28 research outputs found

    Comparison of gingivectomy procedures for patient satisfaction: Conventional and diode laser surgery

    Get PDF
    Background: To compare the use of the 940 nm diode laser with conventional surgery in the management of soft tissue in gingivectomy procedures in terms of patient satisfaction.Methods: This controlled clinical trial was conducted on 20 healthy patients who needing esthetic-only gingivectomy in the anterior maxilla. The patients were randomly divided into two groups of 10 each: experimental (diode laser-assisted surgery) and control (traditional surgery using scalpels). The bleeding rate following the surgery was assessed using the bleeding criteria established by the World Health Organization. The postsurgical discomfort level was recorded using visual analog scales (VAS), surgery time was evaluated for each operation and postoperative analgesic requirements were evaluated and compared.Results: In control groups, anesthesia requirements were found statistically higher during surgery (p<0.001). The average bleeding rates were 1.32 and 0.24 in the conventional and laser groups, respectively (p<0.001). Experimental patients had no postsurgical pain but in the control group, VAS pain level was found higher. The difference between VAS values in each groups were significant (p<0.001). There was no significant difference for surgery time between the treatment type.Conclusion: This study shows that the diode laser has a great advantage over conventional surgery in the gingivectomy procedures

    Okul Öncesi Dönem Çocuklarının Duygusal Yüz İfadelerini Yansıtan İnsan Figürü Çizimlerinde Kullandıkları Renklerin İncelenmesi

    Get PDF
    The aim of this study is to examine the facial expressions and color preferences used by orphaned children, children who have experienced an earthquake and children living with their parents.The sample of the study included 85 children, 27 of whom had experienced the great earthquakes in Bolu and Gölcük in 1999, 21 orphans living in Keçiören Atatürk Child Care Center and 37 children living with their families. Regular A4 white paper and coloring pens were used as data collecting tools, and children were asked to draw human figures with happy, scared, surprised, sad and aggravated facial expressions, respectively. Children were told that they were allowed to use whichever colors they wanted.. The children’s drawings, each reflecting different facial expressions, were examined to ascertain which, and how many, colors had been used. The results of the study revealed that the majority of the children who had experienced an earthquake and the orphaned children used only one or two colors, while the majority of the children living with their families used at least two or more different colors. It was found that the children who had experienced an earthquake particularly chose black as the color to reflect all of the facial expressions. It was seen that the colors used by orphans and by the children living with their families showed differences according to the facial expressions illustrated.Bu araştırmanın amacı, korunmaya muhtaç çocukların, depremi yaşayan çocukların ve ailesi ile yaşayan çocukların duygularını dışa vurmalarında, yüz ifadeleri ve renk tercihlerini incelemektir. Çalışmanın örneklemini, Bolu ve Gölcük depremini yaşamış 27 çocuk ile Ankara ilinde Keçiören Atatürk Çocuk Yuvası’nda kalan 21 korunmaya muhtaç çocuk ve ailesi yanında yaşayan 37 çocuk olmak üzere toplam 85 çocuk oluşturmuştur. Veri toplama aracı olarak A4 boyutunda beyaz kağıtlar ve renkli boya kalemleri çocuklara dağıtılmış ve çocuklardan sırasıyla mutlu, korkmuş, şaşırmış, üzgün ve öfkeli bir insan figürü çizmeleri istenmiştir. Çocukların renk tercihlerinde serbest oldukları belirtilmiştir. Çocukların yaptığı her biri farklı bir yüz ifadesini yansıtan resimler, kullanılan renk sayısına ve kullanılan renklere göre incelenmiştir. Araştırma sonuçları, korunmaya muhtaç ve depremi yaşayan çocukların çoğunluğunun tek veya iki renk kullandığını, aileleri ile yaşayan çocukların çoğunluğunun ise en az iki ya da daha fazla renk kullandığını ortaya koymaktadır. Özellikle depremi yaşamış çocukların tüm yüz ifadelerini yansıtan insan figürü çizimlerinde siyah rengi tercih ettikleri bulunmuştur. Korunmaya muhtaç çocukların ve ailesi ile yaşayan çocukların en yüksek oranda kullandıkları renklerin yüz ifadelerine göre değişiklik gösterdiği belirlenmiştir. Her iki grup incelendiğinde; ailesi ile yaşayan çocukların kullandıkları renklerin kullanım yüzdelerinin, korunmaya muhtaç çocukların kullanım yüzdelerine göre daha yüksek olduğu da ulaşılan önemli bulgulardandır

