22 research outputs found

    A New Parameter for Erythropoiesis: The Relationship of Immature Reticulocyte Fraction Values in Cord Blood with Clinical Factors and Reference Values for Newborns

    Get PDF
    Aim: The immature reticulocyte fraction (IRF) is a new parameter for the reticulocyte maturity index, representing an independent parameter of erythropoiesis that may be useful to better assess erythropoietic activity in neonates. In this study, the relationship between IRF values and clinical features in newborns was investigated and reference values were obtained. Material and Methods: Newborns between 28-40 weeks of gestation were included in this prospective study. At birth, maternal venous and cord blood samples were obtained for measurements of complete blood count (CBC), blood gases, and plasma concentrations of various biochemical parameters. Results: A total of 123 newborns, 99 term and 24 preterm, were included in the study. When the laboratory characteristics of the premature and term babies were compared according to their gestational weeks, while the median IRF value of cord blood was higher in term babies than in premature babies (p=0.039), other laboratory findings did not differ significantly. The median IRF value was 0.52 (range, 0.15-1.00) in term infants and 0.34 (range, 0.16-0.76) in preterm infants. IRF reference values for the term and preterm newborns were determined in cord blood. Moderately positive correlations were observed between the IRF levels and both the RDW (r=0.423, p<0.001) and the CRP (r=0.389, p<0.001) levels. Conclusion: The results of this study showed that newborns' IRF values were not affected by maternal variables and changed with the week of birth. The results of this study might be considered a guide for future studies using IRF value in newborns

    Sudden death of a baby

    No full text
    Bir yaş altındaki bebeklerin beklenmedik ve açıklanamayan ani ölümü olarak tanımlanan "Ani Bebek Ölümü", postmortem araştırma, ölüm yerinin araştırılması ve öykünün gözden geçirilmesi ile bir dışlanma tanısıdır. Kesin nedeni bilinmemektedir. Ölüme katkıda bulunabilecek bazı durumlar risk olarak tanımlanmıştır. İncinebilir gelişim döneminde olma, genetik yatkınlık ve aşırı immün yanıt ölümcül üçgeni oluşturur. Kritik periyotta bulunan bebeğin çevresel risk faktörlerinin etkisine maruz kalması sonucunda gelişir. Bu nedenle koruyucu önlemler risklerin ortadan kaldırılmasına dayanırUnexpected and unexplained death of an infant less than one year of age is defined as the Sudden Infant Death, is a diagnosis of exclusion with postmortem research, revising the story, and to investigate the place of death. The certain reason is unknown, however some conditions which may contribute to death is defined as a risk. Vulnerable developmental period, genetic predisposition and excessive immune response creates lethal triangle. Therefore, protective measures are based on the elimination of ris

    Case of Pierre-Robin Syndrome Improvement of Feeding and Respiration with a Palatine Plate in a Case of Pierre-Robin Syndrome

    No full text
    Pierre Robin Sendromu (PRS) 1902 yılında tanımlanmış olup damak yarığı, mandibuler retrognati ve/veya mikrognati ve glossopitozis şeklinde üç komponentten oluşmaktadır. Asfiksiye bağlı mortalite oranının % 30 olarak belirlendiği sendromda bir diğer problem de beslenme bozukluğudur. Bu nedenle hayatın ilk günlerinde beslenmenin ve solunumun rahat bir şekilde gerçekleştirilmesini sağlamak amacıyla müdahale gerekebilir. PRS'lu olgularda, hava yolu açıklığını sağlamak için literatürde bildirilmiş olan pozisyon verme, nazofarengeal tüp kullanımı, entübasyon ve cerrahi tedavi gibi yaklaşımlar mevcuttur. Hayatın ilk günlerinde uygulanan bu yaklaşımlar bebek ve aile için travmatik olabilmektedir. Bu yazıda 1 günlük iken beslenememe ve solunum problemleri ile başvuran ve ortodontik aparey kullanımı ile sorunsuz olarak taburcu edilen PRS'lu bir olgu sunulmuştur.The Pierre-Robin Syndrome (PRS) has been defined in 1902 and consists of three components: cleft palate, mandibular retrognathia and/or micrognathia, and glossoptosis. The mortality rate due to asphyxia is 30% in the syndrome. Another common problem is malnutrition. Intervention may therefore be required to provide a comfortable route for feeding and breathing in the first days of life. Some previously reported approaches are positioning, nasopharyngeal tube usage, intubation and surgical treatment to provide airway patency. However these approaches may be traumatic for the baby and family in the early days of life. In this paper, a 1-day-old PRS case who presented with nutritional and respiratory problems and was later discharged without any problems by the use of an orthodontic palate plaque is presented

