9 research outputs found

    COVID-19 Pandemisinin Göğüs Hastalıkları Hekimlerinin Uyku Kalitesine ve Ruhsal Durumlarına Etkisi

    No full text
    Introduction: This study aims to determine the sleep quality and its relationship with anxiety and depressive symptoms, working conditions and other factors among the frontline pulmonologists on active duty during the COVID-19 pandemic.Method: An online survey was conducted among pulmonologists in Turkey. The survey link was e-mailed to the members of the professional societies of pulmonologists. The volunteers were asked to fill in questions about their sociodemographics, medical and psychiatric history, working and housing conditions, perceived levels of support during the pandemic, as well as the sleep habits before the pandemic. Also, questions investigating the severity/level of their worries were inquired and they were asked to fill in two scale forms (the Hospital Anxiety Depression Scale and Pittsburgh Sleep Quality Index-PSQI).Results: The sample consisted of 179 pulmonologists who were divided into two groups according to PSQI as good sleepers (PSQI 5). It was observed that 59.2% of the participants had poor sleep quality during the pandemic. Being anxious (p<0.0001, Odds ratio [OR]=0.139, 95% Confidence Interval [CI] [0.052-0.372]), working in intensive care unit (p=0.046, OR=2.363, 95% CI [1.015-5.497]), worry level about excessive increase of the number of patients above the capacity of the institution they worked in (p=0.018, OR=1.755, 95% CI [1.102-2.794]) and being dissatisfied with ones' sleep before the pandemic (p<0.016, OR=0.272, 95% CI [0.094-0.786]) were found to be the main factors that negatively affected the quality of sleep of pulmonologists during the pandemic.Conclusion: More than half of the pulmonologists in our sample group had low sleep quality during the pandemic. For establishing a good sleep regime for clinicians, its crucial to consider certain interventions on the affecting factors

    Investigating Connectivity of Orbitomedial Prefrontal Region in a Patient with Traumatic Brain Injury

    No full text
    Prefrontal bölgeyle ilgili çalışmalar son yıllara kadar büyük oranda gri madde hasarına odaklanmıştır. Güncel çalışmalar ise kortikal hasarın yanı sıra iki beyin bölgesi arasındaki bağlantılarda bozulmanın da bilişsel bozukluklara katkıda bulunduğunu göstermektedir. Günümüzde Difüzyon Tensör Görüntüleme (DTG) yardımıyla beyaz madde lifleri değerlendirilebilmekte, devreler üç boyutlu olarak yapılandırılarak ilgili ölçümler yapılabilmektedir. Bu yazıda, travmatik beyin hasarından sonra ciddi davranış değişiklikleri, panik atakları, paresteziler ve işitme varsanılarının ortaya çıktığı bir olgu sunulmuştur. Olgu detaylı kliniknöropsikolojik incelemenin yanı sıra manyetik rezonans görüntüleme ve DTG ile değerlendirilmiştir. Sol orbitofrontal bölgede yaklaşık 3,4 cm çapında ensefalomalazik alan saptanmış, Difüzyon Tensor Traktografi ile lezyon tarafındaki major beyaz madde devreleri karşı taraftaki simetrik devrelerle karşılaştırılmıştır. Lezyon tarafındaki inferior frontooksipital fasiküle ait hiç akım hattı (streamline) saptanamamış, unsinat fasikül ve singulum devrelerinin akım hattı sayılarıysa karşı tarafa göre sırasıyla %62 ve %34 oranında daha düşük bulunmuştur. Travmatik beyin hasarında beyaz madde devrelerinin zarar görmesi, travma bölgesiyle bağlantısı bozulan farklı bölgelerde işlev bozukluklarına yol açabilmektedir. Olgumuzda da travma sonrasında ortaya çıkan belirtiler, hasarın meydana geldiği bölgenin işlev bozukluklarıyla sınırlı kalmamıştır. Bu olgu sunumunda; hasarlı bölgeyle bağlantılı devrelerin zarar gördüğü ileri tanı yöntemleriyle gösterilmiş, doğrudan hasara uğramayan kortikal bölgelerle ilgili klinik bulguların da ortaya çıktığı vurgulanmıştırInvestigating Connectivity of Orbitomedial Prefrontal Region in a Patient with Traumatic Brain InjuryThe majority of the research studying the prefrontal region has focused on gray matter injury. However, recent studies show that damage to white matter also contributes to the development of cognitive impairment after traumatic brain injury (TBI). Through the use of diffusion tensor imaging (DTI), it is now possible to assess the white matter fiber pathways between brain regions. With Diffusion Tensor Tractography (DTT), fibers of interest can be three dimensionally reconstructed and associated measurements can be performed. In this paper, we present the case of an individual that suffered from panic attacks, behavioral changes, auditory hallucinations and disturbing bodily sensations after traumatic brain injury. The patient was evaluated with a detailed clinical and neuropsychological assessment, magnetic resonance imaging (MRI) and DTI. MRI revealed cystic encephalomalasia with a diameter of 3.4 cm in the left orbitomedial frontal region. With DTT, major white matter tracts of the traumatized area were compared with symmetrical tracts in the contralateral side. Streamline count for the right inferior fronto-occipital fasciculus (iFOF) was 54 while no streamlines could be found for the left iFOF. For the left uncinate fasciculus and the left cingulum, streamline counts were significantly lower compared with the right side (62% and 34% lower; respectively). White matter damage in TBI can cause dysfunction of different brain regions through disruption of connections with the traumatized area. In this case report, we emphasized that symptoms were not limited with dysfunction of the traumatized region and the regular functions of other brain regions were also affected via the disturbance of connection pathway

