14 research outputs found
Determination of a monumental Quercus coccifera tree in Gökçeada
Ağaç-insan ilişkisinde önemli bir yere sahip olan anıt ağaçlar, ağaca duyulan hayranlık ve sevginin
önemli simgelerindendir. Quercus coccifera L. (dikenli pırnal, kermes meşesi) gibi genellikle çalı
formundaki bireylerle temsil edilen ağaçlar içerisinde ileri çap ve boylara ulaşmış olanlar son derece
nadirdir. Türkiye’de bugüne kadar 9 anıt ağaç önerisi yapılan dikenli pırnal ağacının anıtsal boyutlara
ulaşmış bir bireyi de Gökçeada’da bulunmuştur. Makalenin amacı bu ağacın anıtsal değerini
saptayarak anıt ağaç olarak tescil edilmesi için bilimsel altlık oluşturmaktır. Gövde çapı (1.30 m’deki)
106 cm ve boyu da 12,5 m olan söz konusu dikenli pırnal ağacının ŞAD (Şimdiki Anıtsal Değeri) > MADtür
değeri (Minimum Anıtsal Değeri) 69 > 44 olarak belirlenmiştir. Arazide bir şapelin yanında bulunan
ağaç, bu dini tesisin bir parçası konumundadır. O nedenle, hem boyutsal hem de folklorik yönüyle anıt
ağaç olarak tescil edilmesi uygun olacaktır.Monumental trees, which have an important place in the tree-human relationship, are important
symbols of admiration and love for the tree. Trees such as Quercus coccifera L. (Kermes oak), which
are generally represented by individuals in the form of bushes, are extremely rare. In Turkey, an
individual has reached monumental dimensions of the nine so far detected Kermes oak tree was also
found in Gökçeada. The purpose of the paper is to establish a scientific base for the monumental value
of this tree to be registered as a monumental tree. The Kermes oak tree, whose trunk diameter (at
1.30 m) is 106 cm and its length is 12,5 m, has been determined as ŞAD (Current Monumental Value)>
Item Value (Minimum Monumental Value) 69> 44. This tree with a chapel in the field is part of this
religious facility. Therefore, it would be appropriate to register it as a monumental tree in terms of
both dimensional and folkloric aspects
Sol venrtikül destek cihazı takılmış kalp yetmezlikli hastalarda kardiyak rehabilitasyonun fonksiyonel kapasite, psikolojik semptomlar ve yaşam kalitesi üzerine etkisi.
Amaç: Bu randomize, prospektif, çalışmanın amacı, sol ventrikül destek cihazı (SVDC) takılmış olan kalp yetmezliği hastalarında, kardiyak rehabilitasyonun yaşam kalitesi, depresyon ve fonksiyonel kapasite üzerine olan etkisinin araştırılmasıdır. Aynı zamanda, ev egzersiz programının etkinliğinin hastanede gözetimli egzersiz ile kıyaslanması amaçlanmıştır. Gereç ve yöntem: Ege Üniversitesinde SVDC implantasyonu yapılmış olan 42 hasta çalışmaya dahil edildi. Hastalar ev egzersiz grubu (n=22) ve hastane grubu (n=20) olmak üzere iki gruba ayrıldıktan sonra, 8 hafta süren, haftada üç gün, günde bir saat olmak üzere kardiyak rehabilitasyon programına alındı. Hastalar başlangıçta ve 8. haftada değerlendirildi. Bulgular: Çalışmamızda hastane grubunda zaman ile pik oksijen tüketimi (pik V02), altı dakika yürüme testi, Minnesota kalp yetmezliği ile yaşam anketi skoru, State-Trait anksiyete ölçeği trait alt skorunda anlamlı iyileşme saptanmıştır (p0,01) ile FEV1 değerlerindeki değişim (r=0,14, p>0,05) arasında pozitif korelasyon saptanmıştır. Tartışma: Son dönem kalp yetmezliği tedavisinde giderek daha çok uygulanmaya başlanan SVDC cerrahisi sonrası kardiyak rehabilitasyonun güvenilirliği daha önce yapılmış çalışmalar ile gösterilmiştir. Çalışmamızda hastane ortamında gözetimli kardiyak rehabilitasyon programının SVDC takılmış hastalarda fonksiyonel kapasite, yaşam kalitesi ve anksiyete üzerine olumlu etkileri olduğu görülmüştür. Yapılan önceki çalışmalarda ev egzersiz ve hastane egzersiz programlarının kardiyak rehabilitasyonda eşit etkinlikte olduğunu gösteren çalışmalar bulunmakla beraber bu çalışmalara dahil edilmiş olan hastaların çoğu New York Kalp Birliği fonksiyonel sınıflamasına göre evre 1 hastalar olup, fonksiyonel durumları daha iyidir. Çalışmamada ev egzersiz grubunun rehabilitasyon programına uyumu da hastane grubundan daha kötü bulunmuştur (p<0,05). Sadece SVDC takılmış hastaların dahil edildiği, ev egzersizi ile hastane egzersizinin kıyaslandığı, ayrıca bu hastaların uzun dönem takip edildiği ileri kardiyak rehabilitasyon çalışmalarına ihtiyaç duyulmaktadır
Açık maden sahalarında kazı sonrası zemin değişiminin izlenmesinde İHA-tabanlı RTK/PPK yönteminin kullanımı: Düzce-Tatlıdere taş ocağı örneği
