17 research outputs found
Adölesanlarda varyant anjina: Kardiyak bilgisayarlı tomografinin kullanımı ve literatür taraması
Göğüs ağrısı çocuklarda ve özellikle de adölesanlarda sık bir şikâyet olup çoğunlukla kalp dışı nedenlidir. Varyant
anjina çocuklarda nadir görülen kalp kaynaklı göğüs ağrısı nedenlerinden birisidir. Varyant anjina erişkinlerde iyi
tanımlanmış olmasına rağmen, adölesanlardaki göğüs ağrısının nadir bir nedenidir. Bu makalede varyant anjina tanısı
konulan üç adölesan bildirilmiş olup varyant anjinanın tanısında kardiyak bilgisayarlı tomografinin kullanımı ve
tedavisi literatür eşliğinde ayrıntılı olarak tartışılmıştır
Cardiovascular risk factors in childhood chronic kidney disease
Cardiovascular diseases are the principal cause of morbidityand mortality among child and adults with chronicrenal disease. Recent data demonstrate a high incidenceand prevalence of traditional and uremia related cardiovascularrisk factors in children. This review summarizesthe current literature on cardiovascular risk factors, mortalityand morbidity in children with chronic kidney disease.Key words: Child, chronic kidney disease, cardiovascula
Follow-up results of negative and positive drug-free tilt testing patients with vasovagal syncope
Senkop, klinik olarak çocuk ve adölesanlarda sık görülen bir problemdir. Senkop nedeniyle araştırılan hastaların yaklaşık % 40'ı vazovagal orijinlidir. Tilt testi, vazovagal senkop tanısını koymada ve ilaç tedavisinin etkinliğini belirlemede faydalanılan ve günümüzde oldukça yaygın olarak kullanılan bir inceleme şeklidir. Vazovagal senkop tanısı almış çocuk ve adölesanların uzun vadede ki akibetleri, ilaç tedavisi verilenlerle sadece önerilerde bulunulanlar arasında semptomların devamlılığı açısından fark bulunup bulunmadığı ve semptomları devam edenlerle etmeyenler arasında tüt pozitifliği açısından fark bulunup bulunmadığı hakkında sınırlı sayıda bilgi mevcuttur Biz, bu çalışmada Selçuk Üniversitesi Meram Tıp Fakültesi Pediatrik Kardiyoloji Ünitesinde, Şubat 1998 ile Kasım 2002 tarihleri arasında senkop nedeniyle ilaçsız tilt testi yapılan 49 hastayı inceledik ve tekrar ilaçsız tilt testi uygulayıp sonuçlarım değerlendirdik. Sonuçta, vazovagal senkoplu hastalarda tilt pozitiflik oram zaman içinde azalma göstermiştir. Testin pozitif ve negatifliği açısından cinsiyet farklılığı bulunmamıştır. Literatüre uygun olarak en sık mikst tipte vazovagal cevaba rastlanmıştır. İlk tilt testi negatif olan hastalardan senkop şikayeti devam eden vakalarda, tilt testi tekrarlandığında testin pozitif bulunma oram % 40'dır. İlk tilt testi negatif hastalardan senkop ve/veya presenkop şikayeti devam eden vakalarda, ikinci tilt testinin pozitif bulunma oram % 14 olup, senkop şikayeti presenkopa oranla tüt testi pozitifliği üzerinde daha çok etkili bulunmuştur. Tüt testinde yalancı negatif sonuçlar bulunabilir. İlk tüt testi negatif olsa bile, hastalanıl şikayetleri (özellikle senkop atakları) devam ediyorsa tüt testi tekrarlanmalıdır. İlaç tedavisi verilenler ile sadece önerilerde bulunulanlar arasında, tüt testi pozitifliği ve senkop şikayetlerinin devamı açısından anlamlı bir fark bulunmamıştır.Syncope is a common problem clinically seen among children and adolescents. Of the patients investigated because of syncope, 40 % are of vasovagal origins. Currently, the tilt testing is a widespread technique used to determine the effects of drug therapy and to diagnose vasovagal syncope. There exists very limited evidence over the long-term outcome of the children and adolescents with vasovagal syncope diagnosis, whether the ones taking drug