14 research outputs found

    Promjene u razini ugljikove anhidraze i histopatologiji škrga i jetre kalifornijske pastrve nakon izlaganja klorpirifosu

    Get PDF
    Chlorpyrifos is an organophosphate pesticide widely used in agriculture and aquaculture. This study investigated its effects on carbonic anhydrase (CA) enzyme activity and histopathology of rainbow trout gill and liver. The fish were exposed to 2.25 (25 % of 96 h LC50), 4.5 (50 % of 96 h LC50), and 6.75 μg L-1 (75 % of 96 h LC50) of chlorpyrifos for 24, 48, 72, and 96 h. CA activity was measured in liver and gills and histopathological changes were examined by light microscopy. The most common liver changes at most of the chlorpyrifos concentrations were hyperaemia and degenerative changes. Gill tissues were characterised by lamellar hyperaemia, lamellar oedemas, clumping, cellular degeneration, hyperplasia, and lamellar atrophy. CA enzyme activity in the gills decreased at all concentrations at 48, 72, and 96 h after exposure to chlorpyrifos (p<0.05). Similarly, there was a time-dependent decrease in CA activity at all of the concentrations in liver tissues (p<0.05). The present study indicated that chlorpyrifos inhibits CA enzyme activity and causes histopathological damage in gill and liver tissues.Klorpirifos je organofosforni pesticid široke primjene u poljoprivredi i ribarstvu. U ovome radu istražili smo njegov učinak na aktivnost enzima ugljikove anhidraze te histopatologiju škrga i jetre u kalifornijske pastrve. Ribe su bile izložene klorpirifosu u koncentracijama 2,25 μg L-1 (25 % 96-satnog LC50), 4,5 μg L-1 (50 % 96-satnog LC50) i 6,75 μg L-1 (75 % 96-satnog LC50) tijekom 24, 48, 72 i 96 sati. Aktivnost ugljikove anhidraze mjerena je u jetri i škrgama, a histopatološke promjene promatrane su svjetlosnom mikroskopijom. Najčešće promjene u jetri pri većini koncentracija bile su hiperemija i degenerativne promjene. Na tkivu škrga primijećeni su hiperemija i edemi u škržnim listićima, sljepljivanje i degeneracija stanica, hiperplazija te atrofija škržnih listića. Aktivnost ugljikove anhidraze u škrgama smanjila se pri svim koncentracijama nakon 48, 72 i 96 sati izloženosti (p<0.05). Također je uočeno i smanjenje aktivnosti ugljikove anhidraze u jetri ovisno o duljini izloženosti pri svim koncentracijama (p<0.05). Dobiveni rezultati upućuju na to da klorpirifos inhibira aktivnost ugljikove anhidraze i izaziva značajna histopatološka oštećenja u škrgama i jetri

    Incidence of mandibular and maxillary impacted canines transmigration: A retrospective study

    No full text
    Amaç: Transmigrant maksiller ve mandibular kaninlerin insidansını belirlemek, patolojik değişiklikleri ve tedavi seçeneklerini değerlendirmektir. Gereç ve Yöntem: Panoramik radyograflara ve klinik kayıtlara dayanan retrospektif bir çalışma planladık. Transmigrant kaninler (TK), panoramik radyografta tarandı. TK saptandığında, yaş, cinsiyet, süt kaninlerin varlığı, komşu dişin radyografi ve tedavi seçeneği (çekim, ortodontik tedavi veya periyodik takip) hastaların kayıtlarından alındı. Bulgular: Sekiz hastada 8 TK (4 maksilla, 4 mandibula) bulundu. Transmigrasyon oranı %0.08'di. TK'lerin 3'ü sağ tarafta ve 5'i sol taraftaydı. Hiçbirinde kuronun etrafındaki dental folikülde genişleme veya komşu diş kökünde rezorpsiyon görülmedi. Sonuç: TK'ler hem alt çenede hem de üst çenede görülebilir. Erken teşhis prognozu ve tedavi sonuçlarını iyileştirebilir. Zamanla oluşabilecek olan komplikasyonları önlemeye de yardımcı olur.Aim: We attempted to determine the incidence of transmigrant maxillary and mandibular canine teeth, assess pathological changes and treatment choices. Material and Methods: We planned a retrospective study based on panoramic radiographs and clinical records. Transmigratecanines (TCs)were scanned in the panoramic radiographs. When a TC was determined, age and sex, presence of primary canines, radiographic data from the adjacent teeth and treatment choice (extraction, orthodontic treatment or periodical follow-up) were taken from the patient’s records. Results: We found 8 TCs (4 in maxilla, 4 in mandible) in 8 patients (4 males, 4 females). The rate of transmigration was 0.08%. Three of TCs were in the right and 5 were in the left side. None of the TCs showed pathological signs such as expansion of the dental follicle around the crown, cysts, or root resorption of adjacent teeth. Conclusion: TCs are seen both in upper and lower jaws. Early detection of them can improve the prognosis and treatment outcomes. It also helps preventing the complications that may occur later on time