Topografyanın engebeli ve ulaşılması zor olduğu alanlarda yersel ölçüm teknikleri ile ölçüm yapmadaki güçlükler nedeniyle uzaktan algılama teknikleri kullanımını bu tür durumlarda vazgeçilmez kılmaktadır. Gerçek zamanlı kinematik (Real Time Kinematic-RTK) tekniği ile konumsal verilerin doğruluğunda santimetre hassasiyetinde çalışmalar ortaya konulabilmektedir. Ancak topoğrafik yapısı, uydu bazlı konumlamaya uygun olmayan bölgelerde ölçü sonrası veri değerlendirme (Post Processing Kinematik -PPK) ölçüm tekniği alternatif çözüm sağlamaktadır. Bu çalışmanın amacı RTK ve ölçü sonrası veri değerlendirme (PPK) çözümünün Küresel Navigasyon Uydu Sistemleri (GNSS) ve RTK-CORS tarafından sonradan işlenmiş ve düzeltilmiş konumsal ölçümler yoluyla dengelenmiş fotoğraf çiftlerinin ortaya koyduğu hassasiyet değerlendirmektir. Çalışma alanı olarak Düzce ili Tatlıdere Orman İşletme Şefliği sınırları içerisinde kalan özel bir taş ocağı seçilmiştir. RTK ve PPK uygulama modülleri olan DJI Phantom 4 RTK insansız hava aracı (İHA) kullanılarak, taş ocağında eş zamanlı RTK ve PPK modlarında iki uçuş gerçekleştirilmiştir. RTK ve PPK yöntemi ile ortofoto üzerinde belirlenen ortalama konumsal doğruluklar sırasıyla 2,405 cm ve 0,814 cm olarak elde edilmiştir. Bu sonuçlara göre; taş ocağı alanı gibi işletme sonucunda oluşan şevlerde, PPK çözümünün daha uygun olacağı ortaya çıkmıştır
Recommended from our members
Patient-related risk factors associated with less favourable outcomes following hip arthroscopy.
AIMS: This paper aims to review the evidence for patient-related factors associated with less favourable outcomes following hip arthroscopy. METHODS: Literature reporting on preoperative patient-related risk factors and outcomes following hip arthroscopy were systematically identified from a computer-assisted literature search of Pubmed (Medline), Embase, and Cochrane Library using Preferred Reporting Items for Systematic Reviews and Meta-analyses (PRISMA) guidelines and a scoping review. RESULTS: Assessment of these texts yielded 101 final articles involving 90,315 hips for qualitative analysis. The most frequently reported risk factor related to a less favourable outcome after hip arthroscopy was older age and preoperative osteoarthritis of the hip. This was followed by female sex and patients who have low preoperative clinical scores, severe hip dysplasia, altered hip morphology (excess acetabular retroversion or excess femoral anteversion or retroversion), or a large cam deformity. Patients receiving workers' compensation or with rheumatoid arthritis were also more likely to have a less favourable outcome after hip arthroscopy. There is evidence that obesity, smoking, drinking alcohol, and a history of mental illness may be associated with marginally less favourable outcomes after hip arthroscopy. Athletes (except for ice hockey players) enjoy a more rapid recovery after hip arthroscopy than non-athletes. Finally, patients who have a favourable response to local anaesthetic are more likely to have a favourable outcome after hip arthroscopy. CONCLUSION: Certain patient-related risk factors are associated with less favourable outcomes following hip arthroscopy. Understanding these risk factors will allow the appropriate surgical indications for hip arthroscopy to be further refined and help patients to comprehend their individual risk profile. Cite this article: Bone Joint J 2020;102-B(7):822-831
Relationship between Mental Disorders and Optimism in a Community-Based Sample of Adults
Optimism should be included in efforts to protect mental health, as it can provide cognitive resources. Optimism also reduces the negative effects of stressful life events associated with the occurrence and recurrence of mental disorders. This study aimed to evaluate the relationship between mental disorders and optimism in a community-based sample of adults. The study was conducted in three semi-rural clusters determined via random sampling. After adjustment in accordance with the independent variables, the relationship between each psychiatric disorder and Life Orientation Test (LOT) was calculated using logistic models. Overall, 24.5% of participants were categorized into at least one mental disorder group, with 20.8%, 3.5%, and 0.3% having one, two, or three mental disorders, respectively. The median LOT score was lower in patients diagnosed from the Primary Care Evaluation of Mental Disorders modules, except for the somatoform disorder module. Maintaining an optimistic view reduced the risk of mood disorders by 0.86 (OR; 95% CI, 0.81–0.91), anxiety disorders by 0.89 (0.83–0.97), and probable alcohol abuse by 0.83 (0.74–0.93) times after adjustment. The role of an optimistic view in coping with mental problems should be investigated in detail