9 research outputs found

    Interosseos Muscle Atrophy and Ulnar Neuropathy: Case Reports

    No full text
    İnterosseoz kas atrofisi, farklı nedenlere bağlı gelişen klinik bir tablodur. Tanıda öykü, nörolojik muayene, görüntüleme ve elektrofizyolojik bulgular önemlidir. Bu yazıda interosseoz kas atrofisi olan ve farklı etyolojik nedenlerin saptandığı olguları sunmak ve interosjeoz kas atrofisi nedenlerini gözden geçirmeyi amaçladık.Interosseous muscle atrophy, is a clinical entity due to different reasons. The medical history, neurologic examination, neuroimaging and electrophysiological findings are important in diagnosis. In this article, we aimed to present patients with interosseous muscle atroph y with different etiologic factors and to review the causes of interosseous muscle atrophy

    Double inversion recovery sequence in temporal lobe epilepsy: Preliminary results

    No full text
    AMAÇ:DIR (double inversion recovery), çift inversiyon pulsu uygulanarak FLAIR (fluid attenuated inversion recovery) ve STIR (short time inversion recovery) sekansları nın hibrid özelliklerinin elde edildiği bir sekanstır. T2 kontrastı düşük lezyonlarda yüksek duyarlılık gösterdiği iddia edilmiştir. Bu çalışmanın amacı, temporal lob epilepsisi olan hastalarda mezial temporal skleroz ve diğer temporal lob lezyonlarının görüntülemesinde DIR sekansının konvansiyonel sekanslardan üstün olacağı hipotezini araştırmaktı. GEREÇ VE YÖNTEM Temporal lob epilepsisi ön tanılı 33 olgunun ve MRG incelemelerinde anormallik saptanmayan 10 sağlıklı deneğin hipokampüs ve temporal lobları koronal planda DIR, FLAIR ve T2A sekansları ile incelendi. Epilepsi olgularında genel lezyon varlığı, hipokampal lezyon seçilebilirliği, temporal boynuz dilatasyonu ve artefaktlara yönelik kalitatif, normal deneklerde ise hipokampal ve beyaz cevhere ait sinyal gürültü oranı, hipokampüs-beyaz cevher kontrast-gürültü oranına yönelik kantitatif değerlendirmeler yapıldı. Değerlendirmeler için 3 ya da 4 puanlı ölçekler kullanıldı. BULGULAR T2A sekansta sinyal gürültü oranı ölçümleri ve DIR sekansta kontrast-gürültü oranı ölçümleri diğer sekanslara oranla daha yüksek idi. Yedi hastada MTS ile uyumlu bulgular, dört hastada kronik infarkt sekeli ve iki hastada kitle vardı. DIR sekansı, beyin omurilik sıvısı artefaktları nedeniyle hipokampüs atrofisine az duyarlı idi. Genel lezyon varlığı ve hipokampal lezyon seçilebilirliği, her üç sekans için birbirine benzer olmasına karşın, en yüksek skorlar DIR sekansta izlendi. Ancak, DIR sekansında, genel lezyon varlığı skorları mezial temporal skleroz benzeri lezyonlar ve solid kitleler için en yüksek iken kistik lezyonlar için en düşük idi. Ancak mezial temporal skleroz ile uyumlu lezyonlarda ve solid kitlelerde lezyon kontrastı DIR sekans için en yüksek iken kistik lezyonlarda ise en düşüktü. SONUÇ DIR sekansı, artefaktlarından kaynaklanan olumsuzluklara karşın, mezial temporal skleroz benzeri hipokampal lezyonlara çok duyarlı bir sekanstır. Temporal lop epilepsisi olgularında diğer konvansiyonel sekanslarda atrofinin eşlik etmediği şüpheli mezial temporal skleroz lezyonu varsa, ek olarak DIR sekans kullanılabilir.PURPOSE: DIR (double inversion recovery) is a sequence with the hybrid contrast of both FLAIR and STIR sequences, produced by the application of double inversion recovery pulse. It has been suggested that DIR provides high sensitivity to lesions with low T2 contrast. The purpose of this study was to test the hypothesis that DIR sequence is superior to conventional sequences in the identification of mesial temporal sclerosis and other temporal lobe lesions in patients with temporal lobe epilepsy. MATERIALS AND METHODS: Thirty-three subjects with a prediagnosis of temporal lobe epilepsy and ten healthy control subjects with no abnormality on magnetic resonance imaging studies have been studied with DIR, FLAIR and T2W sequences. Coronal images through temporal lobes and hippocampus were acquired. Qualitatively, overall sensitivity to the presence of lesions, hippocampal lesion detectability, temporal horn dilatation and artifacts were evaluated in temporal lobe epilepsy cases and quantitatively, hippocampal and white matter signal-to-noise ratio as well as hippocampus-white matter contrast-to-noise ratio were calculated in the healthy subjects. Subjective scores were graded on a scale of 3 or 4 points. RESULTS: Signal-to-noise ratio scores were higher on T2W sequence, however contrast-to-noise ratio scores were higher on DIR sequence compared to the other two sequences. Imaging findings were compatible with mesial temporal sclerosis in seven patients, tumoral mass in two, and chronic infarct in four. DIR sequence was less sensitive to hippocampal atrophy than the other two sequences because of cerebrospinal fluid artifacts. Overall sensitivity to the presence of lesions and hippocampal lesion detectability scores, although similar among three sequences, were highest with DIR sequence. However, lesion sensitivity scores were highest for lesions compatible with mesial temporal sclerosis and for solid masses and lowest for cystic lesions on DIR sequence. CONCLUSION: Despite the presence of artifacts, DIR is a sequence providing high sensitivity to mesial temporal sclerosis like lesions at hippocampus. DIR might be useful as an additional sequence when the other conventional sequences reveal a suspicious lesion with no accompanying hippocampal atrophy

