10 research outputs found

    Sınıf V Kavitelerde Kendinden Bağlanabilen Akışkan Kompozitlerin Mikrosızıntılarının Karşılaştırılması

    Get PDF
    Amaç: Bu in vitro çalışmanın amacı; sınıf V kavitelere uygulanan kendinden bağlanabilen akışkan kompozitler ile üç farklı adeziv sistemle (etch & rinse, iki aşamalı self-etch ve tek aşamalı self-etch) birlikte uygulanan akışkan kompozitlerin mikrosızıntı değerlerinin karşılaştırılmasıdır.Gereç-Yöntem: Çürüksüz insan molar dişlerinin bukkal ve lingual/palatinal yüzeylerinde yetmiş beş adet standart sınıf V kavite hazırlandı. Kavitelerin oklüzal kenarları minede gingival kenarları dişeti kenarından mine-sement birleşiminin 1 mm altında olacak şekilde yer aldı. Preperasyonu tamamlanan örnekler, rastgele 5 alt gruba ayrıldı: (1) self-adeziv [Fusio Liquid Dentin (FLD)], (2) self-adeziv [Vertise Flow (VF)], (3) adeziv (etch & rinse) [Gel Etchant/Optibond FL/Clearfil Majesty Flowable] (3ER-AK), (4) adeziv (iki aşamalı self-etch) [Clearfil SE Bond/Clearfil Majesty Flowable] (2SE-AK), (5) adeziv (tek aşama self-etch) [Clearfil S3 Bond Plus/Clearfil Majesty Flowable] (1SE-AK). Termal siklüs ve %0.5’lik bazik fuksin boya uygulamasından sonra, örneklerden kesitler alındı ve stereomikroskop altında boya penetrasyon dereceleri skorlandı (n=30). Sonuçlar istatiksel olarak Kruskal-Wallis, Mann-Whitney U ve Wilcoxon Signed Ranks testleri uygulanarak değerlendirildi.Bulgular: Kavitelerin mine yüzeyinde; VF, FLD, 3ER-AK grupları arasında istatistiksel olarak anlamlı bir fark göstermezken, 2SE-AK ve 1SE-AK grupları istatistiksel olarak anlamlı derecede daha yüksek mikrosızıntı değerleri gösterdi (p < 0.05). Kavitelerin dentin yüzeyinde ise 3ER-AK ve 2SE-AK grupları, VF, FLD ve 1SE-AK gruplarından istatistiksel olarak anlamlı derecede düşük mikrosızıntı değerleri gösterdi (p< 0.05). 2SE-AK ve 1SE-AK grupları mine yüzeyinde daha yüksek mikrosızıntı değerleri gösterirken, VF ve FLD grupları dentin yüzeyinde daha fazla mikrosızıntı değeri gösterdi (p<0.05).Sonuç: Kendiden bağlanabilen akışkan kompozitlerin her ikisi de mine yüzeyinde etch & rinse adeziv/akışkan kompozitle benzer mikrosızıntı değerleri göstermiştir. Dentin yüzeyinde ise kendiden bağlanabilen akışkan kompozitler, etch & rinse adeziv/akışkan kompozit ve iki aşamalı self-etch adeziv/akışkan kompozit gruplarına göre daha fazla mikrosızıntı oluşturmuştur

    Seyrek doğrusal sistemlerin paralel çözümü için çok izlekli ve özyinelemeli yeni bir doğrudan algoritma.

    No full text
    Many of the science and engineering applications need to solve linear systems to model a real problem. Usually these linear systems have sparse coefficient matrices and thus require an effective solution of sparse linear systems which is usually the most time consuming operation. Circuit simulation, material science, power network analysis and computational fluid dynamics can be given as examples of these problems. With the introduction of multi-core processors, it became more important to solve sparse linear systems effectively in parallel. In this thesis, a new direct multi-threaded and recursive algorithm based on DS factorization to solve sparse linear systems will be introduced. The algorithmic challenges of this approach will be studied on matrices from different application domains. The advantages and disadvantages of variations of the algorithm on different matrices will be discussed. Specifically, we study the effects of changing number of threads, degree of diagonal dominance, the usage of sparse right hand side solution and various methods used to find the exact solution using the reduced system. Furthermore, comparisons will be made against a well known direct parallel sparse solver.M.S. - Master of Scienc

