7 research outputs found

    Ocular Changes and Tear Cytokines in Individuals with Low Serum Vitamin D Levels: A Cross-Sectional, Controlled Study

    No full text
    Background: We investigated the effects of vitamin D on the ocular surface, tear functions, corneal imaging, and tear film cytokine levels. Methods: Fifty-two patients with vitamin D levels were examined in 3 groups according to serum vitamin D levels; 28 in group 1 (20 ng/ml). Ocular surface disease index (OSDI), tear break up time (BUT), lissamine green (LG) staining, Schirmer test, in vivo confocal microscopy (IVCM), and tear collection for cytokine analysis were performed. Results: The mean OSDI score was 35.2 ± 23.3, 36.2 ± 17.7, 24.4 ± 18.2 (p = .253), TBUT was 6.7 ± 2.5 sec, 9.3 ± 1.8 sec, 11.1 ± 2.8 sec (p < .001), Schirmer test was 16.7 ± 8.5 mm, 18.7 ± 7.6 mm, and 20.2 ± 7 mm (p = .254), median LG staining grade was 1 (0–3), 1 (0–2), 0 (0–1) (p = .008) in group 1, group 2, and group 3, respectively. Basal epithelial cell density was 4 027 ± 512 cells/mm2, 4 673 ± 451 cells/mm2, 5 067 ± 817 cells/mm2 (p = < 0.001), sub-basal nerve density was 978 ± 204 μm/frame, 1 236 ± 172 μm/frame, 1 425 ± 290 μm/frame (p = <0.001), median number of long nerve fibers was 3 (2–4) nerve/frame, 4 (3–4) nerve/frame, 4 (3–6) nerve/frame (p = .001), and median grade of nerve fiber tortuosity was 2 (0–3), 2.5 (2–3), 3 (2–4) (p < .001) in group 1, group 2, and group 3, respectively. Mean IL-1 β (82.62 ± 15.26, 85.57 ± 17.41, and 66.44 ± 11 ng/ml in group 1, 2 and 3, respectively, p = .002), IL-17 (77.80 ± 24.91, 64.46 ± 25.47, 55.42 ± 12.05 ng/ml in group 1, 2 and 3, respectively, p = .012), and IL-2 (75.7 ± 18.4, 66.13 ± 26.78, and 59.65 ± 16.04 ng/ml in group 1, 2 and 3, respectively, p = .048) levels were significantly lower in group 3, whereas, IL-13 levels were significantly higher in group 3 (16.12 ± 5.24, 19.20 ± 4.90, and 21.6 ± 5.55 ng/ml in groups 1, 2, and 3, respectively, p = .010). Conclusions: Vitamin D deficiency/insufficiency is associated with ocular surface changes shown with significant TBUT, LG staining, and tear film cytokine contents. Besides, significant corneal basal epithelial, sub-basal nerve density, and structural sub-basal nerve changes were associated with lower Vitamin D levels

