6 research outputs found
Gaziantep Üniversitesi Tıp Fakültesi Adli Tıp Anabilim Dalına Yansıyan Cinsel İstismar Olgularının ve Bu Olgular İçinde Çocuk İstismarı ve Mental Retardasyonun Değerlendirilmesi
Cinsel istismar olgularında çok çeşitli etmenler söz konusu olup, bu çalışmada yetişkin-çocuk ve özürlü cinsel istismar mağdurlarının yoğunluk ve dağılımına dikkat çekilmek amaçlandı ve Anabilim Dalımıza Ocak 2000 - Mart 2008 tarihleri arasında başvuran 205 cinsel istismar olgusu çalışma kapsamına alınarak değerlendirildi. Olguların 78’i (%38) erkek, 127’si (%62) kadın olup 103’ü (%50.2) çocuktu. Çocukların en küçüğü 5, en büyüğü ise 18 yaşında olup, yaş ortalaması 14.03 + 3.56 olarak belirlendi. Çocuk olguların 48’i (%46.6) erkek, 55’i (%53.4) kız idi. 42 çocukta (%40.8) travma sonrası stres bozukluğu tespit edildi. 98 çocuğun (%95.1) istismar zanlıları yabancılardı. Okul çağma gelmiş olan 24 çocuk (%23.3) okuma-yazma bilmemekteydi. İstismara uğrayan 26 çocukta (%25.2) aynı zamanda darp-cebir izleri de görüldü, böylelikle cinsel istismarla birlikte fiziksel istismara da maruz kaldıkları belirlendi. Çocuk olguların 16’sının (%15.5) hafif mental retarde oldukları belirlendi. 7’si erkek (%43.8), 9’u (%56.2) kadın olan mental retarde çocukların yaş ortalaması 16.25+2.543 olarak hesaplandı ve en küçüğünün 11, en büyüğünün ise 18 yaşında olduğu belirlendi. Sadece bir mental retarde çocukta travma sonrası stres bozukluğu tespit edildi. Mental retarde çocukların 6’sında (%37.5) fiziksel istismar da tespit edildi. Mental retarde çocukların tamamının yabancılar tarafından istismar edildiği tespit edildi. Cinsel istismarlarda çok çeşitli etmenler söz konusu olsa da istismara uğrayanlar arasında mental retardasyonlu çocuk olguların da önemli bir yer tuttuğu, seksüel saldırılara karşı bu olguların daha korumasız kaldığı, bu olgulara yönelik seçici ve spesifik eğitim programları ile tıbbi ve sosyal olarak destek olunması gerektiği sonucuna varıldı.
Anahtar kelimeler: Cinsel istismar, fiziksel istismar, çocuk, mental retardasyo
Gaziantep Üniversitesi Adli Tıp Anabilim Dalında Düzenlenmiş Adli Raporların Değerlendirilmesi 2005-2011
Amaç: Çalışmamızda; Anabilim Dalımızda düzenlenen raporlar incelenerek, bölgemizin sosyodemografik özelliklerinin, olay türlerinin, cinsel suçlara ve madde kullanımına ait özelliklerin ortaya konması, bölgesel veri tabanı oluşturulması ve benzer çalışmalar ile karşılaştırılması amaçlanmıştır. Gereç ve Yöntemler: Gaziantep Üniversitesi Tıp Fakültesi Adli Tıp Anabilim Dalınca 2005-2011 yılları arasında düzenlenen raporlar retrospektif olarak incelenmiş, toplam 5524 adli rapor değerlendirmeye alınmıştır. Bulgular: Olay türlerine göre raporlar analiz edildiğinde; darp cebir olgularının 1136 (%20,6) vaka ile ilk sırada yer aldığı, geri kalan vakaların ise sırasıyla; 960 trafik kazası (%17,4), 863 delici kesici alet yaralanması (%15,6), 540 madde kötüye kullanımı (%9,8), 463 ateşli silah yaralanması (%8,4), 423 cinsel istismar (%7,7) ve 395 adli makamlarca tanımlanmamış yaralanmalar (%7,2) olduğu görülmüştür. Sonuç: Toplumsal sorunlarımızı ve bu sorunların altında yatan gerçek nedenleri açık olarak ortaya koyabilmek, bu bilgilerin ışığı altında etkin ve akılcı çözümleri üretilebilmek için adli olayların profilinin ortaya konmasının çok önem arz ettiğini düşünmekteyiz.
