180 research outputs found

    Sonlu Elemanlar Yönteminin Araç Dayanım Ve Ömür Hedeflerinin Doğrulanma-sındaki Önemi ve Buna Ait Bazı Özel Uygulama Sonuçları

    Get PDF
    Konferans Bildirisi -- Teorik ve Uygulamalı Mekanik Türk Milli Komitesi, 2015Conference Paper -- Theoretical and Applied Mechanical Turkish National Committee, 2015Bu çalışmada araç dayanım ve ömür hedeflerinin doğrulanmasında kullanılan sonlu elemanlar yöntemleri iki farklı örnek üzerinde özetlenmiştir. Bilindiği gibi araçta yoldan gelen kuvvetler değişken olup yol türüne göre çok farklılık gösterir. Araç çukur veya tümsekten geçerken kuvvetler anlık olarak artar sonra çok kısa sürede önceki durumuna döner. Taşlı ve bozuk yolda giderken yine araç parçalarına gelen kuvvetlerde artış olur, bu durum düz yola çıkana kadar devam eder. Yoldan gelen kuvvetler, lastikler ve yolun etkileşimi, lastiklerin yoldaki çukur ve tümseklere çarpması sonucu oluşan tepki olarak tanımlanır. Bu çalışmada; Ford Otosan’da 16 sene içinde edindiğim bilgi ve tecrübeye dayanarak; araç tasarımında kullanılan sonlu elemanlar yöntemleri kısaca özetlenmiştir. Ayrıca, motor bağlantı krosu ve viraj çubuğu bağlantı braketine ait sonlu elemanlar analiz değerleri ve laboratuvar test sonuçları detaylıca sunulmuştur

    Chemical synthesis of LSGM powders for solid oxide fuel cell (SOFC) electrolyte

    Get PDF
    Synthesis of LSGM (La0.9Sr0.1Ga0.8Mg0.2O3-delta), LSFM (La0.9Sr0.1Fe0.8Mg0.2O3-delta), and LSCM (La0.9Sr0.1Cr0.8Mg0.2O3-delta) powders were achieved via organic precursor method. Different organic "carrier" molecules were used for powder synthesis. Citric acid, tartaric acid, Pechini precursors, polyvinyl alcohol, and ethylene diaminetetraacetic acid were selected as organic carriers for their ability to stabilize the metal ions. Each organic carrier material exhibited a different degree of effectiveness in the synthesis of the mixed oxide powders. One of the main factors affecting the phase purity appears to be the interaction of the functional groups with the constituent cations. The effectiveness of the organic carrier with varying number and type of functional groups is evaluated and discussed in terms of the phase distribution in the powders after the calcination step

    Majör Yanıklı Hastalarda Erken Dönem Fizyoterapinin Biyokimyasal Parametreler Üzerine Etkisi

    Get PDF
    Çalışma, majör yanıklı hastalarda erken dönem fizyoterapinin biyokimyasal parametreler üzerine etkisini araştırmak amacıyla planlandı. Çalışmamıza; yaşları 21-47 arasında değişen 10 kadın (%50), 10 erkek (%50) toplam 20 hasta alındı. Çalışmamıza katılan bireyler, tedavi ve kontrol gurubu olmak üzere 2 gruba ayrıldı. Tedavi grubundaki hastalar, hastaneye yattıkları ilk günden itibaren rutin tedavilerine (medikal, cerrahi vs.) ek olarak haftada 4 gün olmak üzere fizyoterapi programına alındılar. Fizyoterapi programı ; erken mobilizasyon ve ambulasyon eğitimi, pulmoner fizyoterapi, aktif ve pasif normal eklem hareketi egzersizleri gibi parametreleri içermekteydi. . Tedavi günleri salı, çarşamba, perşembe ve cuma günü olarak belirlendi. Pazartesi ameliyat günü olduğundan hastalara tedavi yapılamadı. Kontrol grubu, fizyoterapi almak istemeyen hastalardan oluşturuldu. Çalışmaya dahil edilen tüm hastaların hastaneye yatışlarından itibaren 6 hafta boyunca haftalık olarak değerlendirmeleri yapıldı. Değerlendirmede demografik bilgiler, yanık hasarının özellikleri, total protein, c-raktif protein, fibronektin, transferrin ve prealbumin gibi parametrelere bakıldı. Çalışmadan elde edilen sonuçlara bakıldığında; tüm biyokimyasal parametrelerde tedavi grubu lehine anlamlı fark gözlendi (p<0.05). Özellikle yanık hastalarında, hastalığın klinik seyri ve hastanın mortalitesi üzerinde direk etkili olduğu düşünülen prealbuminde tedavi grubunda 2. haftadan itibaren anlamlı bir yükselme görüldü (p<0.05). Yara iyileşmesinin tüm fazlarında yer alan akut yara iyileşmesi hakkında da bilgi veren fibronektin de tedavi grubunda 4. haftadan itibaren anlamlı bir artış gözlendi (p<0.05). Sonuç olarak, majör yanık sonrası görülen hipermetabolik cevabın etikisinin azaltılmasında, erken dönem fizyoterapinin mutlaka tedavi planı içinde yer alması gerektiği görüşündeyiz