    Okul çağındaki çocuklarda diş hekimi ziyaret sıklığının çürük deneyimi ve ağız sağlığı faktörleri üzerine etkisi

    Get PDF
    Amaç: Bu çalışmada okul çağındaki çocuklarda diş hekimi ziyaret sıklığının çürük deneyimi ve ağız sağlığı faktörleri üzerine etkisi incelenmiştir. Gereç ve Yöntemler: Bu çalışma Selçuk Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi’ne başvuran 188 (14-16 yaş arasındaki) okul çağındaki birey üzerinde gerçekleştirildi. Her birey için DMFT (Çürük, Dolgulu ve Eksik Diş Sayısı) indeksi, plak ve gingival indeks değerleri hesaplandı. DMFT indeksi değerlendirmesinde klinik muayenede Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) kriterleri, radyografik değerlendirme de bitewing radyograflari kullanıldı. Bireylerden cinsiyet, yaş, diş hekimi ziyaret sıklığı, ağız bakım alışkanlıkları, anne-baba eğitim düzeyi ve gelir düzeyi konularında sorular içeren anket formunu doldurmaları istendi. Tüm kayıtların alınmasından sonra bireyler diş hekimi ziyaret sıklığına göre düzenli ve düzensiz olmak üzere iki gruba ayrıldı. İstatistik analiz için Chi-square testi kullanıldı. Bulgular: Sonuçlara göre düzenli diş hekimi ziyareti olan birey sayısı 47 iken, 141 bireyin düzensiz gruba girdiği bulundu. Diş hekimi ziyaret sıklığına göre oluşturulan gruplarda ilk diş hekimine gitme yaşı (p < 0.001), çürüklü (p < 0.001) ve dolgulu (p=0,029) diş sayısı ortalaması, plak indeksi (p=0,005), diş fırçalama sıklığı (p=0,004) ve yatmadan önce fırçalama (p=0,013) açısından anlamlı derecede fark olduğu görüldü. Diğer yandan cinsiyet (p=0,308), eksik diş ortalaması (p=0,421), DMFT ortalaması (p=0,183), gingival indeks (p=0,05), diş ipi kullanımı (p=0,101) ve gargara kullanımı (p=0,155), anne (p=0,084) ve babanın (p=0,489) eğitim seviyesi ve gelir düzeyi (p=0,768) açısından ilişki bulunmadı. Sonuç: Düzenli diş hekimi ziyaretlerinin çocukların ağız bakımının desteklenmesi ve genel çürük risklerinin düşürülmesi açısından son derece önem arz ettiği düşünülmektedir

    EFFECTIVENESS OF KINESIOLOGIC TAPE APPLICATION IN ROTATOR CUFF INJURIES

    Get PDF
    Background: In our study, it was aimed to research the effect of kinesiological tape on pain, shoulder movement angles, and daily life activities. Methods: The control group (n:15) was applied with classical physiotherapy program including ultrasound, tens and exercise. The experiment group (n:15) was applied kinesiological-tape for seven days in addition to classical physiotherapy and rehabilitation program. Pretreatment and post-treatment pains of the patients were measured by using Visual Analog Scale (VAS), the goniometer was used to measure the shoulder ranges, Constant-Murley measured daily life activity levels, and DASH-T measured shoulder disability level. Results: As the VAS scores of the control group inactivity reduced by 11,21 points, the scores of the experiment group decreased by 24,53 points. The difference in scores between the two groups is significant statistically (p0,05). For shoulder movement opening, all records of the experiment group are significantly better than that of the control group, except the flexion increase. Conclusion: Kinesiological tape application ensuring a reduction in pain for rotator cuff injury in a shorter period is a treatment also providing significantly better results in shoulder movement recovery, increase in functionality, and a decrease in disability

    OPINIONS OF TEACHERS AND ADMINSTRATORS OF KINDERGARTENS İN PRIMARY SCHOOLS İN BURSA AND PARENTS OF STUDENTS ATTENDING THOSE KINDERGARTENS ABOUT PHYSICAL SAFETY OF THE INSTITUTIONS

