35 research outputs found

    Biological augmentation strategies in rotator cuff repair

    Get PDF
    Rotator cuff tears (RCT) are a common problem encountered by orthopaedic surgeons. The incidence of re-tears (up to 94%) following surgical repair of RCTs renders the management of RCTs challenging. This higher re-tear rate has been attributed to the failure of healing at the tendon-bone junction. Biological augmentation methods such as growth factors, stem cell thera pies, and biomaterials have been developed to promote the he aling at the tendon-bone junction. Growth factors and stem cell therapies have been intensively studied in mid to large RCTs. Biomaterials have been generally utilized for large or massive RCTs. However, these newly generated biological augmentation strategies are mostly studied in animal models. The efficacy and safety of the biological augmentation methods in humans need further investigation. In this review, we aimed to highlight the most recent advancements in RCT surgical repair with biologi cal augmentati

    The Effect of Tracheostomy Timing on Clinical Outcomes in Children

    Get PDF
    Introduction:Optimal timing for tracheostomy in children is not well defined. Our aim is to examine the pre-tracheostomy morbidities, indications and association of early tracheostomy on clinical outcomes.Methods:This retrospective cohort study included all patients who underwent tracheostomy in the Dokuz Eylül University Pediatric Intensive Care Unit (ICU) between January 2012 and September 2020. We categorized patients into the early and late tracheostomy groups according to time on a mechanical ventilator before tracheostomy using a cut-off of 14 days. Pre-tracheostomy morbidities [ventilator associated pneumonia (VAP), central line associated bloodstream infection], indications and clinical outcomes (including length of ICU and hospital stay, incidence of VAP and mortality) were compared between early and late groups.Results:Of the 104 patients undergone tracheostomy, 90 were included in the study: Thirty patients in the early group, 60 patients in the late group. Tracheostomy rate of our unit was 6.06%, with a median ventilator time before tracheostomy of 20 days. VAP and lung tissue disease indication for tracheostomy independently increased pre-tracheostomy mechanical ventilation time by 8 and 12.6 days, respectively. There was no statistically significant difference in VAP rate after tracheostomy, successful decannulation and mortality between early and late group. Early group had lower post-tracheostomy ICU-length of stay (LOS) (8.5 vs. 13 days p=0.041) and total ICU-LOS (17.5 vs. 45 days p<0.001). Controlling for age, tracheostomy indication, central line associated bloodstream infection and VAP; tracheostomy timing was independently associated with ICU-LOS. Late tracheostomy timing increased the ICU-LOS by 10.7 days (p=0.041).Conclusion:Our results suggest that early timing of tracheostomy is associated with reduced ICU-LOS and VAP in children, consistent with the current literature

    Type B Lactic Acidosis in A Child with Relapsed non-Hodgkin Lymphoma

    Get PDF
    Lactic acidosis is a major cause of metabolic acidosis in critically ill patients. Herein we report a child with relapsed non-Hodgkin’s lymphoma admitted to the pediatric intensive care unit (PICU) with profound lactic acidosis. On admission, he was treated with fluid replacement and a vasopressor, followed by continuous veno-venous hemodiafiltration to correct acidosis. As lactic acid levels remained high despite all treatments, thiamine was added to the therapy, which did not influence metabolic status either. Lactic acidosis could only be corrected by aggressive chemotherapy during his stay in the PICU. The patient died on the 68th day of PICU admission due to underlying progressive disease. Clinicians should start aggressive chemotherapy as soon as possible in patients with a recurrence or advanced cancer who have type-B lactic acidosis

    Mosques as Non-Formal Education Institution in Akcaabat Town (18th Century)

