146 research outputs found
Parental involvement in English language education: understanding parents’ perceptions
Parental involvement is a significant factor influencing students’ educational development. The present study explores Turkish parents’ perceptions of involvement in their children’s learning English in terms of their demographic characteristics. The participants of the present research include the parents of the students studying at the 1st to 4th grades of a private primary school in Ankara. This research was designed as a sequential explanatory study in which a 29 item survey was used along with a semi-structured interview. Findings suggest that parents have a positive attitude towards parental involvement and they are generally aware of the academic and psychological aspects of education. Therefore, they have a good relation with the teachers and they get involved in their children’s English language education directly and indirectly. Findings also indicated that such demographic characteristics as gender, age, occupation or level of education, generally, make no significant difference on parents’ perceptions about parental involvement
THE ROLE OF BIG FIVE PERSONALITY TRAITS IN PREDICTING PROSPECTIVE EFL TEACHERS’ ACADEMIC ACHIEVEMENT
This study sought to find out the possible relationships between personality traits and academic achievement of prospective English as a Foreign Language (EFL) teachers. A total of 200 university students from a major state university voluntarily participated in the study. Data were collected through the International Personality Item Tool (IPIP) and the self-reported grade-point average (GPA). The tool was designed to determine the dominant personality trait(s) of the participants within the scope of Big Five Personality Traits; that is, conscientiousness, extraversion, agreeableness, openness and neuroticism. In line with the literature the results revealed that there were statistically significant relationships between the participants’ personality traits and academic achievement. Specifically, conscientiousness, openness and agreeableness were the personality traits that positively and significantly correlated with academic achievement. Furthermore, in order to find out the predictive effects of the personality traits on academic achievement, the multiple regression analyses were conducted. According to the results of the analyses, personality traits were able to predict 17% of the academic achievement, with openness being the strongest determinant. Conscientiousness followed openness while three other traits failed to predict academic achievement of the participants
Türkiye'de Blattella germanica L., 1767 (Blattodea: Ectobiidae) ve Periplaneta americana L., 1758 (Blattodea: Blattidae) popülasyonlarında sentetik piretroidlere karşı direncin araştırılması
Cockroaches are widespread pests found in many houses and other buildings. They are known as a vector of many agents of disease like bacteria, viruses and fungi. The repeated usage of persistent and non-biodegradable insecticides has caused resistance in most of the cockroach populations. In this research, the resistance levels of five Blattella germanica L., 1767 (Blattodea: Ectobiidae) and five Periplaneta americana L., 1758 (Blattodea: Blattidae) cockroach populations against some synthetic pyrethroid insecticides (deltamethrin, permethrin, alpha-cypermethrin and lambda-cyhalothrin) were determined between 2014 and 2018 in Turkey. The resistance tests were performed by the standard glass jar surface method as recommended by World Health Organization. By exposing the test chemicals of the second and third instar nymphs of the cockroaches for 1 h, the median lethal dose 50% (LD50) values, resistance ratios (RR) and resistance status were specified. The P. americana populations were all susceptible to tested chemicals with resistance ratios between 1 and 2-fold. In B. germanica populations, the toxic effects of tested chemicals were found very low and resistance status was found moderate (RR 7.7-9.0-fold) or high (RR ≥18.5-fold). This research is the most comprehensive study of the resistance status of the cockroaches in Turkey. In order to prevent the resistance to chemicals, the integrated pest management approach should be prioritized and chemical control should be kept at the lowest level.Hamam böcekleri birçok ev ve yapılarda bulunan yaygın zararlılardır. Bakteriler, virüsler ve mantarlar gibi pek
