48 research outputs found

    Türkiye’nin ‘De Facto’ Döviz Kuru Rejiminin Belirlenmesi

    Get PDF
    ‘De facto-De jure’ uyuşmazlığını eleştiren ve ülkelerin kur rejimlerini sınıflandıran çalışmalar 1979 yılında başlamış ve halen önemini korumaktadır. Önde gelen çalışmaların sonuçları arasındaki uyumsuzluklar, araştırmacıları kur rejim esnekliğini belirleyen yeni modeller üzerine çalışmaya itmektedir. Bu modellerden biri de 2008 yılında Frankel ve Wei tarafından önerilmiştir. Bu çalışmada Frankel ve Wei 2008 tarafından ortaya konulan model kullanılarak; Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası TCMB tarafından resmi olarak açıklanan döviz kuru rejimi de jure ile uygulanan döviz kuru rejimi de facto arasında farklılığın olup olmadığı, diğer bir ifadeyle dalgalanma korkusu nedeniyle farklı bir döviz kuru rejimine yönelim olup olmadığı araştırılmıştır. Ülkelerin kurlara müdahalesinin nedenini “dalgalanma korkusu” olarak açıklayan Calvo ve Reinhart’a 2002 göre, bağımsız döviz kuru uygulandığını ilan eden ülkelerin aslında kurlardaki dalgalanmalardan çekindiklerini ve fiili olarak sabit kur veya ara rejimli uygulamalara yöneldiklerini ifade etmektedir. Özellikle düşük kredibilite, ani duruş sorunu, ilk günah problemi, yüksek dolarizasyon, döviz kurlarından fiyatlara geçiş etkisi, güvenirlik sorunu ve finansal piyasalarla kısıtlı bütünleşme gibi problemlerle karşılaşacağını düşünen ülkelerin parasal otoriteleri dalgalanma korkusu nedeniyle döviz kurun­daki büyük dalgalanmalara duyarsız kalamayarak, döviz piyasasına fiili ola­rak müdahalede bulunmaktadır. Çalışmada araştırma dönemi 2003-2017 yıllarını kapsamakta olup, elde edilen bulgulara göre, araştırma dönemi boyunca Türkiye’de dört farklı ‘de facto’ kur rejimi uygulandığı ortaya çıkmıştır. Belirlenen alt dönemler için model uygulanmış ve döviz piyasasında baskıyı temsil eden EMP değişkenin katsayısına bağlı olarak ülkenin döviz kuru rejiminin esnekliği belirlenmeye çalışılmıştır. EMP değişkenin her dönemde anlamlı çıkması, fiilen sabit kur rejimi uygulanmadığının kesin bir göstergesiyken; EMP katsayılarının düşük çıkması fiilen ara rejim uygulamasının olduğunu ifade etmekdir. Bu sonuçlar, 2003-2017 döneminde fiilen ara rejim uygulandığını göstermekte olup, Calvo ve Reinhart 2002 tarafından ortaya konulan “dalgalanma korkusu” kavramını desteklerken, Fischer 2001 tarafından önerilen “iki kutupluluk” hipotezini reddetmektedir. Ayrıca EMP sonuçları dikkate alındığında, ABD Merkez Bankası Fed’in yeni dönem politikalarıyla birlikte Türkiye’nin 2014 yılından sonra daha katı bir kur rejim uygulamasına geçtiği analiz sonuçlarından açıkça görülmektedir

    YÜKSEK FREKANSLI İŞLEMLER SONRASI BORSA İSTANBUL'DA PİYASA ETKİNLİĞİNİN TEST EDİLMESİ

    Get PDF
    Yüksek frekanslı işlemlerin sermaye piyasalarında kullanımıyla birlikte yatırım ortamı değişmiş, yüksek frekanslı işlemlerin piyasa etkinliğinin tespitine ilişkin çalışmalarda araştırılması önem kazanmıştır. Yüksek frekanslı işlemlerin, kullanıldıkları piyasalarda hız ve teknoloji avantajları nedeniyle piyasa etkinliğini etkiledikleri ve kısa zaman aralıklarında zayıf formda piyasa etkinliğinin reddedilmesine yol açtıkları gözlemlenmiştir. Borsa İstanbul’un BISTECH sistemine geçmesiyle 2016 yılından itibaren yüksek frekanslı işlemler Türkiye piyasalarında kullanılmaya başlanmıştır. Bu çalışmada yüksek frekanslı işlemler dikkate alınarak, etkin piyasa hipotezinin Borsa İstanbul’daki geçerliliği sınanmıştır. Zayıf formda piyasa etkinliğinin tespiti için literatüre benzer bir şekilde varyans oranı testi kullanılarak rassal yürüyüş hipotezi test edilmiştir. Veri seti olarak Borsa İstanbul’un temel göstergesi olan BIST100 endeksinin 05/02/2019 ve 05/02/2020 dönemleri arasındaki dakikalık getirileri kullanılmıştır. Borsa İstanbul’un dakikalık zaman dilimlerinde zayıf formda etkin olmadığı gözlemlenmiştir. Yüksek frekanslı işlemlerin kullanıldığı Borsa İstanbul’da rassal yürüyüşün olmadığı, durağanlığın mevcut olduğu tespit edilmiştir. Bu sonuç Borsa İstanbul’da yüksek frekanslı işlemler kullanılarak piyasanın üzerinde getiri elde etmenin mümkün olduğunu ifade etmektedir