    Hacettepe Dahiliye Ders Kitabı 1

    No full text
    Ondokuzuncu yüzyılın tıp literatürü, korku filmi gibidir. Hekimlerin, ellerine geçirdikleri her şeyi, akıllarına gelen her yöntemi tedavi için kullandıkları görülür. Bilgiye değil, kulaktan dolma duyumlara dayanan, “içten doğma” uydurma fikirlerle hastaların yelken kürek tedavi edilmeye çalışıldığı bir dönemdir. Litrelerce kan alınır, barsaklar yüksek basınçlı lavmanlarla delik deşik edilir, hastalar buzlu sulara yatırılıp uzuvlar gangren olana dek dondurulur, dondurmak işe yaramazsa kaynar kazanlara sokulur, deriyi kabartan bitkisel merhemlerle epidermis eritilir, terkibi ikinci kez asla tutturulamayan envai çeşit bitkisel karışımlarla organlar iflas ettirilirdi. Yirminci yüzyılın başında, modern tıbbın kurucusu sayılan Dr. William Osler öncelikle bu “palavra tıbba” rest çekmiş, yeni bir çağı aralamıştır. Çağdaşı olan bazı hünerli hekimlerle birlikte, önümüze gelen her hastayı, elimize geçirdiğimiz her şeyle, bu şekilde rastgele tedavi edemeyiz, öncelikle hastalıkları tanımamız gerekir diyerek, tıbbın önceliğini tanıya yöneltmişler, kendilerine kadar olan eski devirlerden miras iki ilaç (digoksin ve morfin) dışındaki tüm o ilkel tedavi yöntemlerini reddetmişlerdir. Akıldışı eski tedavileri reddederek, yerine henüz yeni bir tedavi seçenekleri de olmadığından; yalnızca (doğru) tanı koymaya çalışan ve hastanın prognozunu tayin etmeye odaklanmış, tepkisel ve aslında bir bakıma muhafazakar yeni bir tıbbı başlatmışlardır. Tıp eğitimini de bu doğrultuda değiştirip, çalakalem ilaç ve tedavi veren hekimler yerine; hastanın hastalığını kavramaya çalışan, doğru tanı koyan hekimler yetiştirmeye yönelmişlerdir. Tıp eğitimindeki “hasta başı vizitler” bizzat Dr. William Osler tarafından başlatılmıştır. Bu ekol, 1900’ların başında cesur bir kararla, neyi tedavi ettiğini bilmeyen eski hekimlik pratiğini kapatıp, öncelikle hastalıkları kavramaya, hastalarına titizlikle isabetli bir tanı koymaya odaklanmıştır. Bu devir, tıbbın rönesansı sayılır. Kuruluşundan itibaren çağdaşı modern tıp dünyasının bir takipçisi ve aktörü olan Hacettepe Tıp Fakültesi; hünerli hekimler, iyi klinisyenler yetiştirmeyi amaçlamıştır. Prof. Dr. Şeref Zileli’nin kurucusu olduğu İç Hastalıkları Anabilim Dalımız, mezuniyet öncesi tıp eğitiminde yatay ve dikey entegrasyon modeliyle klinik eğitim aşamasında, öğrencilerimize “dahiliye nosyonu” kazandırmayı hedeflemiştir. Dahiliye nosyonu, hastaya saçından tırnağına bir bütün olarak bakabilmeyi; hastanın sorunlarını rasyonel bir klinik denklem haline getirebilmeyi; semptomlarından başlayıp, fizik muayene ve isabetli tetkik seçimiyle en doğru tanıyı koyabilmeyi ve hastaya en az zarar verecek en uygun tedaviyi planlayabilmeyi gerektirir. Mezuniyet öncesi İç Hastalıkları Klinik Eğitim programımızın öğrenim hedefleriyle, içeriği ve ulusal çekirdek müfredatımız gözetilerek hazırlanan bu kitap; İç Hastalıkları, Kardiyoloji, Göğüs Hastalıkları, İnfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji anabilim dallarımız öğretim üyelerinin ortaklaşa titiz bir çalışmasıdır