çok hastalık etkeninin vektörü olarak bilinirler. Kalıcı ve biyolojik olarak parçalanmayan insektisitlerin tekrar tekrar
kullanılması, hamam böceği popülasyonlarının çoğunda dirence neden olmuştur. Bu araştırmada, 2014-2018 yılları
arasında Türkiye’de beş Blattella germanica L., 1767 (Blattodea: Ectobiidae) ve beş Periplaneta americana L., 1758
(Blattodea: Blattidae) hamam böceği popülasyonunun bazı sentetik piretroid insektisitlere (deltamethrin, permethrin,
alpha-cypermethrin ve lambda-cyhalothrin) karşı direnç seviyeleri belirlenmiştir. Direnç testleri Dünya Sağlık Örgütü
tarafından önerilen standart cam kavanoz yüzey satıh yöntemi ile yapılmıştır. Hamam böceklerinin ikinci ve üçüncü
dönem nimfleri bir saat test kimyasallarına maruz bırakılarak LD50 değerleri, direnç katsayıları ve direnç durumları
belirlendi. Periplaneta americana popülasyonların tamamı test edilen kimyasallara duyarlıydı ve direnç katsayıları 1 ve
2 kat arasındadır. Blattella germanica popülasyonlarında, test edilen kimyasalların toksik etkisi çok düşüktü ve orta
(7,7-9,0 kat) ve yüksek direnç (≥18,5 kat) bulunmuştur. Bu araştırma hamam böceklerinin direnç durumu hakkında
Türkiye’de yapılan en kapsamlı çalışmadır. Kimyasallara karşı direnci önlemek için entegre zararlı mücadele yaklaşımına öncelik verilmeli ve kimyasal kontrol en düşük seviyede tutulmalıdır.Akdeniz University, Scientific Research Unit, Antalya, Turkey, Grant Project No: FDK-2015-41
Implementation and evaluation of an EFL teacher training program for non-formal education settings
Abstract. This study aims to implement and evaluate a suggested in-service teacher training program for English language teachers in non-formal education institutions. In doing this, 2-week online training program was designed considering the professional needs of the teachers and implemented with a follow-up. Pre and posttests, self-assessment scales and lesson observations were utilized in order to compare teacher knowledge and behaviors before and after the training. In addition, those instruments, feedback forms were also received from the teachers in order to figure out their attitudes towards the implemented program. Findings from the study showed that the program had a significant impact on teacher knowledge and behaviors. Although the majority had a positive attitude towards the program, some teachers suggested that a face-to-face training program be held and that the length could be extended
Gençlerin yalnızlık ve umutsuzluğunu önleyici bir sosyal destek yaklaşımı olarak spor ve fiziksel aktivite
As the first phase of a longitudinal study, this research explores the level of loneliness and hopelessness of 48 adolescents living in an orphanage and their counterparts (42) living in typical settings based on their involvement in sports and gender. T-test was conducted to identify differences among determined groups. Even though no meaningful differences were found among groups, variability in scores was notable in standard deviation (SD) scores when it comes to the degree of hopelessness based on gender and the degree of loneliness based on their involvement in sports and where they live. Süreli bir çalışmanın birinci aşaması olarak bu araştırma, yetiştirme yurdunda yaşayan 48 gencin ve aileleriyle yaşayan 42 gencin yalnızlık ve umutsuzluk düzeylerini spor yapıp yapmama durumları ve cinsiyet faktörüne göre incelemektedir. Guruplar arasındaki farklılıkların