    Peritoneal dialysis in the two very low birth weight premaure infants

    No full text
    Periton diyalizi, akut böbrek yetmezliği tedavisinde yenidoğanlarda da önemli bir seçenektir. Çok küçük prematüre bebeklerin teknik güçlükler, infeksiyona bağlı yüksek mortalite, düşük kilo alımı ve komplikasyonlar nedeniyle periton diyalizi için uygun aday olup olmadıkları ise tartışmalıdır. Burada, akut böbrek yetmezliği nedeniyle periton diyalizi uygulanan ve kaybedilen iki prematüre bebek aracılığıyla, çok düşük doğum ağırlıklı bebeklerde periton diyalizi uygulamasının ve teknik zorlukların sunulması amaçlanmıştır.Peritoneal dialysis is considered an important treatment choice also for newborns with renal failure. Very small premature newborns have not been considered good candidates for peritoneal dialysis because of technical feasibility and high morbidity from infection, poor weight gain, and complications from inadequate dialysis. Herein two premature infants with acute renal failure requiring peritoneal dialysis who died despite the succesful treatment are presented to discuss the peritoneal dialysis treatment and its technical difficulties in very low birth weight babie

    The evaluation of reasons for early and late onset neonatal thrombocytopenia in our new born intensive care unit

    No full text
    Amaç: Trombositopeni yenidoğan döneminde sık görülen hematolojik sorunlardan biridir. Bu çalışmanın amacı yenidoğan yoğun bakım ünitemizde (YYBÜ) yatan hastalarda trombositopeni sıklığı ve nedenlerini belirlemektir.Gereç ve Yöntemler: Ocak 2011- Mayıs 2014 tarihleri arasında YYBÜ'de yatan hastalar dosya kayıtlarından geriye yönelik olarak incelendi. Postnatal ilk 72 saatte gözlenen trombositopeni erken, 72 saatten sonra görülenler ise geç trombositopeni olarak tanımlandı. Hastaların demografik ve klinik özellikleri ve laboratuar bulguları kaydedildi. Bulgular: Çalışma süresince YYBÜ' de trombositopeni sıklığı %11 idi. Erken trombositopeni gözlenen hastaların trombositopeni nedenleri plasental yetmezlik (n=14), 1 hastada aynı zamanda kromozom anomalisi, sepsis (n=14), maternal trombositopeni (n=7), perinatal asfiksi (n=6), hemofagositoz (n=1) idi. İki hastada yalancı trombositopeni, 4 hastada tanısal değerlendirme yapılamamakla birlikte, neonatal alloimmün trombositopeni düşünüldü. Geç trombositopeni gözlenen hastaların trombositopeni nedenleri kültür pozitif sepsis (n=15), klinik sepsis (n=10), NEK (n=7), TAR Sendromu (n=1), CMV enfeksiyonu (n=1) ve yalancı trombositopeni (n=5) idi.Sonuçlar: Çalışmamızda ilk 72 saat içinde tanı alan hastalarda trombositopeni genellikle gebelik veya doğum komplikasyonlarına bağlı iken, 72 saatten sonra tanı alan hastalar sıklıkla edinilmiş enfeksiyon veya nekrotizan enterokolitle ilişkilidir. Sonuç olarak, trombositopeninin erken veya geç olması etiyolojik açıdan önemlidirAim: Thrombocytopenia is a common hematologic problem in the neonatal period. The aim of the study is determine of prevalence and reasons of thrombocytopenia in patients in our newborn intensive care unit (NICU).Material and Methods: Medical records of patients who were hospitalized in NICU between January 2011 and May 2014 were inspected retrospectively. Early thrombocytopenia was identified as thrombocytopenia developing within first 72h’s of life and late thrombocytopenia was identified as thrombocytopenia developing after the first 72h’s of life. Demographic characteristics, clinical and laboratory parameters of the patients’ were recorded. Results: The prevalence of thrombocytopenia was 11% in the study period. The reasons of early thrombocytopenia were placental insufficiency (n=14), with one patient having accompanying chromosomal anomaly, sepsis (n=14), maternal thrombocytopenia (n=7), perinatal asphyxia (n=6), and hemophagocytic syndrome (n=1). Pseudothrombocytopenia and neonatal alloimmune thrombocytopenia was considered in two and four patients respectively. The reasons of late thrombocytopenia were culture proven sepsis (n=15), clinical sepsis (n=10), necrotizing enterocolitis (n=7), TAR Syndrome (n=1), CMV infection (n=1), and pseudothrombocytopenia (n=5). Conclusion: In our study we showed that early thrombocytopenia is related to prenatal or natal complications, however late thrombocytopenia is related to late onset infection or necrotizing enterocolitis. In conclusion, the time of onset of thrombocytopenia is important to determine the etiology of thrombocytopeni

