171 research outputs found

    Yaygın Fiğ-Tahıl Karışımlarında Ot Verimi, Bazı Kalite Özellikleri ve Rekabetin Belirlenmesi

    Get PDF
    Yaygın fiğ Vicia sativa L. yalın ekildiğinde, bitkiler çiçeklenmeden sonra yatmaktadır. Bu yüzden genellikle tahıllarla birlikte ekilir. Karışımda kullanılan türler ve ekim oranı, türler arasındaki rekabetten dolayı karışımın ot verimini etkilemektedir. Araştırma, yaygın fiğ ile tritikale ve yulaf karışımlarının ot verimi, kalite ve türler arasındaki rekabeti belirlemek amacıyla 2 yıl süreyle Doğu Karadeniz Bölgesi koşullarında Ordu yürütülmüştür. Türler arasındaki rekabeti belirlemek için agresivite, rekabet oranı ve LER değeri kullanılmıştır. Türler yalın olarak ve 3 farklı yaygın fiğ-tahıl karışımı sırasıyla 75:25, 50:50 ve 25:75 olarak sonbaharda ekilmiştir. Hasat, fiğde alt baklaların dolum döneminde yapılmıştır. Bu dönemde tritikale çiçeklenme yulaf ise süt olum döneminde olmuştur. Araştırma sonucunda karışımların kuru ot, ham protein ve sindirilebilir kuru madde verimleri her iki yılda da yalın ekimlerden üstün bulunmuştur. Bununla birlikte karışımların verimleri yıllara göre değişkenlik göstermiş, ancak 50:50 tritikale-fiğ karışımı diğer karışımlara göre daha stabil bir verim sağlamıştır. Agresivite ve rekabet oranı değerleri, sonbahar ve kış yağışlı geçtiğinde tahılların yaygın fiğe göre daha rekabetçi olduğunu göstermiştir. Tüm yaygın fiğ-tahıl karışımları, yalın ekimlerden üstün LER> 1 olmuş, fakat 50:50 yaygın fiğ-tritikale veya yulaf karışımlarının LER= 1.4 en yüksek yararı sağladığı belirlenmiştir. Bu nedenle 50:50 yaygın fiğ-tritikale veya yulaf karışımları benzer bölgeler için tavsiye edilebilir bulunmuştu

