14 research outputs found
Emergency Approach Strategies in COVID-19 Adult Patients with Definitive and Possible Diagnosis
Tüm dünyayı etkisi altına alan COVID-19, bulaştırıcılığı yüksek, spesifik bir tedavisi olmayan bir virüstür. Henüz COVID-19 enfeksiyonu tanısı konmamış veya enfeksiyon şüphesi olan hastaların acil durumları nedeniyle günün 24 saati hizmet sunan acil servis başvurularında; hem diğer hastaları hem de sağlık çalışanlarını korumaya yönelik özel tedbirlerin alınması gereklidir. Bu anlamda hastalarla ilk temas yeri olan acil servis hizmetlerinin niteliği önem taşımaktadır. COVID-19 etkenine ilişkin hala birçok bilinmeyenin olduğu günümüzde, koruyucu önlemlerin alınması için tasarlanmış ve Sağlık Bakanlığı tarafından hazırlanmış, sağlık çalışanlarına kılavuzluk eden ve tüm ülkede aynı şekilde hareket etmeyi sağlayan kılavuzlar sürece önemli şekilde yol göstermektedir. Acil servise başvuran hastaların öncelikle COVID-19 açısından ekarte edilmesi çok önemlidir. COVID-19 negatif veya pozitif olan hastalara yönelik farklı yaklaşımlar bulunmaktadır. Bu yazı; hastanelerin acil servis birimine başvuran tüm hastaların COVID-19 açısından ön değerlendirmesinin yapılmasında ve COVID-19 pozitif çıkmış farklı hasta gruplarına yaklaşımda dikkate alınacak girişimleri içermektedir. Anahtar Kelimeler: COVID-19, acil servis, acil tedavi, kardiyopulmoner resusitasyonCOVID-19, which affects the whole World, is a highly infectious virus that has no specific treatment. In emergency applications, which are available 24 hours a day due to the emergency of patients who have not yet been diagnosed with COVID-19 infection or who are suspected of infection; special measures must be taken to protect both other patients and health professionals. Therefore, the quality of emergency services which is the first place of contact with patients, is important. At the present time, where there are still many unknowns related to the COVID-19 factor, the guidelines which was designed for taking precautions and was prepared by the Ministry of Health guiding all health professionals and resulting to act invariably throughout the country, lead the process greatly . It is particularly important to exclude patients in terms of COVID-19 when they are applying to the emergency department. There are different approaches to patients with COVID-19 negative or positive. The present paper includes the interventions to consider for performing pre-evaluation of all patients admitted to the emergency department of hospitals related to COVID-19 and for approaching to different patient groups that have been diagnosed positive for COVID-19
Ameliyathanede Yangın, Alınacak Önlemler ve Çalışanların Farkındalığının Belirlenmesi
Bu araştırmada; ameliyathanede hasta bütünlüğüne zarar veren
yangınlardan daha ziyade ortamdan kaynaklı gelişebilecek yangınlara dikkat çekmek
ve gerekli önlemlerin alınmasına ilişkin sağlık çalışanlarında farkındalık oluşturmak
amaçlanmıştır. Aynı zamanda bu doğrultuda hazırlanacak eğitim programlarına da veri
sağlanmıştır. Araştırma tanımlayıcıdır ve bir eğitim ve araştırma hastanesinin
ameliyathanesinde çalışan 115 hekim, 53 hemşire, 37 anestezi teknikeri, 17
temizlik personeli olmak üzere toplam 222 kişi ile gerçekleştirilmiştir. Veriler “Kişisel Bilgi, Ameliyathanede Mevcut Durum ve Yangın Önlemleri
Bilgi Formu” ile toplanmıştır. Verilerin analizinde frekans, ortalama, standart sapma, ikili
karşılaştırmalarda Pearson Ki Kare testi kullanılmıştır. Sonuç olarak; Tüm
personelin yangın söndürme teknikleri ve söndürme cihazlarının kullanımı
konusunda bilgili oldukları belirlenmesine rağmen yangın güvenliği ve mevcut
durumun değerlendirilmesi, önlemlere ilişkin bilgiler konusunda eğitim
düzeyleri yüksek olan grubun konuya ilişkin bilgileri ve farkındalıkları düşük
bulunmuştur. Kurum
içinde yangın güvenliğine ilişkin eğitimler yapılmasına rağmen eğitim düzeyi
yüksek personelin bu eğitimleri yeterince ciddiye almadığı saptanmıştır
Examination of Depression and Anxiety Levels of Patients with Pacemakers
Amaç:
Bu araştırma pacemaker takılan hastaların anksiyete ve depresyon düzeylerini belirlemek, yaşadığı zorlukları ortaya koymak ve sağlık personelinin farkındalığını arttırarak bu konu hakkında doğru yaklaşımı uygulamaya koymalarını sağlamak amacı ile yapıldı.