    Get PDF
    Osmanlı Devleti idari teşkilatlanması içinde Akçaabat kazası, Akçaabat ve Yomra idari yapılarının birleşmesiyle oluşuyordu. Trabzon Rum İmparatorluğunun Osmanlı Devleti’ne katılmasıyla birlikte başlayan İslamlaşma süreci XVIII. yüzyıl kadar hayli artmıştı. Böylece Müslüman nüfusa İslam’ın öğretim ve eğitim hizmetlerini verecek kurumlara ihtiyacı arttı. Bu sebeple Akçaabat kazası köylerindeki yaygın eğitim kurumları ve bu kurumların işleyişi araştırma problemi seçildi. Akçaabat kazası köylerindeki camilerin kuruluşları, yerlerinin seçilişi, bu esnadaki devlet ve toplum arasındaki etkileşimi ve bu kurumların sürdürebilirlikleri için izlenen yollar üzerine araştırma tasarlandı. XVIII. yüzyıl sınırlı ve merkez dışındaki yerleşim yerleri kapsamı oluşturdu. Araştırmada nitel araştırma yöntemi-tarihi doküman incelemesi kullanıldı. Araştırma Vakıflar Genel Müdürlüğü Arşivi'nde yer alan hurufat defterleri esas alındı. Yine çalışmanın geçerliliğini ve güvenirliği arttırmak amacıyla Başbakanlık Osmanlı Arşivi Genel Müdürlüğü Arşivi ile araştırma ve diğer kaynaklardan yararlanıldı. Araştırmanın sınırlılığını tarihi belgelerdeki dönemsel eksiklikler ve olaylar arasındaki kopukluklar oluşturdu. Sonuç olarak Akçaabat köylerindeki yaygın eğitim kurumlarının hızlı biçimde yaygınlaştığı ve hizmet verdiği bu bağlamda yaygın eğitim kurumu olarak faaliyet gösteren 94 caminin olduğu ve işleyişinin belirli kurallar dâhilinde gerçekleştiği tespit edildi

    Bayburt Kalesi ve XVIII. Yüzyıldaki İnsan Kaynakları Yönetimi

    No full text
    Osmanlı Devleti, 1473 yılında Otlukbeli Savaşı ile Akkoyunlu Devleti’ni yenilgiye uğrattı. Otorite boşluğundan yararlanıp Anadolu’da egemenlik alanını genişletmek isteyen Şah İsmail Bayburt üzerine seferler düzenlemeye başladı. Akkoyunlu beylerinden olan Bayburtlu Ferruhşad Bey, Safaviler’e karşı Şehzade Selim ile birlikte 1501-1514 yılları arasında mücadele verdi25. Yavuz Sultan Selim (1512-1520), sultan olduktan sonra Çaldıran Seferi’ni düzenledi26. Sefer dönüşü Bayburt üzerine kuvvet gönderdi. Şah İsmail’in emirlerinden Kara Maksudî Sultanî tarafından korunan Bayburt Kalesi’ni Yanya Sancakbeyi Mustafa Bey ile Trabzon Sancakbeyi Bıyıklı Mehmed Bey, Ekim 1514’te fethetti27. Bayburt, 23 Ekim 1514’te sancak haline getirildi. Bıyıklı Mehmed Paşa’nın yönetimindeki Bayburt’a, Erzincan, Erzurum ve Trabzon bağlandı28. Özellikle Osmanlı Devleti’nin doğu seferleri sırasında Bayburt’un ve Bayburt Kalesi’nin stratejik önemi daha da arttı. Irakeyn Seferi (1533-35) sırasında Kanuni Sultan Süleyman tarafından bir dizi tedbir alındı. Bayburt Kalesi’nde 1541 yılında ciddi bir onarım gerçekleştirildi29. Şah Tahmasb tarafından Anadolu üzerine saldırı düzenlenmesi Bayburt Kalesi’nin İran tarafından olan saldırılardaki önemini bir kere daha ortaya koydu30. Erzurum Beylerbeyliği’nin kurulmasıyla birlikte Bayburt önce sancak daha sonra da kaza statüsünde bu vilayete bağlandı31. Bu dönemde Erzurum beylerbeylik merkezi olmuş olmasına rağmen başlangıçta beylerbeyinin ikamet edemeyeceği kadar harap olmasından dolayı 1548 yılına kadar beylerbeyleri Bayburt’ta ikamet etti. O zamanlarda Bayburt, Kalesi ile mamur şehir olma özelliğiyle çevre illere göre daha öndeydi. Sultan III. Murad zamanında 1574’te tamir edilen kalenin sürekli bakımı için Everek (bugünkü Örence köyü), Kopuz ve Lüsünk-ü Süfla(Aşağı Lüsünk) halkı vergilerine karşılık görevlendirildiler. XVIII. yüzyılda Bayburt’un sancak statüsü devam etti. Uzun müddet ehemmiyetini muhafaza eden Bayburt Kalesi, 1828-29 Osmanlı-Rus Savaşı sırasında büyük ölçüde tahrip oldu. 1967 ve 1980 yıllarında bazı kısımları tamir edildi32. 2018 yılında başlayan resterasyon faaliyetleriyle Kale’nin tarihi dokusunu gün yüzüne çıkarılmaya başlandı. Buraya kadar Bayburt Kalesi’nin kısa tarihi üzerinde duruldu. Bu kısımdan sonra Bayburt Kalesi’nin fiziksel özellikleri ile insan kaynakları yönetimi irdelendi

