40 research outputs found

    Coexistence of parathyroid adenoma and papillary thyroid carcinoma: Experience of a single center

    Get PDF
    Objective: The aim of this study was to describe experienceswith concurrent parathyroid adenoma and papillarythyroid carcinoma.Methods: Eight patients with concurrent parathyroid adenomaand papillary thyroid carcinoma were identifiedbetween 2005 and 2012, and their medical records werereviewed retrospectively.Results: Of the eight patients identified, two were maleand six were female; their mean age was 53.6 years.The mean serum calcium concentration was 11.7 mg/dL.Intact parathyroid hormone (iPTH) concentrations werehigh in all patients, with a mean concentration of 338 pg/mL. The most frequently used surgical technique was totalthyroidectomy plus parathyroid adenoma excision (n=6).The mean size of the thyroid carcinoma was 1.2 cm, andone case showed metastatic lymph nodes in the centralcompartment. The mean parathyroid adenoma size wasfound to be 2.1(0.6- 3.5) cm, according to the longest sizeof the adenom. Six patients (75%) developed postoperativecomplications, including temporary symptomatic hypocalcemiain 4 patients (50%), hematoma developmentin 1 patient (12.5%) and temporary vocal cord paralysis inone patient (12.5%).Conclusion: Thyroid carcinoma and parathyroid adenomaare rarely concomitant. Rarely hyperparathyroidismmay be accompanied with thyroid carcinomas so preoperativelythyroid gland should be properly examined. Thyroidwith parathyroid surgery are risk factors of recurrentlaryngeal nerve injury and hypoparathyroidism.Key words: Papillary thyroid cancer; parathyroid adenoma;thyroidectom

    Rektum kanserinde neoadjuvan tedavi alan hastalarda total mezorektal eksizyon sonrası koruyucu ileostomi gerekliliği

    Get PDF
    Amaç: Rektum kanseri için neoadjuvan kemoradyoterapi kullanımı hızla gelişmektedir. Neoadjuvan tedavilerdeki tüm gelişmelere karşın kemoradyoterapi alan hastalarda cerrahi sonrası komplikasyonlar ise hala tartışmalıdır. Çalışmamızın amacı rektum kanserinde neoadjuvan tedavi sonrası küratif cerrahi uygulanan hastalarda koruyucu ileostomi gerekliliğinin araştırılmasıdır. Gereç ve yöntemler: Kliniğimizde, neoadjuvan tedavi sonrası low anterior rezeksiyon ve total mezorektal eksizyon uygulanan rektum kanserli 19 hastanın verileri retrospektif olarak değerlendirildi. Ameliyat süresi, peroperatif ve postoperatif komplikasyonları, morbidite, mortalite ve hastade kalış süreleri ileostomi durumuna göre kıyaslandı. İstatistiksel analizde ki kare ve Mann Whitney U testleri kullanıldı. Bulgular: İleostomi açılan grupta anastomoz kaçağı 2 hastada görülürken açılmayan grupta 1 hastada anastomoz kaçağı gözlendi. Gruplar arasında postoperatif morbidite açısından anlamlı fark gözlenmedi. Komplikasyon ve hastanede kalış süreleri benzerdi. İleostomi açılmayan grupta ameliyat süresi daha kısaydı. Sonuç: Rektum kanserinde neoadjuvan tedavi sonrası küratif rezeksiyon yapılan hastalarda koruyucu ileostominin komplikasyonları ve morbiditeyi artırmadığını düşünmekteyiz. Ancak bu konunun daha geniş serilerde irdelenmesi gerekmektedi

    Eritropoetinin kemoterapi uygulanan ratlarda kolon anastomozlarının iyileşmesine etkisi

