11 research outputs found

    The Effect of Blood Pressure Regulation on Arterial Stiffness in Individuals with Stage I-II Hypertension

    No full text
    Amaç: Hipertansif hastalarda sub-klinik organ hasarı göstergelerinden biri de arteryel sertliktir. Çalışmamızda Evre I-II hipertansiflerde kan basıncı düzenlemesinin arteryel sertlik üzerine etkilerini değerlendirdik. Gereç ve Yöntem: 18-65 yaş Evre I-II hipertansif 60 (34 Evre I, 26 Evre II) hastaya tedavi öncesi ve en az bir ay sonrası olmak üzere 24 saatlik ayaktan kan basıncı izlemi yapıldı. Hastaların tedavileri, arteryel sertlik parametrelerine kör olan hastanın kendi doktorunca verildi. Kan basıncı kontrol altına alınan (Grup 1, n30) ve alınamayan (Grup 2, n30) olarak iki grup oluşturuldu. 24 saatlik holter izleminden hesaplanan aortik sertlik parametrelerinin her iki grupta tedavi öncesi ve sonrası değerleri karşılaştırıldı. Bulgular: Tedavi sonrası; grup 1 hastaların kan basınçları ve arteryel sertlik parametrelerinde [Augmentasyon basıncı (13,46, 10.75.6, p0.001), Augmentasyon indeksi (29,68,2, 26,08,0, p0.001), nabız basıncı (479, 416, p0,001), nabız dalga hızı (7.70.9, 7.10.9, p0.001)] anlamlı düşme izlendi (p0,05). Grup 2 hastaların ortalama diyastolik kan basıncı (948, 918, p0,01) ile kalp hızında (788, 748, p0,03) anlamlı düşme, Augmentasyon basıncında (12,05,1, 14,05,9, p.03) anlamlı yükselme (p0,05) izlenirken, diğer parametrelerde anlamlı değişim görülmedi. Sonuç: Evre I ve Evre II hipertansif hastalarda kan basıncı kontrolü, arteryel sertlik parametrelerinde anlamlı düzelme sağlamaktadır. Yeterli kan basıncı kontrolünün sağlanamadığı durumda ise antihipertansiflere rağmen arteryel sertlik parametreleri düzelmemektedir.Aim: One of the indicators of sub-clinical organ damage in hypertensive patients is also arterial stiffness. We evaluated the effects of blood pressure regulation on arterial stiffness in stage I-II hypertensives. Material and Method: A total of 60 patients ageing 18-65 with stage I-II hypertension (34 stage I, 26 stage II) underwent 24-hour ambulatory blood pressure monitoring before and at least one month later treatment. The treatments were performed by their physi- cians who blind to parameters of arterial stiffness. Two groups were generated including blood pressure regulated- (Group 1, n30) and non-regulated (Group 2, n30). Aortic stiffness parameters, calculated by 24-hour monitoring, before and after treatment were compared in both groups. Results: After treatment, the blood pressures and arterial stiffness parameters [Augmentation pressure (13.4±6, 10.7±5.6, p>0.001), Augmentation index (29.6±8.2, 26.0±8.0, p0.001), pulse pressure (47±9, 41±6, p>0.001), pulse wave velocity (7.7±0.9, 7.1±0.9, p>0.001)] of group 1 were significantly decreased. Whereas mean diastolic blood pressures and heart rates of group 2 were significantly decreased, augmentation pressure was significantly increased, other parameters did not change significantly. Conclusion: Blood pressure regulation resulted in statistically significant improve of arterial stiffness parameters in stage I-II hypertension. When blood pressure could be not regulated, aortic stiffness parameters wasnt improved despite using the antihypertensive drugs