    Bayburt Ulu Camii (Cami-i Kebir)’nin 18. Yüzyılda İnsan Kaynakları Yönetimi

    No full text
    Kurumların işleyişinde insan kaynakları yönetimi önemli rol üstlenir. Çünkü kuramların verimliliği ve sürdürebilirliği insan kaynaklarının doğru yönetilmesiyle anlam kazanır. İnsan kaynakları yönetimi ile iş gücünü seçme, çalışma koşullarını belirleme ve ücretlendirme biçimleri belirlenir. Osmanlı Devleti’ndeki uygulamalar ekseninde Türkiye’de 1950’lerde başlayan insan kaynakları yönetimi araştırmalarına16 tarihi açıdan katkı sağlamak amacıyla araştırma konusu Bayburt’taki Ulu Camii insan kaynakları yönetimi seçildi. Ulu Camii’nin çalışma esaslarını, çalışma koşullarını, iş gücü dağılımını ve ücretlendirmelerini tespit etmek üzere Cumhurbaşkanlığı Osmanlı Arşivi ile Vakıflar Genel Müdürlüğü Arşivi’nde yer alan kayıtlardan ve akademik yayınlardan yararlanıldı. Buradan elde edilen verilerden veri setleri oluşturuldu. Ulu Camii’nin arşivlerde vakfiyesine ulaşılamaması araştırmanın sınırlılığını oluşturdu. Cumhurbaşkanlığı Osmanlı Arşivi ve Vakıflar Genel Müdürlüğü Arşivi’nde yer alan kayıtlardan yararlanılarak ve ipuçları takip edilerek bu sınırlılık kısmen aşılmaya çalışıldı. Özellikle Vakıflar Genel Müdürlüğü’nde yer alan Hurufat Defterlerindeki veriler bu sınırlılığın aşılmasında önemli katkı sağladı. Böylece Ulu Camii’nin çalışma koşulları, iç kontrol ve iç denetim sistemleri, dış kontrol ve dış denetim sistemleri, personel ve personel seçimi, ücretlendirme biçimi ortaya konuldu. Çalışmanın zamanı verilerin yoğun olduğu 18. yüzyıl ile sınırlandırıldı. Araştırmada nitel araştırma yöntemi ve tarihi doküman incelemesi tekniği kullanıldı. Ayrıca verilerin anlamlandırılması amacıyla saha araştırması da yapıldı. 1202-1225 yılları arasında Erzurum Meliki Muğisiddin Tuğrulşah tarafından yaptırılan Ulu Camii, Selçuklular’dan başlayarak sırasıyla İlhanlılar, Celâyirliler, Eratnaoğulları, Kadı Burhaneddin, Karakoyunlular, Akkoyunlular ile Safeviler yönetiminde ibadethane ve yaygın eğitim kurumu olarak hizmet verdi. Yavuz Sultan Selim’in 1514’te Çaldıran Savaşı dönüşünde Bayburt’un alınmasıyla Osmanlı Devleti kurumları içinde vakıf karakterine sahip olarak varlığını sürdürdü. Günümüzde Ulu Camii’ye ait bir vakfiye bulunmamasına rağmen Osmanlı Devleti arşiv kayıtlarında yer alan bilgiler, Ulu Camii’nin bir vakfiyesinin olduğuna işaret etmektedir. Bu durum Muğisiddin Tuğrulşah’ın camiyi yaptırdıktan sonra kurumsal hizmetlerin verilebilmesi için personel kadrolarını oluşturduğunu, bu personel giderleri için de gelir kaynakları vakfettiğini ortaya koymaktadır. 