Gereç ve Yöntem:
Araştırma tanımlayıcı türde tasarlanmış olup, etik izin alındıktan sonra Aralık 2014- Ocak 2015 tarihleri arasında bir üniversite hastanesinin kardiyoloji kliniğinde pacemaker tedavisi gören ve poliklinik takibi yapılan 80 pacemakerlı hastadan araştırmaya katılmaya gönüllü 67 hasta dahil edilmiştir.
Araştırma verileri Sosyo-demografik Veri Toplama Formu, hastalıklarına ilişkin bilgilerin yer aldığı soru formu ve Hastane Anksiyete Depresyon Ölçeği (HAD) kullanılarak toplanmıştır. Veriler sayı yüzde, ortalama analizleri ve Anksiyete Depresyon Ölçeğine ilişkin analizlerde T testi ve varyans analizi kullanılarak değerlendirilmiştir.
Bulgular:
Araştırmaya katılan bireylerin %55,2’si erkektir. Hastaların yaş ortalaması 60,25±5,25’tir. Hastaların %40,3’ü ilkokul mevzunu ve %76,1’inin ekonomik durumunun orta düzeyde olduğu belirlenmiştir. Hastaların %41,8’inde hali hazırda depresyonun mevcut olduğu, bu hastaların %28,5’inin antidepresan ilaç kullandığı saptanmıştır. Araştırma kapsamındaki hastaların %10,4’ünün psikolog desteği aldığı belirlenmiştir. Hastaların %32,8’i anksiyete alt boyutundan eşik üstü, %73,1’i depresyon alt boyutundan eşik üstü puan aldıkları saptanmıştır. Araştırma verilerine göre kadınların HAD-A ölçek puanının erkeklere göre yüksek olduğu, eğitim düzeyi azaldıkça depresyon düzeyinin arttığı (p<0,05), ekonomik durumu kötü olan bireylerin HAD-A ve HAD-D ölçek puanının yüksek olduğu ve psikolojik destek alan bireylerin depresyon düzeyinin yüksek olduğu belirlenmiştir.
Sonuç:
Pacemakerlı hastaların anksiyete ve depresyon risk değerlendirilmesi sağlık profesyonelleri tarafından rutin olarak 6. Yaşamsal Bulgu olarak değerlendirilmelidir. HAD ölçeği rutinde kullanılması tercih edilebilecek nitelikte kolay, çabuk ulaşılabilir, uzun zaman almayan ölçeklerden biri olarak değerlendirilebilir.Objective: This study has been conducted to determine the anxiety and depression levels of the patients with pacemakers and to make the health staff adopt the correct approach regarding the subject by increasing their awareness. Material and Method: This is a descriptive study conducted with 67 patients selected voluntarily to participate in the study between the dates of December 17, 2014 and January 22, 2015 after ethical permission was received. Research data have been collected by scanning the relevant literature and by using the socio-demographic form and the Hospital Anxiety and Depression Scale (HAD). Data evaluation has been done by using number, percentage, mean analyses, t test, and ANOVA analyses of SPSS 20.0 for Windows program. Findings: 44.8% and 55.2% of the patients who participated in the study were females and males, respectively. The mean age of the patients was 60.25±5.25 years. 40.3% of the patients were primary school graduates. It was found out that 41.8% of the patients were already depressed, and 28.5% of them had been on antidepressants. When the Hospital Anxiety and Depression Scale (HAD), Anxiety (HAD-A) and Depression (HAD-D) sub-dimension scores were assessed, it was identified that 32.8% of the patients scored above the threshold of HAD-A and 73.1% of the patients scored above the threshold of HAD-D. According to the research data, it has been defined that HAD-A scale score of women is higher than men, the depression level got higher as the education level got lower (p < .05), the individuals with low income had higher HAD-A and HAD-D scores, and depression level of the individuals who got psychological support was high. Conclusion: It has been identified that patients with pacemakers were under the risk of anxiety and depression. It should even be evaluated as the 6th symptom like pain. HAD scale can be regarded as one of the scales which are readily accessible, time saving and preferably useful in routine
The Determination of Falling Risk of Patients and Precautions Taken in Neurosurgery Clinic
Amaç:
Tanımlayıcı nitelikte olan bu araştırmamız bir üniversite hastanesinin beyin cerrahisi kliniğinde yatan hastaların düşme riskini ve alınan önlemleri belirlenmek amacı ile yapıldı.
