13 research outputs found

    The Relationship Between Religiosity and Marital Adjustment: A Research on Married Individuals

    No full text
    Bu çalışmanın amacı, evlilik uyumu ve dindarlık arasındaki ilişkiyi incelemektir. Dinler, birey ve toplum hayatında önemli bir yeri olan evlilik ve aile yaşantısına fazlaca ilgi göstermişlerdir. Bu iki kurumun muhafazası amacıyla birtakım emir ve yasaklar ortaya koymuşlar, eşler arasındaki ilişkinin huzurlu ve uzun süreli olmasını amaçlamışlardır. Ancak son dönemlerde yaşanan modernleşme ve sekülerleşme gibi büyük çaplı değişimlerin, dinlerin insanlar üzerindeki etkisini azalttığı öne sürülmekte, bu azalan etki evlilik ve ailenin yapısı ve işleyişinde de hissedilmektedir. Bilhassa son yüzyılda cinsellik algısının, kadın ve erkek rollerinin belirgin bir şekilde değişmesi, nikâhsız birliktelik, boşanma ve tek ebeveynli aile oranlarının artması gibi somut bulgular bu açıdan değerlendirilmektedir. Bu bağlamda dinî yaşayış ile evlilik ve aile hayatı arasındaki ilişkinin günümüzde devam edip etmediği sorusu önem kazanmaktadır. Araştırmanın örneklemi, en az bir yıllık evli olan 418 bireyden oluşmaktadır. Veriler Çift Uyum Ölçeği ve Dinsel Yaşayış Ölçeği ile toplanmıştır. Toplanan veriler Pearson Moment ve Spearman Rho korelasyon analizi ile incelenmiştir. Araştırma sonuçlarına göre evlilik uyumu ve dindarlık arasında pozitif yönde, anlamlı, ancak düşük düzeyde bir ilişki tespit edilmiştir. Aynı şekilde dindarlık ve evlilik uyumunun alt boyutları ile evlilik uyumu ve dindarlığın alt boyutları arasında da pozitif yönde, genellikle anlamlı ve düşük düzeyde bir ilişki olduğu belirlenmiştir. Ortaya çıkan bu araştırma bulguları ilgili literatür bağlamında tartışılmış ve yorumlanmış, ileride yapılacak çalışmalar için önerilerde bulunulmuştur. Bu bağlamda dinlerin, sosyal kontrol ve sosyal destek özellikleri vasıtasıyla bireyin evlilik uyumuna katkı sağlayabilecekleri, çiftler için sosyal bir ağ vazifesi görebilecekleri, birlikte yapılan dinî pratiklerin evliliğe olumlu yansımalarının olabileceği, geleneksel dinî kabullerin evlilik uyumuna destek olmakla birlikte modern dönemde birtakım problemleri beraberinde getirebileceği, travmatik olaylar karşısında tercih edilen dinî başa çıkma tarzının çiftlerin ilişkisinde etkili olabileceği ifade edilmiştir. Ayrıca evlilik uyumunu etkileyen birçok faktör olduğu için, dindarlığın, evlilikteki bütün problemlerin anahtarı olduğunu öne sürmenin doğru olmayacağı, dindarlığın ikincil bir faktör olarak daha çok evlilik uyumunu etkileyen faktörlere bakışı şekillendirdiği belirtilmiştir. Öneriler kısmında ise dindarlık düzeyinden ziyade dindarlık tarzlarını ölçen ölçeklerle de çalışmaların yapılması gerektiği, bu sayede bazı dindarlık tarzlarının evlilik uyumu üzerindeki olası negatif etkilerinin ortaya çıkarılabileceği, farklı kültürel kabullerden mütevellit evlilik uyumuna dair uyarlama ölçeklerin yerelleştirilmesine ya da kültürle uyumlu ve onu temsil kabiliyetine sahip özgün ve yerli ölçekler geliştirilmesine ihtiyaç duyulduğu, evlilik uyumu çalışmalarında boylamsal çalışmaların daha sağlıklı sonuçlar vereceği, çalışmamızda elde ettiğimiz bulguların evlilik ve aile terapilerinde dinî yaşayışın kullanılmasına ilişkin çalışma yapacak uzmanlara veriler sunabileceği belirtilmiştir

    The relationship between marital adjustment and religiosity: the case of Adana.