    Effect of platelet-rich fibrin in reducing postoperative complications after impacted third molar surgery: a prospective, randomized controlled clinical trial

    No full text
    Objective: The first aim of this study was to evaluate the effect of platelet-rich fibrin (PRF) on pain, swelling, and trismus after mandibular impacted third molar surgery without the use of postoperative antibiotics. A second aim was to evaluate the patients’ quality of life (QOL) during the postoperative period. Materials and Method: Forty patients, who had bony impacted, mesio-angular mandibular third molars that were fully covered with mucosa, were selected. Patients were divided into two groups: PRF was placed in the socket in the first group and, traditional surgery was performed in the second group (the socket was left empty). The same surgeon performed all surgeries under local anesthesia. No antibiotics were prescribed after surgery. The outcome variables were pain, swelling, trismus, and QOL over a follow-up period of seven days. Results: The mean age of the patients was 23.3 (±3.9) years in the first group, and 23.3 (±4.6) years in the second group. Statistical analyses of the postoperative results showed that there were no significant differences between the groups with regard to pain, swelling, trismus, and QOL scores (p>0.05). Conclusion: The present study showed that PRF use had no significant effect on the postoperative pain, swelling, trismus, and QOL after impacted third molar surgery

    Mandibuler insiziv kanalın panoramik radyograf ve konikışınlı bilgisayarlı tomografi ile değerlendirilmesi

    No full text
    Mandibuler insiziv kanalın panoramik radyograf ve konik ışınlı bilgisayarlı tomografi ile değerlendirilmesi Amaç: Bu çalışmada, konik ışınlı bilgisayarlı tomografi (CBCT) ve digital panoramik radyograf (DPR) kullanarak mandibular insiziv kanalın, anterior loop"un ve mental foramenin karakteristiğini ve lokalizasyonunu incelemek amaçlanmıştır. Gereç ve Yöntemler: Mandibuler insiziv kanal görünürlüğü, anterior loop ve mental foramenin lokalizasyonu için hem DPR hem de CBCT görüntüsü olan 430 hasta bu retrospektif çalışmaya dahil edildi. Bütün CBCT"ler konik ışınlı volumetrik tomografi cihazı ile alındı. Bulgular: Panoramik görüntüde %17.7 ve CBCT görüntüsünde %89.1 interforaminal bölgede en az bir tarafta mandibular insiziv kanal (MIK) gözlemlenmiştir. MIK"ın fark edilmesinde kullanılan iki metod arasında istatistiksel olarak anlamlı bir fark bulunmuştur (p.000). Sonuç: Mental foraminalar arasında cerrahi bir operasyon planlandığında MIC ,,ın olma ihtimali düşünülmelidir. Bunun yanı sıra; DPR, MIC"ın araştırılmasında güvenilir bir teknik değildir. Kritik durumlarda CBCT kullanımı tavsiye edilirBackground: This study aimed to evaluate the location and characteristics of mental foramen, anterior loop and mandibular incisive canal using cone beam computed tomography (CBCT) and digital panoramic radiograph (DPR). Methods: 430 patients both DPRs and CBCTs scans for the location of mental foramen, anterior loop and mandibular incisive canal visibility were included in this retrospective study. All CBCTs were generated with a cone-beam volumetric tomography device. Results: The mandibular incisive canal (MIC) at least one side in the interforaminal region was detected in 17.7% of panoramic images and 89.1% of CBCT images. There was statistically significant difference between two methods (p.000) in terms of MICs detection. Conclusion: When planning a surgical operation between the mental foraminas, possibility of the presence of MIC should be taken into consideration. Besides, DPR is not a reliable technique in detecting MIC. In critical situations, use of CBCT is recommended