Gereç ve Yöntem:
Araştırmamız verileri etik izin alındıktan sonra 11 Aralık 2014 -30 Ocak 2015 tarihleri arasında kliniğe yatan 102 hastadan, araştırmaya katılmayı gönüllü olarak kabul eden 70 dâhil edildi. İlgili literatür taranarak Sosyo-demografik Veri Toplama Formu ve İtaki Düşme Ölçeği veri toplama aracı olarak kullanıldı. Verilerin değerlendirilmesi SPSS 20.0 for Windows programında, bireylerin sosyo demografik özellikleri sayı yüzde olarak, itaki düşme riski ölçeğinin verileri ise çalışmanın örneklem verileri tam olarak eşit dağılım göstermediği ve varsayımları karşılayamadığı için çapraz tablo (Cross match) analiz yöntemi ile değerlendirildi.
Bulgular:
Araştırmamıza katılan hastaların % 47,1 'inin kadın, % 52,9' unun erkek, % 31,4' ünün 45-54 yaş ve % 28,6' sının 65 yaş üzerinde, % 77,1' inin evli, % 55,7' sinin ilkokul, mezunu olduğu belirlendi. Hastaların aldığı tıbbi tanılara bakıldığında % 51,4' ünün omurga hastalıkları nedeniyle klinikte yattığı saptandı. İtaki düşme risk ölçeği doldurulan hastaların % 82, 9' unun düşme riskleri puanlarının yüksek olduğu saptandı. Düşme riskine karşı alınan önlemler incelendiğinde ise %91,4' ünün yatak kenarlıklarının kaldırıldığı, %90,0' ının tekerlek kontrollerinin yapıldığı, % 42,9' unun düşme riski konusunda hasta ve hasta yakınlarının eğitim aldığı, %82, 9' unun oda, hasta çevresi ve zeminle ilgili risk kontrolü yapıldığı ve % 28,6' sının yanında refakatçi bulundurulduğu saptandı.
Sonuç:
Hemşirelerin hasta kabulünden taburculuğa kadar risk tanılama ölçeği kullanarak, hastaları değerlendirmesi, doğru, uygun ve hasta bireye özgü önlemleri alması, hasta ve ailesinin düşme olasılığına karşı alacağı kişisel önlemler hakkında bilgilendirilmesi, uygun yöntemlerle eğitim yapması ve planlaması sağlanmalıdır.
Abstract
Objective:
The aim of this descriptive research is to determine the risks of inpatient falls at the department of neurosurgery clinic in a university hospital and precautions taken against it.
Material and Method:
The data were collected between the dates of December 11, 2014 and January 30, 2015 after the ethical approval was obtained. The sample included 70 volunteers out of 102 hospitalized patients who agreed to participate in the study. After the literature review, the sociodemographic data collection form and Itaki Fall Risk Scale were used as data collection tools. Data analysis was made by SPSS 20.0 for Windows Program and descriptive statistical tests (number and percentage) were used to evaluate socio demographic characteristics of the individuals. Crosstab analysis for the data of Itaki Fall Risk Scale was made since research sample data do not have an equal distribution and meet the assumptions.
Findings:
It has been determined that 52.9% of the participants were men, 31.4% were between
45 and 54 years of age, 28.6% were above 65 years, 77.1% were married, 55.7% were
primary school graduates, 51.4% were admitted to the clinic due to spinal diseases. Itaki Fall Risk Scale scores of 82.9% were found to be high. Taking into consideration of the precautions against fall risks, it has been designated that bed guards of 91.4% of the patients were removed, wheel control of 90.0% was done, 42.9% of the patients and their families received training on fall risks, risk control related to the room, environment and floor of 82.9% was done, and 28.6% were accompanied by hospital attendants.