    Osmanlı'da ekonomik ve toplumsal hoşnutsuzluğun tarihi üzerine bir inceleme : 1416 Börklüce Mustafa olayı

    No full text
    XV. yüzyılın başlarında, Osmanlı coğrafyası bir dizi siyasal ve toplumsal olaylara sahne olmuştur. Ankara Savaşı(1402), Timur'un Anadolu'yu istilası(1402-1403), Yıldırım Beyazıt'ın oğulları arasındaki taht mücadelesi(Fetret Dönemi, 1402-1413), eski Anadolu beyliklerinin varislerinin Osmanlılara karşı iktidar mücadelesine girişmesi, Rumeli'de Şeyh Bedreddin, Batı Anadolu'da Börklüce Mustafa ve Torlak Kemal ayaklanmaları gibi gelişmeler yaşanmıştır. Bu gelişmeler ve bu gelişmelere bağlı sürekli savaş hali, Osmanlı coğrafyasında iktisadi ve toplumsal yaşamı olumsuz etkilemiştir. Ekonomik ve sosyal hoşnutsuzluk derinleştikçe toplumun çeşitli kesimlerinden tepkiler yükselmiştir. Osmanlı coğrafyasında bu tepkilerin açığa çıkardığı en önemli toplumsal olaylardan biri de Börklüce Mustafa'nın ayaklanmasıdır. Bu çalışmada, Börklüce Mustafa ayaklanmasının düşünsel ve ideolojik içeriğine, dayandığı toplumsal kitle desteğine değinilmekle birlikte, asıl olarak ayaklanmanın gerçekleştiği Batı Anadolu'da iktisadi ve toplumsal hayattaki değişimleri ve çeşitli gerilim noktalarını açıklamak amaçlanmıştır. -------------------- At the beginning of the XVth century, Ottoman territory had witnessed a series of political and social events. Ankara War (1402), Timur’s invasion of Anatolia (1402-1403), throne struggle between the sons of Yıldırım Beyazıt(interregnum, 1402-1413), power struggle of the successors of the prior Anatolian Beyliks against the Ottomans, in Rumeli the rebellion of Sheikh Bedrettin’s rebellion and in Western Anatolia the rebellions of Borkluce Mustafa and Torlak Kemal had occurred. These developments and the state of war related to these developments had a negative impact on the economic and social life in the Ottoman Empire. As the economic and social discontent deepened, the reactions from the various segments of the society increased. One of the most important events resulted from these reactions in the Ottoman territory was the rebellion of Borkluce Mustafa. This study aims to explain essentially the changes in the economic and social life and the tensions in the Western Anatolia where the rebellion took place, besides addressing the intellectual and ideological content and the social support on which Borkluce Mustafa’s uprising based

    Forgotten Diagnosis in Emergency Service : Tularemia

    No full text
    Amaç: Bu çalışmada acil servise başvuran ve medikal tedavi ile takip edilen sekiz tularemia hastasını sunmayı amaçladık. Materyal ve Metod: Ocak - Mayıs 2012 tarihleri arasında hastanemiz acil servisine boyunda şişlik, boğaz ağrısıve ateş şikayetleri ile başvuran hastalar dahil edildi. Tularemi tanısı mikro-aglütinasyon testi ile doğrulandı. Bulgular: Sekiz hastanın ortanca yaşı 58 yıl olup %50 si erkekti. Tularemi hastalarında en sık semptom %100 ile şiş servikal lenf nodu idi. Diğer semptomlar boğaz ağrısı, titreme, halsizlik ve ateş idi. Fizik muayanede 8 hastada lenfadenopati, bir hastada tonsillofaranjit ve yine bir hastada da ateş vardı. Hastalara tularemi tanısı ile antibiyotik tedavisi başlandı ve 3 hastaya cerrahi drenaj uygulandı. Hastaların muhtemel bulaş yolları değerlendirildiğinde kontamine kaynak suyu, kırsal alan ve ölü hayvandan bulaş olduğu değerlendirildi.Hastalar medikal tedavi ile takip edildi. Sonuç: Tularemi ülkemizde sık görülmekte olup erken tanı ve tedavi ile komplikasyonlar azaltılabilmektedir.Purpose: In this report, we describe eight tularemia cases who have been admitted to emergency department and treated with medical therapy.Material and Methods: Eight patients were admitted to our city hospital January - May 2012 with the complaints of swelling in the neck, sore throat and fever. Tularemia diagnosis was confirmed with the micro-agglutination test.Results: The median age of eight patients was 58 year and 50% of them were male. Swollen cervical lymph node (%100) was the most common symptom in the tularemia patients. Other symptoms were sore throat, chills, weakness and fever. At physical examination there were lymphadenopathy at 8 patients, tonsillopharyngytis at one patient and fever at one patient. Patients with a diagnosis of tularemia were started antibiotic and surgical drainage were applied to three patients. Possible source of contamination were source water, rural areas and dead animal. Patients have beenfollowed with medical therapy.Conclusion: Tularemia is most common in our country and with early diagnosis and antibacterial therapy complications could be reduced

    An Uncommon Post Traumatic Finding Pneumorrhachi

    No full text
    corecore