    No full text
    TEZ11218Tez (Doktora) -- Çukurova Üniversitesi, Adana, 2018.Kaynakça (s. 286-386) var.iii, 393 s. : tablo ; 29 cm.Bu çalışmanın amacı, evlilik uyumu ve dindarlık arasındaki ilişkiyi incelemektir. Araştırmanın örneklemi, en az bir yıllık evli olan 418 bireyden oluşmaktadır. Veriler demografik bilgi formu, Çift Uyum Ölçeği ve Dinsel Yaşayış Ölçeği ile toplanmıştır. Ayrıca araştırmacı tarafından hazırlanan evlilikte dinin etkisini hissetme, evlilikteki cinsiyet rolleri, eşe yapılan yüklemeler ve akraba ilişkilerine dair tutum maddelerine de yer verilmiştir. Toplanan veriler Pearson Moment ve Spearman Rho korelasyon analizi, bağımsız gruplar t testi, tek yönlü ANOVA, tek yönlü MANOVA ve çoklu doğrusal regresyon analizi ile incelenmiştir. Araştırma sonuçlarına göre evlilik uyumu ve dindarlık arasında pozitif yönde, anlamlı, ancak düşük düzeyde bir ilişki tespit edilmiştir. Aynı şekilde dindarlık ve evlilik uyumunun alt boyutları ile evlilik uyumu ve dindarlığın alt boyutları arasında da pozitif yönde, genellikle anlamlı ve düşük düzeyde bir ilişki olduğu belirlenmiştir. Araştırmaya ait diğer bulgular şu şekildedir: 1. Evlilikte dinin etkisini hissetmeye dair değişkenler ile evlilik uyumu arasında anlamlı bir ilişki vardır. 2. Evlilikteki cinsiyet rolleri, eşe yapılan yüklemeler ve akraba ilişkilerine ait değişkenlerle hem evlilik uyumu hem de dindarlık arasında anlamlı bir ilişki vardır. 3. Erkeklerin evlilik uyumu, kadınlara göre daha yüksektir. 4. Görücü usulü ve isteyerek evlenenlerin dindarlık düzeyi, tanışarak evlenenlere göre daha yüksektir. 5. Evlilik yaşı arttıkça evlilik uyumu artmakta, dindarlık ise azalmaktadır. 6. Eşle yaş farkına dair bazı gruplar, evlilik uyumu açısından farklılaşmaktadır. 7. Evlilik süresi arttıkça dindarlık artmaktadır. 8. Çocuk sayısı ve planlanan çocuk sayısı arttıkça dindarlık artmaktadır. 9. Çalışan erkeklerin evlilik uyumu, çalışan kadınlardan daha yüksektir. 10. Çalışmayan kadınların dindarlık düzeyi, çalışan kadınlardan daha yüksektir. 11. Eşi çalışmayan katılımcıların evlilik uyumu, eşi çalışan katılımcılara göre daha yüksektir. 12. Eşi çalışmayan erkeklerin evlilik uyumu, eşi çalışmayan kadınlara göre daha yüksektir. 13. Geliri eşinden az olan kadınların dindarlık düzeyi, geliri eşinden fazla olan kadınlara göre daha yüksektir. 14. Evlilik öncesi cinsel tecrübe yaşamayanların dindarlık düzeyi, evlilik öncesi cinsel tecrübe yaşayanlara göre daha yüksektir. 15. Evlilik öncesi cinselliği onaylamayanların dindarlık düzeyi, evlilik öncesi cinselliği onaylayanlara ve kararsızlara göre daha yüksek, evlilik öncesi cinselliği onaylayanların dindarlık düzeyi de kararsızlara göre daha yüksektir. 16. Evlilik dışı cinsel tecrübe yaşamayanların hem evlilik uyumu hem de dindarlık düzeyi, evlilik dışı cinsel tecrübe yaşayanlara göre daha yüksektir. 17. Evlilik dışı cinsel tecrübeyi onaylayanlar ve onaylamayanların dindarlık düzeyi, kararsızlara göre daha yüksektir. 