    Testing an Internet-Based Turkish Obesity Behavioral Therapy Program: A Randomized Study

    No full text
    Amaç: Davranışçı terapi, obeziteyle ilişkili hastalıkların önlenmesi için ilk sırada önerilen terapi yöntemidir. İnternet tabanlı programlar, psikiyatrik bozuklukların ve sistemik hastalıkların tedavisinde bilişsel davranışçı terapiyi çok sayıda hastaya düşük maliyetle ulaştırmak için kullanılmaktadır. Bu çalışmanın amacı ilk Türkçe obezite davranışçı terapi programının geliştirilmesi ve kısa dönemdeki etkinliğinin test edilmesidir. Yöntem: Çalışma için Diyabeti Önleme Programı’nda kullanılan davranışçı stratejilere dayanan Türkçe bir internet tabanlı davranışçı terapi programı geliştirilmiştir. Psikiyatri, endokrinoloji, beslenme ve spor bilimleri alanlarından uzmanların iş birliğiyle yaklaşık iki yılda geliştirilen internet tabanlı programın etkinliğinin test edilmesi için 8 hafta süren seçkisiz bir çalışma yürütülmüştür. Beden kitle endeksi 25 ile 40 arasında olan toplam 101 hasta rastgele olarak internet davranışçı terapi (İDT, n=51) ya da eğitici e-posta (EE, n=50) gruplarına dağıtılmıştır. İDT grubundaki katılımcılara davranışçı kilo verme tekniklerinin öğretildiği ve günlük kalori dengesinin hesaplanması için kendini – izlem fonksiyonunun sunulduğu internet programına erişim hakkı sağlanmıştır. EE grubundaki katılımcılara ise sekiz hafta boyunca sağlıklı beslenme, fiziksel egzersiz ve kilo verme konularında genel bilgiler içeren elektronik postalar gönderilmiştir. Çalışmanın temel çıktısı 8 hafta sonunda vücut ağırlığında görülen değişimdir. Bulgular: Eksik veriler için başlangıç verilerinin ileriye taşınmasıyla yapılan analizde, 8 hafta sonunda ortalama (ss) kilo kaybı İDT grubunda EE grubuna göre daha fazla olmuştur. [2,28 kg (2,11)’a karşı 0,74 kg (1,57); p=0,001]. Klinik olarak anlamlı kabul edilen %5 kilo kaybına ulaşan katılımcıların oranı da İDT grubunda daha yüksek bulunmuştur (%17,6’ya karşı %2; p=0,016). Sonuç: Yapılandırılmış internet davranışçı terapi programını kullanan katılımcılar, 8 hafta sonunda kilo vermeyle ilgili haftalık bilgilendirici elektronik posta alan katılımcılara göre daha fazla kilo vermiştir. İnternet tabanlı davranışçı terapi programları hekimlerin obezite hastalarına önerebilecekleri düşük maliyetli bir alternatif olma potansiyeli taşıyabilir.Objective: Behavioral treatment is recommended as the first line intervention for the prevention of health problems pertaining to obesity. Internet-based programs are used to provide cognitive behavioral therapy for psychiatric disorders and systemic diseases to a large number of patients at low cost. The aim of this study is to develop the first internet based Turkish obesity behavioral therapy program and test its short-term effectiveness. Method: A Turkish web-based behavioral therapy program based on the behavioral strategies employed in the Diabetes Prevention Program was generated. In order to test the effectiveness of this internet-based program an eight week randomized study was conducted. A total of 101 overweight participants with body mass index in the 25-40 range were randomly assigned to an eight-week weight loss program using either the Internet Behavior Therapy (IBT, n=51) or e-mail education (EE, n=50). The participants in the IBT group were provided access to an Internet program that provided videos teaching behavioral weight-loss skills as well as a self-monitoring platform to calculate the daily calorie balance. The participants in the EE group received weekly e-mails with information on healthy eating, physical exercises and weight loss for eight weeks. The primary outcome measure was the observed weight change at the end of the 8 weeks. Results: In the analyses wherein baseline weight was carried forward for missing data, the IBT produced significantly larger mean weight loss in comparison to the EE at the end of the 8 weeks [2.28 kg (2.11) vs. 0.74 kg (1.57), p=0.001]. The participants in the IBT group, when compared to the EE group, were also more likely to achieve a clinically significant weight loss of 5% of their initial body weight at the end of the 8-week study period (17.6% vs. 2%, p=0.016). Conclusion: The participants who received a structured IBT intervention lost significantly more weight after two months, compared to those who received weekly informational emails regarding weight loss. Internet-based behavioral therapy programs may have the potential to serve as a low-cost alternative for obese patients

    A longitudinal study of lateral ventricle volumes in deficit and non-deficit schizophrenia

    No full text
    Although it is generally accepted that negative symptoms of schizophrenia are associated with larger lateral ventricles, this general assumption could not be validated in patients with primary negative symptoms. To elucidate this issue, we conducted a five-year longitudinal study, including deficit (n = 13) and non-deficit (n = 26) schizophrenia patients with healthy controls (n = 18). Analysis with linear mixed effects modeling showed that both the left and the right lateral ventricles of the deficit patients enlarged more than the non-deficit patients. Our results suggest that structural alterations in deficit patients might follow a different trajectory than those in non-deficit patients
    corecore