Anahtar Kelimeler: Adli Rapor; Darp Cebir; Trafik Kazası; Delici Kesici Alet Yaralanması; Cinsel İstisma
Künt Göz Travmalı Adli Olgularda Santral Korneal Kalınlık Ölçümlerinin Değeri
Bu çalışmada, künt göz travması nedeniyle başvuran olguların ultrasonik pakimetri ile santral kornea kaimlik değişimleri değerlendirilerek adli raporlandırma sürecinin belirlenmesi amaçlandı. Gaziantep Üniversitesi Tıp Fakültesi Adli Tıp Anabilim Dalı’nda, 2004-2007 tarihleri arasında savcdık kanalıyla gönderilen vakalardan künt göz travmalı 76 olgunun, göz muayenelerine ek olarak ultrasonografik pakimetriyle santral korneal kalınlık (SKK) değerleri ölçüldü. Olgular travmanın oluş zamanı ile muayene zamanı arasında geçen süre dikkate alınarak iki gruba ayrıldı. Birinci grup travma ile travmadan en fazla 3 ay geçen olguları, ikinci grup ise 3 aydan sonra muayeneye gelen olguları kapsamaktaydı. Tüm olguların sağlam gözleri de kontrol grubu alınarak irdelendi. Olguların cinsiyet, yaş, travma nedeni gibi tanımlayıcı istatistiklerin yanı sıra, değişkenler için ortalama ve standart sapma hesaplandı. Hesaplamalar ve testler SPSS 13.0 programı kullanılarak yapıldı. Oluşturulan gruplarm sağlam ve travmalı gözlerinin SKK değerleri ortalamalarımn önemli derecede farklılık gösterip göstermediğinin belirlenmesi maksadıyla t testi uygulandı. P değeri < 0.05 olan değerler istatistiksel olarak anlamlı kabul edildi. Çalışma kapsamına alman 76 olgunun 47’si erkek, 29’u kadın olup yaş ortalaması 34.8 (16-56 yıl) idi. Travmaların %59.2’si darp, %18.4’ü trafik kazası ile, %13.2’si iş kazası ve %9.2’si çarpma-düşme nedeniyle meydana gelmişti. 30 olgudan oluşan grup I’de travmaya maruz kalmayan gözlerin ortalama SKK değeri 545.2 + 10.18 /t iken, travmaya maruz kalan gözlerin ortalama SKK değeri 565.9 + 22.4 jıt (p0.05) olarak saptandı. Künt göz travmalı adli olgularda, özellikle ilk üç ayda başvuran grup I’deki travmalı gözlerin SKK değerleri, sağlam gözle-rinkilerden daha yüksek olarak tespit edildi. Duyu veya organların işlevlerinin zayıflaması veya yitirilmesi yönünden değerlendirilen bu olgularda, adli raporlandırmanın iyileşme süreci sonrasında yapılması gerektiği için, travmadan en az 3 ay sonra muayene edilmesinin daha uygun olacağı kanısına varıldı.