18. Anne-babanın evliliğine ait mutluluk düzeyi arttıkça hem evlilik uyumu hem de dindarlık artmaktadır. Ortaya çıkan bu araştırma bulguları ilgili literatür bağlamında tartışılmış ve yorumlanmış, ileride yapılacak çalışmalar için önerilerde bulunulmuştur.The purpose of this study is to examine the relationship between marital adjustment and religiosity. The sample of the study is consisted of 418 individuals who were married for at least one year at the time of the study. The data were collected by demographic information form, Dyadic Adjustment Scale and Religious Living Scale. In addition, attitude items, prepared by the researcher, in relation to the feeling the influence of religion on marriage, gender roles in marriage, attributions to spouse, and relative relationships were also included. The collected data were analyzed by Pearson Moment and Spearman Rho correlation analysis, independent groups t-test, one way ANOVA, one way MANOVA, and multiple linear regression analysis. According to the results, there is a positive, significant but low-level correlation between marital adjustment and religiosity. Likewise, it is determined that there is a positive, generally significant and low-level correlation between the religiosity and sub-dimensions of marital adjustment and the marital adjustment and sub-dimensions of religiosity. The other findings of the research are as follows: 1. There is a significant relationship between marital adjustment and the variables in relation to the feeling the influence of religion on marriage. 2. There is a significant relationship between variables in relation to the gender roles in marriage, attributions to spouse, and relative relationships with marital adjustment and religiosity. 3. Men’s marital adjustment level is higher than women. 4. Those who have arranged marriages are more religious than the couple-initiated ones. 5. As the age of marriage increases, marital adjustment increases and religiosity decreases. 6. Some groups regarding age difference with partner differ in terms of marital adjustment. 7. As the duration of marriage increases, religiosity increases. 8. Religiosity increases as the number of children and the number of children planned increases. 9. Marital adjustment of employed men is higher than employed women. 10. Unemployed women’s religiosity level is higher than employed women. 11. Marital adjustment level of participants whose wifes are unemployed is higher than the employed ones. 12. Marital adjustment level of men whose wifes are unemployed is higher than the women whose husbands are unemployed. 13. The religiosity level of women whose income are less than their husband’s is higher than women whose income are more than their husband’s. 14. The religiosity level of the participants who have not premarital sexual experience is higher than the participants who have premarital sexual experience. 15. The religiosity level of the participants who doesn’t approve premarital sex is higher than the participants who approve premarital sex and are undecided. The religiosity level of the participants who approve premarital sex is higher than the participants who are undecided. 16. Marital adjustment and religiosity level are higher for those who have not experience extramarital sex than those who have experience extramarital sex. 17. The religiosity level of those who approve and disapprove extramarital sex is higher than those who are undecided. 18. As the level of happiness of the parents’ marriage increases, both marital adjustment and religiosity level increase. These emerging research findings are discussed and interpreted in the context of the relevant literature, and suggestions have been made for future work