18. yüzyılda insan kaynakları yönetiminin vakfiyede yer alan esaslar doğrultusunda işletildiği ve buna göre yönetim alanında mütevelli, nazır, mutasarrıf ve cabi; ibadet ve eğitim alanında imam, hatip, müezzin, temcîdhân, sermahfil, ‘aşırhân, mu‘arrif, devirhân, cüzhân ve fetihhan; yardımcı hizmetler alanında ferraş ve türbedâr kadrolarının bulunduğu ortaya çıkmaktadır. Ayrıca bütün bu kadrolarda görev yapan personelin görev tanımları, atama esasları ve ücretleri berat kayıtlarından tespit edilebilmektedir. Ulu Camii’de hizmet veren on altı kadroda personel istihdamında en belirleyici özelliğin babadan oğula geçen bir sistem dâhilinde yürütüldüğü, aksi durumda Bayburt kadısının teklifi ve sultanın onayıyla ilgili kadroya uygun birinin atamasının yapıldığı görülmektedir. Ulu Camii’nin önemli bir istihdam ve saygınlık kazandırma potansiyeline sahip olduğu kadrolara müşterek atamalardan ve dışarıdan atanma müdahalelerinden anlaşılmaktadır. Zira kadroda atanma hakkı elde eden kişinin kendinden sonraki gelecek nesline de görev alma hakkı sağlaması bu durumu anlaşılır kılmaktadır. Kadro atamalarında usulsüzlük yapıldığı, şikâyet veya başka sebeplerle tespit edildiğinde soruşturma başlatıldığı, hem taşrada hem de merkezde inceleme yapıldığı ve bu işlemlerin sonucuna göre de hak sahibi olmayanın görevine son verildiği, hak sahibi olanın da göreve atamasının yapıldığı anlaşılmaktadır. Kadrolara atanan personelin görev sürelerinin personelin görevden çekilmesi, azli, ölümü ya da sultan değişikliğiyle sona erdiği anlaşılmaktadır. Ulu Camii’de nazırın iç kontrol ve Bayburt kadısının ise dış kontrol işlemlerini yürütmesi; kurumun işleyişinin şeffaf, hesap verilebilir ve hukuk çerçevesinde yürütüldüğünü ortaya koymaktadır. 18. yüzyılda Ulu Camii’nin ibadethane ve yaygın eğitim kurumu olarak Bayburt’ta hizmet verdiği ve yaşayan bireylere istihdam imkanı oluşturduğu anlaşılmaktadır.* Bu araştırma, Bayburt Üniversitesi Bilimsel Araştırma Projeleri Koordinatörlüğünün desteklemiş olduğu 2016/9 numaralı projeden üretildi. Projede araştırmacı olarak görev alan Dr. Öğretim Üyesi Ahmet Özkan’a katkısı için teşekkür ederim

    One Regıstratıon Two Persons (Bey Böyrek and Abdulvehhâb Gazi)