    Hacettepe Dahiliye Ders Kitabı 2

    No full text
    Ondokuzuncu yüzyılın tıp literatürü, korku filmi gibidir. Hekimlerin, ellerine geçirdikleri her şeyi, akıllarına gelen her yöntemi tedavi için kullandıkları görülür. Bilgiye değil, kulaktan dolma duyumlara dayanan, “içten doğma” uydurma fikirlerle hastaların yelken kürek tedavi edilmeye çalışıldığı bir dönemdir. Litrelerce kan alınır, barsaklar yüksek basınçlı lavmanlarla delik deşik edilir, hastalar buzlu sulara yatırılıp uzuvlar gangren olana dek dondurulur, dondurmak işe yaramazsa kaynar kazanlara sokulur, deriyi kabartan bitkisel merhemlerle epidermis eritilir, terkibi ikinci kez asla tutturulamayan envai çeşit bitkisel karışımlarla organlar iflas ettirilirdi. Yirminci yüzyılın başında, modern tıbbın kurucusu sayılan Dr. William Osler öncelikle bu “palavra tıbba” rest çekmiş, yeni bir çağı aralamıştır. Çağdaşı olan bazı hünerli hekimlerle birlikte, önümüze gelen her hastayı, elimize geçirdiğimiz her şeyle, bu şekilde rastgele tedavi edemeyiz, öncelikle hastalıkları tanımamız gerekir diyerek, tıbbın önceliğini tanıya yöneltmişler, kendilerine kadar olan eski devirlerden miras iki ilaç (digoksin ve morfin) dışındaki tüm o ilkel tedavi yöntemlerini reddetmişlerdir. Akıldışı eski tedavileri reddederek, yerine henüz yeni bir tedavi seçenekleri de olmadığından; yalnızca (doğru) tanı koymaya çalışan ve hastanın prognozunu tayin etmeye odaklanmış, tepkisel ve aslında bir bakıma muhafazakar yeni bir tıbbı başlatmışlardır. Tıp eğitimini de bu doğrultuda değiştirip, çalakalem ilaç ve tedavi veren hekimler yerine; hastanın hastalığını kavramaya çalışan, doğru tanı koyan hekimler yetiştirmeye yönelmişlerdir. Tıp eğitimindeki “hasta başı vizitler” bizzat Dr. William Osler tarafından başlatılmıştır. Bu ekol, 1900’ların başında cesur bir kararla, neyi tedavi ettiğini bilmeyen eski hekimlik pratiğini kapatıp, öncelikle hastalıkları kavramaya, hastalarına titizlikle isabetli bir tanı koymaya odaklanmıştır. Bu devir, tıbbın rönesansı sayılır. Kuruluşundan itibaren çağdaşı modern tıp dünyasının bir takipçisi ve aktörü olan Hacettepe Tıp Fakültesi; hünerli hekimler, iyi klinisyenler yetiştirmeyi amaçlamıştır. Prof. Dr. Şeref Zileli’nin kurucusu olduğu İç Hastalıkları Anabilim Dalımız, mezuniyet öncesi tıp eğitiminde yatay ve dikey entegrasyon modeliyle klinik eğitim aşamasında, öğrencilerimize “dahiliye nosyonu” kazandırmayı hedeflemiştir. Dahiliye nosyonu, hastaya saçından tırnağına bir bütün olarak bakabilmeyi; hastanın sorunlarını rasyonel bir klinik denklem haline getirebilmeyi; semptomlarından başlayıp, fizik muayene ve isabetli tetkik seçimiyle en doğru tanıyı koyabilmeyi ve hastaya en az zarar verecek en uygun tedaviyi planlayabilmeyi gerektirir. Mezuniyet öncesi İç Hastalıkları Klinik Eğitim programımızın öğrenim hedefleriyle, içeriği ve ulusal çekirdek müfredatımız gözetilerek hazırlanan bu kitap; İç Hastalıkları, Kardiyoloji, Göğüs Hastalıkları, İnfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji anabilim dallarımız öğretim üyelerinin ortaklaşa titiz bir çalışmasıdır

    İş Sağlığı ve Güvenliği Meslek Hastalıkları

    No full text
    Ülkemizde iş sağlığı ve güvenliği ile meslek hastalıkları konularında, kapsamlı Türkçe kitap ihtiyacı bulunmaktadır. Bu saptamadan hareketle “İş Sağlığı ve Güvenliği Meslek Hastalıkları” kitabı iki yılı aşkın bir sürede tamamlanmıştır. Mezuniyet öncesi ve sonrası eğitimlere, sertifika eğitimlerine, çalışanların sağlıklı ve güvenlikli ortamda çalışmaları hakkına, saha uygulamalarına, araştırmalara katkı sağlaması amaçlanmıştır. Kaynak kitap ihtiyacı öncelikle, müfredatlarında konuya ilişkin başlıklar bulunan, Tıp, Mühendislik, Hemşirelik, Sağlık Bilimleri ve Fen fakülteleri, ilgili yüksek lisans ve doktora programları, ilgili yüksek okullar olmak üzere yüksek öğretim öğrencileri için geçerli iken aynı zamanda iş yeri hekimleri, iş güvenliği uzmanları, diğer sağlık personeli sertifika eğitimleri, çalışanların yasal olarak zorunlu olan eğitimleri için de söz konusudur.Kitabın, Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Halk Sağlığı Anabilim Dalı öğretim üyesi Prof. Dr. İsmail TOPUZOĞLU’nun 1980’li yıllarda başlattığı, Prof. Dr. Nazmi BİLİR’in emekli olana kadar 30 yılı aşkın süre ile sürdürdüğü mezuniyet öncesi ve sonrası eğitim, araştırma, uygulama ve yayın çalışmaları ile bu alanlarda öncü rolü olan Hacettepe Üniversitesi’nin yayını olması ayrı bir mutluluk kaynağıdır, kendilerine şükranlarımızı sunarız.Kitap, sayfa dağılımları farklılık gösteren, konu başlıkları itibariyle toplam 79 bölümden oluşmaktadır. Meslek hastalıklarına ilişkin bazı bölümlerde, yazarlar ikinci baskısı yapılmış olan “Yıldız, A.N., Sandal, A. (Ed.). Meslek Hastalıkları İşle İlgili Hastalıklar (Seçilmiş Başlıklarda). Ankara: Hacettepe Üniversitesi Yayını. ISBN: 978-975-491-460-3.” kitabındaki bölümlerini güncelleyerek genişletmişlerdir.Kitabın yazarları başlıca, Hacettepe Üniversitesi öğretim elemanları, Tıp Fakültesi İş ve Meslek Hastalıkları Yan Dal Uzmanlık Eğitimi Programı eğitim kadrosu ile bu kapsamda eğitim almış veya almaya devam eden uzman hekimler, ile T.C. Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı yönetici ve uzmanlarıdır. Bütün yazarlara katkıları için teşekkür ederiz.Kitabın elektronik kitap olarak yayınlanması, ulaşılabilirliğinin artması, içerik arama ve güncelleme gibi hususlarda kolaylık sağlayacağı kanaatindeyiz. Ayrıca kaynakları metin içinde gösterilmiş olması da ileri incelemeler için katkı sağlayacaktır.Yoğun çalışma sürecinde gösterdikleri anlayış için ailelerimize, Hacettepe Üniversitesi Hastaneleri Basım Yayın ve Tanıtım Koordinatörlüğü ile Kütüphane ve Dokümantasyon Daire Başkanlığı yetkilileri ve çalışanlarına, kitabı yayına hazırlamada katkı sağlayan Dr. A. Kadir ATLI, Dr. Buhara ÖNAL ve Özge Rojda BENZİL’e teşekkür ederiz.Saygılarımızla,Prof. Dr. Bülent ALTUN (Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Dekanı)Prof. Dr. Ali Naci YILDIZ (Editör)Uzm. Dr. Abdulsamet SANDAL (Editör