    Transient Gyral Enhancement After Epileptic Seizure in a Patient with CREST Syndrome

    No full text
    Sınırlı skleroderma; otoimmün bağ dokusu hastalığı olan sklerodermanın bir formudur ve CREST sendromu (kalsinozis kutis, Raynaud fenomeni, özefageal dismotilite, sklerodaktili ve telenjiektazi) olarak da adlandırılır. Sklerodermada nörolojik tutulum diğer sistem tutulumlarına göre daha az görülür. Epileptik nöbet ise nadir görülen nörolojik komplikasyonlardandır. Hastalıkta giral kontrastlanma beklenen bir bulgu değildir. Giral kontrastlanma, beyin parankiminin yüzeyel kontrast tutulumudur ve genellikle vasküler, enflamatuvar, enfeksiyöz ve neoplastik süreçler sonucu ortaya çıkar. Üç yıldır CREST sendromu tanısı olan 67 yaşında kadın hasta hastanemize başvurdu. Üç gün önce epileptik nöbet geçirmişti ve nöbet sonrasında davranış değişiklikleri mevcuttu. Özgeçmişinde epileptik nöbet hikayesi yoktu. Nörolojik muayenesinde; apatikti ve kooperasyonu kısıtlı idi. Derin tendon refleksleri yaygın olarak artmıştı, sağda Hoffman ve Babinski refleksleri pozitifti. Laboratuvar incelemelerinde anti-nükleer antikor pozitifti (1/1000) ve anti-sentromer antikor pozitifti. Kontrastlı kraniyal manyetik rezonans görüntülemede (MRG) sol paryeto-oksipital bölgede giral kontrast tutulumu izlendi. Beyin omurilik sıvısı tetkikleri normal sınırlarda idi. Çekilen elektroensefalografide; diffüz serebral disfonksiyon gözlendi. Yatışında hastaya antiepileptik tedavi başlandı. Takipte hastanın apatisi ve kooperasyon kısıtlılığı düzeldi. Nöbeti tekrarlamadı. On gün sonra çekilen kontrol kontrastlı kraniyal MRG'de giral kontrastlanmanın büyük ölçüde azaldığı gözlendi. CREST sendromunda nörolojik tutulum nadirdir ve hastalık seyrinde epileptik nöbet gözlenmesi literatürde sınırlı sayıda yer almıştır. Giral kontrastlanma vasküler ve enflamatuvar süreçlere ikincil olarak ortaya çıkabilmektedir fakat epileptik nöbet sonrası geçici olarak gözlenebildiği de akılda tutulmalıdırLimited scleroderma, also termed CREST syndrome (calcinosis cutis, Raynaud’s phenomenon, esophageal dysmotility, sclerodactyly and telangiectasia), is a form of scleroderma which is an autoimmune connective tissue disease. Neurological involvement is less common than other system involvements in scleroderma. Epileptic seizure is a rare neurological complication. Gyral enhancement is not an expected finding during disease. Gyral enhancement is contrast enhancement of superficial brain parenchyma and it usually occurs as a result of vascular, inflammatory, infectious and neoplastic processes. A-sixty-seven-year old female patient, who was diagnosed as CREST syndrome for three years was admitted to our hospital. She had an epileptic seizure three days ago and behavioral changes after the seizure. There was not epilepsy diagnosis in her medical history. In neurological examination; she was apathic and deep tendon reflexes were hyperactive, Hoffman’s and Babinski reflexes were positive on the right side of her body. In laboratory studies; anti-nuclear antibody was positive at 1/1000 and anti-centromere antibody was positive. On contrast-enhanced cranial magnetic resonance imaging (MRI); gyral enhancement was observed in the left parieto-occipital region. Cerebrospinal fluid tests were within normal limits. Electroencephalography demonstrated diffuse cerebral dysfunction. We administrated antiepileptic drug to the patient during hospitalization. On the follow up, apathy and restriction of the cooperation were improved. Epileptic seizure did not recur. After ten days, in the control cranial MRI, gyral enhancement was reduced significantly. Neurological involvement in CREST syndrome is rare and epileptic seizures have been appeared in a limited number in the literature. Inflammatory and vascular processes can cause gyral enhancement, but also it must be kept in mind that gyral enhancement can be observed transiently after epileptic seizur