    No full text
    Bayburt il merkezine 2 km uzaklıkta bulunan Erenli köyü, Osmanlı Devleti idari yapısı içinde Duduzar adıyla köy statüsündeydi. Bugün bu mahal, iki tarihi şahsiyete ev sahipliği yapmaktadır. Bunlardan ilki Bey Böyrek, İkincisi ise Abdulvehhâb Gazi'dir. Erzurum Kültür Varlıklarım Koruma Kurulu tarafından 08.02.2007 tarih, 515 sayılı karar ile kültür varlıklarının tescili sırasında Abdulvehhâb Gazi (Bey Böyrek) şeklinde, iki farklı tarihi şahsiyet, bir şahsiyetmiş gibi kayıt altına almdı. Bu durum, araştırmacılar için ciddi problemleri beraberinde getirdi. Bu bildiride Abdulvehhâb Gazi ve Bey Böyrek'in iki ayrı tarihi şahsiyet olduğu, tescildeki hatanın kaynağı; Bey Böyrek ve Abdulvehhâb Gazi'nin Osmanlı Devleti ile günümüzdeki durumlarının ortaya konulması hedeflendi. Bu bildiride nitel araştırma yöntemi, tarihi doküman incelemesi tekniği kullanıldı. Veriler, Başbakanlık Osmanlı Arşivi ve Vakıflar Genel Müdürlüğü Arşivi'ndeki konu ile ilgili belgelerden; alanda hazırlanmış araştırma ve derleme eserlerden toplandı. Elde edilen bulgular içerik analizi yöntemiyle değerlendirildi. Sonuç olarak Bey Böyrek ve Abdulvehhâb Gazi'nin iki farklı tarihi şahsiyet olduğu bu bağlamda ilgili kurumların tescilde ve mekân bilgilendirmesinde kullanılan Abdulvehhâb Gazi(Bey Böyrek) ifadesinin yanlış olduğu sonucuna varıldı. Ayrıca Erenli köyündeki Türbe'nin, Abdulvehhâb Gazi'nin makamı; türbenin dışmda bulunan mezarın da Bey Böyrek'e ait mezar olabileceği kanaatine varıldı. Öneri olarak tescilde ve dokümanlarda yer alan Abdulvehhâb Gazi(Bey Böyrek) ifadesinin Abdulvehhâb Gazi ve Bey Böyrek şeklinde düzeltmesi, Bey Böyrek'e ait soyut kültürü maddi kültüre dönüştürecek adımların atılması için proje yapılması tavsiye edildi

    Boundary integral equations for the exterior Robin problem in two dimensions

    Get PDF
    We propose two methods based on boundary integral equations for the numerical solution of the planar exterior Robin boundary value problem for the Laplacian in a multiply connected domain. The methods do not require any a-priori information on the logarithmic capacity. Investigating the properties of the integral operators and employing the Riesz theory we prove that the obtained boundary integral equations for both methods are uniquely solvable. The feasibility of the numerical methods is illustrated by examples obtained via solving the integral equations by the Nyström method based on weighted trigonometric quadratures on an equidistant mesh

    Original Article - The effects of hematocrit and age on transcranial Doppler measurements in patients with recent ischemic stroke

    No full text
    BACKGROUND: The effects of age and hematocrit on transcranial Doppler (TCD) velocities have not been evaluated in a large patient group with recent ischemic stroke. AIM: This study assessed the effects of age and hematocrit on TCD measurements in patients with recent ischemic stroke compared to patients with non-vascular diseases. SETTINGS AND DESIGN: University Hospital, retrospective study. MATERIALS AND METHODS: TCD records and data files of 862 consecutive patients (mean age, 57±16 years) with various neurological diagnoses were reviewed retrospectively. The peak systolic, end diastolic and mean flow velocities (FV), systolic/diastolic ratios and pulsatility indices (PI) in the middle cerebral arteries were averaged and the effect of age and hematocrit values on these TCD values was studied. Independent samples t test, Pearson′s coefficients of correlation, and linear regression test were used for statistical analysis. RESULTS: Among 862 patients, 413 were women (mean age, 53±17 years) and 449 were men (mean age, 60±13 years). Peak systolic and mean FV were higher and hematocrit concentration was lower in women compared to men (P<0.001). The relation of TCD velocities with age and hematocrit was more remarkable in the group of patients with non-vascular neurological disorders. PI values demonstrated a significant correlation to age (r=+0.47) (P<0.001), but did not change significantly with hematocrit level. CONCLUSIONS: It should be remembered that blood FV measured by TCD may be significantly affected by age and hematocrit level. However, there seems to be no significant association between TCD velocities and hematocrit in patients with a recent ischemic stroke
    corecore