adrninistration display any differences from the ones taking only medical advice in terms of continuity of the symptoms and whether there are differences between the ones with continual symptoms and the ones without symptoms as to the tilt positivity. In our study, 49 patients given a drug-free tilt test due to syncope between February 1998 and November 2002 in the Pediatric Cardiology Unit of Meram Medical School of Selçuk University were studied and their results were evaluated after readministering a drug-free tilt test. Consequently, it has been detected that the rate of the tilt positivity was decreased in the patients with vasovagal syncope over time. No significant sexual differences were determined as for the negativity and the positivity of the test. As was in the literature, mixed type vasovagal responses were most commonly encountered. Among the patients whose first tilt test results were negative, the positivity rate of the test is 40 % in the cases with continual complaints. The positivity rate of the second tilt test was 14 % among the patients with continual syncope and/or presyncope complaints whose first test results were negative and it has been determined that syncope complaints were more effective in comparison with presyncope complaints on the positivity of the tilt test. Pseudo negative test results may be seen in the tilt test. Even though the first test results are negative, the results should be retested if the complaints of the patients (in particular the syncope attacks) are continual. No significant differences were detected between the ones taking drug therapy and the ones taking only medical advice as to the tilt test positivity and the continuity of syncope complaints
Cardiovascular risk factors in children with early stage chronic renal failure
Erken dönem (evre 2-4) KBY olan çocuklarda kardiyovasküler risk faktörlerinin tespit edilmesi ve KİMK ile ilişkilerinin incelenmesi amaçlanmıştır. Gereç ve Yöntem : Çalışmaya kliniğimizde 1 yıl ve daha uzun süreli takip edilen, diyaliz tedavisi almayan evre 2-4 KBY'li 32 hasta ve 20 sağlıklı kontrol alınmıştır. Vakaların serum üre, kreatinin, GFR, lipid profili, lipoprotein-a, homosistein, kalsiyum, fosfor, PTH, hemoglobin, glikoz, albumin, vitamin B12, folik asid, CRP düzeyleri çalışıldı. Vakaların sistolik ve diyastolik kan basıncı ölçülerek kaydedildi. Ekokardiyografi ve doku Doppler inceleme ile SVKİ ve sol ventrikül diyastolik fonksiyonları incelendi. SVH prevalansı tespit edildi. Subklinik aterosklerozu değerlendirmek için KİMK ölçümü yapıldı.Bulgular : Hasta grubunda üremi ilişkili risk faktörlerinden serum trigliserid, homosistein, lipoprotein-a, fosfor, PTH düzeyleri kontrol grubuna göre anlamlı derecede yüksek tespit edildi. Hasta grubunun serum albumin ve hemoglobin düzeyleri anlamlı derecede düşüktü. SVKİ ve KİMK hasta grubunda anlamlı derecede yüksek tespit edildi. Hasta grubunda %31 oranında SVH mevcuttu. Sol ventrikül diyastolik fonksiyonların değerlendirilmesinde hasta grubunda daha düşük E'/A' oranı tespit edildi. Sol ventrikül kitle indeksi ile serum fosfor ve PTH arasında pozitif, hemoglobin ve GFR arasında negatif korelasyon mevcuttu.Sonuç : Erken dönem KBY olan çocuklarda üremi ilişkili risk faktörlerinin varlığı, subklinik ateroskleroz, sol ventrikül hipertrofisi ve sol ventrikül diyastolik fonksiyon bozukluğu tespit edildi. Sol ventrikül kitle indeksi ile serum fosfor ve PTH düzeyi arasında pozitif, hemoglobin düzeyi ve GFR arasında negatif korelasyon saptandı. Erken dönem KBY olan çocuklarda önlenebilir kardiyovasküler risk faktörlerinin optimal tedavi ve takibinin