5 research outputs found

    “Vegetarıan Cınderella” Refusıng Glass Shoes As An Antı- Tale Example

    Get PDF
    Ele aldığı gerçek dışı olayları olağanüstü özelliklere sahip kahramanlar aracılığı ile yer ve zaman belirsizliğinde aktaran bir sözlü gelenek türü olarak ortaya çıkan masallar, bir kültürün özünü gösteren önemli edebi tür olarak karşımıza çıkar. Masalların kültür temsilcisi rolünün yanında, kahraman betimlemeleri ve oluşturdukları söylem bütünlüğü ile ideoloji aktarıcısı olarak çocukların erken yaşta toplumsal yapıya uyumlu bireyler olarak şekillenmesinde önemli rol üstlenir. Geleneksel masalların; dominant ideolojinin ve toplumun temel dinamiklerinin gelecek kuşaklara aktarılması amacıyla kurgulandığı ve mitsel ögelerle barındırdıkları alt metinleri nesiller boyu bir baskı aracına dönüştürdüğü iddiası ile masalların bu alt metinlerden arındırılması gerektiğini savunan, çocuklara birey olarak yaklaşan ve de onların zihinsel gelişimini destekleme amacı edinmiş Anti Masal veya Karşı Masal olarak adlandırılan yeni bir masal anlayışı ortaya çıkmıştır. Bu çalışmada, toplum cinsiyet algısının eril bir düzlemde yeniden şekillenmesinde ve aktarılmasında önemli bir yere sahip popüler masal örneklerinden biri olan Grimm Kardeşler’in “Külkedisi” ile erkek iktidarını reddetmiş, kadının özgürlüğünü öne çıkaran Anti-Külkedisi masallarından Nunila Lopez’in yazın hayatına kattığı “Vejetaryen Külkedisi” feminist masal eleştirisi bakış açısıyla incelenecektir. Çalışmada hemen hemen herkes tarafından bilinen Grimm Kardeşler’in “Külkedisi” masalının seçilmesindeki başlıca nedeni; masalda kadının öteki cinsiyet olarak tanımlanması ve bu ideolojinin yıllardır bu ve buna benzer masallar aracılığı ile yeniden üretilmesidir. Özellikle 20. yüzyılın ikinci yarısından sonra gelişen feminist masal eleştirinin ilk harekete geçtiği alan; masallarda hangi kadın modelleri üretildiğini araştırmaktır, bu bakış açısından yola çıkan Lopez evliliğin kadının tek yazgısı olmadığını göstermek, bir kurtarıcı erkek olmadan kendi hayatın sorumluluğunu üstlenen kadınmodeli yaratmak için; artık Külkedisi’ni uyandırmak için kalemini oynatmıştır.Tales emerging as a type of verbal tradition that conveys the unreal events that they deal with through heroes with extraordinary traits in the uncertainty of time and place, comes out as an important literary genre showing a cultic essence. Fairy tales are designed to transmit the dominant ideology and the basic dynamics of the society to the future generations and the claim that with the use of mythical elements, a new fairy tale which is called as anti-fairy tale has emerged aiming to purify the fairytales from these subtexts and support the mental development of children by approaching them as independent individuals. In this study the “Cindirella” having an important place in the remodeling and transmission of gender perception in a masculine plane, with “Vegetarian Cinderella” which Nunila Lopez has added to literature from Anti-Cinderella masks will be studied from the point of view of criticism of feminist fairy tale. The fact that women in the fairy tale are defined as the other gender and that this ideology has been reproduced for many years through these and similar tales are the main reasons for choosing Grimm Brothers’ “Cindirella” fairy-tale. The field, in which the criticism of feminist fairy tale took the first action, is to investigates which women’s models are produced. From this point of view, Nunila Lopez has moved her pen to show that marriage is not the only destiny for the woman, to create a female model that assumes the responsibility of her own’s life without a savior, in other words to awaken Cinderella