tayin edilmesi için T-Test uygulanmıştır. Guruplar arası karşılaştırmalarda istatistikî olarak anlamlı farklılıklar bulunmasa da, cinsiyete göre umutsuzluk düzeyinde ve spor yapıp yapmama durumları ile yaşadıkları ortama göre yalnızlık düzeyleri bakımından standart sapma skorlarında değişkenlik gözlenmiştir. Uzun Özet:Yakın duygusal bağlanmalar ve sosyal çevreyle etkileşimin yokluğunda, sosyal ve duygusal kabuğa çekilme duyguları ve eğilimlerinin ortaya çıktığı görülür. Yalnızlık ve umutsuzluk gençlerin sağlıklı sosyal, psikolojik, fiziksel ve bilişsel gelişimleri bakımından risk faktörleri olarak tanımlanmaktadır (Richaud de Minzi & Sacchi, 2004; Terrell-Deutsch, 1999; Weiss,1973). Literatürde yer alan çalışmalar incelendiğinde fiziksel etkinliğin ruh halinde iyileşmelere, tedirginliğin azalmasına, depresyonun düzeyinin düşmesine ve sosyal desteğin artmasına yol açtığı (Australian Bureau of Statistics, May 2001; Byrne and Byrne, 1993; Cameron and MacDougall, 2000) ifade edilmektedir. İyi yapılandırılmış fiziksel aktivite etkinliği ve sosyal desteği kapsayan bir programın, yetiştirme yurdunda kalan gençlere, olumsuz risk faktörlerini aşmada ihtiyaç duydukları destek sistemlerini sağlayacağı şüphesizdir. Aile sistemleri araştırmalarında hem risk faktörlerinin hem de koruyucu faktörlerin gençlerin gelişiminde rol oynadığı ortaya koyulmuştur (Blom, Cheney, & Snoddy, 1986; Hoey & Rhodes, 1994; Seita, 2005; Vorrath & Brendtro, 1985). Bu çalışmalardaki ortak bulgular, riskli çevrelerde yaşayan gençlerin, risk faktörlerinin bir başka sistemdeki koruyucu ve geliştirici ortamlar sağlayan etkenler sayesinde üstesinden gelebildikleri yönündedir. Bu tür koruyucu ve destekleyici sistemler, gençler için onarıcı bir etki yaratmaktadır. Gençlerden yüksek beklentileriyle, başarılarını takdir etmeleriyle, gençleri önemseyen ve onlara örnek teşkil eden en az bir bireyin varlığıyla, örnek teşkil edecek yaşıtların varlığıyla ve hizmet edebilmeleri için fırsatların sağlanmasıyla gençlerin içinde bulundukları olumsuzlukların üstesinden gelmelerini sağlamaktadır. Yakın zamanda yapılan araştırmalar bir mikro alt sistemdeki koruyucu faktörlerin ( örneğin yetiştirme yurdu, spor etkinliklerindeki antrenör ve/ veya yaşıtlar gibi) tampon etkisi (Benard, 1997; Fisher, 2001; Seita, 2005) yaratabildiği ifade edilmektedir. Öyleyse, olumsuz duygularla başa çıkmada önleyici bir yaklaşımı hedefleyen uzun süreli bir çalışmanın ilk aşaması olan bu çalışmada, sporun, rekreasyonel etkinliklerin ve düzenli fiziksel aktivitenin, gençlerin sağlıklı ilişkiler kurmalarına yardımcı olabilecek, kendileri ve durumları hakkında daha iyi hissetmelerini sağlayacak ve potansiyellerini etkili bir şekilde kullanmalarına yardımcı olacak faydalı bir araç olabileceği hipotezinden yola çıkarak mevcut durumun tepsinin yapılmasının gerekliliği ortaya çıkmaktadır.Bu maksatla araştırmanın amacı, yetiştirme yurdunda kalan gençler ile aileleri ile birlikte kalan gençlerin spor yapma durumlarına ve cinsiyet değişkenlerine göre yalnızlık ve umutsuzluk düzeyleri bakımından bir farklılık gösterip göstermediğinin araştırılması olarak belirlenmiştir. Süreli bir araştırmanın birinci aşaması olan bu çalışma sonucunda elde edilecek bulguların, daha sonraki aşamalarda geliştirilecek sağaltım programları için bir temel teşkil edeceği düşünülmektedir.Çalışmaya ve öngörülerimize bir başlangıç noktası belirmek amacıyla, spor yapan (16'sı kız ve 26'sı erkek) toplam 42 sporcu genç ve spor yapmayan (16'sı kız ve 32'si erkek) toplam 48 sedanter genç olmak üzere genel toplamda 90 genç çalışmanın örneklem grubunu oluşturmuştur. Yetiştirme yurdunda ya da aile ortamda yaşayan gençlerimizin yalnızlık ve umutsuzluk düzeyleri ölçülmüş ve karşılaştırılmıştır. Katılımcılardan spor yapan bütün kız katılımcılar yetiştirme yurdunda yaşarken, spor yapmayan kız gençlerimizin 6'sı yetiştirme yurdunda ve geri kalan 10'u aileleriyle yaşamaktadır. Spor yapan 26 erkek katılımcıdan 17'si