    Adli para cezasının bireyselleştirilmesinde bir gün karşılığı para miktarından kaynaklanan sorunlar

    Get PDF
    Hakemli MakalePara cezası, suç karşılığı olarak yasada öngörülen sınırlar arasında belirlenerek, hükümlüden alınan bir miktar paranın, yasanın belirlediği yere (devlet hazinesine) ödenmesidir.Para cezası en eski cezalardandır. Bölünebilmesi nedeniyle para cezaları, bireyselleştirmeye çok yatkın bir ceza türünü oluşturmaktadır. Adli hata durumunda onarımı olanaklıdır. Para cezasının olumsuz nitelikleri de bulunmaktadır. Para cezası, ekonomik durumları birbirinden farklı insanlarda çok değişik etkiler yapar. Böylece de cezalarda yasallık ve eşitlik ilkesine aykırı sonuçlar doğurur. Çağdaş ceza hukukunda, bu sakıncaları giderici sistem ve yöntemler saptanarak uygulanmaktadır.Para cezalarının belirlenmesinde 765 sayılı Türk Ceza Yasası klasik sistemi benimsemişti. Bu sistemde yargıca alt ve üst sınırlar arasında bir ceza belirleme konusunda takdir yetkisi verilmişti. Klasik para cezası sistemine yönelik olarak bu sistemin eşitlik ilkesine uygun olmadığı zengin ve yoksul hükümlüler üzerinde aynı etkiyi göstermediği ileri sürülmüştür. Ayrıca bu sisteme yönelik önemli bir eleştiri ise yüksek enflasyon nedeniyle Türk parasının değerindeki düşmeden dolayı zaman içerisinde para cezasının caydırıcılığını yitirmesiydi.Bu sakıncaları gidermek amacıyla Türk hukukunda yeni 5237 sayılı Türk Ceza Yasası'yla gün para cezası sistemine geçilmiştir. Türk Ceza Yasası'nda adli para cezasını düzenleyen hükümle ilgili gerekçede, "Gün para cezası sisteminin temel amacı, para cezasının kişinin ödeme gücüne göre belirlenmesi yoluyla, suç işleyen zengin ile fakir arasındaki eşitsizliği gidermektir" denilmektedir. Bundan dolayı da ödeme gücü olan kişi üzerinde etkisi olmayan, ödeme gücü olmayanın ise sonuçta yine infaz kurumuna gönderilmesini sonuçlayan "klasik para cezası" sisteminden vazgeçilerek, "gün para cezası" sistemine geçildiği belirtilmektedir.Türk Ceza Yasası'nın "Adli Para Cezası" ile ilgili hükmün gerekçesinde açıklananlara katılıyoruz (m.52). "Gün para cezası" sisteminin benimsenmesi de yerindedir.Ancak "bir günün parasal miktarı" için öngörülen alt ve üst sınırlara göre, gerekçede açıklananların gerçekleştirilme olanağı bulunmamaktadır. Çünkü Yasamızda, bir gün karşılığı birim para cezasının üst sınırının parasal miktarının alt sınırın beş katı olarak düzenlendiğini görmekteyiz. Halbuki alt ve üst sınırlar arasında oran (makas) arttıkça, para cezasının bireyselleştirilmesi, bölünebilmesi daha olanaklı duruma gelecektir. Ayrıca enflasyon nedeniyle para değerindeki düşmeden dolayı kaynaklanacak sakıncalar da önlenmiş olacaktır. Böylece cezanın genel ve özel önleme etkisi de gerçekleştirilecektir.Gerekçede açıklananların gerçekleşebilmesi ve çalışmamızın konuyla ilgili bölümlerinde ayrıntılı olarak açıkladığımız sorunların yaşanmaması için "bir günün parasal miktarının" yasadaki alt sınırı mümkün olduğunca az, üst sınırı ise yüksek öngörülmelidir.TR - Dizi

    Suça sürüklenen çocukların ceza sorumluluğu ve yargılanmaları [panel]