    ‘Türk’ Psikolojisinin Yüzyılı ve Madundan Mağdura Kürtler

    No full text
    Alparslan K, Bayad A. ‘Türk’ Psikolojisinin Yüzyılı ve Madundan Mağdura Kürtler. In: Işık A, Kılıçarslan G, Hiroğlu B, Sağır K, Kurt Ç, eds. Kürtler ve Cumhuriyet. 1st ed. Ankara: Dipnot Yayınları; 2023: 159-172.Türkiye’de psikoloji bir bilim dalı olarak cumhuriyetle yaşıt sayılır. İlk psikoloji kürsüsü 1937 yılında İstanbul Üniversitesi bünyesinde kurulmuş olduğu halde psikoloji eğitimine 1915 yılında başlanmış ve bunun da öncesine giden yerel psikoloji örneği sayılabilecek kitaplar yazılmış, dersler verilmiştir. Gelgelelim, görece erken sayılabilecek başlangıç tarihine rağmen Türkiye’de psikoloji genel olarak geliş(e)memiş, toplumdan kopuk veya batılı örneklerinin kötü bir taklidi olmakla itham edilegelmiştir. Bununla beraber alanın Türkiye’deki kuruluş ve kurumsallaşma evresinde kurucu ideoloji ve dönemin toplumsal dinamikleri ile ilişkisine eğilerek erken cumhuriyet dönemini odağına alan hatırı sayılır eleştirel bir literatür de oluşmuş durumdadır. Ne var ki psikologların dernekleştiği 1970’lerden itibaren kullanıma girip bugün itibariyle banalleşen ‘Türk’ psikolojisi kavramının hangi tarihsel kavşaklardan geçerek anaakımlaştığı ve cumhuriyetin kurucu ethosu olan Türklük ile psikoloji arasında nasıl bir ilişki olduğu (bildiğimiz kadarıyla) henüz sistematik bir analize tabi tutulmamıştır. Bu yüzden bir grup araştırmacı olarak 2019 yılından bu yana bu sorular etrafında yürüttüğümüz bir dizi araştırmanın bulgularını bu bölümde kısa bir değerlendirmeyle sunuyoruz

    COVID-19 Geçiren ve Geçirmeyen Aşılı Sağlık Çalışanlarında Anti RBD IgG ve Nötralizan Antikor Düzeyleri: Yuvalandırılmış Olgu Kontrol Çalışması