    A Psychological Approach to the Pilgrimage

    No full text
    Hac ibadeti; psikolojik ve sosyolojik, bedenî ve malî özellikleri birlikte ta- şıması, ayrıca birçok ibadeti bünyesinde barındırması sebebiyle kapsamlı ve çok yönlü bir ibadet olarak kabul edilmektedir. O, diğer ibadetlere nispetle daha zor ve sabır gerektiren dinî kurallara ve fizikî şartlara sahiptir. Hac bün- yesinde yapılan her ibadet ve eylemin sembolik bir ifadesi bulunmakta ve bu sembolik ifadeler hac boyunca bireyi etkilemektedir. Bu etki neticesinde bire- yin, hac süresince bazı dinî tecrübeler yaşaması, hac sonrası içten içe bir dinsel değişim geçirmesi beklenebilir. Bu bağlamda tevbe ve günahlardan arınma, ölümün hatırlanması ve bazı ahlâkî değerlerin güçlendirilmesi hacda öne çıkan dinî yaşayışlar olarak değerlendirilebilir.Pilgrimage is regarded as a comprehensive and sophisticated worship because of the fact that it includes both psychological, sociological, physical and financial characteristics, and also contains many worshiping. It has religious principles and physical conditions which require patience and are more difficult to practice than other worships. Every worship and act performed during pilgrimage has a symbolic meaning and it impresses the individual throughout pilgrimage. As a result of these impressions, it can be expected that individuals may have different kind of religious experiences during pilgrimage and become a more religious person after pilgrimage. In this context, repentance, redemption, remembering death and strengthening particular moral values are considered as prominent religious experiences in pilgrimage

