49 research outputs found

    Van Gölü’nün Geç Holosen’deki Yüksek Çözünürlüklü İklim Ve Çevresel Kayıtları

    Get PDF
    Thesis (PhD) -- İstanbul Technical University, Institute of Science and Technology, 2013Tez (Doktora) -- İstanbul Teknik Üniversitesi, Fen Bilimleri Enstitüsü, 2013Lake Van is the largest alkaline lake in the world characterized by varved sediments. It is located in eastern Anatolian plateau of Turkey. This study highlights the use of a multi-proxy approach toward understanding paleoenvironmental changes and sedimentation processes in Lake Van. We specifically focuse on climate records of the last 3500 years at centennial resolution. Compare the results with other studies in Anatolia, Near East and Europe. This study uses multi-proxy analyses of four interface sediment cores from different parts of the Lake. The multi-proxy data include ostracod counts, µ-XRF elemental, total organic (TOC) and inorganic carbon, C-N elemental and stable isotopes. For the age model of the core, we use radionuclide (210Pb and 137Cs) analysis and varve counting. Accelerator Mass Spectrometry (AMS) 14C dates from total organic carbon (TOC) indicates large differences with the corresponding varve ages, suggesting significant reservoir ages, which range from 1.2 to 3.8 ka BP. Double energetic window method by LSC which relies on the direct determination of 210Pb without waiting for the in growth of 210Po from 210Pb was used to construct the past environmental conditions of Lake Van in eastern Turkey. The results show that the sedimentation rate varies significantly among the four study sites, ranging between 0.3 and 0.7 mm.year-1.Varve counting of annually laminated sediments of Lake Van using digital X-ray radiographic images provided another means of dating the cores. Our study shows that varve counting method detects and counts fine-scale laminae, and produces robust varve ages that are comparable with independently determined 210Pb and 137Cs ages for the upper part of the core. All multi-proxy parameters including ostracods population, C/N ratio, stable isotope values, organic matter, Ti/Ca ratio showed 16 consistent periods varying between 100 and 350 years corresponding to alternation of cold/dry and warm/wet periods during the last 3500 years. The Lake Van climate records are conformable with the Lake Nar and the Sofular speleothem records as well as the European historical climate periods including Roman Warm Period (RWP), Dark Age Cold Period (DACP), Medieval Warm Period (MWP) and Little Ice Age (LIA), indicating teleconnections with the North Atlantic system. μ-XRF heavy metal profiles along the Lake Van cores show antropogenic inputs since 1960s. A significant increase occurred in metals such as Zn, Pb, Ni, and Co in the last 30-60 years in Lake Van cores. Especially increases in Zn and Pb in the upper parts of the cores indicate that important agricultural and industrial pollution began in the 1960s.Doğu Anadolu Yüksek Platosu’nda yer alan Van Gölü, 607 km3 hacmi ve 3,570 km2 lik alanı ile dünyanın en büyük 4. kapalı gölü ve en büyük soda gölüdür. Derinliği 460 m ve su seviyesi deniz seviyesinden 1648 m yükseklikte olan gölün suları, yüksek pH değeri (9.8) ve %24’luk tuzluluk oranına sahiptir. Gölün yıllık lamina (varv) yapılı çökel istifi, bölgede yüksek çözünürlüklü iklim ve çevresel değişimlerin arşivini oluşturmaktadır. Bu tez kapsamında, Van Gölü’nde çökel karotlarında özellikle son 3500 yıldaki iklimsel ve çevresel değişim kayıtları incelenmiştir. Çalışmadan elde