    No full text
    Bu tezi özeti bulunmamaktadır

    Primary Retroperitoneal Hydatid Cyst

    No full text
    Hidatik kist en sık karaciğer ve akciğerde yerleşerek hastalık oluşturur. Retroperitoneal yerleşimli hidatik kist çok nadir olarak görülür. Kırk beş yaşında kadın hasta sırt ağrısı, kilo kaybı ve yorgunluk şikayetleri ile hastanemize müracaat etti. Bilgisayarlı tomografide (BT) sol böbrek posteriorunda, paravertebral alanda retroperitoneal yerleşimli komşuluğundaki kostayı destrükte eden yaklaşık 8x7x6 cm boyutlarında septalı kistik lezyon izlendi. Laparotomide retroperitoneal yerleşimli kistin duvarı kısmen eksize edilerek kalan kavite drene edildi, dren ameliyat sonrası 5. gün çıkartıldı. Histopatolojik tanısı hidatik kist olarak rapor edildi. Postoperatif albendazol verilen hastanın kontrollerinde herhangi bir problemle karşılaşılmadı. Hidatik kist ülkemizde endemik bir hastalık olup atipik yerleşimleri de olduğu bilinmelidir.Hydatid cysts cause diseases most frequently by localizing in the liver and the lungs. Hydatid cysts with retroperitoneal localization are very rare. A 45-year-old female patient presented to our hospital with complaints of back pain, weight loss, and fatigue. The computerized tomography (CT) revealed that the patient had a septated cystic lesion of about 8x7x6 cm localized in the posterior of the left kidney, in the paravertebral site causing destruction of the neighboring costa. During laparotomy, the wall of the cyst with retroperitoneal localization was partially excised and the remaining cavity was drained. The drain was removed on post-op day 5. The histopathological diagnosis was reported to be a hydatid cyst. No problems were seen during the follow-ups of the patient who was administered post-op albendazole. Hydatid cysts are an endemic disease in our country and it should be kept in mind that they also have atypical localizations

    Retroperitoneal necrotizing fasciitis: Analysis of seven cases and review of the literature

    No full text
    Nekrotizan fasciitis deri altı dokunun nadir, fakat hızlı yayılan enfeksiyoz bir hastalığıdır. Sunulan bu olgular ile amacımız retroperitoneal nekrotizan fasciitis vakalarında kliniğimizin cerrahi deneyimini ve yaklaşımını, hastalığın klinik görünümünü ve uzun dönem takip sonuçlarını literatür eşliğinde ortaya koymaktır. Necmettin Erbakan Üniversitesi Meram Tıp Fakültesi genel cerrahi kliniğinde Ocak 2010 ve Ocak 2015 tarihleri arasında retroperitoneal nekrotizan fasciitis nedeni ile ameliyat edilen 7 hastanın verileri geriye dönük olarak değerlendirildi. Nekrotizan fasciitis, tanıda gecikildiği takdirde apandisit, ya da kas içi enjeksiyon gibi basit bir hadise sonrasında bile gelişebilecek, erken dönemde retroperitoneal alana yayılarak hastanın ölümüne sebep olabilecek ciddi bir rahatsızlıktır. Ameliyat öncesinde, özellikle gecikilmiş olduğu düşünülen vakalarda, bilgisayarlı tomografinin yardımı ile retroperitoneal bölgenin gözden geçirilmesi hem yapılacak cerrahi girişimin planlanması, hem de yetersiz arzetmektedir.Necrotizing fasciitis is a rare but rapidly spreading infectious disease of the subcutaneous tissue. Our aim, with these presented cases, is to present the surgical approach and experience of our clinic in the cases of retroperitoneal presentation, long-term follow-up results of disease with the literatüre. The data collected from 7 patients, who had had surgeries because of in Necmettin Erbakan University Medical School's general surgery clinic between January 2010 and January 2015, were retrospectively studied. Necrotizing fasciitis is a significant disease which can develop even after a simple incident like intramuscular injection or appendicitis and can lead to the death of a patient by spreading to the retroperitoneal area in the early phase in case of a delay in diagnosis. Pre-operative review of the retroperitoneal area by computerized tomography, especially in cases with potential delay, is important for both the planning of the surgical procedure and preventing insufficient debridement