gerekliliğini düşünmekteyiz.Aims of this study were to investigate the relationship between carotid artery intima-media thickness (cIMT) and cardiovascular risk factors in children with early stage (stage 2-4) chronic renal failure (CRF).Methods: Thirty two patients with stage 2-4 CRF who were not treated with dialysis and being followed up for at least 1 year and 20 healthy controls were included in our study. Serum lipid profiles, urea, creatinine, GFR, lipoprotein-a, homocysteine, calcium, phosphorus, PTH, hemoglobin, glucose, albumine, vitamine B12, folic acid and CRP levels were obtained. Systolic and diastolic blood pressures of the cases were measured and recorded. Left ventricular mass index (LVMI) and left ventricular diastolic functions were investigated by echocardiography and Doppler tissue imaging. Prevalence left ventricular hypertrophy (LVH) was obtained. cIMT was measured to evaluate subclinical atherosclerosis.Results: While uremia related risk factors of serum triglyceride, homocysteine, lipoprotein-a, phosphorus and PTH levels were significantly higher, albumine and hemoglobin levels were lower in patients when compared with controls. LVMI and cIMT were found to be significantly higher in the patient group. LVH rate was 31% in patients. Decreased E?/A? rates were found in patients when left ventricular diastolic functions were evaluated. While serum phosphorus and PTH had positive correlation, hemoglobin and GFR had negative correlation with LVMI.Conclusion: Children with early stage CRF had uremia related risk factors, subclinical atherosclerosis, LVH and left ventricular diastolic function disorder. While serum phosphorus and PTH had positive correlation, hemoglobin and GFR had negative correlation with LVMI. We think that children with early stage CRF who have preventable cardiovascular risk factors must be treated and followed up optimally
Böbrek ve Üriner Sistemin Doğumsal Anomalileri: 806 Olgunun Analizi
ÖzAmaç:Böbrek ve üriner sistemin
doğumsal anomalileri (BÜSDA) tanımı, konjenital yapısal anomaliler kullanılan
bir terimdir. Prenatal ultrasonografinin yaygın kullanıma girmesiyle BÜSDA,
çocuk nefroloji ve üroloji vizitlerinin önemli bir bölümünü oluşturmaktadır. Bu retrospektif çalışmada, BÜSDA tanısı ile takip edilen hastaların
analizi ve bu hastalardaki renal hasar varlığı araştırılmıştır.Gereç ve Yöntem: Kliniğimizde 2012-2018 yılları arasında BÜSDA tanısı ile
takip edilen hastaların dosyaları retrospektif olarak incelendi. Birden fazla
anomalisi olanlar (sendromik olgular vb.) çalışma dışı bırakıldı. Dosyalardan antenatal
tanı varlığı, yaş, cinsiyet, görüntüleme ve sintigrafi sonuçları kaydedildi.
Ultrasonografi ile takip edilen hastalarda gerektiğinde işeme
sistoüretrografisi (İSUG) ve dimerkaptosüksinik asit (DMSA) sintigrafisi
kullanıldı.Bulgular: Çalışmaya 572 erkek
(%71) ve 234 kız (%29) olmak üzere toplam 806 hasta dahil edildi. Ortanca yaş 2
ay ve ortanca takip süresi 16 ay olarak bulundu. Hastaların 503’ünde (%62.4)
antenatal tanı mevcuttu ve 29 hastada (%3.6) prematür doğum öyküsü mevcuttu.
Üst üriner sistemde en sık görülen anomaliler sırasıyla izole hidronefroz
(%58.2), ektopik böbrek (%7.8) ve at nalı böbrek (%6.7) idi. Alt üriner
sistemde ise konjenital vezikoüreteral reflü (%10.9) ve megaüreterdi (%1.6).
Hastalardan 75 olguda (%9.3) renal skar, 53 olguda ise (%6.6) renal hipodisplazi saptandı.Tartışma: BÜSDA’nın prenatal tanısı renal fonksiyon kaybına
neden olabilecek problemlerin erken dönemde tanınması şanısını artırmaktadır.
Buna rağmen hastaların ¼’ünden fazlası uzun dönemde tanı almadan kalmaktadır.