    Get PDF
    Çocuk, saflığın ve kusursuzluğun simgesidir. Ancak çocuklar; bedensel, düşünsel, ekonomik ve sosyal yönden yetersiz olduklarından bağımlı insanlardır. Bu nedenle çocuklar, geçmişte(tarihte) olduğu gibi günümüzde de toplumun en çok sömürülen kesimini oluşturmaktadır. Hukukun asıl işlevi, güçsüzleri korumaktır. Bu nedenlerle, insanlığın geleceği olan çocukların korunması için özel bir hukuki düzenlemeye gereksinim doğmuştur. Bunun sonucu olarak, uluslararası bildirgeler biçiminde çeşitli ve ayrı düzenlemeler yapılmıştır. Bunlardan en önemlisi, 20 Kasım 1989 günü Birleşmiş Milletler Genel Kurulunca kabul edilen “Çocuk Haklarına Dair Sözleşme”dir. Bundan dolayı her yıl 20 kasım günü çocuk hakları günü olarak kutlanmaktadır. Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları sözleşmesi hükümleri, ülkemizde 1995 yılında Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından onaylanarak kabul edilmiş olduğundan, iç hukukumuzun bir parçası hâlinde gelmiş ve yasal olarak devletimizi bağlamaktadır. Görülüyor ki çocukların özel olarak korunmalarını, hukuksal düzlemde Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları Sözleşmesi ile Türkiye Cumhuriyeti Anayasası, açıkça buyurmuşlardır. Böylece çocukların haklarını korumakla yükümlü “devlet” dir. Çocuğa ve onun haklarına yapılan yatırım, gelecek kuşaklara yönelik en önemli yatırımdır. Atatürk’ün çocuklara verdiği değeri gösteren sözleriyle; “Çocuklar geleceğimizin güvencesi ve yaşama sevincimizdir, bugünün çocuğunu, yarının büyüğü olarak yetiştirmek hepimizin insanlık görevidir.” Çocuklar, nasıl bir çocukluk yaşarsalar, onlar da öylesine bir büyüklük (yetişkinlik) yaşarlar ve kendilerinden sonra gelecek kuşaklara da öylesine bir çocukluk yaşatırlar. Bu nedenle, bir toplumun demokratik kültürüne ve geleceğine ilişkin en yararlı yatırım, en verimli katkı çocuk haklarını kökleştirme, sayılabilir. Böylece çocuk hakları kapsamında, uluslararası insan hakları ve anayasal temel haklar, yalnızca çocuklar için yenilenmekle kalmazlar; aynı zamanda tüm toplum için derinleştirerek yaygınlaştırılmış olur. Çocuk hakları, insan haklarının ve anayasal temel hakların onsekiz yaşından küçük çocuklara da tanınması ile ortaya çıkmıştır. Türkiye nüfusunun yaklaşık yüzde otuzu (27,5) onsekiz yaşından küçük çocuklardan oluşmaktadır. Ülkemiz gibi genç ve çocuk nüfusunun yüksek olduğu, genelde “insan hakları”, özelde ise “çocuk hakları” konusundaki çalışmaların önemi çok daha büyük ve anlamlı olmaktadır. Bu bilimsel sunumumuzda/tebliğimizde , çocuğun ve çocuk haklarının öneminden, çocuk haklarının korunmasının hukuki sürecinden, ceza hukukunda çocuk ve çocuğun ceza sorumluluğundan, suça sürüklenen çocuklara yönelik yaptırımlardan, suça sürüklenen çocuklar hakkında soruşturma ve kovuşturmadan söz edilecektir. Sonuç kısmında ise genel bir özet ve değerlendirme yer alacaktır.Nisa