    An Overview to Dobutamine Stress Echocardiography: A Single Center Experience

    No full text
    Amaç: Bu çalışmada, kliniğimizde yapılan dobutamin stres ekokardiyografi (DSE) tetkikleri endikasyon, güvenlik, yan etki, komplikasyonlar ve sonuçları açısından değerlendirildi. Ayrıca, DSE sayısı ve maliyeti miyokard perfüzyon sintigrafisi (MPS)’ninki ile karşılaştırıldı. Gereç ve Yöntem: Ocak 2007 ile Mayıs 2013 tarihleri arasında yapılan DSE tetkikleri geriye dönük olarak tarandı. Verilerine ulaşılan 1880 hastanın demografik özellikleri, DSE endikasyonu, işlem sırasında gelişen yan etkiler, komplikasyonlar ve DSE sonuçları değer- lendirildi. Aynı yıllarda yapılan MPS sayıları hastane bilgi sisteminden elde edildi. Bulgular: Çalışmaya DSE yapılan 1880 hasta ile MPS yapılan 1862 hasta dahil edildi. Yıllara göre DSE sayısı gittikçe artarken MPS sayısının azaldığı görüldü. MPS'nin toplam maliyeti DSE'nin toplam maliyetinden 5,4 kat fazla bulundu. DSE'nin 1307 hastada (%69,5) miyokard iskemisi, 527 hastada (%28,1) canlı doku, 46 hastada (%2,4) kapak patolojisi değerlendirmek için yapıldığı görüldü. DSE'ye bağlı ölüm, ventrikül fibrilasyonu, devamlı ventriküler taşikardi gibi komplikasyonlar hiç bir hastada görülmez iken 1 hastada (%0,05) akut miyokard enfarktüsü, 28 hastada ventriküler taşikardi (%1,5), 52 hastada (%2,8) atriyal fibrilasyon görülmüştü. Kalp dışı semptomlar %19,7 oranı ile en fazla görülen yan etki idi. Sonuç: DSE, düşük yan etki ve komplikasyon oranı ile güvenle uygulanabilecek maliyet etkin bir tetkiktir.Aim: In this study, dobutamine stress echocardiography (DSE) examinations performed in our clinic were analyzed according to indications, safety, side effects, complications, and outcomes. Also, the number and cost of DSE was compared with that of myocardial perfusion scintigraphy (MPS). Material and Method: DSE examinations performed between January 2007 and May 2013 were analyzed retrospectively. Demographic characteristics of 1880 patients whose data were available, indications of DSE, the adverse effects during the procedure, complications and DSE results were evaluated. The number of the MPS performed during the same period was obtained from the hospital information system. Results: 1880 patients who were performed DSE and 1862 patients undergoing MPS were included in our study. It was observed that the number of DSE performed was gradually increasing while the numbers of MPS was decreasing by the time. The total cost of MPS was 5.4 times higher than the total cost of DSE. DSE was performed to assess myocardial ischemia in 1307 patients (69.5%), viable tissue in 527 patients (28.1%), valve pathology in 46 patients (2.4%). While Complications such as DSE-related death, ventricular fibrillation, sustained ventricular tachycardia were not seen in any patients, myocardial infarction in 1 patient (0.05%), ventricular tachycardia in 28 patients (1.5%), atrial fibrillation in 52 patients (2.8%) were observed. Noncardiac symptoms were the most common side effects with a rate of 19.7%. Conclusion: DSE is a cost effective test which can be applied safely with low side effect and complication ratio

    Nötrofil/lenfosit oranı kapak hastalığının eşlik etmediği atriyal fibrilasyonda elektriki kardiyoversiyon sonrası nüksü öngördürebilir mi?

