Religious Culture and Ethics in Turkey

    Erpii sürecinde müşteri ilişkileri yönetimi, analitik crm ve bir uygulama

    No full text
    Bu çalışmanın ilk bölümünde biigi ve bilgi toplumu kavramları açıklanmış ve işletme yönetiminde oluşan paradigma! değişimler ele alınmıştır. ERP II kavramına geçiş tarihsel bir gelişimin sonucudur. Bu nedenle ikinci bölümde ERP sisteminin evrimi ele alınarak ERP sistemi açıklanmıştır. ERP II kavramının ortaya çıkışı ile CRM ve ERP kavramları bir arada düşünülen entegre kavramlar olmaktadır. Bu nedenle ERP II sürecinde ele alman CRM kavramı ve özellikle Analitik CRM bu çalışmanın konusunu oluşturmaktadır. Son bölümde ise firmaların analitik CRM uygulamalarına geçiş nedenleri, analitik CRM'in kapsamı, uygulama alanları, Analitik CRM süreci ve bu süreçte yer alan analizlerin uzman firmalardan elde edilen bilgiler çerçevesinde açıklanarak ortaya çıkarılmıştır

    Yazılı ve görsel medya ile internette alevilik meselesinin din eğitimi açısından incelenmesi (2000 sonrası)

    No full text
    ÖZET DKAB dersleri, 1982 Anayasası’na göre zorunlu dersler arasında yer almaktadır. Dersin zorunluluğu konusu ülkemizdeki mezhepsel farklılıklar nedeniyle zaman zaman tartışma konusu olmaktadır. Bu konuyu en fazla gündeme taşıyan grup olan Aleviler, hukuki süreçleri deneyerek dersin müfredatında önemli değişiklikler yapılmasını sağlayan bir süreç başlatmışlardır. Bu araştırma, 2000 sonrasında görsel ve yazılı medyada Alevilerin din dersinin zorunluluk statüsü veya içeriği hakkındaki eleştirileri ve taleplerini konu almaktadır. Araştırma esnasında tek tip bir Alevilikten bahsetmenin çok zor olduğu ve bu durumun onların din dersleri ve Diyanet gibi konularda farklı görüşlere sahip olmalarına neden olduğu görülmüştür. Genel olarak Alevilik bağlamında DKAB dersi tartışmalarında iki görüşün öne çıktığı görülmektedir. Öncelikle DKAB dersinin zorunluluğunu savunanların kendi aralarında ikiye ayrıldığı görülmektedir. Birinci grup dersin müfredatında bir değişiklik yapılmasına gerek olmadığı savunmakta; ikinci grupta yer alanlara göre ise göre din dersi müfredatının değiştirilmesi ve Alevilikle ilgili müfredata yeterli bilgiler eklenmesi gerekmektedir. DKAB dersinin zorunluluğuna karşı çıkanlar bu tartışmanın ikinci boyutunu oluşturmaktadır. Bu grubun da kendi içinde ikiye ayrıldığı görülmektedir. Birinci gruba göre DKAB dersi müfredatta yer almalı fakat bu ders için seçmeli/isteğe bağlı veya muafiyet hakkı gibi seçenekler getirilmelidir. İkinci görüş ise DKAB dersinin tamamen müfredattan kaldırılması yönündedir. Bu görüşü savunanlara göre din eğitimi özel alana bırakılmalı, devlet din eğitimini vermekten vazgeçmelidir. Ortaya çıkan bu görüşler ülkemizde DKAB dersinin program ve müfredat değişikliklerini önemli ölçüde etkilemektedir. Bu sebeple DKAB dersinin hukuki statüsü ve dersin içeriği ile ilgili özellikle Alevilerin talepleri dikkate alınarak yapılan bu araştırmanın din eğitimi tartışmalarında önemli bir boşluğu doldurması amaçlanmaktadır. ABSTRACT According to the 1982 Constitution Law, Religious Culture and Ethics is a compulsory module in the curriculum in Turkey. Yet, due to thedifferentiation in terms of sects of Islam, there is an ongoing debate about the compulsory status of that module. Alevis, who are the most concerning group with this debate, has searched for some solutions by applying to national and international courts. Thus, they have started a process in which the curriculum has been changed significantly. The research has examined the criticisms and demands of Alevis related to the compulsory status and the curriculum of Religious Culture and Ethics on written and visual mediaafter 2000. During the research, it has been clarified that there is not a homogenous Alevis group. Rather, Alevis is a heterogeneous group which makes them differentiate them in terms of Religious Culture and Ethics and the status of the Presidency of Religious Affairs.Generally, there are two different views among Alevis related to the discussions about that module. Firstly, it appears that the advocates of the compulsory status of that module are differed from each other in two ways. While according to the first group, there is no need to change the content of curriculum, the second group suggests a considerable shift in the curriculum by adding comprehensive and appropriate information about Alevis. There are opposites of that module either among Alevis and Sunnis. While some of them claim that this module should be optional or Alevis should have a right to withdraw their children from Religious Culture and Ethics, some claim that it should be removed from the curriculum.The research, thus, aims at filling a gap related to the demands and criticisms of Alevis of Religious Culture and Ethics in Turkey

    A study of the relationship between university students’ food neophobia and their tendencies towards orthorexia nervosa

    Get PDF
    Food neophobia, known as an avoidance of the consumption of unknown foods, can negatively impact nutritional quality. In orthorexia nervosa, there is an excessive mental effort to consume healthy food. Individuals exhibiting symptoms of food neophobia and orthorexia nervosa may experience food restrictions. This study aimed to assess food neophobia levels and orthorexia nervosa tendencies among university students, investigate the potential association between the two constructs, and explore the effect of the demographic characteristics of the participants on the variables. This is a descriptive cross-sectional study. The study sample consisted of 609 students enrolled at Recep Tayyip Erdoğan University. The data were collected through Google Forms using a sociodemographic information form, the Food Neophobia Scale, and the ORTO-11 scale. Ethics committee approval and institutional permission were obtained for the study. Of the students participating in the survey, 71.9% were female, 14.6% were classified as neophobic, and 47.1% had orthorexia nervosa symptoms. The mean scores from the Food Neophobia Scale (39.41 ± 9.23) and the ORTO-11 scale (27.43 ± 5.35) were in the normal range. Food neophobia was significantly higher among those who did not consume alcohol. Orthorexia nervosa symptoms were significantly more common among married people. In the correlation analysis, no significant relationship was found between age, food neophobia, and orthorexia nervosa. It can be said that food neophobia in this study is similar to in other studies conducted on university students. In addition, about half of the participants had symptoms of orthorexia nervosa. This result is higher compared to other studies conducted with university students. The findings of this study indicate that the participants care about the healthfulness of food
    corecore