Conclusion:
The neurosurgery patients have a high risk of fall. It should be ensured that nurses examine patients by using risk identification scale from their admission to their discharge, take correct, appropriate, and specific precautions for each patient, inform
the patients and their family on personal precautions against fall risks, train them with appropriate methods and do its planning
HCV'si (Hepatit C virus) pozitif hemodiyaliz hastalarına verilen eğitimin bilgi transferi yöntemiyle hasta yakınlarına dönüşümü
Bu tezin, veri tabanı üzerinden yayınlanma izni bulunmamaktadır. Yayınlanma izni olmayan tezlerin basılı kopyalarına Üniversite kütüphaneniz aracılığıyla (TÜBESS üzerinden) erişebilirsiniz.ABSTRACT This research aims at revealing the efficiency of in formation transfer of the HCV positive patients who have been instructed about HCV, and being practised by working and controlling groups as decipher, retrospective, analytical, prospective and seamy-experimental. This research area made at the department of Dialysis enter and Gostroentology and data were gathered between 1.January-30 August 1999. 116 people were into the research scope, 40 people with HCV positive and 76 people who are chose rebottles of the patients. After the organisation of controlling and working groups, individuals were given general information about, the disease, and a test booklet to evaluate their knowledge level about the disease (SPPL: II, III, III). Before working group instructing the patients, they gave instruction booklets to the patients and informed the patients as planned. One moth later all individuals were given a last teat (SPPL: V). The efficiency of education has been determined statistically and analysis proved that there has been information transfer. At the and of the research, working group observed that this planned education program raised the patients' and their relatives' knowledge to diagnose HCV, how to treat it, and controlling group has observed that there have been sometimes regressions, sometimes no changes in their knowledge. This research has also proved the efficiency of information transfer and that medical education might make use of patients. 132ÖZET Bu araştırma, HCV konusunda eğitilen HCV pozitif hastalardan, yakınlarına bilgi transferinin etkinliğini saptamak amacıyla çalışma ve kontrol gruplarıyla yürütülmek üzere, betimsel, retrospektif, analitik, prospektif ve yarı deneysel olarak planlanmıştır. Araştırma Ege Üniversitesi Diyaliz Merkezi ve Gastroentoloji Bilim Dalı'nda yapılmış olup, verileri 1 Ocak - 30 Ağustos 1999 tarihleri arasında toplanmıştır. Araştırma kapsamına HCV'si pozitif 40 hasta ve onların birinci dereceden 76 yakını olmak üzere toplam 116 kişi alınmıştır. Çalışma ve kontrol grupları oluşturularak, bu gruplara ilk karşılamada bireylere ait tanıtıcı bilgileri ve HCV'ye ilişkin bilgi düzeylerini saptamak amacıyla hazırlanan soruları içeren ön test soru formu uygulanmıştır (EK II, III, IV). Çalışma grubu hastalara eğitim verilmeden önce, eğitim kitapçıkları dağıtılarak planlanan eğitim uygulanmıştır. Eğitim verildikten bir ay sonra, araştırmaya katılan tüm bireylere son test uygulanmıştır (EK V). Eğitimin etkinliği istatistiksel analizlerde belirlenmiş olup, bilgi transferinin gerçekleştiği bu analizler ışığında saptanmıştır. Araştırma sonuçlarında verilen planlı eğitim sonrasında çalışma grubu hasta ve yakınlarının, HCV'nin tanınması, tedavisi, bulaşma ve korunma yolları hakkındaki bilgi düzeyleri yükselmiş, kontrol grubu hasta ve yakınlarının bilgi düzeylerinde zaman zaman gerileme zaman zaman da değişme olmadığı belirlenmiştir. Bu veriler doğrultusunda bilgi transferinin etkinliği kanıtlanmış, sağlık eğitiminde hastalardan da faydalanılabileceği sonucuna varılmıştır. 13
An ınvestigation of the attempts by anesthesia ıntensive care nurses to ıncrease lung capacity after extubation of the patient