    No full text
    WOS:000317362300006PubMed ID: 23228974Amaç: Yüksek nötrofil/lenfosit oranının (NLO) koroner arter baypas cerrahisi sonrası atriyal fibrilasyon (AF) gelişmesiyle ilişkili olduğu gösterilmiştir. Bu çalışmada NLO’nın kapak hastalığının eşlik etmediği AF’de elektriki kardiyoversiyon (KV) sonrası nüksü öngördürmede etkinliği araştırıldı. Yöntemler: Bu prospektif kohort çalışmasına, elektriki KV sonrası başarılı olunan toplam 149 hasta alındı. Tüm hastaların KV öncesi; kişisel bilgileri kaydedildi, tam kan sayımı, alışılagelen biyokimyasal tetkikleri ve yüksek duyarlılıklı C-reaktif protein (hs-CRP) çalışıldı. İşlem öncesi ekokardiyografik ölçümleri kaydedildi. KV sonrası hastalar rekürrens açısından altı ay takip edildi. Nüks gelişen grubun bazal karakteristikleri sinüs grubu ile Student t- testi kullanılarak karşılaştırıldı. Rekürrensin bağımsız öngördürücüleri lojistik regresyon analizi ile araştırıldı. Bulgular: Kırk altı hastada (%30.9) nüks izlendi. Nüks grubunda AF süresi [ortanca: 16 (çeyrekler arası aralık (ÇAA): 14.25]’e karşın, ortanca: 12 (ÇAA: 11) ay, p0.01) ve sol atriyum (SA) çapı (4.50.4 cm’e karşın, 4.30.5 cm, p0.023) belirgin uzun bulundu. Nüks gurubunda, sinus ritmine oranla başlangıç hs-CRP değerleri belirgin yüksek (ortanca: 9.80’e (ÇAA: 8.50) karşın ortanca: 4.28 (ÇAA: 5.65) mg/dL, p0.002) iken, NLO her iki grupta benzerdi. [rekürrens grubunda ortanca: 2.38 (ÇAA: 2.09), sinüs grubunda ortanca:2.23 (ÇAA: 1.23), p0.96]. NLO ile hs-CRP seviyeleri (r0.22, p0.05) ve yaş (r0.24, p0.02) arasında zayıf bir pozitif ilişki mevcuttu. Çoklu lojistik regresyon analizinde hs-CRP [OO: 1.34 (1.09-1.65 %95 GA)] p0.006) SA çapı [OO: 11.92 (1.84-77.07 %95 GA) p0.01], spontan eko kontrast varlığı [OO: 5.40 (1.04-12.02 %95 GA) p0.045] ve sisto- lik kan basıncı [OO: 1.05 (1.01-1.10 %95 GA) p0.03] nüksün bağımsız öngördürücüleri olarak izlendi. Sonuç: NLO başarılı kardiyoversiyon sonrası AF nüksünü öngördürmede etkisiz bulunmuştur. Hs-CRP başarılı kardiyoversiyon sonrası nüksü öngördürmede etkin olarak kullanılabilir.Objective: High neutrophil/lymphocyte ratio (NLR) has been associated with post-operative AF development in patients who underwent cardiac surgery. In this study, effectiveness of NLR for prediction of recurrence after electrical cardioversion (CV) in non-valvular AF was investigated. Methods: A total of 149 patients who underwent a successful CV were included in this prospective cohort study. Baseline complete blood cell count, routine biochemical tests, high sensitive C-reactive protein (hs-CRP), and echocardiographic measurements were examined. After CV, patients were monitored over six months for recurrence. Baseline characteristics of recurrence group were compared with sinus rhythm group by using Students t -test. Logistic regression analysis was used to determine predictors of recurrence. Results: Recurrence occurred in a total of 46 patients (30.9%). Median AF duration [16 (IQR:14.25) vs. 12 (IQR:11) months, p0.01], baseline hs- CRP [9.80 (IQR: 8.50) mg/dL vs. 4.28 (IQR: 5.65) mg/dL, p0.002] and left atrium (LA) diameter (4.5±0.4 cm, 4.3±0.5 cm, p0.023) were significantly higher in the recurrence group than sinus rhythm group. Median NLR was comparable in recurrence and sinus groups [2.38 (IQR: 2.09) vs. 2.23, (IQR: 1.23) p0.96, respectively]. There was a weak correlation between NLR and hs-CRP (r0.22, p0.05) and age (r0.24, p0.02). In multiple logistic regression analysis, hs-CRP [OR: 1.34 (1.09-1.65 95% CI) p0.006], LA diameter [OR: 11.92 (1.84-77.07 95% CI) p0.01], spontaneous echo contrast positivity, [OR: 5.40 (1.04-12.02 95% CI) p0.045] and systolic blood pressure [OR: 1.05 (1.01-1.10 95% CI) p0.03] were independent predictors of AF recurrence. Conclusion: NLR failed to predict AF recurrence after a successful electrical CV, but hs-CRP remained an inflammatory marker of AF recur-rence