    AA1050 ALÜMİNYUM`A SiO2 İLAVESİNİN MEKANİK DAVRANIŞLARA ETKİSİ

    Get PDF
    AA1050 ALÜMİNYUM`A SiO2 İLAVESİNİN MEKANİK DAVRANIŞLARA ETKİSİÖzetModern mühendislik alanlarında kaydedilen yeni gelişmeler, geleneksel metal ve alaşımlarının yeni hizmet alanlarının ihtiyaçlarını karşılayamadığı için, yeni malzemelere olan talepleri de arttırmaktadır. Metal matrisli kompozitlerin üretiminde en yoğun kullanılan metal alaşımları, düşük yoğunlukları ve kolay üretilebilirlikleri nedeniyle alüminyum alaşımlarıdır. Alüminyum ve alaşımlarının iyi özelliklerinin yanı sıra mekanik özelliklerinin düşük olması gibi bazı önemli dezavantajlarının olması bu malzemelerin kullanımlarını sınırlandırmaktadır. Ticari alüminyum ve alaşımlarının bu olumsuz özelliklerinin giderilmesinde kullanılan en yaygın yöntemlerden birisi de bu malzemelere sert takviye elemanları ilave etmektir. Bu şekilde bu malzemelerin dayanım ve sertlikleri önemli derecede artırılmaktadır. Bu çalışmada alüminyum matrisli nano SiO2 takviyeli kompozit malzeme üretimi yapılmıştır. Nano SiO2oranı olarak ağırlıkça%3 ve%1,5 oranlarında karıştırılarak AA1050 malzeme referansı üzerinden çekme testi ile meydana gelen mekanik davranışlardaki değişimler incelenmiştir. Kompozit malzemenin çekme mukavemet değerlerinde artış %3 nano SiO2 karışımında tavsız haddelenmiş değişik kalınlıklarda alınan numunelerin çekme analizi sonucunda ortalama %8,61 artış tespit edilmiştir. Malzemenin mukavemet değerlerinde artış %1,5 nano SiO2 karışımında tavsız haddelenmiş değişik kalınlıklarda alınan numunelerin çekme analizi sonucunda ortalama %4,42 artış tespit edilmiştir. Malzemenin çekme mukavemet değerlerinde artış %3 nano SiO2 karışımında tavsız haddelenmiş daha sonrasında tavlanıp H0 yapılmış değişik kalınlıklarda alınan numunelerin çekme analizi sonucunda ortalama %4,37 artış görülmüştür. Malzemenin mukavemet değerlerinde artış %1,5 nano SiO2 karışımında tavsız haddelenmiş daha sonrasında tavlanıp H0 yapılmış değişik kalınlıklarda alınan numunelerin çekme analizi sonucunda ortalama %3,99 artış sağlamıştır. Yapılan çalışmada optimum %1,5 SiO2 miktarının alüminyum malzemenin mukavemet değerlerini önemli ölçüde arttırdığı tespit edilmiştir.Anahtar Kelimeler: Alüminyum matrisli nano SiO2 takviyeli kompozit malzeme, Nano SiO2 nano kompozit malzeme, Alüminyum kompozitTHE EFFECT OF SiO2 ADDITION TO AA1050 ALUMINUM ON MECHANICAL BEHAVIORAbstractNew developments in the field of modern engineering increase the demand for new materials as traditional metals and alloys cannot meet the needs of new service areas. The most commonly used metal alloys in the production of metal matrix composites are aluminum alloys due to their low density and easy productionability. The good properties of aluminum and their alloys, as well as their low mechanical properties, have some important disadvantages that limit their use. One of the most common methods used to eliminate these negative properties of commercial aluminum and its alloys is to add rigid reinforcing elements to these materials. In this way, the strength and hardness of these materials are significantly increased. In this study, aluminum matrix nano SiO2 reinforced composite material was produced. Nano SiO2 ratio of 3% by weight and 1.5% by mixing the AA1050 material reference to the changes in the mechanical behavior of the tensile test is examined. Increase in tensile strength values of composite material was obtained by an average increase of 8.61% as a result of tensile analysis of samples taken at 3% nano SiO2 mixture without annealed rolled. The increase in the strength values of the material was found to be 4.42% increase as a result of tensile analysis of the samples taken at different thicknesses without annealing in 1.5% nano SiO2 mixture. The tensile strength values of the material increased by 3% nano SiO2 mixture without annealed and then annealed and made of H0 made of different thicknesses of samples taken as a result of the tensile analysis showed an average increase of 4.37%. The increase in the strength values of the material was obtained by an average of 3.99% as a result of the tensile analysis of the samples taken at different thicknesses of 1.5% nano SiO2 mixture and then annealed and made of H0. In the study, it was found that the optimum amount of SiO2 1.5% significantly increased the strength values of aluminum material.Keywords: Aluminum matrix nano SiO2 reinforced composite material, Nano SiO2, Nano composite material, Aluminum composit

    Evaluation of serum prolactin le-vels in children with febrile and afebrile convulsions