    No full text
    Bu arastırmanın amacı; Bursa İlinde Bulunan İlkögretim Okullarına Baglı Anasınıflarında Görev Alan Yönetici Ve Ögretmenler İle Anasınıflarına Devam Eden Çocukların Anne-babalarının Kurumun Fiziksel Güvenligine İliskin Görüslerini ortaya koymayı amaçlamaktadır.Arastırmanın örneklemine, Bursa ilinde bulunan ilkögretim okullarına baglı anasınıfları tesadüfi örnekleme yoluyla seçilmistir.Toplam 121 ilkögretim okullarına baglı anasınıfı ve bu kurumlarda çalısan 121 yönetici, 171 ögretmen ve bu kurumda egitim gören çocukların anne-babaları (550 kisi) alınmıstır.Veri toplama aracı olarak arastırmacı tarafından gelistirilen anket formu uygulanmıstır.Arastırma bulgularının yorumlanmasında 0.05 anlamlılık düzeyi esas alınmıs , ayrıca pearson Ki-Kare Testi ve Fishers Exact Testi uygulanmıstır.Analizler SPSS programı kullanılarak yapılmıstır. Genel olarak arastırma sonucunda:Yönetici, Ögretmen ve Anne-babaların fiziki güvenlik konusunda yeterli bilgiye sahip olmadıgı görülmektedir.Özel okullarda genellikle giris kapısında giris çıkısları güvenlik görevlisi kontrol etmektedir.Ögretmenlerin ziyaretçileri içeriye galos giydirerek aldıkları ve resmi okullarda ögretmenlerin güvenlik konusu ile ilgili egitim almadıkları saptanmıstır.Anne-babaların kurumun fiziksel güvenligine çok fazla dikkat etmedikleri ve genelde bir problem ile karsılastıklarında ögretmenler ile iletisim kurdukları görülmektedir.The purpose of this research is to reveal opinions of both teachers and administrators of kindergartens that are part of primary schools in Bursa, and parents whose children attend to those kindergartens, about physical safety of these institutions.As a sample of the study,kindergartens in primary schools in Bursa have been selected randomly.121 administrators and 171 teachers from a total of 121 primary schools and 550 parents whose children are studying in those schools have selected for the study.As an instrument a survey developed by the researcher has been used.In addition Pearson's Chi-Sguare test and Fisher's exact test have been applied.Analyses have been conducted by using SPSSprogram. At the end of the study general findings indicate that:Administrators, teachers and parents do not have adeguate information about physical safety.İn private schools generally a security officer controls the entrance and exit.It has been observed that teachers accept visitors after they maket hem wear galoshes and it has been determined that in official schools teachers do not care much about physical safety of the institutions and they contact with the teachers when they face a problem

    GÜNCEL PERİODONTAL SPLİNTLERE GENEL BAKIŞ

    No full text
    Çeşitli nedenler ile destek dokularda oluşan kayıplara bağlı olarak mobilitesi artmış daimi dişler,  başarılı periodontal tedavi  ve dişlerin idamesi için periodontal iyileşmeyi destekleyecek şekilde splintlenmelidir. Literatürde birçok periodontal splint  çeşitinden bahsedilmektedir. Bu makalede periodontal harabiyet sonucunda mobilitesi artmış dişlerde kullanılan splint çeşitleri ve kullanım prensipleri güncel literatür ışığında gözden geçirilmiştir