    Gastric necrosis and perforation caused by acute gastric dilatation

    No full text
    Akut gastrik dilatasyon ilk olarak 1833 yılında Duplay tarafından tarif edilmiştir. Biz akut mide dilatasyonuna bağlı mide nekrozu ve perforasyonu saptanan 55 yaşındaki bir erkek hastayı literatür eşliğinde sunmak istedik. Mide nekrozu ve perforasyonu oldukça nadir görülür, çünkü mide zengin bir kan dolaşımına sahiptir. Klinik olarak olguların %90'ından fazlasında kusma şikayeti mevcuttur. Tanıyı ve etyolojiyi ortaya koymada bilgisayarlı tomografi önemlidir. Peritonit bulguları olmayan ve endoskopide nekroz gelişmemiş hastalarda medikal tedavi yararlı olabilir. Cerrahi tedavide geç kalınan olgularda mortalite oranı yüksektirAcute gastric dilatation was first defined by Duplay in 1833. We herein present the case of a 55-year-old male patient diagnosed with gastric necrosis and perforation caused by acute gastric dilatation. Since the stomach has a rich blood circulation, necrosis and perforation are rarely seen. Clinically, more than 90% of cases have complaints of vomiting. The most useful method in revealing the diagnosis and aetiology is computerized tomography. Medical treatment is appropriate for cases where no necrosis and peritonitis findings are detected through endoscopy. Delays in surgical treatment increase the risk of mortality

    Primary Anorectal malignant melanoma: Five years of experience at a single center

    No full text
    Amaç: Gastrointestinal sistemde Malign Melanom beklenmedik bir durumdur fakat nadir değildir. Primer Malign melanom anorektol bölgede nadir görülür. Uzun dönem yaşam beklentisi nadirdir. Çoğu hasta tedavi edilemeyen sistemik hastalık nedeniyle kaybedilmektedir. Bu çalışmada Malign Melanomla ilgili klinik deneyimlerimizi aktararak, tanı ve tedavisi ile ilgili güncel literatür bilgilerini paylaşmayı amaçladık. Materyal ve metot: 2006-2011 tarihleri arasında cerrahi girişimde bulunulan ve patolojik tanısı Malign Melanom olan 10 olgu retrospektif olarak incelendi. Hastalar yaş, cinsiyet, klin görünüm, metastaz varlığı, immünhistokimyasal özelliği, takip süreleri ve uygulanan cerrahi girişimin açısından değerlendirildi. Bulgular: Hastaların 4'ü kadın, 6'si erkek olup yaş ortalaması 67,7 (50-83)' idi. Beş hastada cerrahi tedavi ile kür sağlandı. Dört hasta inoperable olarak tespit edildi. Tüm vakalarda S-100 pozitifti. Hastalar ortalama 15 (5-24) ay takip edildi. Sonuçlar: Primer anorektal malign melanom, anorektal tümörlerin ayırıcı tanısında nadir bir nedendir. Tercih edilen tedavi seçeneği cerrahidir. Palyatif amaçlı kemoterapi ve immünoterapi kullanılır. Tedavi yöntemlerindeki gelişmelere rağmen, bu tümörün prognozu halen kötüdür.Background: Malignant melanoma in the gastrointestinal tract is uncommon but not rare. Primary malignant melanoma is a rare entity in the anorectum. Longterm survival is rare, as most patients die of disseminated systemic disease regardless of treatment. In this study we are aiming to share the most up to date knowledge about diagnosis and treatment of these tumors by transferring our clinical experience about malignant melanoma. Methods: The 10 patients who was operated and pathologic examination were reported as malignant melanoma between 20062011 years have been viewed retrospectively. Patients' age, sex, clinical, presence of metastasis, survival and immunohistopathologic features and treatment methods were evaluated. Results: Four of patients were women and 6 of them were men whose age averages were 67,7 (50-83). With a surgical intervention 5 of them had been cured. 4 cases accepted as an inoperable. S-100 was positive in our all cases. Patients had been observed for 15 (5-24) months. Conclusions: Primary anorectal malignant melanoma is a rare cause in the differential diagnosis of anorectal tumors. Surgery remains the therapy of choice. Chemotherapy and immunotherapy are principally used in a palliative setting. Despite advances in therapy, the prognosis of this tumor entity remains unfavorable
    corecore