    Gastric perforation in a premature baby

    No full text
    Yenidoğanda mide perforasyonu sıklıkla prematüre bebeklerde gözlenen, nadir ve yaşamı tehdit eden bir sorundur. Burada mide perforasyonu saptanan prematüre bir bebek sunulmuş ve yenidoğanda mide perforasyonlarının klinik özellikleri, tanı ve tedavi yöntemleri tartışılmıştır .Gastric perforation is a rare but life threatening problem that frequently encountered in premature babies. Here in, a premature baby with gastric perforation is presented to discuss the clinical features, diagnosis and treatment modalities of neonatal gastric perforations

    High-dose levotyroxin reception in children: case reports review of the literature and dose-symptom-treatment relation

    No full text
    Amaç: Bu yazıda, akut levotiroksin alımı ile izlenen çocukluk yaş grubundaki hastaların klinik özellikleri ve izlemlerinin tartışılması amaçlanmıştır. Olgu Sunumu: Bu çalışmada aşırı LT4 alımı ile acil servise başvuran dört olgu sunulmuştur. Sadece bir vakada baş ağrısı, tremor ve konvülziyon gibi belirgin klinik semptomlar görülürken, 10 gün boyunca izlenen tüm vakalarda ek herhangi bir komplikasyon gelişmemiştir. Sonuç: Levotiroksin alımında toksik doz net değildir. Adölesanlarda minimal doz aşımı sonrası semptom görülebilirken, bir çok vakada yüksek dozlarda semptom görülmeyebilir. Semptomlar ilaç alımından günler hatta aylar sonra ortaya çıkabilir. Klavuzların önerileri alınan LT4 dozuna dayanmaktadır. LT4 intoksikasyonu için tedavi protokollerinin oluşturulması bir gereklidir.Introduction: In this article, it is aimed to discuss the clinical features and follow-up of patients in the childhood age group followed up with acute levothyroxine intake. Cases: In this study. four cases whom were admitted presented to the emergency department with excessive LT4 intake are presented Only one case had prominent clinical symptoms such as headache, tremor, and convulsions. All the cases were followed up to ten days and the cases did not developed any complication during this period Conclucion:The cut-off of toxic dose is unclear. While symptoms may be seen after minimal overdose in adolescents, symptoms may not be seen at high doses in many cases. Symptoms may appear days or even months after taking the medication. The recommendations of guidelines depend on the quantity of LT4 that has been ingested. It is necessary to establish treatment protocols for LT4 intoxication
    corecore