    THE PSYCHOLOGY OF RELIGION and SPIRITUALITY? YES and NO

    No full text
    Bu makale alanımızın, kendini "din ve maneviyat psikolojisi" olarak yeniden isimlendirip isimlendirmemesi gerektiği sorusunu mütalaa etmektedir. Din ve maneviyat kavramlarının anlamları değişime uğruyor gibi görünmektedir. Din, hem kurumsal ve bireysel hem de iyiyi ve kötüyü ihtiva eden geniş çerçeveli bir yapıdan, insan potansiyelini kısıtlayan ve engelleyen dar çerçeveli kurumsal bir yapıya doğru kaymaktadır. Diğer taraftan maneviyat, azami insan kapasitesine hitap eden bireysel bir ifade olarak dinden farklılaşmaktadır. Bahsi geçen bu eğilimlerde, alanımızın kutsal özünü kaybetme riskini de içeren çeşitli tehlikeler değerlendirilmiştir. Din ve maneviyatı tanımlamada disiplinimizin özünü muhafaza eden alternatif bir yaklaşım sunulmuştur. Bu yaklaşım, kutsala uzanan yeni yollar ve kutsalın kendisinin yeni anlamları üzerine çalışmaları da teşvik etmektedirThis article considers the question of whether our field should relabel itself the psychology of religion and spirituality. The meanings of religion and spirituality appear to be evolving. Religion is moving from a broadband construct-one that includes both the institutional and the individual, and the good and the bad-to a narrowband institutional construct that restricts and inhibits human potential. Spirituality, on the other hand, is becoming differentiated from religion as an individual expression that speaks to the greatest of human capacities. Several dangers in these trends are consiciered, including the danger of losing the sacred core of our field. An alternate approach to defining religion and spirituality is presented that preserves the heart of our discipline while encouraging the study of new pathways to the sacred and new meanings of the sacred itsel

    The effects of pilgrimage on individual life.