yetiştirme yurdunda, kalan 9'u da aileleriyle beraber yasamakta iken, spor yapmayan 32 erkek katılımcıdan 8'i yetiştirme yurdunda, geri kalan 24'u ise, aileleriyle yaşamaktadır. Katılımcıların spor yapma durumlarına göre yalnızlık ve umutsuzluk düzeylerinin belirlenmesinde araştırmacılar tarafından geliştirilen kişisel bilgi formu, UCLA Yalnızlık Ölçeği ve BECK Umutsuzluk Ölçeği kullanılmıştır. Bu araştırmada, betimsel araştırma yöntemlerinden biri olan genel tarama modeli kullanılmıştır. Karasar (2005) tarama modelini "var olan bir durumu, var olduğu şekliyle tanımlamayı amaçlayan araştırma yaklaşımı" olarak tanımlanmaktadır. Veri toplama metodu itibariyle bu araştırma bir özaktarım çalışması olup, veriler örneklemde yer alan bireylerin kendilerinden ölçekler ve bilgi formu vasıtasıyla toplanmıştır. Çalışmanın amacı, ampirik olarak örneklemdeki 90 gencimizin halihazırdaki yalnızlık ve umutsuzluk düzeylerinin yaşama ortamına, cinsiyet değişkenine ve spor yapıp yapmama durumlarına dayalı olarak tanımlanmasıdır. Elde edilen verilerin hesaplanmasında ve değerlendirilmesinde SPSS 13,0 istatistik paket programı kullanılmıştır. Verilerin analizinde T-Test uygulanmış olup, belirlenen guruplar (evde-yetiştirme yurdunda kalan, spor yapan-yapmayan, kız-erkek) arasındaki farklılıklar ortaya çıkarılmaya ve tanımlanmaya çalışılmıştır. Bu çalışmada hata düzeyi 0,05 olarak kabul edilmiştir.Elde edilen bulgulara göre katılımcılardan sporcu ve sedanter olanların umutsuzluk ve yalnızlık puanlarının cinsiyetlere göre karşılaştırılmasında, erkekler ve kızlar arasında umutsuzluk ve yalnızlık bakımından istatistiksel olarak anlamlı bir farklılık tespit edilmemiştir (P>0,05). Ayrıca sporcu olan erkekler ile sedanter erkeklerin, umutsuzluk ve yalnızlık puanları yetiştirme yurdunda kalma ve ailenin yanında kalma bakımından karşılaştırıldığında istatistiksel olarak anlamlı bir farklılık tespit edilmemiştir (P>0,05). Yine, sporcu kızlarla sedanter kızların umutsuzluk ve yalnızlık puanları yetiştirme yurdunda kalma ve ailenin yanında kalma bakımından karşılaştırıldığında istatistiksel olarak anlamlı bir farklılık tespit edilmemiştir (P>0,05). Buna ilaveten, araştırmaya katılan katılımcılardan yetiştirme yurdunda ve ailesinin yanında kalan kız ve erkeklerin umutsuzluk ve yalnızlık puanları karşılaştırıldığında istatistiksel olarak anlamlı bir farklılık tespit edilmemiştir (P>0,05). Bu bulgular ışığında çalışmanın sonuçları aşağıdaki gibi açıklanabilir.Örneklem grubunun spor yapıp yapmama durumları dikkate alındığında yetiştirme yurdunda kalan gençlerin çoğunluğunun sporla uğraştığı görülmektedir. Bu durum, gruplar arasında yalnızlık ve umutsuzluk düzeylerinin (aile yanında kalma, yurtta kalma, cinsiyet değişkeni ve spor yapıp yapmama) farklılık göstermemesinde önemli bir etken olduğu kanaatini uyandırmaktadır. Sporun risk faktörleri üzerindeki tampon etkisi yetiştirme yurdunda kalan gençlerin yalnızlık ve umutsuzluk düzeylerini ailesi yanında kalan gençlerin yalnızlık ve umutsuzluk düzeylerine yaklaştırdığını düşündürmektedir.Katılımcılar arasında istatistiksel olarak anlamlı bir farklılığın bulunamama sebeplerinden biri de, günümüzde yetiştirme yurtlarının yaşam kalite standartlarına yakınlaştırılmış olması olarak değerlendirilebilir. Nitekim araştırmacıların yetiştirme yurdu yaşam ortamını görmeden önceki varsayımları ve gördükten sonraki düşünceleri arasında farklılık olduğu tartışılmıştır. Bu muhakeme sonucunda beklenilenin aksine yetiştirme yurdu yaşam ortamının gençlerin sosyal, psikolojik, fiziksel ve bilişsel gelişimlerini destekleyici niteliklere yaklaştığı ve bunun da ailesi yanında kalan gençlerin umutsuzluk ve yalnızlık düzeylerine paralel bir gelişim göstermesinde etken olduğu varsayılmıştır.Yurtta kalan gençlerin yurtlarına karşı bir aidiyet duygusu geliştirdikleri ve içerisinde bulundukları ruhsal durumları çok fazla dış dünyaya açmak istemeyebilecekleri göz önünde bulundurulursa, özaktarım metoduyla toplanan verilerin bulgulara yansımış olabileceği dikkate alınmalıdır. Dolayısıyla bu çalışmanın diğer aşamalarında nitel çalışma metotlarına başvurulması gerekliliğini ortaya çıkmaktadır