Anahtar kelimeler: Künt göz travması, ultrasonografik pakimetri, santral korneal kalınlı
Assessing the age determination cases which have been analyzed at forensic medicine departments of 5 different region's universities in Turkey between years 1998-2005
Adli tıpta yaş tayini, gerek canlıda gerekse ölüde kimlik tespitinde yaygın olarak kullanılmakta ve cezai ve hukuki sorumluluğun belirlenmesinde çok önemli bir yer tutmaktadır. Yaş tayininde, günlük uygulamada sıklıkla kullanılan yöntem, fiziksel muayene ile birlikte, kemik gelişiminin radyolojik olarak görüntülenmesi ve hazırlanmış atlaslara uyarlanarak kemik yaşının tespiti esasına dayanmaktadır. Çalışmamızda Türkiye’de yaş tayininde yaygın olarak kullanılan ve 5 ayrı coğrafi bölgede bulunan Gaziantep, Fırat, Adnan Menderes, Uludağ ve Düzce Üniversitelerinin Adli Tıp Anabilim Dalı Başkanlıkları tarafından da kıstas alınan “Gök Atlası”na göre yaş verilerinin değerlendirilerek irdelenmesi amaçlanmıştır. Gereç ve Yöntemler: Bu çalışmada, 1998-2005 tarihleri arasında çeşitli nedenlerle mahkeme tarafından yaş tayini istenen 275’i erkek, 312’si kadın toplam 587 olgu değerlendirmeye alındı. Radyolojik inceleme ile çeşitli yaş gruplandırılmaları yapılarak kronolojik yaş ve kemik yaşı arasındaki uyum veya farklılık olup olmadığı araştırıldı. Bulgular: 0-12 yaş grubuna giren 39 olgunun 31 (%79.5)’inin kemik yaşı kronolojik yaşından büyük, 6 (%15.4)’sının kemik yaşı kronolojik yaşı ile uyumlu ve 2 (%5.1)’sinin kemik yaşı kronolojik yaşından küçük bulundu. 13-22 yaş grubunda kronolojik yaşa göre ileri düzeyde kemik gelişimi olguların %79.8’inde, kronolojik yaşa göre geri kalmış kemik gelişimi %9.6’sında ve kemik ve kronolojik yaş uyumu %10.6’sında tespit edildi. Sonuç: Bu çalışmada, puberte dönemindeki fiziksel gelişmenin kemik gelişimi üzerindeki önemli etkisi ve kesin yaş tayini yapılamayan puberte sonrası ileri yaşlarda yeni ve gelişmiş tekniklerin rutin uygulamada kullanılması gerektiği vurgulandı. Özellikle toplumumuza özgü atlasın bir an önce hazırlanması gerektiği sonucuna varıldı.Objective: In forensic medicine practice, age determination is used for forensic identifications of living and dead people. Age determination is important to clarify the legal obligations of people and their punishment. Recently, the most common method for age prediction is physical examination, as well as radiologic evaluation of bone growth and other methods designed for age prediction. The aim of our research was to assess the age determination cases, which were analyzed according to the "Gok Atlas" frequently used in Turkey, in the Department of Forensic Medicine in 5 different universities, Gaziantep, Firat, Adnan Menderes, Uludag and Duzce. Material and Methods: In this study, 275 male and 312 female cases were included who were referred to the university by the courts for age determination between 1998 and 2005 years. Bone ages and chronological ages were compared radiologically to determine the similarities or differences in several age groups. Results: In the 0-12 age group (total 39 cases), 31 cases (79.5%) had bones ages higher than the chronological ages, 6 cases (15.4%) had equivalent bone and choronological ages and 2 cases (5.1%) had bone ages lower than the chronological ages. In the 13-22 age group, bone ages were higher than chronological ages in 79.8%, lower in but %9.6 and the were equivalent to chronological ages in 10.6%. Conclusion: Physical growth seems to affect the growth of bones in the "pubertal period". For age determination after puberty, the use of more sophisticated methods is suggested In conclusion, a method of age determination suitable for the Turkish population is urgently required
Assessing the Age Determination Cases Which Have Been Analyzed at Forensic Medicine Departments of 5 Different Region's Universities in Turkey Between Years 1998-2005