    Olaylar ve görüşler: İstanbul sözleşmesi

    Get PDF
    İlk imzayı Türkiye’nin attığı ve 1 Ağustos 2014 tarihinde yürürlüğe giren “Kadınlara Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye İlişkin Avrupa Konseyi” sözleşmesi, diğer adıyla “İstanbul Sözleşmesi”, kadına yönelik şiddeti önlemede ülkemiz adına yeni bir sürecin kapılarını açmıştır. Türkiye, Avrupa Konseyi İstanbul Sözleşmesi’ni imzalayan ve onaylayan ilk ülke olmuştur. İstanbul Sözleşmesi, uluslararası hukukta kadına karşı şiddet ve ev/aile içi şiddet konusunda yaptırım gücü olan, bağlayıcı, bağımsız bir denetim sistemi kurulmasına yer verilen ve şiddetin kadın erkek eşitsizliğinin bir sonucu olduğunun vurgulandığı ilk sözleşme niteliği taşımaktadır. Sözleşme’nin temel amacı giriş bölümünde, kadınlara karşı şiddet ve ev içi şiddetten arınmış bir Avrupa yaratılması olarak belirtmektedir. Sözleşme’ye göre özellikle kadına yönelik şiddet, insan hakkı ihlali ve ayrımcılık türüdür. Şiddet, hak ve özgürlüklerin kullanılmasını azaltmakta/zayıflatmakta ya da tamamen ortadan kaldırmaktadır. Bu nedenle kadına yönelik şiddet, kadının insan haklarına ağır bir ihlal oluşturmaktadır. İnsan haklarına yönelik toplumsal cinsiyet temelli ihlallerin en ciddi biçimlerinden biri ev/aile içi şiddet dahil kadınlara yönelik şiddettir. Ev/aile içi şiddet, çocuklar, erkekler ve yaşlılar gibi diğer mağdurları da kapsamak üzere görmezden gelinemeyecek kadar fazla sayıda aileyi etkileyen gizli bir olgudur. Bu olgu, Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nun 20 Aralık 1993 tarihli ve 44/104 sayılı “Kadınlara Karşı Şiddetin Tasfiye Edilmesine Dair Bildiri”sinin Başlangıç bölümünde de “Kadınlara karşı şiddetin, erkekler ve kadınlar arasındaki eşitlikçi olmayan güç ilişkilerinin tarihsel bir göstergesi olduğunu ve bu güç ilişkisinin erkekler tarafından kadınlar üzerinde egemenlik kurulmasına ve kadınlara ayrımcılık yapılmasına yol açtığını ve kadınlara karşı uygulanan bu şiddetin erkeklerle karşılaştırıldığında kadınları zorla bağımlı bir konuma sokan çok önemli toplumsal mekanizmalarından biri olduğu…” açıkça vurgulanmıştır.Mayı

    Cumhuriyet savcısı

    Get PDF
    Cumhuriyet Savcısı, iddia edendir ve iddia makamında görev yapar. Sentez, yani karar makamında değil.“Devlet”in ortaya çıkmasıyla birlikte suçlar ve yargılama, kamusallaşmaya, devletleşmeye başlamıştır. Kamunun koruyucusu olan devlet adına kovuşturma yapılabilmesi için de, adı üstünde “kamu davası”nın açılması, yani uyuşmazlığın yargılama makamı önüne taşınması zorunludur.Çünkü ceza yargılamasında yargılamanın temel ilkesi bellidir: “Davasız yargılama olmaz”; “dava yoksa yargıç da yoktur”.Ceza yargılamasında (muhakemesinde) iddia (itham), bir kimsenin bir suçu işlediğini ileri sürmektir. Bu faaliyet günümüzde toplum adına Cumhuriyet Savcılığı (savcılık ) makamı tarafından yürütülmektedir. Cumhuriyet Savcısının yardımcısı kolluktur. Ayrıca, belli koşullarla suçtan zarar gören de katılan olarak iddia makamında yer alabilir. Cumhuriyet Savcısı , ceza yargılamasında (muhakemesinde) kamu adına iddia faaliyetini yürüten süjedir. Kuruluş olarak Cumhuriyet Başsavcılığı adı altında görev yapar. Toplumsal iddia makamını işgal eden süje Cumhuriyet savcısıdır. Cumhuriyet savcıları, bağlı bulundukları başsavcılık adına, yasaların ihlal edilerek toplumsal barışın bozulduğunu, yani suç işlendiğini iddia ederek yargılama makamlarına başvururlar. Cumhuriyet savcıları iddianameleriyle, yargılama makamından, sanığın suçlu olup olmadığı tespit edilerek suçluysa cezalandırılmasını, böylece toplumsal barışın yeniden kurulmasını talep ederler. Cumhuriyet savcıları bu görevi, toplumsal barışı sağlamakla yükümlü olan devlet ve kamu adına yerine getirirler. Bu nedenledir ki, Cumhuriyet’in savcısı olarak adlandırılırlar.Mar

    The Effect of Leadership Styles on Knowledge Acquisition: A Research on Logistics Firms Operating in Turkey

    Get PDF
    The importance of knowledge and knowledge acquisition has increased in today’s business environment due to the challenges in keeping up with the pace of change. Knowledge acquisition is widely accepted as a potential source of competitive advantage for firms and it is related to the leadership styles of business managers. Having different leadership styles distinguishes the approaches for knowledge acquisition processes. Regarding this, in this study, we investigated the effects of the senior executives’ leadership styles on knowledge acquisition process in logistics industry. The data collected through a survey from the mid-level managers’ working in the logistics firms operating in Turkey.  Consequently, we found a relationship between change-oriented leadership characteristics and knowledge acquisition activities. Keywords: Leadership styles, relations-oriented behaviours, task-oriented behaviours, change-oriented behaviours, knowledge, acquisition