Application of Blockchain Technology in the Supply Chain Management Process: Case Studies
With the development of technology, new approaches have been used in industry, agriculture and services sector. The remaining sectors in technological factors remain behind in competition. Within the 7R of logistics, each area is disadvantaged. In order to turn these negative conditions into a positive situation in all three sectors, the futuristic approaches should be closely monitored by all sector and corporate managers. In this study, we focus on the use of blockchain technology, which is a relatively new concept and used in limited areas, in the supply chain management process. In the first part, both the supply chain and the blockchain technology are conceptually expressed and introduced. In the last section, examples are included and evaluations are expressed. The study is in the form of case studies and observations revie
RECYCLING OF IRON AND STEELMAKING PLANTS WASTES
As a result of the processes applied in the steel production, approximately 400 kg of waste is generated for every one ton of steel products. According to environmental regulations, these wastes must be disposed or stored in waste dams, which imposes a serious financial burden on iron and steel enterprises. In recent years, wastes with a high iron content has been recovered and returned to the steelmaking processes, replacing ore and contributing to a more efficient use of resources. However, despite the high iron content, it is not possible to use high sulphur content wastes as raw material in steel production. In this study, it is aimed to increase the utilization possibilities of these wastes as secondary raw material by reducing the content of sulphur in the concentrate by magnetic separation. It was shown that 33.34% of the wastes can be recycled with 54.90% iron recovery and 74.43% sulphur removal after dry magnetic separation experiments while 14.66% of the wastes can be recycled with 28.60% iron recovery and 89.93% sulphur removal after wet magnetic separation experiments. These removals correspond to 0.03% and 0.01% sulphur contents in the concentrates after dry and wet magnetic separations, respectively, and the concentrates can be blended back into the main raw material
The Effect of the EPOSTL on the Self-evaluation of Student Teachers of English
Abstract. The purpose of this study was to investigate the impact of the EPOSTL (European Portfolio for Student Teachers of Languages) on the self-evaluation of student teachers of English at AkhmetYassawi International Kazakh-Turkish University in Kazakhstan. The study, which employed a mixed-methods sequential explanatory research design, was conducted at AkhmetYassawi International Kazakh-Turkish University Faculty of Philology in Turkistan, Kazakhstan in the 2017-2018 academic year. 71 fourth year ELT student teachers participated in the study. The participants were divided into control and experimental groups. Only pretest and posttest were conducted to control group participants; however, pretest and posttests, the EPOSTL Use 1 and 2 were conducted to the experimental group participants. Multiple sets of data came from a) questionnaire, b) peer observation, c) reflective journal, and d) interview. The quantitative data were analyzed descriptively using IBM SPSS 21. The qualitative data collected from the peer observation, reflective journal, and interview was analyzed through qualitative thematic analysis. The results, overall, showed that the effect of the EPOSTL on the self- evaluation of the student teachers of English provided positive results. The findings demonstrate that the majority of the participants agree that the EPOSTL advances self-reflection and self-assessment, since it assists in checking the improvement of their didactic knowledge, teaching competences and skills. The comprehensive and clear structure of the EPOSTL found to be the main advantage of it. As the student teachers are not practical in teaching and require guidance through the complexity of language teaching, the EPOSTL enables them to match the theoretical knowledge with practical skills