edilen iklim kayıtları; Anadolu, Yakın Doğu ve Avrupa’dan elde edilmiş kayıtlarla karşılaştırılarak tartışılmıştır. Tez çalışması, Van Gölü’nün farklı bölgelerinden alınan ve uzunlukları 0.75 ile 1.30 m arasında değişen toplam dört karotta değişik kimyasal ve fiziksel analizler ile yapılmıştır. Çok Sensörlü karot tarayıcısı (Multi Sensor Core Logger, MSCL) ile 5 mm çözünürlükte manyetik duyarlılık, yoğunluk ve porozite ölçümleri yapılmış, µXRF karot tarayıcısı ile 0.5 mm çözünürlükle 15 element taranmıştır. Sediment örnekleri 0.5-1 cm aralıklarla örneklenerek toplam inorganik (TIC) ve toplam organik karbon (TOC) analizleri yapılmıştır. 0.5-1 cm aralıkla sediment örnekleri 63 μm elek kullanılarak yıkanıp elenmiş elek-üstü malzemede binoküler mikroskop altında ostrakod tanımları yapılmıştır. En uzun çökel karotu boyunca sürekliliği olan ostrakod çeşidi ve sayıları belirlenerek kavkıları toplanmış ve kavkı ve çökel örneklerinin toplam (bulk) karbonat fraksiyonunda duraylı oksijen ve karbon analizleri yapılmıştır. Ayrıca karotun çökel örneklerinin organik madde fraksiyonunda elementel C ve N analizleri yapılmıştır. Van Gölü sediment karotlarının kronostratigrafisi için değişik yöntemler kullanılmıştır. Kronostratigrafinin ana yöntemleri 210Pb radyoizotopik tarihlendirme ve varve sayımı olmakla birlikte; bu iki yönteme ek olarak 137Cs tarihlendirme ve tefrakronoloji yöntemleri de kullanılmıştır. Ayrıca, yüksek TOC değerleri içeren seviyelerde organik karbondan elde edilen AMS radyokarbon yaşları, varve yaşları ile karşılaştırıldığında gölün 1.2 ile 3.8 bin yıl arasında değişen 14C rezervuar yaşına sahip olduğu saptanmıştır. 210 Pb analizleri Sıvı Sintilasyon Sayım Sistemi kullanılarak Çift Enerji Pencere Yöntemi (Double Energetic Window Method) ile gerçekleştirilmiştir. Bu yöntem 210 Pb izotopunun 17 keV’lik β enerjisini kullanmaktadır. Yöntemin en büyük avantajı örneklerin alınır alınmaz analiz edilebilmesidir. 210Pb tarihlendirme, 210 210 Pb’un kız radyoizotopu olan Po’un 5.30 MeV’deki alfa enerjisinden yararlanılarak da yapılabilmektedir. Ancak bu çalışmada kullanılan yöntemden farklı olarak, çevreden gelen ve sediment örneklerinin içinde olması beklenen 210Po radyoizotoplarının 210Pb radyoizotopları ile dengeye gelmesi için en az 5 yarı ömür (yaklaşık 2 yıl) beklemek gerekmektedir. CRS (Constant Rate of Supply) modeli ile yapılan tarihlendirme sonuçlarına göre Van Gölü’nün sedimanlarının sedimantasyon hızı gölün değişik karotlarında 0.3 ile 0.7 mm.yıl-1 arasında, kütle birikim hızları ise 0.3-0.60 kg.m-2.yıl-1 değerleri arasında değişmektedir. Sedimantasyon ve kütle birikim hızlarındaki bu değişkenlik, gölün değişik noktalarındaki farklı sediment akılarına bağlıdır. Sediment akılarındaki bu farklılıklar, gölün topografyasındaki farklılıklara, göl yatağı litolojisine, farklı bölgelerdeki drenaj özelliklerine ve ayrıca bölgeye göre değişim gösteren antropojenik aktivitelere bağlı olarak açıklanabilmektedir. Bir fizyon ürünü olan 137Cs izotopunun çökel karotları boyunca aktivite dağılımları HpGe Gama Sayım Sistemi ile 671 keV’deki gama enerjisi kullanılarak incelenmiş ve 1950-1963 yıllarındaki nükleer silah denemeleri sonucunda ve 1986 yılında meydana gelen Çernobil Nükleer santral kazası sonucu çevreye yayılan 137Cs radyoizotopunun varlığı tespit edilmiştir. Van Gölü sediment karotlarının yaşlandırılması için kullanılan ana yöntemlerden biri olan varv sayımı, bir algoritma ile yıllık laminalı (varv) yapıdaki karotların sayısal X-ışını radyografi görüntülerinden yapılır. Bu çalışmada kullanılan