    Education of Healthcare Personnel Working with Pediatric Patients During COVID-19 Pandemic within the Framework of Infection Control

    No full text

    Education of healthcare personnel working with pediatric patients during covid-19 pandemic within the framework of infection control Covid-19 pandemisinde enfeksiyon kontrol çalışmaları çerçevesinde çocuk hastalarla çalışan sağlık personeli eğitimi

    No full text
    © 2020, AVES. All rights reserved.Objective: In the early stages of any epidemic caused by new emerging pathogens healthcare personnel is subject to a great risk. Pandemic caused by SARS-CoV-2, proved to be no exception. Many healthcare workers died in the early stages of pandemic due to inadequate precautions and insufficient protection. It is essential to protect and maintain the safety of healthcare personnel for the confinement of pandemic as well as continuity of qualified healthcare services which is already under strain. Educating healthcare personnel on appropiate use of personal protective equipment (PPE) is as essential as procuring them. Material and Methods: A survey is conducted on 4927 healthcare personnel working solely with pediatric patients from 32 different centers. Education given on PPE usage were questioned and analyzed depending on age, sex, occupation and region. Results: Among four thousand nine hundred twelve healthcare personnel from 32 different centers 91% (n= 4457) received education on PPE usage. Of those who received education only 36% was given both theoretical and applied education. Although there was no differences among different occupation groups, receiving education depended on regions. Conclusion: It is essential to educate healthcare personnel appropiately nationwidely for the continuity of qualified healthcare services during the pandemic

    SARS-CoV-2 seropositivity among pediatric health care personnel just after the first peak of pandemic: A nationwide surveillance.

    No full text
    BACKGROUND: COVID-19 pandemic affected every single person on earth one way or the other. The healthcare personnel were no exception, their responsibilities as well as their risks being immense. METHODS: 4927 healthcare personnel all working in pediatric units at 32 hospitals from seven different regions of Turkey enrolled to the study to determine the seroprevalence of SARS Co-V-2 after the first peak wave. Point of care serologic lateral flow rapid test kit for IgM/IgG was used (Ecotest CE Assure Tech. Co. Ltd.). Seroprevalence and its association with demographic characteristics and possible risk factors were analyzed. RESULTS: Nearly 6.1% of healthcare personnel were found to be seropositive for SARS Co-V- 2. Seropositivity was more common among those who did not universally wear protective masks (10.6% vs 6.1%). Having a COVID-19 co-worker increased the likelihood of infection. The least and the most experienced personnel affected more. Most of the seropositive healthcare personnel (68%) did not have any suspicion that they had COVID-19 previously. CONCLUSIONS: Health surveillance for healthcare personnel involving routine point-of-care nucleic acid testing as well as monitoring PPE adherence would be important strategies to protect healthcare personnel from COVID-19 and to reduce nosocomial SARS-CoV-2 transmission
    corecore