    Get PDF
    Bu çalışmada, konvülziyon geçiren çocuklarda serum prolaktin düzeyine bakarak epileptik durumları nonepileptik durumlardan ayırt etmede bu ölçütü kullanıp kullanamayacağımızı değerlendirmek istedik. Gereç ve yöntem: Haydarpaşa Numune Eğitim ve Araştırma Hastanesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Kliniği’ne febril ve afebril konvülziyon geçirerek getirilen 2 yıllık süreçteki toplam 51 olgu analiz edildi. Febril konvülziyon geçiren 8 erkek, 9 kız yaşları 32,8+- 22,9 ay olan toplam 17 çocuk grup 1’i oluşturdu. Grup 2 de ise ortalama yaş 76,4+- 48,4 ay olan 20 erkek, 14 kız toplam 34 çocuktan oluştu. Grup 3 ise 24 erkek, 26 kız poliklini ğimize konvülziyon dışı yakınmayla başvuran toplam 50 çocuktan oluşan kontrol grubuydu. Olgularda konvülziyon sonrası 1. saatte, 2. saatte ve 24. saatte venöz kan alınarak serum prolaktin düzeyi bakıldı. Bulgular: Serum prolaktin birinci saat değerleri afebril grupta (grup 2), febril gruba (grup 1) göre anlamlı yüksek bulundu. Serum prolaktininin postkonvulzif 24. saat değeri açısından 3 grup karşılaştırıldığında istatistiksel açıdan anlamlı farklılık tespit edilmedi. Sonuç: Çalışmamız afebril konvülziyonda birinci saatte bakılan prolaktin düzeyinin anlamlı yüksekliği bize epileptik nöbetlerin nonepileptik durumlardan ayrımında, EEG monitorizasyonu zor ula- şılabilir bir yöntem olduğu için, bu yöntemi kullanabileceğimizi göstermektedir.In this study, we wanted to evaluate if we can use the serum prolactin levels as a marker in differential diagnosis epileptic syndromes and non epileptic ones. Materials and methods We analyzed totally 51 children during two years who were admitted to our clinic by having experienced febrile or afebrile convulsions. Group 1 included 8 male and 9 female totally 17 children whose mean ages were 32.8+/- 22.9 months and had febrile convulsions. Group 2 had 20 males and 14 females 76.4 +/- 48.4 months aged totally 34 children who had experienced afebrile convulsions. Group 3 included 24 males 26 females who had no neurologic symptoms or convulsions but taken to our clinic by other symptomatologies. Blood samples of cases were evaluated in the first hour, in the second and 24.hour of post convulsive follow-up. Results: We found that serum prolactin levels were significantly higher in the afebril convulsive group (group 2) than in the febrile convulsive group (group1). Serum prolactin levels of post convulsive 24.hour determination revealed no statistically difference between the three groups. Conclusion: In this study, we concluded that, we can use serum prolactin levels in the first hour of post convulsive follow-up for differential diagnosis of epileptic syndromes and non epileptic ones, since EEG monitorization is a hardly performed evaluation

    Management of Foreign Body Aspiration in Children: Insights From 664 Cases in the Operating Room

    Get PDF
    Tracheal or bronchial foreign body aspiration is an important emergency o childhood requiring bronchoscopy under general anesthesia. In this retrospective study, bronchoscopy were performed for foreign body aspiration; anesthesia methods, risks, and postoperative complications were evaluated. Children who underwent bronchoscopy with suspicion of a foreign body in the pediatric surgery operating room between January 2010 and December 2021 were included in the study. Six hundred and sixty four children were evaluated. General anesthesia was applied to all bronchoscopy. Demographic characteristics of the patients, type of foreign body, localization of foreign body, distribution of foreign body according to age groups, complications related to anesthesia and surgical process, length of stay in the postoperative intensive care unit, and duration of hospital stay were evaluated. The patients who aspirated foreign bodies most frequently were children aged 1-3 years (73.6%). During bronchoscopy, organic matter (seeds, hazelnuts, peanuts, chickpeas) was the most frequently removed foreign body in children (559 patients). It was observed that foreign bodies were mostly located in the right main bronchus at a rate of 52.4%, the left main bronchus at 28%. The most common anesthesia-related complications were desaturation in 400 patients, hypercarbia in 200 patients, bronchospasm in 108 patients, and respiratory arrest in 2 patients. Many problems may be encountered in foreign body inhalation, and bronchoscopy of these patients should be performed by an experienced anesthesiologist and surgeon at the right time and in the safest way in terms of anesthesia and surgery

    Akciğer Kist Hidatikleri

    No full text

    Göğüs Cerrahisi Chest Surgery,

    No full text

    Göğüs Cerrahisi Chest Surgery

    No full text
    corecore