    No full text
    Giriş ve Amaç: SARS-COV-2’ye karşı geliştirilen aşıların, COVID-19’a bağlı mortalite ve morbiditeyi azalttığı bildirilmiştir. Bu çalışmanın amacı, en az 2 doz Sinovac ile homolog veya 2 doz Sinovac ve en az 1 doz BNT162b2 ile heterolog aşılama sonrası COVID-19 enfeksiyonu geçiren sağlık çalışanları ile hastalığı geçirmeyenler arasındaki risk faktörlerini belirlemek, oluşan anti-ACE2-RBD IgG antikor düzeyi ve nötralizan antikor yüzdelerinde fark olup olmadığını saptamaktır.Gereç ve Yöntem: Dokuz Eylül Üniversitesi Hastanesi’nde homolog veya heterolog aşılanmış 548 sağlık çalışanı 4 Mart 2021 ile 31 Ocak 2022 tarihleri arasında ileriye dönük incelendi. İzlem süresi boyunca SARS-CoV-2 pozitif saptanan 65 vakaya karşılık; hastalığı geçirmeyen 130 sağlık çalışanı yaş, cinsiyet, meslek ve aşılanma durumuna göre eşleştirilerek kontrol grubu oluşturuldu. Altta yatan kronik hastalıklar, vücut kitle indeksi, sigara kullanımı bağımsızdeğişkenler olarak belirlendi. İzlem boyunca alınan kan örneklerinden kantitatif olarak anti-RBD IgG (SARS-COV-2 IgG, Abbott) düzeyleri ve anti-RBD/spike nötralizan antikor yüzdeleri (ACE2-RBD Neutralization Assay – ELISA, DIA.PRO) saptandı. Vaka grubunda PCR pozitifliği öncesinde alınan son kan örneği ile kontrol grubunda aynı döneme ait olan kan örneklerinden tespit edilen anti-RBD IgG anti- RBD/spike nötralizan antikor yüzdeleri sayısal olarak karşılaştırıldı. Kategorize edilmiş değişkenler Pearson χ2 ve Fisher exact test ile, sayısal değişkenler ise Mann-Whitney U ve Kruskal-Wallis testleri ile analiz edildi.Bulgular: SARS-CoV-2 pozitif saptanan 65 vakanın hepsinin klinik seyri hafifti ve hiçbirinin hastane yatış ihtiyacı olmadı. Vakaların ortanca yaşı 39 (min-max:24-55) olup, %78,5’i kadındı. Kontrol grubu ile karşılaştırıldığında, vakaların daha fazla komorbiditesi vardı (p = 0.021). Vakaların %35,4’ü 2 doz CoronaVac, %4,6’sı 3 doz CoronaVac, %24,6’sı 2 doz CoronaVac ve 1 doz BNT162b2 ve %35,4’ü 2 doz CoronaVac ve 2 doz BNT162b2 ile aşılanmıştı. Son aşılama ile SARS-CoV-2 PCR pozitifliği arasındaki ortanca zaman aralığı 110 gün, homolog aşılananlarda 66 gün (min-max: 34-349), heterologlarda 125 gündü (min-max: 27-205) (p = 0.043). Anti-RBD antikor titreleri vaka grubunda ortalama 4982.9 AU/ml, kontrol grubunda 4921.0 AU/ml saptandı. İki grup arasında istatistiksel olarak fark bulunmadı (p = 0.767). Nötralizan antikor yüzdeleri ortancası vakalarda %95.32, kontrollerde %95.52 bulundu, aralarında istatistiksel olarak anlamlı fark saptanmadı (p = 0.628).Sonuç: SARS-CoV-2’ye karşı aşılı olup enfeksiyon geçirenler ile geçirmeyen kontrol grubu arasında anti-RBD antikor düzeyi ile nötralizan antikor yüzdesi arasında fark saptanmamıştır. Enfeksiyon gelişiminde antikor düzeylerinden ziyade konak özellikleri (yaş, komorbidite varlığı, genetik özellikler), hücresel immünite, vaka sayılarının arttığı dönemde viral yüke maruziyetin artışı, enfeksiyon kontrol önlemlerine uyum ve yeni varyantların ortaya çıkmasıyla immün yanıttan kaçışın daha önemli olduğu düşünülmektedir. Çalışma için Dokuz Eylül Üniversitesi Klinik Araştırmalar Etik Kurulu (no: 2021/07-01), Türkiye İlaç ve Tıbbi Cihaz Kurumu Klinik Araştırmalar Daire Başkanlığı (kod: 21-AKD-33) ve T.C. Sağlık Bakanlığı Sağlık Hizmetleri Genel Müdürlüğünden (2021-02-12T15_05_18) izin alınmıştır. Bu çalışma Dokuz Eylül Üniversitesi Bilimsel Araştırma Projeleri Daire Başkanlığı (DEÜ-BAP) tarafından desteklenmiştir.Anahtar Kelimeler: COVID-19, CoronaVac, BNT162b2, antikor, nötralizan antikor</p

    Sağlık Çalışanlarında Erken ve Geç Dönem İkinci COVID-19 Booster Dozuna Antikor Yanıtının İzlemi