    A Multithreaded Recursive and Nonrecursive Parallel Sparse Direct Solver

    No full text
    Sparse linear system of equations often arises after discretization of the partial differential equations (PDEs) such as computational fluid dynamics, material science, and structural engineering. There are, however, sparse linear systems that are not governed by PDEs, some examples of such applications are circuit simulations, power network analysis, and social network analysis. For solution of sparse linear systems one can choose using either a direct or an iterative method. Direct solvers are based on some factorization of the coefficient matrix such as the LU, QR, or singular value decompositions and are known to be robust. Classical preconditioned iterative solvers, on the other hand, are not as robust as direct solvers and finding an effective preconditioner is often problem dependent. Due to their sequential nature, direct solvers often have limited parallel scalability. In this chapter, we present a new parallel recursive sparse direct solver that is based on the sparse DS factorization. We implement our algorithm using MIT's Cilk programming language which is also a part of the Intel C++ compiler. We show the scalability and robustness of our algorithm and compare it to Pardiso direct solver

    Doğrusal Sistemlerin Paralel Bilgisayarlarda Çözümü.

    No full text
    Aritmetik işlemlerin yonga dışındaki bellek referanslarından (ve haberleşmeden) çok daha fazla zaman alıcı olduğu çok çekirdekli mimarilerin yaygınlaşması ile yüksek başarım elde etmek için bu tür mimari özellikleri de göz önünde bulunduran algoritmalar geliştirilmesi bir gereklilik haline gelmiştir. Diğer bir deyişle bilim ve mühendislik uygulamaları geliştirenlerin ihtiyaçları olan iyi tasarlanmış kütüphanelerin bulunması günümüzde iyi tasarlanmış derleyiciler ve diğer başarım arttırıcı araçlar kadar önem taşır. Bu tür kütüphaneler yazılım geliştiricilerin çeşitli paralel hesaplama platformlarda önemli hızlanmalar elde etmelerini kolaylaştırır. Yoğun dorusal cebir için yüksek başarımlı sayısal algoritmalar olgun bir alan iken, seyrek doğrusal cebir algoritmaları alanında bir takım zorluklar, başta çok çekirdek ve küme mimarisi olmak üzere, bulunmaktadır. Bu projede bu zorlukları ele alıp önüne geçmeyi sağlayacak algoritmalar öneriyoruz. Bu projenin konusu birçok hesaplamalı bilim ve mühendislik uygulamalasında ortaya çıkan hayati öneme sahip genel seyrek doğrusal sistemlerin çözmek için ölçeklenebilir paralel algoritmalardır. Algoritmalarımız, ön sonuçlara ve tahminlerimize göre, çok çekirdekli ve küme mimarilerinde o mimariler için özel olarak geliştirilmiş diğer dogrusal cebir kütüphanelerinden daha iyi başarım elde etmektedir. Bu projedeki araştırma ve geliştirme hedeflerimiz aşağıdaki sekilde özetlenebilir: • Doğrusal sistemlerin çözümü için yeni ölçeklenebilir algoritmalar tasarlanması • Bu algoritmaların yeni mimarilerde kullanılacak şekilde tasarlanması • ve bu algoritmaların mühendislik ve bilim alanlarında ortaya çıkan problemlerde uygulanması Bu koşut seyrek doğrusal sistem çözücüleri büyük ölçekli hesaplamalı bilim ve mühendislik uygulamaları olan hesaplamalı akışkanlar dinamiği ve yapısal mekanik, yanma bilgisayar modellemesi, sayısal elektromanyetik ve petrol rezervuar simülasyonu gibi uygulamalarda kullanılıcaktır. Bizim koşut doğrusal sistem çözücülerin getirisi kapalı methodlar kullanıldıgı durumlarda çözüm zamanı azaltmaya yardımcı olmaktır. Ek olarak, bu çözücüler sayısal optimizasyonlarda ortaya çıkan büyük ölçekli semer noktası ile ilgili problemlerde etkili algoritmalar olacaktır. Geliştirdiğimiz yöntemleri Ulusal ve uluslararası bilimsel topluluk'da kabul görmesini sağlamak hedeflerimizin arasındadır. Ayrıca bu algoritmaların endüstriyel uygulamalarda kullanılmasını sağlamak da ulaşmak istediğimiz sonuçlardan birisidir