varv sayım yöntemi ile elde edilen yaş verileri, karotların 7.5 cm lik üst kısımları için (100-150 yıl) radyoizotopik (210Pb ve 137Cs) tarihlendirme yöntemlerinden elde edilen yaş verileri ile büyük bir uyum içerisindedir. Bu uyum göz önüne alınarak karotların yaşderinlik modelleri varv sayım yöntemi kullanılarak yapılmış ve böylece radyoizotopik yöntem ile 100-150 yıla kadar yaşlandırılabilen çökel karot istifleri uzunluklarına bağlı olarak 3500 yıla kadar yaşlandırılmıştır. Geç Holosen süresince, Van Gölü çökel istifinde karbonatlardaki düşük oksijenizotop değerleri, kış yağışının (kar) etkisinin bir sonucu olarak değerlendirilmektedir. Dağlara doğru yönelen nemi engelleyen yerel yaz doğulu rüzgarlarının erken oluşması ile meydana gelen “klasik” Akdeniz ikliminin, bölgede artan kış yağışlarının sebebi olduğu düşünülmektedir. Ostrakod sayıları, C/N oranı, duraylı izotop değerleri, TOC-TIC değerleri ve Ti/Ca oranı gibi tüm çoklu belirteç (multi-proxy) verileri değerlendirilerek son 3500 yıldaki soğuk/kurak ve ılık/yağışlı dönemlerin değişimleri incelenmiştir. Tüm bu parametrelerin birlikte değerlendirilmesi sonucu söz konusu zaman aralığında 16 adet ardışık soğuk/kurak ve ılık/yağışlı dönem tespit edilmiş olup, bu dönemlerin uzunluğu 100 yıl ile 350 yıl arasında değişim göstermektedir. Günümüzden önce 3500-3300, 2900-2600, 2400-1800, 1600-1450, 1350-1050, 770-600, 500-350 ve 200-0 yılları arasında soğuk/kurak dönemlerin hakim olduğu öte yandan günümüzden önce 3300-2900, 2600-2400, 2300-2100, 1800-1600, 1400-1350, 1050770, 600-500 ve 350-200 yılları arasında sıcak/yağışlı dönemlerin hüküm sürdüğü sonucuna varılmıştır. Bu çalışmada elde edilen veriler ışığında Van Gölü iklim kayıtlarının özellikle Kuzey Atlantik iklim sistemi ile uyumluluğunu doğrulayan Roma Ilık Dönemi (RWP), Karanlık Çağ Soğuk Dönemi (DACP), Ortaçağ Ilık Dönemi (MWP) ve Küçük Buz Çağı dönemlerini içeren son 1800 yıllık verilerinin Nar Gölü (Orta Anadolu) çökel ve Sofular Mağarası (Kuzeybatı Anadolu) stalagmit kayıtları ile uyumlu olduğu görülmüştür. Bölgesel ölçekte, Van Gölü kayıtları İran’da bulunan Zeribar ve Mirabad göllerine ait düşük çözünürlüklü sediment ve İsrail’de bulunan Soreq Mağarası kayıtları ile de uyumludur. Van Gölü çökel karotları boyunca elde edilen µ-XRF ağır metal profilleri 1960’lardan bu yana göle olan antropojenik girdileri göstermektedir. Van Gölü bölgesinde son 30-60 yılda Zn, Pb, Ni ve Co metallerinin önemli ölçüde arttığı saptanmıştır. Özellikle karotların üst kısımlarında çok belirgin olarak gözüken Zn ve Pb zenginleşmesi 1960 yıllarında başlayan önemli tarımsal ve endüstriyel kirlenmenin bir göstergesidir. µ-XRF sayım sonuçları göz önünde bulundurularak dört karottaki ağır metal konsantrasyonları karşılaştırıldığında Gölde Van Şehri’nin batısından alınan karotta en yüksek ağır metal değerleri karotun üst kısımlarında görülmüştür. Bu sonuç ağır metallerin ana kaynağının antropojenik kirlenme olduğunu güçlü bir şekilde göstermektedir. Son 60 yılı temsil eden, karotların üst kısımlarındaki metal birikimi Van’ın şehirleşme ve endüstrileşmesinin 1960’dan sonra daha hızlandığını doğrulamaktadır. Bu hızlanma Van Gölü kıyılarının her iki yakasınında kara yolu ulaşımına açılmasının bir sonucudur. 1960’lardan itibaren sulama, hasat gibi tarımsal işlemlerde kullanılan tarım makineleri ve trafikteki araç sayısı artmıştır. Bu da araçlarda kullanılan yakıtın içeriğinde bulunan Pb salınımını artırmıştır. Bu salınım artışının sonuçları çalışılan karotlarda belirgin Pb anomalisinin gözlenmesine neden olmuştur. 2000’li yıllarda kurşunsuz yakıtın kullanılmaya başlamasıyla bu anomali değişerek doğal seviyelere gelmiştir. Öte yandan tarımsal faaliyetlerde kullanılan gübrenin içeriğinde bulunan Zn, direkt olarak ya da nehirler aracılığıyla metal kirliliğine katkıda bulunmuştur. Ayrıca genel olarak yollarda artan trafik metal kirliliğinin önemli sebeplerindendir.PhDDoktor