    Baş Ağrısı Hastalarında Tamamlayıcı ve Alternatif Tedavi Kullanımı

    No full text
    Objective: Complementary and alternative treatment methods (CAM) are used frequently for patient have primary headache patients and many studies investigate why it is used. Our aim is to determine reason of using CAM and application locations of CAM in our country. Methods: Two hundred patients who were diagnosed primary headache and accepted to participate in our study were enrolled. We investigate sociodemographic data, CAM usage frequency, preferred CAM, satisfaction rates, thought on CAM use, recommendation sources, whether medical treatment continues or not and reason of CAM usage. Results: The 26% of patients were using CAM and 55,7% of those using CAM were satisfied with the treatment. Patients using CAM were younger than those who did not use (p=0,033). Unemployed, students and all-day employees; single people and well-educated people were using CAM more often (p=0,042; p=0,026; p=0,009, respectively). The most frequent reason of CAM usage was 'effective treatment of headache of this treatment methods'. 85% of CAM users had also continued medical treatment. Conclusion: We found single and well-educated patients more likely candidate for CAM. High rates of CAM and medical treatment usage indicates that CAM only treatments are not generally accepted in our country.Giriş: Dünyada baş ağrısında tamamlayıcı ve alternatif tedavi (TAT) yöntemleri kullanımına yönelik çalışmalar artan sıklıkta yapılmakta ve hastaların bu tedaviye başvurma nedenleri araştırılmaktadır. Çalışmamızın amacı ülkemizdeki baş ağrısı hastalarında TAT yöntemlerinin yerini ve nedenlerini belirlemektir. Yöntem: Çalışmamıza nöroloji polikliniğinde primer baş ağrısı tanısı konulmuş çalışmaya katılmayı kabul eden 200 hasta dâhil edildi. Hastaların sosyodemografik verileri, TAT kullanım sıklığı, tercih edilen TAT yöntemi, memnuniyet oranları, TAT’a bakış açısı, tavsiye kaynakları, tıbbi tedaviye devam edip etmedikleri ve TAT’a başvuru sebepleri sorgulandı. Bulgular: Hastaların % 26’sı TAT kullanırken, TAT kullananlarda tedaviden memnuniyet oranı % 55,7 bulundu. TAT kullananlar kullanmayanlara göre daha gençti (p= 0,033). TAT kullanımı işsiz, öğrenci, tam gün çalışan gruplarında diğer meslek gruplarına göre (p= 0,042), bekârlarda evlilere oranla (p= 0,026) ve eğitim düzeyi yüksek olanlar da düşük olanlara göre (p= 0,009) daha fazlaydı. En sık TAT’a başvuru sebebinin ‘Bu tedavinin baş ağrısını etkili şekilde tedavi ettiğine inanma’ olduğu bulundu. TAT kullanan hastaların % 85’i önerilen tıbbi tedaviye de devam etmişti. Sonuç: Bekâr ve eğitim düzeyi yüksek bir hastanın TAT kullanımı için daha yüksek oranda aday olduğunu saptadık. Hastalarımızın önemli oranda TAT ile birlikte medikal tedaviye devam etmesi ülkemizde TAT’lerin tek başına kullanımının halen genel kabul görmediğini göstermektedir