    No full text
    TEZ8192Tez (Yüksek Lisans) -- Çukurova Üniversitesi, Adana, 2010.Kaynakça (s. 111-117) var.xi, 121 s. : tablo ; 29 cm.The aim of this study is to investigate the effects of pilgrimage on individual life using the interview technique, which is one of the methods and techniques used in the area of religion psychology. Pilgrimage is the act of visiting sacred locations on certain dates to perform specific rituals. Pilgrimage is a type of worship adopted by all religions. Throughout the course of history, humans have attributed divinity to certain locations and believed that, through rituals performed at these locations, they would experience purification and self-reflection. In the first section, the theoretical framework of the study is constructed. At first, religion and dimensions of religiosity to be discussed, the relation between beliefworship is refered and informed shortly about background on pilgrimage in various religions. After that, talked about the symbolic descriptions of Islamic pilgrimage rituals and the psychological process the pilgrim experiences. In the second section, about research process and method apprised. In the third section, which also includes the data obtained from interviews with fifty Muslim pilgrims. In the final analysis, it is concluded that the new experience gained through pilgrimage can be summarized as a milestone that creates a ""before and after pilgrimage"" dichotomy in the individual's life.Bu çalışmanın amacı, Din Psikolojisinin faydalandığı metot ve tekniklerden olan mülakat tekniğini kullanarak hac ibadetinin bireysel yaşayışa etkilerini incelemektir. Hac ibadeti, din tarafından kutsal kabul edilen yerleri belirli zamanlarda ziyaret etmek ve bu yerlerde sembolik bazı ritüelleri yerine getirmektir. Hac, bütün dinlerde yer alan bir ibadettir. Tarih boyunca insanlar, bazı yerleri uluhiyetin yoğunluk kazandığı merkezler olarak görmüşler ve kutsallık atfetmişler, burada yapılan ibadetlerle bireysel bir arınma ve öze dönüş yaşayacaklarına inanmışlardır. Çalışmamızın birinci bölümünde araştırmanın teorik çerçevesi çizilmiştir. Öncelikle din ve dindarlığın boyutları tartışılmış, inanç-ibadet ilişkisine değinilmiş ve dinlerdeki hac ibadeti hakkında kısaca bilgi verilmiştir. Bunların akabinde, İslam dininde yer alan hac ibadetindeki uygulamaların sembolik anlatımlarına yer verilmiş, son olarak da bu ibadet esnasında bireyin yaşadığı psikolojik süreçlerden bahsedilmiştir. İkinci bölümde, araştırma süreci ve yöntemi hakkında bilgi verilmiştir. Üçüncü bölümde ise 50 hacıyla yapılan mülakattan elde edilen bulgular değerlendirilmiştir. Bu değerlendirmeler neticesinde, hac ibadeti boyunca edinilen bu yeni tecrübenin, bireyin hayatı için ""hacdan önce ve sonra"" şeklinde özetlenebilecek bir dönüm noktası olabileceği sonucuna varılmıştır

    RELATIONSHIP BETWEEN FEELING THE EFFECT OF RELIGION IN MARRIAGE AND MARITAL ADJUSTMENT

    No full text
    Bu çalışmanın amacı, evlilikte dinin etkisini hissetmeye dair değişkenlerin evlilik uyumunu anlamlı bir şekilde yordayıp yordamadığını ortaya koymaktır. Katılımcılar 389 (170 kadın, 219 erkek) evli bireyden oluşmaktadır. Çalışmada Çift Uyum Ölçeği ve evlilikte dinin etkisini gösterdiği düşünülen 9 maddelik bir soru dizini kullanılmıştır. Evlilik uyumu ile evlilikte dinin etkisini hissetmeye dair değişkenler arasındaki ilişkiyi ortaya koymak için çoklu doğrusal regresyon analizi uygulanmıştır. Çoklu regresyon analizi sonucuna göre, evlilikte dinin etkisini hissetmeye dair 9 değişken hep birlikte ele alındığında, onların, evlilik uyumu puanlarıyla anlamlı bir ilişki içinde oldukları görülmüştür. Bu 9 yordayıcı değişken, evlilik uyumu puanlarındaki toplam varyansın yaklaşık %33’ünü anlamlı bir şekilde açıklamıştır (R= .571, R2= .326, p< .001). Diğer taraftan regresyon katsayılarının anlamlılığına ilişkin t testi sonuçlarına bakıldığında ise eşin iyiliği için dua etme, dinî inancın ailevî problemlerde daha anlayışlı ve affedici olma üzerinde etkisi ve dinî inancın boşanma konusundaki tutumu yumuşatması değişkenlerinin evlilik uyumu üzerinde anlamlı yordayıcılar oldukları, diğer 6 değişkenin (din emrettiği için evlilik dışı ilişkilerden kaçınma, dinî inancın eşe olan sadakati artırması, evliliği kutsal bir müessese olarak görme, evlilikte dinî emir ve yasakları gözetme, Ramazan ayı boyunca eşle ve çocuklarla iftar yapma ve yemek sonrası aileyle birlikte dua etme) ise evlilik uyumu üzerinde anlamlı bir yordayıcı olmadıkları görülmüştür. Ortaya çıkan bu araştırma bulguları ilgili literatür bağlamında tartışılmış ve yorumlanmıştır