    Türkiyede atriyum fibrilasyonu epidemiyolojisi; çok merkezli AFTER çalışmasının ön sonuçları

    Get PDF
    Amaç: Atriyum fibrilasyonu (AF) klinik pratiğimizde en sık rastlanan ritm bozukluğu olup ülkemizde bu konuda yapılmış çok merkezli bir epidemiyolojik çalışma bulunmamaktadır. Bu çalışmanın amacı ülkemizde ilk kez yapılmış olan çok merkezli, ileriye dönük Atrial Fibrillation in Turkey: Epidemiologic Registry (AFTER) çalışmasının kayıtlarından yararlanarak AFye klinik yönden yaklaşımımızı değerlendirmektir. Çalışma planı: Ülkemizde nüfus dağılımı göz önünde bulundurularak 17 ayrı üçüncü basamak merkezden, elektrokardiyografisinde en az bir defa AF atağı tespit edilmiş olan ardışık 2242 hasta çalışmaya alındı. Acil polikliniğine başvuran ya da yatmakta olan hastalar çalışmadan dışlandı. Hastaların epidemiyolojik verileri ve uygulanan tedaviler değerlendirildi. Bulgular: Çalışma popülasyonunu oluşturan hastaların %60ı kadındı, hastaların ortalama yaşı 66.812.3 yıl olarak saptandı. Türk nüfusunda en sık görülen AF tipi non-valvular AF (%78) olup, AFli hastaların %81i ısrarcı-kalıcı AFli idi. AFye en sık eşlik eden komorbid durum hipertansiyon (%67) olarak bulundu. Hastaların %15.3ünde inme, geçici iskemik atak ve sistemik tromboemboli hikayesi mevcut iken kanama öyküsü hastaların %11.2sinde kaydedildi. Çalışma süresinde hastaların %50si warfarin, %53ü de aspirin kullanıyordu. Oral antikoagülan ilaç kullanan hastaların %41.3ünde etkin INR düzeyi saptandı. Oral antikoagülan ilaç kullanmamanın en sık nedeni (%69) hekim ihmali olarak saptandı. Sonuç: Bu veriler klinik pratiğimizde özellikle AFli hastaların antitrombotik tedavileri konusunda daha dikkatli olunması gerektiğini göstermektedir.Objectives: Although atrial fibrillation (AF) is one of the most com- mon rhythm disorders observed in clinical practice, a multicenter epidemiological study has not been conducted in our country. This study aimed to assess our clinical approach to AF based upon the records of the first multicenter prospective Atrial Fibrillation in Tur- key: Epidemiologic Registry (AFTER) study. Study design: Taking into consideration the distribution of the population in our country, 2242 consecutive patients with at least one AF attack determined by electrocardiographic examination in 17 different tertiary health care centers were included in the study. Inpatients and patients that were admitted to emergency depart- ments were excluded from the study. Epidemiological data of the patients and the treatment administered were assessed. Results: The mean age of the patients was determined as 66.8±12.3 years with female patients representing 60% of the study popula- tion. While the most common AF type in the Turkish population was non-valvular AF (78%), persistent/permanent AF was determined in 81% of all patients. Hypertension (%67) was the most common co- morbidity in patients with AF. While a stroke or transient ischemic at- tack or history of systemic thromboembolism was detected in 15.3% of the patients, bleeding history was recorded in 11.2%. Also, 50% of the patients were on warfarin treatment and 53% were on aspi- rin treatment at the time of the study. The effective INR level was detected in 41.3% of the patients. The most frequent cause of not receiving anticoagulant therapy was physician neglect. Conclusion: These results demonstrate the necessity for improved quality of physician care of patients with AF, especially with regards to antithrombotic therapy
    corecore