    Baş ağrısı hastalarında tamamlayıcı ve alternatif tedavi kullanımı

    No full text
    Objective: Complementary and alternative treatment methods (CAM) are used frequently for patient have primary headache patients and many studies investigate why it is used. Our aim is to determine reason of using CAM and application locations of CAM in our country. Methods: Two hundred patients who were diagnosed primary headache and accepted to participate in our study were enrolled. We investigate sociodemographic data, CAM usage frequency, preferred CAM, satisfaction rates, thought on CAM use, recommendation sources, whether medical treatment continues or not and reason of CAM usage. Results: The 26% of patients were using CAM and 55,7% of those using CAM were satisfied with the treatment. Patients using CAM were younger than those who did not use (p=0,033). Unemployed, students and all-day employees; single people and well-educated people were using CAM more often (p=0,042; p=0,026; p=0,009, respectively). The most frequent reason of CAM usage was 'effective treatment of headache of this treatment methods'. 85% of CAM users had also continued medical treatment. Conclusion: We found single and well-educated patients more likely candidate for CAM. High rates of CAM and medical treatment usage indicates that CAM only treatments are not generally accepted in our country.Giriş: Dünyada baş ağrısında tamamlayıcı ve alternatif tedavi (TAT) yöntemleri kullanımına yönelik çalışmalar artan sıklıkta yapılmakta ve hastaların bu tedaviye başvurma nedenleri araştırılmaktadır. Çalışmamızın amacı ülkemizdeki baş ağrısı hastalarında TAT yöntemlerinin yerini ve nedenlerini belirlemektir. Yöntem: Çalışmamıza nöroloji polikliniğinde primer baş ağrısı tanısı konulmuş çalışmaya katılmayı kabul eden 200 hasta dâhil edildi. Hastaların sosyodemografik verileri, TAT kullanım sıklığı, tercih edilen TAT yöntemi, memnuniyet oranları, TAT’a bakış açısı, tavsiye kaynakları, tıbbi tedaviye devam edip etmedikleri ve TAT’a başvuru sebepleri sorgulandı. Bulgular: Hastaların % 26’sı TAT kullanırken, TAT kullananlarda tedaviden memnuniyet oranı % 55,7 bulundu. TAT kullananlar kullanmayanlara göre daha gençti (p= 0,033). TAT kullanımı işsiz, öğrenci, tam gün çalışan gruplarında diğer meslek gruplarına göre (p= 0,042), bekârlarda evlilere oranla (p= 0,026) ve eğitim düzeyi yüksek olanlar da düşük olanlara göre (p= 0,009) daha fazlaydı. En sık TAT’a başvuru sebebinin ‘Bu tedavinin baş ağrısını etkili şekilde tedavi ettiğine inanma’ olduğu bulundu. TAT kullanan hastaların % 85’i önerilen tıbbi tedaviye de devam etmişti. Sonuç: Bekâr ve eğitim düzeyi yüksek bir hastanın TAT kullanımı için daha yüksek oranda aday olduğunu saptadık. Hastalarımızın önemli oranda TAT ile birlikte medikal tedaviye devam etmesi ülkemizde TAT’lerin tek başına kullanımının halen genel kabul görmediğini göstermektedir

    Türkiye'de inme hastalarında atrial fibrilasyon ve yönetimi: Nörotek Çalışması gerçek hayat verileri (S-011)

    No full text

    Nöroloji klinik pratiğinde PEG: Nörotek Türkiye planlı subgrup analizi (S-012)

    No full text

    Türkiye’de inme hastalarında atrial fibrilasyon ve yönetimi: NÖROTEK çalışması gerçek hayat verileri

    No full text

    Gastrostomy in hospitalized patients with acute stroke: "NoroTek" Turkey point prevalence study subgroup analysis