    INDIVIDUAL RELIGIOUS LIVING AND ISLAMIC PILGRIMAGE (HAJJ)

    No full text
    Bu çalışma, haccın, bireyin dinsel hayatı üzerindeki etkisini tespit etmeyi amaçlamaktadır. Araştırmada nitel araştırma deseni, veri toplama aracı olarak ise mülakat tekniği kullanılmıştır. Adana’da ikamet eden 27’si kadın, 23’ü erkek toplam 50 hacı ile mülakat yapılmıştır. Mülakatta yer alan sorular hac öncesi, esnası ve sonrasındaki tecrübelerin bireyin dinî hayatı üzerindeki etkilerini ortaya çıkarmaya yönelik olarak hazırlanmıştır. Mülakatlardan elde edilen veriler üzerinde betimsel analiz yöntemi kullanılmıştır. Bu bağlamda birbirine yakın ya da benzer olan cevaplar gruplandırılmış, frekans ve yüzdeler halinde tablolaştırılarak nicel bir şekilde ifade edilmeleri sağlanmıştır. Mülakatlardan elde edilen bulgular şu şekildedir: 1. Katılımcıları hac ibadetine yönelten temel motivasyon olarak “Allah’ın emrini yerine getirmek” (%56) ve “kutsal toprakları görmek” (%16) cevapları öne çıkmıştır. 2. Hac ibadeti için yapılan hazırlıklarda katılımcıların çoğunluğu “insanlarla helalleşme” (%58) ve “hacla ilgili kitaplar okuma” (%26) konularına vurgu yapmıştır. 3. Haccın kendileri için ne ifade ettiği sorusuna katılımcıların %54’ü haccın dinî tanımını yaparak cevap vermişlerdir. Diğer taraftan hacılardan %14’ü haccı “tövbe etmek, günahlardan arınarak yeni bir hayata başlamak” olarak değerlendirmiştir. 4. Kâbe’yi ilk gördüklerinde neler hissettikleri sorulduğunda hacıların %50’si kısa süreli bir şok yaşadıklarını ve kendilerinden geçtiklerini anlatmışlardır. Öne çıkan diğer cevaplar ise “kabul olacağına inandığı için dua etme” (%10) ve “Allah’ın azameti karşısında kendisini aciz hissetme”dir (%10). 5. İhrama girerken neler hissedildiği konusunda hacıların %58’i ölüme ve ölüm sonrası hayata gönderme yapmıştır. Hacılardan bazıları bu durumu “dünyadan sıyrılmış”, “üzerinde kefeniyle öldükten sonra yeniden dirilmiş”, “yeni bir hayata başlamış” ve “Allah’ın huzuruna çıkmaya hazırmış gibi hissettiği” şeklinde ifade etmiştir. Diğer öne çıkan cevaplar “heyecanlanma ve duygulanma” (%24) ile “hacılık görevinin başladığını hissetme”dir (%10). 6. Arafat’ta vakfe yaparken hissedilenlere bakıldığında, Hz. Âdem ve Hz. Havva’nın yaşadığı tecrübeden hareketle “tövbe etme, af dileme, günahlardan arınma ve temizlenmenin gerçekleştiği mekân” (%40) ile “mahşeri yaşama” (%34) vurgusunun öne çıktığı görülmektedir. 7. Şeytan taşlarken hissedilenlere yönelik cevaplarda “temsilî bir ibadet olması, şeytanı değil kendi nefsini taşlama” (%40), “işlediği günahlardan arındığını hissetme” (%16), “düşmanla savaşıyormuş, şeytan karşısındaymış gibi hissetme” (%16) ve “Hz. İbrahim ve ailesinin şeytanla olan imtihanlarını düşünme” (%14) tecrübelerinin ağırlık kazandığı anlaşılmaktadır. 8. Tavaf ederken en çok hissedilen duygu “bağışlanma”dır (%26). Bunun dışında “maddî şeylerden uzaklaşarak kendini tavafa kaptırma” (%14), “Hz. Peygamberin ve arkadaşlarının burada yaptıkları tavafları aklına getirme” (%12) ve “evrendeki dönüşe katılma” (%8) öne çıkan diğer cevaplar arasındadır. 9. Hacıların önemli bir bölümü (%78), sa’y yaparken, Hz. Hacer’in, oğlu için su arayışının aklına geldiğini ifade etmiştir. 10. İhramdan çıkarken hissedilenlere bakıldığında, “hac farızasını yerine getirmenin mutluluğunu hissetme” (%32), “günahlardan kurtulmanın sevinciyle manevî bir hafiflik hissetme” (%30) ve “yeniden dünyaya gelmiş ve yeni bir hayata başlamış gibi hissetme” (%26) cevaplarının ağırlıklı olarak verildiği tespit edilmiştir. 11. Zemzemle ilgili soruya verilen cevaplarda, hacılar tarafından zemzemin kutsal kabul edildiği ve kutsallaştırıldığı göze çarpmaktadır (Hangi niyetle içilirse ona fayda vermesi: %24.0; Hz. Hacer’in başından geçen olaydan beri hâlâ akması ve tükenmemesi: %24.0; Tadının diğer sulardan farklı olması: %14.0; Tokluk hissi uyandırması: %12.0 vd.). 12. Hacıları en çok etkileyen ibadetler tavaf (%40) ve Arafat vakfesi (%40) olmuştur. 13. Hacdan sonra dinî duygu ve davranışlarında değişiklik olduğunu ifade eden hacıların oranı %92, olmadığını ifade edenlerin oranı ise %8’dir. Değişim yaşayan hacıların “hacılığın yüklemiş olduğu sorumluluğu taşımak için insanlarla olan ilişkilerine daha çok dikkat etme” (%41.3), “ibadetleri daha hassas ve şuurlu bir şekilde yapma” (%21.4), “dini daha çok yaşamaya ve öğrenmeye çalışma” (%15.2), “bütün günahlarının affolunduğunu düşündüğü için bir daha kirlenmemeye çalışma” (%8.7) ve “hacılığını koruyup koruyamayacağı endişesine kapılma” (%6.5) gibi cevaplarda yoğunlaştıkları görülmüştür. 14. Hacdan döndükten sonra, hacının ailesi ve yakın çevresinin tavır ve beklentilerindeki değişikliklere bakıldığında, insanların gözünde saygınlığının ve ağırlığının arttığını (%60.5) ve hacılığı taşıması için davranışlarında daha dikkatli olmasının istendiğini (%27.9) ifade edenler çoğunluktadır