    Üç farklı speküler mikroskopi cihazı ile ölçülen korneal endotel parametrelerinin karşılaştırılması: Karşılaştırmalı klinik çalışma

    Get PDF
    ABS TRACT Objective: The present study aimed to compare the Nidek CEM-530 (Nidek Co., Japan), Konan CellChek XL (Konan Medical, Hyogo, Japan), and Topcon SP-3000P (Topcon Corporation, Tokyo, Japan) noncontact specular microscopes (NCSM) in terms of endothelial cell density (ECD), morphological endothelial cell parameters, and central corneal thickness (CCT), in healthy subjects. Material and Methods: Right eyes of 49 patients were included in this study. ECD, CCT, average cell area, coefficient of variation, standard deviation of cell area, cell hexagonality ratio were evaluated with Nidek CEM-530, Topcon SP-3000P and The CellChek XL NCSMs. Results: The mean age was 36.2±9.6 years. The mean ECD was 2809±24.1, 2626±50.4, and 2588±32.1 in measurements with Konan CellCheck XL, Topcon SP-3000P, and Nidek CEM-530 NCSMs, respectively. The difference was statistically significant between Konan CellCheck XL with Nidek CEM-530 and Topcon SP-3000P (p<0.001 for both). The hexagonality ratio results between these 3 devices were statisti cally significant in all paired comparisons (p<0.001, for all). The mean CCT was 534.4±5.0, 553.9±5.6, 567.5±5.3 in measurements with Nidek CEM-530, Konan CellCheck XL, and Topcon SP-3000P, respectively. CCT values obtained with Topcon SP-3000P were found to be higher than with other devices (p<0.001, for both). Conclusion: Among the 3 devices, the highest ECD values were obtained with Konan CellCheck XL and the highest CCT values were obtained with Topcon SP-3000P. On account of the discrepancies in endothelial pa rameters tested in our study, we do not advise using these devices in terchangeably.Amaç: Bu çalışmada, sağlıklı kişilerde Nidek CEM-530 (Nidek Co., Japonya), Konan CellChek XL (Konan Medical, Hyogo, Japonya) ve Topcon SP-3000P (Topcon Corporation, Tokyo, Japonya) temassız speküler mikroskopların [noncontact specular microscopes (NCSM)] endotel hücre yoğunluğu (EHY), morfolojik endotel hücre parametre leri ve santral kornea kalınlığı (SKK) açısından karşılaştırılması amaçlanmıştır. Gereç ve Yöntemler: Bu çalışmaya, 49 hastanın sağ gözü dâhil edildi. EHY, SKK, ortalama hücre alanı, varyasyon katsayısı, hücre alanının standart sapması, hekzagonal hücre oranı, Nidek CEM530, Topcon SP-3000P ve CellChek XL temassız speküler mikroskop cihazları incelendi. Bulgular: Ortalama yaş 36,2±9,6 yıl idi. Konan CellCheck XL, Topcon SP-3000P ve Nidek CEM-530 NCSM’lerle yapılan ölçümlerde ortalama EHY sırasıyla 2809±24,1, 2626±50,4 ve 2588±32,1 idi. Konan CellCheck XL ile Nidek CEM-530 ve Topcon SP-3000P ölçümleri arasındaki fark istatistiksel olarak anlamlıydı (her ikisi için p<0,001). Bu 3 cihaz arasındaki hekzagonal hücre oranı sonuçları, tüm ikili karşılaştırmalarda istatistiksel olarak anlamlıydı (tümü için p<0,001). Nidek CEM-530, Konan CellCheck XL ve Topcon SP-3000P ölçümlerinde ortalama SKK sırasıyla 534,4±5,0, 553,9±5,6, 567,5±5,3 idi. Topcon SP-3000P ile elde edilen SKK değerleri diğer cihazlara göre daha yüksek bulundu (her ikisi için p<0,001). Sonuç: Üç cihaz arasında en yüksek EHY değerleri Konan CellCheck XL ile, en yüksek SKK değerleri ise Topcon SP-3000P ile elde edildi. Çalışmamızda test edilen endotelyal parametrelerdeki farklılıklar nedeniyle bu cihazların birbirinin yerine kullanılmasını önermiyoruz