    The effects of different root canal irrigation protocols and artificial aging procedures on the bond strength between dentin and hybrid ceramic posts

    Get PDF
    The purpose of this study is to investigate the effects of different root canal irrigation protocols applied to the dentin and artificial aging procedures on the micro pushout bond strength (mPBS) between dentin and hybrid ceramic posts. Seventy-five single-rooted mandibular premolar teeth were divided into 5 groups (Gr1-5). 50 of the teeth were used for the mPBS tests (n = 10), whereas 25 were used for the smear layer examinations (n = 5). Post space were prepared and irrigated with different irrigation-protocols in each group. (Gr1:[SS], Gr2:[NaOCl] + SS, Gr3:[EDTA] + NaOCl + SS, Gr4:[MA] + NaOCl + SS, Gr5:[Ch] + NaOCl + SS). Post and core pattern were fabricated with pattern resin and a fiber post, after scanning, the posts were milled with Vita Enamic resin ceramic block, and cemented. After 7 days the roots were sliced at thicknesses of 1 mm; half of them were subjected to mPBS test, while the other half were tested after undergoing mechanical cycling for artificial aging. For data analysis, the Shapiro-Wilk test was utilized to test normal distributions, 3-way analysis of variance was used to compare mPBS, and Tukey’s HSD test was conducted for multiple comparisons. SEM analysis was performed for examination of failure modes and smear layer removal. Different root canal irrigation protocols affected mPBS significantly. While Gr4 had the highest mPBS, Gr1 had the lowest. Regarding to different zones, the highest mPBS was in coronal zone, and the lowest one was in the apical zone. The aging procedure also led to a statistically-significant decrease in mPBS. Most frequent failure modes were cohesive failure in dentin and mixed failure. Irrigation with 7%MA (Gr4) showed better performance than 17% EDTA (Gr3) in smear layer removal, especially at the apical zone of the tooth. This is critical for the success of root canal treatment and increased the mPBS to a higher extent in all zones of the tooth

    Effects of two different acid etching and surface washing methods on bond strength on different CAD-CAM blocks under aging protocols

    Get PDF
    Aim. The purpose of this study is to investigate the effects of hydrofluoric acid and one-component ceramic primer and silane (Monobond Etch and Prime (MEP)) applications on lithium disilicate glass ceramics and zirconium-infiltrated lithium silicate glass ceramics, as well as the effect of ultrasonic and phosphoric acid surface washing methods on bond strength. Materials and Method. A total of 240 ceramic samples were prepared using two different CAD-CAM material blocks with a thickness of 2 mm made of lithium disilicate glass-ceramic (IPS e.max CAD) and zirconium-infiltrated lithium silicate glass ceramic blocks (Celtra Duo). The samples were cemented to the composite discs (Tetric N-Ceram) after two different acid treatments, and surface washing processes were applied to them. As such, 24 groups were formed, each with two different acid applications, three different washing processes, two different CAD-CAM blocks, and two different aging procedures (n=10). Following the application of the acid, different washing processes are used. These were HF acid and washing only (HF + W), HF acid and ultrasonic washing (HF + US), HF acid and phosphoric acid (HF + PA), MEP with washing only (MEP + W), MEP and ultrasonic washing (MEP + US), and MEP and phosphoric acid (MEP + PA). The composite discs were cemented with dual cure adhesive cement (Multilink Automix) after the determined surface treatments were applied to the blocks. After surface applications, SEM analysis was conducted. Following exposure to two different thermal procedures, long-term (TL) and short-term (TS), bond strengths were measured using an Instron universal test device. SPSS version 23.0 software was used to perform the statistical analyses. Histogram graphs and the Kolmogorov-Smirnov/Shapiro-Wilk test were used to assess the variables' conformity to the normal distribution. Results. The bond strength values of TS and TL in the Celtra Duo block were significantly higher than those in the e.max CAD block (p<0.05). The TS-TL bonding strength value difference in the e.max CAD block was significantly higher than the surface measurements in the Celtra Duo block. While the highest bond strength value HF + US for TS in e.max CAD was 20.07±.31, the values of HF + US in Celtra Duo were significantly higher in terms of TL values when compared to other groups. Conclusion. Celtra Duo material demonstrated higher bond strength values after a short and long thermal cycle than e.max CAD material. In general, groups bonded with HF were less affected by the thermal cycle than groups treated with MEP
    corecore