    Serbest dişeti greftinin peri-implant sağlık üzerine etkisi

    Get PDF
    Serbest dişeti greftinin peri-implant sağlık üzerine etkisi Amaç: Keratinize doku, sağlıklı peri-implant mukozanın idamesi için önemlidir. Bu klinik çalışmanın amacı, yapışık dişeti olmayan implant destekli protez bölgesine serbest dişeti grefti prosedürünün ardından keratinize doku genişliğinin, periodontal parametrelerin değerlendirilmesi ve keratinize doku olmayan kontrlaterel implant destekli protez alanındaki klinik parametreler ile karşılaştırılmasıdır. Gereç ve Yöntemler: Bu randomize kontrollü çalışmaya simetrik bölgelerinde peri-implant alanında keratinize doku eksikliği bulunan 15 hasta katıldı. Grup I (test grubu), implant destekli protezlerin tamamlanmasından sonra implant bölgelerinden birine serbest dişeti grefti yapılan 15 hastadan oluşmaktaydı. Grup II (kontrol grubu), aynı hastaların yumuşak doKusuna cerrahi müdahale yapılmamış kontralateral implant etrafı yumuşak doku bölgelerinden oluşuyordu. Her iki grupta plak indeksi (PI), gingival indeksi (GI), Sondalamada kanama (BOP) dişeti çekilmesi miktarı (GÇ), keratinize doku genişliği (KDG), sondalama cep derinliği (CD), klinik ataçman düzeyi (KAD) ve gingival kalınlık (GK) başlangıçta ve 12 ay sonra değerlendirildi ve karşılaştırıldı. Bulgular: Her iki grupta da peri-implant hastalığının belirtileri yoktu. Test gruplarında ameliyattan 6 ay sonra keratinize doku miktarı belirgin olarak arttı. KTW ve GT test gruplarında başlangıçtan 6 aya yükseldi (p 0.001). PI ve GI skorları kontrol gruplarında daha yüksek bulundu. Ameliyat sonrası altıncı ayda RD, PD ve CAL her iki grupta da benzerdi. Postoperatif altıncı ayda, KTW ve GT test grubunda daha iyi idi (p 0.001). RD, PD ve CAL her iki grupta benzerdi. Sonuç: Serbest dişeti grefti prosedürü peri-implant bölgede keratinize doku oluşturmak için en güvenilir yöntemdir. Keratinize doku eksikliği peri-implant bölgede plak birikimine neden olmaktadır, bu durum peri-implant hastalıkların oluşması için risk teşkil etmektedir.Background: Keratinized tissue is important for the maintenance of healty peri-implant mucosa. The aim of the clinical study was to evaluate the width of keratinized tissue and periodontal parameters after free gingival graft procedure in implant supported prosthesis area and comparing with the contralateral implant supported prosthesis area without keratinized tissue. Methods: 15 patients with missing keratinized tissue in peri implant area participated in this randomized split mouth controlled study. Group I (test group) consisted of 15 patients receiving 15 free gingival grafts after implant supported prostheses. Group II (control group) consisted of the contralateral implant supported dentures of the same patients. Plaque scores (PI), gingival index (GI), bleeding on probing (BOP) gingival recession depth (RD), keratinized tissue width (KTW), probing depth (PD), clinical attachment level (CAL) and gingival thickness (GT) were evaluated at baseline and after 12 months. Results: Both groups showed absence of signs and symptoms of peri implant disease. The amount of keratinized tissue significantly increased 6 months after surgery in test groups. KTW and GT were increased in test groups from baseline to 6 months (p0.001). PI and GI scores were found higher in control groups. In postoperative sixth month RD, PD and CAL were similar in the both group. In postoperative sixth month, KTW and GT was better in test group (p0.001). RD, PD and CAL were similar in the both group. Conclusion: The free gingival graft is an effective approach to increase the width of keratinized tissue of implant supported prosthesis. Lack of the peri implant keratinized tissue plays a critical role in the accumulation of bacterial plaque around the dental implants, this situation may increased risk of peri implant disease

    Current periodontal splints

    No full text
    Periodontal hastalıkların tedavisi sırasında tedavi edilecek alanda bulunan ve çeşitli nedenler ile destek dokularında oluşan kayıplara bağlı olarak mobilitesi artmış daimi dişlerin, periodontal tedavinin başarılı olabilmesi ve tedavi sonrası sağlık durumunun idamesi için iyileşmeyi destekleyecek şekilde splintlenmesi gerekmektedir. Literatürde birçok periodontal splint materyalinden bahsedilmektedir. Bu makalede periodontal harabiyet sonucunda mobilitesi artmış dişlerde kullanılan splint çeşitleri ve kullanım prensipleri güncel literatür ışığında gözden geçirilmiştirDepending on the disability of the supportive tissues for various reasons, the increased mobility of the permanent teeth should be splinted to support periodontal healing and successful periodontal treatment. Many types of periodontal splints are mentioned in the literature. In this article, the types of splint which used in increased teeth mobility caused by periodontal damage and their usage principles are reviewed in the light of current literature

    Analysis of the buccal concavity of the anterior maxilla: Retrospective cone-beam computed tomography study