    Yeni Tasarlanmış Ferrosenil Üre Benzimidazol Sensörlerinin Metal, Redoks ve Fotokimyasal Özelliklerinin Dft Metodu İle İncelenmesi

    No full text
    In this study, it is aimed to investigate computationally electronic and photochemical properties of newly designed molecular sensors which is ferrocene-benzimidazole-based, sensitive to metal ions (Ca2+, Mg2+ ,Zn2+, Hg2+, Pb2+, Ni2+, Co2+, Cu2+), expected to exhibit redox and photochemical properties. The designed sensor consists of a binding unit containing a urea bridge connected to the ferrocene unit and a benzimidazole which gives a fluorescence signal attached thereto. For the molecular modeling, the Lanl2dz base set of the hybrid approach of the DFT method B3LYP (Rives and Jorgensen, 2008) was used. All calculations were done with RHF method (spin multiplication = 1) in two separate phases, gas and water phase. When the photochemical and electrochemical properties of the designed sensor are theoretically analyzed, the potential values of the sensor for reduction with metal ions range from 1,078 V to 0,968 V. In the water phase, the most volatile gibbs free energy belongs to the Ni-FcUB and Co-FcUB complexes (-122.19 kcal / mol and -99.83 kcal / mol, respectively). UV-visible region spectrums in the water phase give to blue-shift in presence of Ca2+, Mg2+, Hg2+, Zn2+ ions, but red-shift occurs in presence of Co2+, Cu2+,Ni2+, Pb2+ ions. In the same phase, the Co-FcUB sensor was found to give a maximum absorption wavelength at 780 nm.Bu çalışmada, yeni tasarlanan, ferrosen-benzimidazol tabanlı ve metal iyonlarına (Ca2+, Mg2+ ,Zn2+, Hg2+, Pb2+, Ni2+, Co2+, Cu2+) duyarlı, redoks ve floresans özellik göstermesi beklenen moleküler sensörlerin hesapsal olarak elektronik ve fotokimyasal özelliklerinin incelenmesi amaçlanmıştır. Tasarlanan sensör, ferrosen birimine bağlı üre köprüsü içeren bir bağlayıcı birim ve ona bağlı floresan sinyali veren benzimidazoldan oluşmaktadır. Moleküler modelleme için DFT yöntemi B3LYP (Rives ve Jorgensen, 2008) hibrit yaklaşımının Lanl2dz temel seti kullanılmıştır. Tüm hesaplamalar, gaz ve su fazı olarak iki ayrı fazda, RHF yöntemi ile (spin çokluğu=1 ) yapılmıştır. Tasarlanan sensörün fotokimyasal ve elektrokimyasal özellikleri teorik olarak incelendiğinde, sensörün metal iyonları ile indirgenme potansiyel değerleri 1,078 V ile 0,968 V arasında değişmektedir. Su fazında, en istemli gibbs serbest enerjisi Ni-FcUB ve Co-FcUB kompleksine aittir (sırasıyla -122,19 kcal/ mol ve -99,83 kcal/mol). UV-görünür bölge spektrumları, su fazında, Ca2+, Mg2+, Hg2+, Zn2+ iyonlarının varlığında maviye kayma; Co2+, Cu2+, Ni2+, Pb2+ iyonlarının varlığında ise kırmızıya kayma vermiştir. Aynı fazda, maksimum absorpsiyon dalgaboyu 780 nm ile Co-FcUB sensörüne aittir ve diğer metal iyonlarına göre daha duyarlıdır

    Bibliyografya: Tarihyazımı, Metodolojisi ve Felsefesiyle İlgili Türkçe Eserler Bibliyografyası

    No full text