BÜSDA’lı çocuklar için, uygun tanı ve tedavi ile renal hasarın ilerlemesini
önlenmesi gereklidir
Pediatrik Kalsiyum Taşlarında Potasyum Sitrat ve Potasyum Sitrat/Magnezyum Tedavilerinin Karşılaştırılması
ÖzetGiriş: Çocukluk çağı taş hastalığında en sık
görülen taş tipi kalsiyum taşlarıdır ve genellikle altta yatan metabolik bir
anormalliğe bağlı görülür. Kalsiyum taşlarının tedavisinde potasyum sitrat sık
kullanılan bir tedavi seçeneğidir. Bu çalışmada kalsiyum taşı tanısı ile takip
edilen ve hiperkalsiüri/hiperokzalüri/hipositratüriye ek olarak hipomagnezürisi
çocuklarda potasyum sitrat tedavisi ile potasyum sitrat ve magnezyum
kombinasyonunun etkinliği araştırılmıştır.Metod: Kliniğimizde üriner sistem taş
hastalığı tanısı ile takip edilen hasta dosyaları geriye dönük incelendi. Metabolik
taramada hiperkalsiüri/hiperokzalüri/hipositratüri (biri veya birden fazlası)
anormalliklerine ek olarak hipomagnezüri saptanan hastalar çalışmaya dahil
edildi. Hiperürikozüri, primer hiperokzalüri, sistinüri ile başlangıç taş
boyutu ≤3 mm ve 2 yaşın altında olan hastalar çalışma dışı bırakıldı. Tedavide
sadece potasyum sitrat kullanan grup ile potasyum sitrata ek olarak magnezyum
tedavisi ilave edilen grup arasında tedavi öncesi ve sonrası taş boyutları, taş
düşürme oranları ve tedavi süreleri karşılaştırıldı.Bulgular: Çalışmaya potasyum sitrat kullanan 14
hasta (grup I) ile potasyum sitrat ve magnezyum kullanan 15 hasta (grup II)
olmak üzere toplam 29 hasta alındı. Grup I’de 9 kız ve 5 erkek, (yaş ortalaması
9.3±4.3 yıl), grup II’de ise 7 kız ve 8 erkek (yaş ortalaması 7.0±3.9 yıl)
mevcuttu. Her iki grupta yaş ve cinsiyet açısından fark yoktu (p˃0.05). Tedavi
süreleri açısından iki grup arasında fark bulunmadı (grup I, 3.2±1.2 ay vs.
grup 2, 3.1±1.4 ay, p=0.872). Tedavi öncesi taş boyutları grup I’de ortalama 5.2±1.6 mm, grup
II’de 5.1±0.9 mm iken, tedavi sonrası grup I’de 3.4±1.3 mm, grup II’de 4.6±1.6
mm idi. Tedavi sonrası taş düşürme grup I’de 2 hastada (%14.3), grup II’de ise
5 hastada (%33.3) gözlendi. Tedavi öncesi ve sonrası taş boyutları ile taş
düşürme oranları açısından her iki grupta anlamlı fark saptanmadı.Sonuç:
Kalsiyum taşlarında risk faktörlerine eşlik eden hipomagnezürinin
tedavi edilmesi kısa dönemde çocukluk çağı taş hastalığında etkili
bulunmamıştır
Congenital Anomalies of the Kidney and the Urinary Tract: Analysis of 806 Cases
ÖzAmaç:Böbrek ve üriner sistemin
doğumsal anomalileri (BÜSDA) tanımı, konjenital yapısal anomaliler kullanılan
bir terimdir. Prenatal ultrasonografinin yaygın kullanıma girmesiyle BÜSDA,
çocuk nefroloji ve üroloji vizitlerinin önemli bir bölümünü oluşturmaktadır. Bu retrospektif çalışmada, BÜSDA tanısı ile takip edilen hastaların
analizi ve bu hastalardaki renal hasar varlığı araştırılmıştır.Gereç ve Yöntem: Kliniğimizde 2012-2018 yılları arasında BÜSDA tanısı ile
takip edilen hastaların dosyaları retrospektif olarak incelendi. Birden fazla
anomalisi olanlar (sendromik olgular vb.) çalışma dışı bırakıldı. Dosyalardan antenatal
tanı varlığı, yaş, cinsiyet, görüntüleme ve sintigrafi sonuçları kaydedildi.
Ultrasonografi ile takip edilen hastalarda gerektiğinde işeme
sistoüretrografisi (İSUG) ve dimerkaptosüksinik asit (DMSA) sintigrafisi
kullanıldı.Bulgular: Çalışmaya 572 erkek
(%71) ve 234 kız (%29) olmak üzere toplam 806 hasta dahil edildi. Ortanca yaş 2
ay ve ortanca takip süresi 16 ay olarak bulundu. Hastaların 503’ünde (%62.4)
antenatal tanı mevcuttu ve 29 hastada (%3.6) prematür doğum öyküsü mevcuttu.
Üst üriner sistemde en sık görülen anomaliler sırasıyla izole hidronefroz
(%58.2), ektopik böbrek (%7.8) ve at nalı böbrek (%6.7) idi. Alt üriner
sistemde ise konjenital vezikoüreteral reflü (%10.9) ve megaüreterdi (%1.6).