    Get PDF
    Amaç: İmplant operasyonlarında komplikasyon riski ve ogmentasyon gerekliliği oranını azaltmak için alveoler kemiğin topografisinin, komşu anatomik yapıların ayrıntılı olarak değerlendirilmesi gerekmektedir. Bu çalışmada, anterior maksilla bölgesindeki bukkal kret konkavitesinin yeri ve derinliği konik ışınlı bilgisayarlı tomografi (KIBT) kullanılarak incelenmiştir. Gereç ve Yöntemler: Sağ ve sol maksilla anterior bölgede kısmi ya da tam dişli hastaların KIBT görüntüleri taranmıştır. Anterior dişlerin kesitsel görüntülerinde milimetrik ölçümler yapılmıştır. Bukkal konkavite yeri ve konkavite derinliği üç boyutlu olarak ölçülmüştür. Bulgular: Bu çalışmada bukkal konkavite görülme oranı sırasıyla sağ maksillada santralde %23,3, lateralde %44,3 ve kaninde %26,4; sol maksillada santralde %20,3, lateralde %47,1 ve kanin bölgesinde %18,3’tür. Sağ ve sol lateral dişler en fazla bukkal konkavite oranına sahip dişlerdir. Bukkal konkavitenin yeri alveoler kret tepesine en uzak dişler 7,63 mm ile sağ santral ve 8,06 mm ile sol santraldir. Bukkal konkavite derinlikleri en sığ dişler ortalama 1,41 mm ile sağ kanin ve ortalama 1,54 mm ile sol kanin olarak bulunmuştur. Bukkal konkavitenin yerinin ve derinliğinin yaşa, sağ-sol simetrisine ve cinsiyetlere göre yapılan karşılaştırmalı değerlendirme sonucunda istatistiksel olarak anlamlı fark bulunamamıştır. Sonuç: Bu çalışmanın limitasyonları dahilinde, implant operasyonlarında lateral dişler cerrahi komplikasyon oranı ve greftleme gerekliliği açısından daha yüksek riske sahipken kanin dişler daha güvenli kabul edilebilir.Background: It is necessary to evaluate the alveolar bone topography and adjacent anatomical structures to reduce the complication and augmentation rate in implant placement. In this study, the location and depth of the buccal crest concavity in the anterior maxilla were evaluated by cone-beam computed tomography (CBCT). Methods: All CBCTs in the pool were examined with the exception of patients with full edentulous. The area of the buccal concavity place and deepness were measured in three dimensions by the features of tomography software. Results: In this study, the incidence of buccal concavity was 23.3% in central, 44.3% in the lateral and 26.4% in the canine of right maxilla; 20.3% in central, 47.1% in the lateral and 18.3% in the canine of left maxilla. The lateral teeth have the most buccal concavity rate. The location of the buccal concavity was found to be the right central (7.63 mm) and left central (8.06 mm) as the teeth with the most distance to the alveolar crest. The depths of buccal concavity were found to be shallowest in right canine (1,41 mm) and left canine (1,54 mm). No statistically significant difference was found between the age, right-left symmetry and gender in terms of the location and depth of the buccal concavity. Conclusion: Within the limmitations of this study it can be concluded that lateral incisor teeth, rather than the canine, may exhibit high complication risk and alveolar bone augmentation necessity

    Okul Öncesi Eğitime Devam Eden Çocukların Mizaç Özelliklerinin Akademik Benlik Saygısına Etkisi

    No full text
    Bu araştırmada, okul öncesi eğitime devam eden 60-72 aylık çocukların mizaç özelliklerinin akademik benlik saygısına etkisinin belirlenmesi amaçlanmıştır. Araştırmanın örneklemini, İstanbul ili Ümraniye ilçesinde bulunan kamu ve özel ana sınıflarına ve anaokullarına devam eden 60-72 aylık okul öncesi dönem 370 çocuğun ebeveynleri ve öğretmenleri oluşturmaktadır. Araştırmada kolay örnekleme yöntemi kullanılmıştır. Araştırmada çocuk ve ebeveynlere ilişkin bilgileri öğrenmek amacıyla “Ebeveyn Bilgi Formu”; çocuğun mizaç özelliklerinin belirlenmesi amacıyla “Çocuklar İçin Mizaç Değerlendirme Takımı-Gözden Geçirilmiş Ebeveyn Formu”; öğretmenlere ilişkin bilgileri öğrenmek amacıyla “Öğretmen Bilgi Formu” ve çocuğun akademik benlik saygısı düzeyinin belirlenmesi amacıyla “Akademik Benlik Saygısı Ölçeği” kullanılmıştır. Araştırmadan elde edilen verilerin analizinde sosyal bilimler alanına yöneklik olarak geliştirilmiş bir istatistik programı programı kullanılmıştır. Araştırma sonucunda, 60-72 aylık çocukların mizaç özelliklerinin bazı değişkenlere (çocuğun cinsiyetine, anne yaşına, anne eğitim durumuna, ailenin sosyo-ekonomik durumuna göre farklılaştığı, baba yaşı, baba eğitim durumu, anne çalışma durumu gibi bazı değişkenlere göre de farklılaşmadığı görülmüştür. Araştırmada, çocuğun mizaç özellikleri alt boyutlarından utangaçlık ve aktivite düzeyi değişkenlerinin akademik benlik saygısına negatif etki yapmakta iken sebat değişkeninin akademik benlik saygısına pozitif etki yaptığı sonucuna ulaşılmıştır
    corecore