    AN EVALUATION ON THE AMBIGUITY CAUSED BY THE CONCEPTS DEVELOPED ON THE QUALITY OF MARRIAGE

    No full text
    Bu çalışmanın amacı evliliğin niteliğini ölçmek amacıyla ortaya konan kavramların sınırlarını belirlemek ve anlam içeriklerini netleştirmektir. Yapılan çalışmalar incelendiğinde bu kavramların ne anlama geldiği ve ne anlamda kullanılması gerektiği üzerinde bir mutabakatın olmadığı görülmektedir. Çalışmamızda bu bağlamda ilk olarak evlilik uyumu, evlilik doyumu, evlilik mutluluğu, evlilik istikrarı, evlilik bağlanımı ve evlilik çatışması kavramları açıklanmaya çalışılmıştır. Evlilik doyumunun statik bir ürün olduğu, evlilik uyumunun ise durağan ya da anlık değil dinamik bir süreci ifade ettiği, evlilik doyumunun evlilik uyumundan farklı olarak, ilişkiye dair öznel değerlendirmelere vurgu yaptığı ifade edilmiştir. Ayrıca evlilik doyumunun bireysel algının öne çıktığı psikolojik temelli bir kavram, evlilik uyumunun ise bireysel algılardan daha çok, çiftlerin karşılıklı ilişkisini göz önünde bulunduran sosyal psikolojik temelli bir kavram olarak değerlendirildiği belirtilmiştir. Evlilik doyumu ve evlilik mutluluğunun içerik olarak birbirine yakın kavramlar oldukları, mutlulukta duygusal, doyumda ise bilişsel özelliklerin daha ön plana çıktığı vurgulanmıştır. Evlilik istikrarı ve evlilik bağlanımı kavramlarının evliliği devam ettirme ya da sona erdirme bağlamında ele alındığı, bu kavramlarla daha çok, ödül ve bedeli esas alan kuramlar çerçevesinde çalışmalar yapıldığı görülmüştür. Evlilik çatışmasının eşler arasındaki iletişim tarzı, kişilik uyumu ve yükleme tarzları gibi konulardan etkilendiği, bu konuya dair yapılan çalışmalarda genellikle çatışma çözüm tarzlarının kullanıldığı, çatışmanın her ne kadar olumsuz bir durum olarak düşünülse de evlilik yaşamının olağan bir sonucu olduğu ve seçilen çatışma tarzına göre ilişkiyi destekleyici ya da ilişkiye zarar verici olabileceği söylenmiştir. Diğer taraftan kavramların aynı anlama gelecek şekilde birbirinin yerine kullanılması, kavramlar arasındaki benzerlik ve farklılıkların net bir şekilde ortaya konmaması, bir kavram için farklı operasyonel tanımların geliştirilmesi gibi problemler ele alınmıştır. Son olarak ise bahsi geçen kavramları bünyesinde barındıracak bir çatı kavram olarak “evlilik kalitesi” önerilmiş ve diğer kavramların evlilik kalitesinin bir alt boyutu olarak değerlendirilmesinin daha uygun olacağı vurgulanmıştır

    Yerli Kıbrıslı-Türkiye göçmeni ayrışmasında değer yönelimlerinin rolü

    No full text
    Bu çalışma, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nde (KKTC) yaşayan ve Yerli Kıbrıslı ve Türkiye Göçmeni olarak nitelenen iki grup arasındaki farklılaşmada değer yönelimlerinin rolünü ortaya koymayı amaçlamaktadır. Yerli Kıbrıslı kavramı, Osmanlı döneminde adaya gönderilen Türklerin soyundan gelen ve hâlihazırda KKTC’de ikamet eden kişileri; Türkiye Göçmeni ise 1974 Kıbrıs Barış Harekâtı’ndan sonra Türkiye’den adaya gelen KKTC vatandaşlarını tanımlamak için kullanılmıştır. Araştırmanın evreni KKTC vatandaşları olup, örneklemi ise basit rastlantısal yöntemle seçilen 165’i (%49) Yerli Kıbrıslı, 172’si (%51) Türkiye Göçmeni olmak üzere toplam 337 kişiden oluşmaktadır. Değer yönelimlerini belirlemek amacıyla katılımcılara Schwartz Değerler Ölçeği uygulanmıştır. Uygulanan ölçek, asıl ölçeğin dindarlık değer yönelimi eklenerek 11 değer grubu olacak şekilde değiştirilmiş olan versiyonudur. Yapılan lojistik regresyon analizi sonucunda, hep birlikte tüm değer yönelimlerinin, katılımcıların Yerli Kıbrıslı veya Türkiye Göçmeni olmalarını anlamlı bir şekilde yordadığı, diğer taraftan değer yönelimleri tek tek ele alındığında yalnızca dindarlık, uyarılım ve hazcılık değerlerinin Yerli Kıbrıslı veya Türkiye Göçmeni olmayı anlamlı bir şekilde yordadığı tespit edilmiştir. Buna göre katılımcıların %68,2’sinin gruplara üyeliği doğru tahmin edilmiştir. Değer yönelimleri, Türkiye Göçmeni grubuna üye olmayı (%73,3), Yerli Kıbrıslı grubuna üye olmaktan (%63,0) daha yüksek bir oranda tahmin etmiştir. Toplam 172 Türkiye Göçmeninden 126’sının, 165 Yerli Kıbrıslıdan da 104’ünün kendi grubuna üyeliği doğru tahmin edilmiştir. Ortaya çıkan araştırma bulguları, ilgili literatür bağlamında tartışılmış ve yorumlanmıştır
    corecore