    Das Maennerbild Bei Renan Demirkan und Hatice Akyün

    No full text
    Deutschland hat im Zweiten Weltkrieg eine starke Niederlage erlitten und als Folge daraus hat Deutschland viele Arbeitskräfte verloren und im Anschluss daran entstand eine große Wirtschaftskrise. Anfang der 60er Jahre schloss BRD mit der Türkei ein Anwerbeabkommen, um die wirtschaftliche Entwicklung zu verstärken. Dadurch entstand die Migration aus der Türkei nach Deutschland. Nach dem Anwerbeabkommen zwischen Deutschland und der türkischen Regierung, so dachte man, würden die Gastarbeiter in kurzer Zeit zurückkehren; aber dennoch sind viele dann letztendlich länger mit ihrer Familie in Deutschland geblieben.Infolge dieser Migrationsbewegung entstand eine vielfältige, mehrsprachige und interkulturelle Gesellschaftsordnung in Deutschland, die türkische Tendenzen aufweist. Diese Vielfalt hat Werke von AutorenInnen und DichterInnen, die direkt als solche in die BRD migrierten oder dort Autoren oder Dichter geworden sind, beeinflusst. Ihre Werke bei der Entstehung der anfangs als GastarbII. Dünya Savaşı ndan ağır bir yenilgi ile ayrılan Almanya, savaş sırasında yetişmiş insan gücünü yitirerek büyük sıkıntılar yaşamıştır. Savaş sonrası endüstriyel kalkınma sürecine giren o zamanki adıyla Batı Almanya, 1960 lı yıllarında başında; iş gücünü karşılayabilmek adına Türkiye ile anlaşma yapmış ve de bu anlaşma ile birlikte Türk işçilerin Batı Almanya ya göçü başlamıştır. Bu göç dalgasında, Türkiye Cumhuriyeti ile yapılan anlaşmalar çerçevesinde, başlangıçta sınırlı bir süre için misafir işçiler yer alırken; sonraki yıllarda aileler de daha uzun süreli kalmak üzere dahil olmuştur.Bu göç sonucu olarak Almanya da Türk kültürüne ait çok renkli, dilli ve de kültürlü bir yapı oluşmaya başlamıştır. Bu çeşitlilik, bu bölgeye göç etmiş ya da bu bölgeye yerleşen ailelerin çocukları arasında yetişen birçok yazar ve şairlerin eserlerine de yansımıştır; ve de bu eserler önceleri İşçi Edebiyatı olarak adlandırılan Göçmen Edebiyatı nın doğmasına katkıda bulunmuştur. İşçi ailelerinin Alma

    „Verführerin“ oder „Hexe“: Die konstruktion und funktion des „zigeunerinnenbildes“ in ausgewählten werken der Deutschen und Türkischen literatur

    No full text
    Gitans, Gitanos, Cigany, Tsigane, Zingari ve bunun gibi isimlerle anılan Çingeneler 1 , Hindistan’dan başlayan göçün neticesinde bugün 500 yıldan fazla bir süredir Avrupa’da varlıklarını göstermektedir. Yazınsal metinlerin toplumsalın bu gruba yüklediği olumsuz kalıp yargıları ve ön yargıları barındırmasıyla birlikte, yazına yabancı imgesiyle geçen Çingenelere belli bir basmakalıp inşa edilmiştir. Haklarında üretilen söylencelerle eril söylemin kadına yüklediği öteki rolünü birleştiren yazınsal metinler, Çingene kadın imgesini inşa etmiş ve bu imgeyi barındırdığı temsiller yoluyla hem Batı hem Doğu yazınında devamlılığını sağlamıştır. Bu tez çalışması Alman yazınından Achim von Arnim’in Isabella von Ägypten (1812) ve Clemens Brentano’nun Die mehreren Wehmüller und ungarischen Nationalgesichter (1817) ve Türk yazınından Ahmet Mithat Efendi’nin Çingene (1886) ve Osman Cemal Kaygılı’nın Çingeneler (1939) yapıtlarındaki Çingene kadın yazınsal imgelerini incelemektedir. İlgili coğrafyalardaki beden politikalarının ve Çingenelerin kültürel geçmişlerinin verilmesiyle Çingene kadın imgesinin yapısı ve işlevini çözümleme adına bir alt yapı oluşturma amacındaki çalışma, psikanalitik söylemlerden yararlanmıştır. 19. ve 20. yüzyıl aralığındaki Alman ve Türk yazınından seçilmiş bu yapıtlarda iki uç kutuplu Çingene kadın imge temsilleriyle karşılaşılmış ve ilgili yapıtların ontolojik farklarına rağmen baştan çıkarıcı, genç ve yaşlı-cadı Çingene kadın imge inşasındaki ortaklıkları görülmüştür. Bu bağlamda yazının, Çingene kadını imgesinin öteki olarak inşasındaki etkin rolü ortaya çıkmıştır.Zigeuner 2 , auch bekannt unten den Namen wie Gitans, Gitanos, Cigany, Tsigane, Zingari sind seit mehr als 500 Jahren als Folge ihrer Migration aus Indien in Europa präsent. Durch die negative Stereotypisierung und Vorverurteilung in der Literatur, welche von der europäischen Mehrheitsgesellschaft ausgingen, wurde ein bestimmtes Bild von dem Zigeuner konstruiert. Die literarischen Texte, die über ihn produziert wurden, haben in ihrer Mythenhaftigkeit und der Rolle, die der männliche Diskurs den Frauen auferlegt, ebenso ein bestimmtes Zigeunerinnenbild aufgebaut, welches durch die darin enthaltenen Darstellungen ihre Kontinuität sowohl in der westlichen als auch in der östlichen literarisch fixiert hat. Diese Arbeit entstand vor allem aus der Beschäftigung mit den folgenden Werken: Aus der deutschen Literatur Achim von Arnims Isabella von Ägypten (1812) und Clemens Brentanos Die mehreren Wehmüller und ungarischen Nationalgesichter (1817) sowie aus der türkischen Literatur Ahmet Mithat Efendis Çingene (1886) und Osman Cemal Kaygılıs Çingeneler (1939). Die vorliegende Arbeit zielt darauf ab, eine Infrastruktur zu schaffen, um die Identitätskonstruktion des Zigeunerinnenbildes zu analysieren, indem sie den Körperdiskurs und die Kulturgeschichte von Zigeunern in den relevanten Ländern betrachtet. Auch versucht sie, die Konstruktion des Zigeunerinnenbildes unter Verwendung psychoanalytischer Diskurse zu analysieren. Ausgewählt aus der deutschen und türkischen Literatur des 19. und 20. Jahrhunderts greifen die genannten Werke; trotz ontologischer Unterschiede, allesamt die verschiedenen Konstruktionen der Zigeunerin auf -mal verführerisch, mal hexenhaft. In diesen Bildern zeigt sich die aktive Rolle der Literatur bei der Konstruktion der Zigeunerin als „die Andere“