    Humerus proksimal uç iki parçalı kırıklarının tek yönlü ve çok yönlü Kirschner teli ile tespitinin biyomekanik olarak karşılaştırılması

    Get PDF
    Objectives: The stability and effectiveness of uni-planar Kirschner wire (K-wires) was compared to multi-planar K-wires osteosynthesis combined with tension band wiring for fixation of two-part osteoporotic surgical neck fracture of the proximal humerus. Materials and methods: Two groups each with eight cadaveric elderly (mean age 72.6; range 70 to 80 year) frozen human humeri were used in the study. Transverse osteotomy of the proximal humerus was performed using a thin oscillating saw. The first group (group A) was fixed using two anterograde smooth K-wires, sent from lateral cortex, combined with tension band wiring. The second group (group B) was fixed using multi-planar (anterograde and retrograde) four smooth K-wires combined with tension band wiring on the lateral cortex. Biomechanical tensile properties for 3 mm displacement (gap load) and maximum load were assessed. Results: The mean value for the gap load was 1045.0±45.4 N (Newton) for group A and 1238.1±115.8 N for group B. Gap load values of groups were similar (p=0.01). The maximum load was 1261.8±52.4 N in group A and 1471.1±107.3 N in group B. The maximum load values were statistically higher in the multiplanar fixation technique (group B) when compared to that of the uniplanar fixation technique (group A), (p=0.004). Conclusion: Fixation in osteoporotic two-part surgical neck fractures of the proximal humerus using multiplanar K-wires combined with tension band wire provides substantially more effective stability compared to that of uniplanar fixation.Amaç: Humerus proksimal uç cerrahi boyun iki parçalı kırıklarında tek yönlü Kirschner teli (K-teli) ile tespit yönteminin stabilite ve etkinliği, çok yönlü K-teli ve gergi bandı yöntemi ile biyomekanik olarak karşılaştırıldı.Gereç ve yöntemler: Çalışma iki grup halinde düzenlendi. Her bir grupta sekizer adet dondurulmuş insan (ort. yaş 72.6; dağılım 70-80 yıl) kadavra humerus kemiği kullanıldı. Humerus proksimalinde ince el testeresi yardımı ile transvers osteotomi yapıldı. Birinci grupta (grup A) gergi bandı yöntemi ile güçlendirilen ve lateral korteksten antegrad olarak gönderilen iki adet düz K-teli ile tek yönlü tespit uygulandı. İkinci grupta ise lateral kortekste gergi bandı yöntemi ile güçlendirilmiş dört adet K-teli ile çok yönlü (antegrad ve retrograd) tespit uygulandı. Üç milimetre aralık oluşma sırasındaki yüklenme (ayrışma gücü) ve maksimum yüklenme miktarları biyomekanik olarak değerlendirildi. Bulgular: Ortalama ayrışma gücü, grup A’da 1045.0±45.4 N (Newton) ve grup B’de 1238.1±115.8 N olarak tespit edildi. Ayrışma gücü açısından, iki grup benzerdi (p=0.01). Maksimum yüklenme miktarı grup A’da 1261.8±52.4 N, grup B’de ise 1471.1±107.3 N olarak bulundu. Maksimum yükleme değerleri, çok yönlü tespit tekniğinde (grup B), tek yönlü tespit tekniğinden (grup A) istatiksel olarak yüksek bulundu (p=0.004). Sonuç: Humerus proksimal uç iki parçalı cerrahi boyun kırıklarının sabitlenmesinde, gergi bandı ve K-telleri ile güçlendirilmiş çok yönlü tespit yöntemi, tek yönlü tespit yöntemine göre daha etkilidir