<p>Objective: This study aimed to examine the efforts made by Anesthesiology Intensive Care nurses to increase patient lung capacity after extubation. Materials and Methods: The research is descriptive and cross-sectional in design. The sample comprised 120 volunteer nurses working in the 3rd step Anesthesia Intensive Care Unit in İzmir. Data were collected online using a 41-item questionnaire created by the researchers. Research data were analyzed using SPSS (for Windows 25.0). Descriptive statistics (number, percentage, min-max values, mean, and standard deviation) were employed for data evaluation. Results: 67.5% of nurses are women and 32.5% are men. It was determined that 30% of the nurses received training on Lung Capacity Increasing Interventions, but only 13.3% used evidence-based guidelines. It was determined that 87.5% of the nurses applied interventions to increase the patient's lung capacity after extubation. Usually (frequently) 37.9% postural drainage, 27.6% deep breathing-coughing exercise, 25% triflow exercise, 4.3% positioning (dik-fowler's), 2.6% Noninvasive Ventilation (NIV), 2% It was determined that they applied 6 nebule treatments. While implementing all these, nurses stated that their workload was high, the team's knowledge level was insufficient, some patients rejected the interventions, and the lack of materials (such as triflow) were obstacles. Conclusion: Nurses were found to have knowledge and training in Interventions to Increase Lung Capacity. Nevertheless, their training in this area was insufficient, and the use of evidence-based guidelines in practice was limited.</p><p>Objetivo: Este estudio tuvo como objetivo examinar los esfuerzos realizados por las enfermeras de Cuidados Intensivos de Anestesiología para aumentar la capacidad pulmonar del paciente después de la extubación. Materiales y métodos: La investigación tiene un diseño descriptivo y transversal. La muestra estuvo formada por 120 enfermeras voluntarias que trabajaban en la Unidad de Cuidados Intensivos de Anestesia de 3er escalón en İzmir. Los datos se recogieron en línea mediante un cuestionario de 41 preguntas creado por los investigadores. Los datos de la investigación se analizaron con el programa SPSS (para Windows 25.0). Para la evaluación de los datos se emplearon estadísticas descriptivas (número, porcentaje, valores mínimo-máximo, media y desviación estándar). Resultados: El 67,5% de los enfermeros son mujeres y el 32,5% son hombres. Se determinó que el 30% de las enfermeras recibió formación sobre Intervenciones para Aumentar la Capacidad Pulmonar, pero sólo el 13,3% utilizó directrices basadas en la evidencia. Se determinó que el 87,5% de las enfermeras aplicaron intervenciones para aumentar la capacidad pulmonar del paciente tras la extubación. Habitualmente (frecuentemente) 37,9% drenaje postural, 27,6% ejercicio de respiración profunda-tos, 25% ejercicio triflow, 4,3% posicionamiento (dik-fowler's), 2,6% Ventilación No Invasiva (VNI), 2% Se determinó que aplicaron 6 tratamientos con nebulizaciones. Durante la aplicación de todos ellos, las enfermeras manifestaron que su carga de trabajo era elevada, el nivel de conocimientos del equipo era insuficiente, algunos pacientes rechazaban las intervenciones y la falta de material (como el triflow) eran obstáculos. Conclusiones: Se observó que el personal de enfermería tenía conocimientos y formación sobre las intervenciones para aumentar la capacidad pulmonar. Sin embargo, su formación en esta área fue insuficiente y el uso de guías basadas en la evidencia en la práctica fue limitado.</p>
Mekanik Ventilasyon Desteğinde Olan Hastalarda Müzik Terapinin Sedasyon Düzeyi ve Yaşamsal Belirtiler Üzerine Etkisi: Bir Pilot Çalışma =The Effect of Music Therapy on Sedation Levels and Vital Signs of Patients under Mechanical Ventilatory Support: A Pilot Study
Amaç: Araştırma, mekanik ventilasyon desteğinde olan hastalarda müzik terapinin sedasyon
düzeyi ve yaşamsal belirtiler üzerine etkisini incelemek amacıyla gerçekleştirilmiştir. Gereç ve
Yöntem: Araştırma, deneysel desende tasarlanmış, randomize kontrollü bir pilot çalışmadır.