    Challenging Hegemonic Masculinity In Digitalized Tales Specific To The Frog Prince

    No full text
    "Bir varmış, bir yokmuş" tekerlemesiyle başlayıp, okurunu Pertev Naili Boratav'ın deyimiyle "kendi içindeki bir mantığı" üzerinden "peşin olarak kabul edilmiş imkânlar" dünyasına alan masallar, dijitalleşen günümüz dünyasına kadar 200 yıldan fazla tarihsel arka planıyla barındırdığı imgesel evreni bugün dijitale taşımış yazınsal bir türdür. Mekân-sızlık- ve zaman-sızlık- bağlamında kurmuş olduğu yapı gereği, dijitale dönüşümünde başka bir evren kurma imkanına yer bulan masallar, hegemonyanın kurmuş olduğu düzeni alt üst etme sancısını da doğurmuştur. Bu bağlamda Grimm Kardeşler’in yazmış olduğu geleneksel Kurbağa Prens (1812) masalına eklediği pek çok prenses protagonistiyle, yeni bir dil inşa eden Fadime Uslu tarafından yazılan Kurbağa Prens (2020) masalında hegemonik erkekliğin yıkımı mevcuttur. Geleneksel masallarda dışa vurulan arzu alanını, yapısökümcü irdelemeyle elen alan ve bunu dijital platforma da taşıyan anti-masal Kurbağa Prens; geleneksel masallara karşı bir duruş olarak ortaya çıkan anti-masallardaki büyü bozuculuğunu ortaya koyma amacıyla bu makalenin odak masalı olmuştur. Makalede; Kurbağa Prens özelinde, toplumsal heteronormatif bir yapı inşa etme ve bunun temsillerini üretme mahali olarak masallar, R.W. Connell'in Gramsci'den çıkarak kavramsallaştırdığı "hegemonik erkeklik" söylem üzerinden ele alınmıştır. Dilin bilinçdışı gibi şekillenmesi üzerinden toplumsal cinsiyet nifak tohumlarının ekildiği geleneksel masalların erkeklik söylemine karşı; yeni söylemler üreten anti-masallar, Kurbağa Prens modeli üzerinden incelenmiş ve sadece Disney'in çektiği filmler yoluyla değil bugün dizilerden reklamlara; oyunlardan şarkılara kadar pek çok kültürel alanda inşa etmiş olduğu ve temsilleriyle devamlılığını sağladığı kalıplaşmanın "başka bir dünya mümkün" diliyle yeniden yapılanmasına bakılmıştır.Tales that start with the nursery rhyme "Once upon a time" and take the reader into the world of "pre-agreed possibilities" through a "logic within itself" as Pertev Naili Boratav puts is a literary genre that has transformed its imaginary universe to the digital with its historical background dates back more than 200 hundred years. Due to the structure having been established in the context of space-lessness and timelessness, the tales that have the opportunity to establish another universe in its digital transformation have also caused the pain of overturning the order established by hegemony. In this context, there is the destruction of hegemonic masculinity in the Frog Prince (2020) tale written by Fadime Uslu, who built a new language with many princess protagonists added to the traditional Frog Prince (1812) tale written by the Grimm Brothers. The anti-tale Frog Prince, which deals with the field of desire expressed in traditional fairy tales with deconstructive analysis and carries it to the digital platform; has been the focus of this article in order to reveal the disenchantment of anti-tales, which emerged as a stance against traditional tales. In the article and in the case of the Frog Prince, fairy tales as the site of constructing a social heteronormative structure and producing its representations, is discussed through the discourse of "hegemonic masculinity" that R.W. Connell conceptualized out of Gramsci. Against the masculinity discourse of traditional tales, in which the seeds of gender discord are planted through the unconscious shaping of language; anti-tales that produce new discourses have been examined through the Frog Prince model and not only through the films produced by Disney, but from TV series to commercials; the restructuring of the stereotype, which it has built and maintained in many cultural areas from plays to songs, has been analyzed with the language of "another world is possible"
    corecore