WOS: 000266016400002Objective: In forensic medicine practice, age determination is used for forensic identifications of living and dead people. Age determination is important to clarify the legal obligations of people and their punishment. Recently, the most common method for age prediction is physical examination, as well as radiologic evaluation of bone growth and other methods designed for age prediction. The aim of our research was to assess the age determination cases, which were analyzed according to the "Gok Atlas" frequently used in Turkey, in the Department of Forensic Medicine in 5 different universities, Gaziantep, Firat, Adnan Menderes, Uludag and Duzce. Material and Methods: In this study, 275 male and 312 female cases were included who were referred to the university by the courts for age determination between 1998 and 2005 years. Bone ages and chronological ages were compared radiologically to determine the similarities or differences in several age groups. Results: In the 0-12 age group (total 39 cases), 31 cases (79.5%) had bones ages higher than the chronological ages, 6 cases (15.4%) had equivalent bone and choronological ages and 2 cases (5.1%) had bone ages lower than the chronological ages. In the 13-22 age group, bone ages were higher than chronological ages in 79.8%, lower in but %9.6 and the were equivalent to chronological ages in 10.6%. Conclusion: Physical growth seems to affect the growth of bones in the "pubertal period". For age determination after puberty, the use of more sophisticated methods is suggested In conclusion, a method of age determination suitable for the Turkish population is urgently required
A retrospective study on suicides deaths that occurred in Gaziantep province between years 2005-2011
AMAÇ: İntihar davranışı tüm dünyada artış gösteren bir sağlık problemi olmaktadır. Dünya sağlık örgütü verilerine göre intihara bağlı ölümler tüm ölümler içerisinde ilk on ölüm nedeni arasında görülmektedir. Bu çalışmada, Gaziantep bölgesinde intihar orjinli ölüm olgularının sosyodemografik özelliklerinin ortaya konması, toplumda intihar nedeniyle ölümlerin önlenmesine yönelik yapılacak çalışmalar açısından bilgi kaynağı edinilmesi ve adli süreçte yaşanan aksaklıkların değerlendirilmesi amaçlanmıştır. YÖNTEMLER: Gaziantep ilinde Ocak 2005 ile Aralık 2011 yılları arasında meydana gelen adli nitelikli ölüm olgularının ölü muayene ve otopsi tutanakları incelenmiştir. BULGULAR: İntihar sonucu ölen 334 olgu değerlendirilmiştir. Olguların 235’i (%70,4) erkek, 99’u (%29,6) kadındır. İntiharların her iki cinsiyette en fazla 21-30 yaş grubunda meydana geldiği (%32,0) tespit edilmiştir. İntihar yöntemi olarak en fazla ası yönteminin 169 (%50,6) kullanıldığı, en fazla intihar vakasının 2005 yılı içerisinde (%17,4) olduğu saptanmıştır. SONUÇ: Adli olgu olarak değerlendirilen tüm ölümlerde ölüm nedeni ve olayın orijinine bakılmaksızın eksiksiz ve usulüne uygun bir şekilde ilgili uzman tarafından otopsi yapılması gereklidirOBJECTIVE: Becomes a growing health problem all over the world and suicidal behavior. According to the World Health Organization all deaths in the first decade of deaths due to suicide is seen as the cause of death. In this study aimed to, socio-demographic characteristics of death cases to reveal the origin of suicide in Gaziantep, society in terms of work to be done for the prevention of deaths due to suicide, a source of information acquisition and evaluate the deficiencies in the judicial process. METHODS: In this study we examined death examination and autopsy reports that occur in Gaziantep between January 2005 and December 2011. RESULTS: Total 334 cases, 235 percent (70.4%) were male and 99 (29.6%) were female. Suicides occur in both genders at most 21-30 age group (32.0%) were identified. The most 169 cases of suicidal hanging method (50.6%) have used, the most suicides in 2005 58 (17.4%)) is, s determined to be within. CONCLUSION: Criminal cases, regardless of the origin of all deaths considered as a cause of death, and death on a complete and proper autopsy should be performed by a specialis