Hastalardan 75 olguda (%9.3) renal skar, 53 olguda ise (%6.6) renal hipodisplazi saptandı.Tartışma: BÜSDA’nın prenatal tanısı renal fonksiyon kaybına
neden olabilecek problemlerin erken dönemde tanınması şanısını artırmaktadır.
Buna rağmen hastaların ¼’ünden fazlası uzun dönemde tanı almadan kalmaktadır.
BÜSDA’lı çocuklar için, uygun tanı ve tedavi ile renal hasarın ilerlemesini
önlenmesi gereklidir
Konya Bölgesi Pediatrik Üriner Sistem Taş Hastalığında Klinik Özellikler ve Metabolik Risk Faktörleri
Amaç: Üriner sistem taş hastalığı hem çocuk hem de erişkin yaş grubunda dünya genelinde artan bir insidansa sahiptir ve Türkiye gibi endemik ülkelerde önemli bir morbidite sebebidir. Bu çalışmada üriner sistem taş hastalığı tanısı ile takip edilen çocukların klinik özellikleri ve metabolik risk faktörleri incelenmiştir.Gereç ve Yöntem: Üriner sistem taş hastalığı tanısı almış hasta dosyaları geriye dönük incelendi. Hasta bilgileri, görüntüleme yöntemleri ve laboratuar sonuçları eksiksiz olan hastalar çalışmaya dâhil edildi. Ultrasonografi US ve varsa kontrassız BT sonuçlarından taş lokalizasyonu ve boyutları kaydedildi. Metabolik değerlendirme tuvalet eğitimi olmayan çocuklarda spot idrarda, daha büyük çocuklarda ise 24 saatlik idrarda okzalat, sitrat, sistin, kalsiyum, ürik asit, kreatinin düzeyleri ölçülerek yapıldı.Bulgular: Çalışmaya 107’si erkek, 100’ü kız olmak üzere toplam 207 hasta dâhil edildi. Erkek/kız oranı 1,1:1 iken, ortanca yaş 1,6 yıl 2 ay16,1 yıl olarak bulundu. En sık görülen başvuru şikâyeti İYE %25,1 olurken bunu sırasıyla, karın/yan ağrısı %18,4 , huzursuzluk %17,4 ile mikroskobik ve/veya makroskobik hematüri %15,5 takip etti. Metabolik anormallik 150 hastada %72,5 saptanırken, en sık görülen anormallikler hipositratüri 51 hasta, %24,6 ve hiperkalsiüri 40 hasta, %19,3 idi.Sonuç: Konya bölgesinde pediatrik üriner sistem taş hastalığı olgularında altta yatan en sık metabolik anormallik hipositratüridir. Metabolik anormallikleri tespit edebilmek için her hastada gerekli inceleme yapılmalı ve erken dönemde uygun tedavi ile renal hasar riski en aza indirilmelidi
Spot İdrar Ürik Asit/Kreatinin Oranı Vezikoüreteral Reflüde Renal Skarı Gösteren Bir Bulgu Olabilir Mi?
Objective: Increased urinary excretion of uric acid has been shown to be associated with vesicoureteral reflux (VUR). The aim of this study is evaluate if urinary uric acid/creatinine ratio can be used as a surrogate for renal scarring in VUR.Method: Retrospective chart analysis was made to identify patients who were diagnosed with VUR. Those with secondary VUR, <3 years of age, and inadequate evaluation were excluded. Age, gender, VUR status, dimercaptosuccinic acid (DMSA) scintigraphy findings, presence of hypertension and microalbuminuria, and body mass index values were noted. Uric acid, calcium and creatinine levels for both urine and serum were measured. Urinary uric acid/creatinine and calcium/creatinine ratios were assessed for age. Backward logistic regression analysis was used for determining any predictors. Results: A total of 76 patients were eligible for the study. Mean age was 8.2±3.7 years. There were 49 females and 27 males. Fifty-one patients had renal scars while 25 had no scars. Microalbuminuria was present in 22 patients. Hypertension was detected in 5 patients. Hyperuricosuria was found in 23 patients (30.7%) while hypercalciuria was found only in 1 patient (1.3%). There was no correlation between urinary uric acid/creatinine and renal scarring, microalbuminuria and hypertension. Also, no correlation was found between urinary calcium/creatinine levels and aforementioned parameters (p values >0.05, for all). Conclusions: Our results indicate that urinary uric acid/creatinine ratio would not be used as surrogate for renal scarring in VUR