Araştırmanın örneklemini, bir eğitim ve araştırma hastanesinin Anesteziyoloji ve Reanimasyon
Kliniğinde yatmakta olan, mekanik ventilasyon desteğinde olan, yetişkin yaş grubu, nörolojik
ve psikiyatrik hastalık tanısı almamış, sedasyon tedavisi uygulanan, nöromüsküler bloker
ilaç tedavisi almayan, yüksek doz inotrop desteğinde olmayan, hemodinamik stabilliği olan,
mekanik ventilatör modları aynı, Glaskow koma skalası puanı 9 ve üstünde olan, işitme
problemi olmayan hastalar oluşturmuştur. Araştırmanın verileri “Hasta Tanıtım Formu”,
“Yaşamsal Belirtiler İzlem Formu” ve “Amerikan Yoğun Bakım Hemşireler Birliğinin Sedasyon
Değerlendirme Ölçeği” kullanılarak toplanmıştır. Deney grubunda yer alan hastalara 60 dakika
süre ile Klasik Batı Müziği eserleri (Barok Dönemi) kulaklık ile dinlettirilmiştir. Müzik terapinin
0., 30. ve 60. dakikalarında ölçümlere ilişkin veriler ilgili formlara kaydedilmiştir. Verilerin
analizinde sayı, yüzde, ortalama, The Friedman ve Wilcoxon testleri kullanılmıştır. Bulgular:
Deney grubundaki hastaların müzik terapinin 0., 30. ve 60. dakikalarında ölçülen sistolik ve
diyastolik kan basıncı ile oksijen satürasyonu değerleri arasında istatistiksel olarak anlamlı bir
fark bulunurken, kontrol grubunun aynı dakikalarda ölçülen değerlerinde istatistiksel olarak
anlamlı bir fark saptanmamıştır. Deney grubunun müzik terapinin 0. ve 60. dakikalarında
Amerikan Yoğun Bakım Hemşireler Birliğinin Sedasyon Değerlendirme Ölçeği alt ölçeklerinden
aldıkları puan ortalamaları arasındaki fark istatistiksel olarak anlamlı bulunmuştur. Sonuç:
Araştırmamızın sonuçları, müzik terapinin mekanik ventilasyon desteğinde olan hastalarda
sedasyon ihtiyacını azalttığını, yaşam bulguların değerlerini olumlu yönde etkilediğini
göstermektedir.
Objective: The study was conducted to investigate the effects of music therapy on sedation
levels and vital signs of patients under mechanical ventilation support. Material and
Method: The study which was designed in an experimental design is a randomized controlled
pilot study. The study sample was composed of patients hospitalized at Anesthesiology and
Reanimation Clinic of an education and research hospital, were under mechanical support,
in the adult age group, without a diagnosis of neurological and psychiatric disorder, taking
sedation therapy, not receiving treatment of neuromuscular blocker medications, not in highdose
inotropic support, had hemodynamic stability, had similar mechanical ventilation modes,
had 9 or above Glascow coma scale, and without a hearing problem.. Data were collected
with “Patient Identification Form”, “Vital Signs Patient Follow-up Form” and “Sedation Scale
for the Assessment of the American Association of Intensive Care Nurses”. Intervention group
patients listened up the music consists of Classical Music is “Barouque period” works by using
the headphones for 60 minutes. Measurement data of the patients were recorded at baseline
(0. minute), , at the 30th minute and the 60th minute of the therapy. Data were analysed
with number, percentage, mean and The Friedman and Wilcoxon tests. Findings: While a
significant difference for the patients in experimental group was found between systolic and
dialostic blood pressure, and oxygen saturation scores at the 0th , 30th and 60th minutes
of the music therapy, no significant difference between the values at the same minutes was
determined for the control group. There was a statistically significant difference between the
mean scores from the sub-scales of American Association of Intensive Care Nurses Scale at
the 0th and 60th minutes of the music therapy of the experimental group. Conclusion: These
results suggest that music therapy reduces the need for sedation in patients on mechanical
ventilation support and positively affect the value of vital signs
The Conformance To Standards Of The Medical Waste Practices At A University Hospital
Aim : The purpose of this descriptive-type study is to investigate the
medical waste manangement at one of the largest university hospitals in
Turkey. It is stated that when medical waste management is carried out
in an effective and determined manner, it would provide great gains for
the hospital economy and environmental health. Methods: The study was
carried out between January- June 2006 in a total of 51 units. The
research data was collected by examining the "Hospital Waste Management
Program" and by making faceto-face talks with the nurses, the personnel
in the Environmental Health Service Unit, the officials and personnel
of the janitorial company and by making the necessary observations.
Results: It was determined that the medical waste practices at the
hospital where the study was conducted were in conformance with 70.65%
of the 2005 Regulations of the Ministry of the Environment and
Forestry, 47.7% of the standards of the Turkish Institute of Standards
and 89.0% of the guidelines of the Center for Disease Control.
Conclusion: The following is proposed: To hold short-term meetings for
informing the personnel on the regulation of medical wastes in order to
eliminate the deficiencies in the medical waste practices