Automated bird counting with deep learning for regional bird distribution mapping
A challenging problem in the field of avian ecology is deriving information on bird population movement trends. This necessitates the regular counting of birds which is usually not an easily-achievable task. A promising attempt towards solving the bird counting problem in a more
consistent and fast way is to predict the number of birds in different regions from their photos. For this purpose, we exploit the ability of computers to learn from past data through deep learning which has been a leading sub-field of AI for image understanding. Our data source is a collection of on-ground
photos taken during our long run of birding activity. We employ several state-of-the-art generic object-detection algorithms to learn to detect birds, each being a member of one of the 38 identified species, in natural scenes. The experiments revealed that computer-aided counting outperformed the
manual counting with respect to both accuracy and time. As a real-world application of image-based bird counting, we prepared the spatial bird order distribution and species diversity maps of Turkey by utilizing the geographic information system (GIS) technology. Our results suggested that deep
learning can assist humans in bird monitoring activities and increase citizen scientists’ participation in large-scale bird surveys.No sponso
The effect of preservice teachers' information and communication technologies competencies on academic self-efficacy and academic achievement
The purpose of this study was to measure the ICT competency levels and academic self-efficacy perception levels of preservice teachers and to determine if those levels were a significant predictor of their academic self-efficacy. For this purpose, the data were obtained from 411 volunteer students studying in the second, third, and fourth grades of the Teacher Training Undergraduate Programs at Erzincan Binali Yıldırım University Education Faculty. In total, 133 male and 278 female students participated in the study. As data collection tools, the Personal Information Form, the Information and Communication Technology Competencies Scale for Pre-service Teachers (ICTC-PT) developed by Tondeur et al. (2017) and adapted to Turkish language and culture by Alkan and Sarıkaya (2018) as well as the Academic Self-Efficacy Scale (ASES) developed by Kandemir (2010) were used. The Personal Information Form included information regarding department, grade, gender, and GPA. The reliability analyses of the scales were carried out, as well as multiple and stepwise regression analyses and descriptive statistics to address the research questions. As a result, it was determined that pre-service teachers' perception of ICT self-efficacy was at a high level. A moderate level of perception was observed in the sub-dimensions of ASE-CAP, ASE-AE, and ASE-APL among the participants. ICT-ID was found to be a significant predictor of ASE-CAP, but not of CSP-ICT. Although CSP-ICT was more closely related to general competencies, ICT-ID appeared to be more closely related to the skills required by the teaching profession. Based on the results of the study, the ASE-CAP, ASE-APL, and ICT sub-dimension scores were not significant predictors of GPA, whereas the ASE-AE score was a significant and positive predictor of GPA. It could be concluded from these findings that experiences and activities aimed at improving students' self-efficacy perceptions contributed positively to academic achievement in teacher training programs
- …