    Comparison of radiation exposure times in the treatment of pediatric supracondylar humeral fractures with open-closed reduction and internal fixation

    Get PDF
    Amaç: Çocuklarda yer değiştirmiş suprakondiler humerus kırıklarında uyguladığımız K-teli ile yapılan iki tedavi yöntemi (Açık redüksiyon internal tespit-ARİF, Kapalı redüksiyon internal tespit, KRİF), ameliyat süresi ve radyasyona maruz kalma süresi açısından karşılaştırıldı. Çalışma planı: Yer değiştirmiş suprakondiler humerus kırığı (Gartland tip 3) tanısıyla cerrahi tedavi uygulanan 124 hasta (76 erkek, 48 kız) geriye dönük olarak incelendi. Elli iki hastaya (ort. yaş 7.5±2.8) ARİF, 72 hastaya (ort. yaş 6.1±2.5) KRİF uygulandı. İki gruptaki ameliyat süresi ve floroskopi uygulama süresi kaydedildi. Hastalar son takiplerde, eklem hareket açıklığı, varus-valgus açılanma derecesi, damar sinir muayenesi ve kozmetik görünüm açısından değerlendirildi. Fonksiyonel ve kozmetik sonuçların değerlendirilmesinde Flynn ve ark.nın ölçütleri kullanıldı. Ortalama takip süresi ARİF grubunda 49.3±18.6 ay, KRİF grubunda 50.4±17.9 ay idi. Sonuçlar: Tüm olgularda altıncı hafta sonunda radyografik kaynama görüldü. Kozmetik ve fonksiyonel açıdan iki grup arasında anlamlı fark saptanmadı (p>0.05). Mükemmel ve iyi sonuç oranı KRİF grubunda %90.3, ARİF grubunda %86.6 bulundu. Ortalama ameliyat süresi, KRİF grubunda 44.2±12.6 dk, ARİF grubunda 28.3±8.2 dk bulundu. Ortalama floroskopi uygulama süresi, KRİF grubunda 36.0±15.3 sn, ARİF grubunda 11.7±4.5 sn idi. Ameliyat süresi ve floroskopi süresinin KRİF grubunda anlamlı derecede uzun olduğu görüldü (p=0.000). Çıkarımlar: Uzamış skopi kullanımı radyasyona maruz kalmayı artırdığından, yer değiştirmiş suprakondiler humerus kırıklarında ARİF yönteminin tercih edilmesini öneriyoruz.Objectives: We compared open reduction-internal fixation (ORIF) and closed reduction-internal fixation (CRIF) with respect to operation and radiation exposure times in the treatment of displaced supracondylar humeral fractures in children. Methods: This retrospective study included 124 children (76 boys, 48 girls) who underwent surgical treatment for displaced supracondylar humeral fractures (Gartland type 3). Of these, 52 patients (mean age 7.5±2.8 years) underwent ORIF, and 72 patients (mean age 6.1±2.5 years) underwent CRIF. Operation and fluoroscopy times were recorded in both groups. Final assessments included range of motion, varus- valgus angulation, neurovascular findings, and cosmetic appearance. Functional and cosmetic results were assessed using the criteria of Flynn et al. after a mean follow-up period of 49.3±18.6 months and 50.4±17.9 months in the ORIF and CRIF groups, respectively. Results: Radiographical union was obtained in all the patients within six weeks postoperatively. The two groups did not differ with respect to functional and cosmetic results (p>0.05), with excellent-good results accounting for 90.3% in the CRIF group, and 86.6% in the ORIF group. The mean operation times were 44.2±12.6 and 28.3±8.2 minutes, and the mean fluoroscopy times were 36.0±15.3 and 11.7±4.5 seconds, in the CRIF and ORIF groups, respectively, both being significantly longer in the former (p=0.000). Conclusion: As extended fluoroscopy use increases radiation exposure, ORIF sems to be more convenient for the treatment of displaced supracondylar humeral fractures
    corecore