    Bu çalışmada tarihyazımı, tarihçilik, tarih yazıcılığı, tarih metodoloji ve tarih felsefesi alanlarında yayınlanmış Türkçe kitap, makale, bildiri ve tez çalışmalarının kapsamlı bir bibliyografyası çıkarılmıştır. Çalışmada; kitaplar, kitap bölümleri, makaleler, bildiriler ve tezler ayrı başlıklarda ele alınmıştır. Tarama sonucunda yaklaşık 835 çalışmanın var olduğu görülmüş, bu durum Türkçe literatürde tarihyazımı, yazıcılığı, metodolojisi, felsefesi konularında ciddi bir birikimin olduğunu göstermiştir. Son 20 yılda yapılan yayınlarla tarihyazımı, tarihçilik, tarih yazıcılığı, tarih metodoloji ve tarih felsefesi konularında verilen eserlerin hem sayısında hem de ele aldıkları konularda ciddi bir ilerlemenin olduğu görülmüştür. Bunlardan özellikle kitapların ciddi bir kısmının çeviri olmasına karşın, makalelerin ve bildirilerin telif olması araştırmacı ve akademisyenlerin tarihyazımı alanında kafa yorduklarının bir göstergesi sayılabilir. Bu gelişmenin yaratacağı yeni metodolojik bakışların Türk tarihçiliğini çok daha dünya ölçeğinde eserler vermeye yönelteceği umut edilmektedir. Anahtar Kelimeler: Tarihyazımı, Tarih Felsefesi, Tarih Metodolojisi, Bibliyografya Bibliography of Publications on the Area of Historiography, Methodology and Philosophy of History Published in TurkishAbstract: In ths study, it is cut out book, paper, announcement and thesis studies about historiography, methodology of historiography and philosophy of history that published in Turkish. In the study, books, part of books, papers and announcements handled with different titles. According to browsing it is realized that nearly 835 studies about Turkish historiography, methodology of historiography and philosophy of history. In the last 20 years historiography, methodology of historiography and philosophy of history it is seriously improvement both numbers and their subjects. Although some books are translation, papers and announcements are compilation, so it can confess that researchers and academicians are chewing about historiography. The new methodological apercus according to these pick-ups, it is expected to make more works in diameter of world. Keywords: Historiography, Philosophy of History, Methodology of History, Bibliograph

    Native and Prosthetic Valve Endocarditis Caused by Brucella spp.; Evaluation of Eight Cases

    No full text
    Brucellosis and its complications are still a problem in developing countries. All cases of infective endocarditis admitted to Siyami Ersek Thoracic and Cardiovascular Surgery Hospital were recorded prospectively between July 2000 and July 2004. A total of 88 cases with infective endocarditis were recorded and 8 (9%) of these patients were identified as having endocarditis caused by Brucella spp. Underlying heart diseases were prosthetic valve in five patients and native valve sequele secondary to acute reumatic fever in three. All of the patients had positive results of Wright agglutination test with titers greater than 1/1280. Brucella melitensis were isolated in blood cultures of six patients. Vegetation, abscess, corda rupture and new dehiscence of prosthetic valve have been seen either by TTE or TEE in eight, five, one and one of eight patients respectively. Although TTE were found to be normal, TEE revealed vegetation in four (three prosthetic, one native valve) of eight patients. All of the patients were treated with trimethoprim-sulfamethoxazole, rifampin and doxycycline combination for 12 months. Surgical intervention was done for seven patients within a median of 18 days (range 7-45 day), and patients were alive after 12 months follow up. Brucella spp. should be considered in patients with infective endocarditis, especially in countries where the diseas still endemic. TEE should be done in case of normal TTE findings. Early surgical intervention can reduce mortality
    corecore