    No full text
    Giriş ve Amaç: Primer COVID-19 aşılamasının ardından yeni varyantların ortaya çıkması ve immunitenin azalması nedeniyle üçüncü ve riskli gruplarda dördüncü booster doz uygulaması başlatılmıştır. Ülkemizde iki doz CoronaVac ile aşılamanın ardından homolog veya heterolog [Pfizer-BioNTech (BNT162b2)] 3.doz aşıyı takiben en erken 3 ay sonra booster dozunun yapılması önerilmektedir. Bu çalışmanın amacı; üç doz aşılı sağlık çalışanlarının altı ay süreyle antikor yanıtını izlemek ve erken/geç dönemdeki ikinci booster dozuna humoral cevabı karşılaştırmaktır.Gereç ve Yöntem: Sunulan çalışma; Dokuz Eylül Üniversitesi (DEÜ) Hastanesinde, 04.03.2021-31.12.2021 tarihleri arasında, 2 doz CoronaVac aşılı, sistematik örnekleme ile seçilen 548 sağlık çalışanında yürütülen prospektif kohort çalışmanın son dönem izlem sonuçlarını içermektedir. Temmuz-Ağustos 2021 ayları boyunca 3.doz aşı, 16.08.2021 tarihinden itibaren 4.doz aşı uygulamasını takiben 23 Ağustos - 03 Eylül 2021 tarihleri arasında ilk kan alımı, 08- 10 Aralık 2021 tarihleri arasında ikinci kan alımı gerçekleştirildi. Katılımcıların serum örneklerinde; kemiluminesens yöntemi ile anti-RBD IgG antikor [SARS-CoV-2 IgG II QUANT (Abbott)] düzeyi ölçüldü. Testin kantitasyon aralığı 50- 40.000 AU/ml olup ≥50 AU/ml değerler pozitif kabul edildi. Tanımlayıcı istatistikte; antikor düzeyleri median ve IQR olarak verildi, analizlerde Wilcoxon ve Mann Whitney U testleri kullanıldı. Çalışma için gerekli izinler DEÜ Klinik Araştırmalar Etik Kurulu (no: 2021/07-01), Türkiye İlaç ve Tıbbi Cihaz Kurumu Klinik Araştırmalar Daire Başkanlığı (kod:21-AKD-33) ve T.C. Sağlık Bakanlığı Sağlık Hizmetleri Genel Müdürlüğü’nden (2021-02-12T15_05_18) alındı. Proje, DEÜ Bilimsel Araştırma Projeleri Daire Başkanlığı tarafından desteklendi. Yazarların herhangi bir çıkara dayalı ilişkisi yoktur.Bulgular: Üçüncü doz aşılama başladıktan sonra ilk kan alımına kadar geçen sürede (7-67 gün, median:53 gün) 283 kişi 3.doz (BioNTech:261, CoronaVac:22), 38 kişi 4.doz aşısını oldu. İlk kan alımından 92-108 gün sonra ikinci kan alımı yapıldı. İzlem süresince sadece 3.doz aşılı olan sağlık çalışanlarının ilk kan alımındaki antikor düzeyi medianı 16511 AU/ml (8775.4-26419), ikinci kan alımında 9165.1 AU/ml (4200.3-16810.6) idi (p&lt;0.001). Dördüncü dozunu (2.booster) erken dönemde (3.doz aşıdan ortalama 45 gün sonra, min:41-max:50 gün) olan sağlık çalışanlarının (n:38) ilk ölçümde antikor düzeyi ortancası 40000 AU/ml (26402-40000), ikinci ölçümde 8740.5 AU/ml (5607.8-12878.8) olarak saptandı. P&lt;0.001 İkinci booster dozunu geç dönemde (3.doz aşıdan ortalama 140 gün sonra, min:135-max:150 gün) olan sağlık çalışanlarının (n:11) ise ilk ölçüm antikor düzeyi ortancası 14786 (8174-31324.7) AU/ml, ikinci ölçümde 40000 (24018-40000) AU/ml (5607.8-12878.8) olarak saptandı. 3 doz aşılı olanlar ile 2.booster dozunu erken dönemde olan sağlık çalışanlarının ise ikinci kan alımında antikor düzeyleri arasında fark saptanmadı (p:0.81). Erken ve geç dönem 2.booster dozundan 7-21 gün sonra yapılan ölçümde her iki grubun antikor düzeyi medyanı 40000 AU/ml saptandı.Sonuç: Üç doz aşılı sağlık çalışanlarında yaklaşık altı ay sonra antikor ortanca değerinde %45 azalma meydana gelmekle beraber üçüncü dozdan 1.5 ay sonra yani erken dönemde 4. dozunu (ikinci booster) yaptıranlarla benzer antikor düzeyine sahiptiler. Ayrıca booster dozunu 1.5 ve 4.5 ay sonra yaptıran sağlık çalışanlarının antikor yanıtının da aynı olması nedeniyle bu çalışmamızın sonuçlarına göre 4. dozun üç ay yerine en erken 5 ay sonra yapılması önerilebilir. Ancak; varyantlar da göz önünde bulundurularak, daha büyük sayıda katılımcıların olduğu çalışmalar ile bu bulguların desteklenmesi gerekmektedir.Anahtar Kelimeler: antikor, aşı, booster, COVID-19</p
    corecore