    No full text
    Objective: Nutritional status assessment, dysphagia evaluation and enteral feeding decision are important determinants of prognosis in acute neurovascular diseases. Materials and Methods: NöroTek is a point prevalence study conducted with the participation of 87 hospitals spread across all health sub regions of Turkey conducted on 10-May-2018 (World Stroke Awareness Day). A total of 972 hospitalized neurovascular patients [female: 53%, age: 69±14; acute ischemic stroke in 845; intracerebral hematoma (ICH) in 119 and post-resuscitation encephalopathy (PRE) in 8] with complete data were included in this sub-study. Results: Gastrostomy was inserted in 10.7% of the patients with ischemic stroke, 10.1% of the patients with ICH and in 50% of the patients with PRE. Independent predictors of percutaneous endoscopic gastrostomy (PEG) administration were The National Institutes of Health Stroke Scale score at admission [exp (β): 1.09 95% confidence interval (CI): 1.05-1.14, per point] in ischemic stroke; and mechanical ventilation in ischemic [exp (β): 6.18 (95% CI: 3.16-12.09)] and hemorrhagic strokes [exp (β): 26.48 (95% CI: 1.36-515.8)]. PEG was found to be a significant negative indicator of favorable (modified Rankin’s scale score 0-2) functional outcome [exp (β): 0.032 (95% CI: 0.004-0.251)] but not of in-hospital mortality [exp (β): 1.731 (95% CI: 0.785-3.829)]. Nutritional and swallowing assessments were performed in approximately two-thirds of patients. Of the nutritional assessments 69% and 76% of dysphagia assessments were completed within the first 2 days. Tube feeding was performed in 39% of the patients. In 83.5% of them, tube was inserted in the first 2 days; 28% of the patients with feeding tube had PEG later. Conclusion: The NöroTek study provided the first reliable and large-scale data on key quality metrics of nutrition practice in acute stroke in Turkey. In terms of being economical and accurate it makes sense to use the point prevalence method.Amaç: Akut nörovasküler hastalıklarda nütrisyonel durum ve disfaji değerlendirmesi ve enteral beslenme kararı önemli prognoz belirleyicilerindendir. Gereç ve Yöntem: NöroTek, 10 Mayıs 2018’de (Dünya İnme Farkındalık Günü) Türkiye’nin tüm sağlık alt bölgelerine yayılmış 87 hastanenin katılımıyla gerçekleştirilen bir nokta prevalans çalışmasıdır. Hastanede yatan ve bu alt çalışma için toplanan verisi tam olan toplam 972 nörovasküler hasta (kadın: %53, yaş: 69±14 yıl; 845’i akut iskemik inme; 119’u intraserebral hematom ve 8’i post-resüsitasyon ensefalopatisi) analiz edildi. Bulgular: Gastrostomi iskemik inmeli hastaların %10,7, intraserebral kanamalıların %10,1 ve post-resusitasyon ensefalopatisi olanların %50’sine uygulanmıştır. Perkütan endoskopik gastrostomi (PEG) gereksiniminin bağımsız belirleyicileri, iskemik inme grubunda kabul NIHSS [exp (β): 1,09, %95 güven aralığı (GA): 1,05-1,14, puan başına] ile hem iskemik hem de hemorajik inmelerde mekanik ventilasyon uygulanmış olmasıdır [iskemik için: exp (β): 6,18, %95 GA: 3,16- 12,09] ve hemorajik inme için: [exp (β): 26,48, 95% GA: 1,36-515,8]. İnme olgularında PEG uygulaması hastane içi mortalite için bağımsız belirleyici değildi [exp (β): 1,731, 95% GA: 0,785-3,829]. Ancak, PEG uygulanmış olması taburculuk esnasında iyi prognoza (modifiye Rankin skoru 0-2) sahip olabilme için anlamlı bir negatif etmen olarak bulundu [exp (β): 0,032, %95 GA: 0,004-0,251]. Hastanede yatan nörovasküler hastaların yaklaşık üçte ikisinde malnütrisyon ve yutma bozukluğu açısından değerlendirme yapılmıştı. Nutrisyonel status değerlendirmesinin %69’u ve disfaji değerlendirmesinin %76’sı ilk 48 saat içinde gerçekleştirilmişti. Tüple enteral nütrisyon uygulama oranı %39’du. Beslenme tüplerinin %83,5’i ilk 2 gün içinde yerleştirilirken beslenme tüpü olan hastaların %28’ine daha sonra PEG açılmıştı. Sonuç: NöroTek çalışması ile Türkiye’de hastanede yatan akut inme hastalarında nutrisyonel uygulamaların temel kalite ölçütlerine ilişkin ilk güvenilir ve büyük ölçekli veri sağlanmıştır. Ekonomik olması ve doğruluğu açısından nokta yaygınlık yönteminin bu tip verilerin temini için daha fazla kullanılması mantıklıdır
    corecore