129 research outputs found
Prognostic value of the morphological features of postperfusion liver biopsies in liver transplantation
Purpose: The aim of this study was to show the potential
prognostic effects of morphological findings for the graft
function, rejection and survival by evaluating the
postperfusion liver biopsies.
Materials and Methods: Sixty six cases who underwent
cadaveric liver transplantation between 2006-2010 were
included. The representative slides of postperfusion
subcapsular wedge biopsies were evaluated for
intrasinusoidal neutrophilic infiltration, microvesicular
steatosis, hepatocyte swelling, hepatocellular necrosis,
endothelial swelling, bile duct epithelial changes,
cholangiolar proliferation and sinusoidal
congestion/hemorrhage. The associations between the
histopathological features and early allograft dysfunction,
mortality rate and rejection status were statistically
analysed.
Results: Intrasinusoidal neutrophilic infiltration was grade
1 in 40 (60%), grade 2 in 24 (36%), and grade 3 in 2 cases
(4%). The presence of grade 2-3 intrasinusoidal
neutrophils was found to be significantly associated with
mortality rate. The presence of sinusiodal
congestion/hemorrhage was statistically related to the
rejection. The presence of sinusiodal
congestion/hemorrhage was significantly associated with
shorter overall survival.
Conclusion: Intrasinusoidal neutrophilic infiltration is
promising to be a possible histopathological predictor for
mortality. In addition, the presence of sinusoidal
congestion can be a candidate as a prognostic factor both
for rejection and overall survival based on our study.Amaç: Bu çalışmada, perfüzyon sonrası karaciğer
biyopsileri değerlendirilerek morfolojik bulguların greft
fonksiyonu, rejeksiyon durumu ve sağkalım üzerindeki
potansiyel prognostik etkilerinin gösterilmesi
amaçlanmıştır.
Gereç ve Yöntem: 2006-2010 yılları arasında kadavradan
karaciğer nakli yapılan 66 olgu çalışmaya dahil edildi.
Postperfüzyon kama biyopsilerine ait kesitler,
intrasinüzoidal nötrofilik infiltrasyon, mikroveziküler
steatoz, hepatosit şişmesi, hepatoselüler nekroz, endotelyal
şişme, safra kanalı epitel değişiklikleri, kolanjiyolar
proliferasyon ve sinüzoidal konjesyon/hemoraji açısından
değerlendirildi. Histopatolojik özellikler ile erken allogreft
disfonksiyonu, mortalite oranı ve rejeksiyon durumu
arasındaki ilişkiler istatistiksel olarak analiz edildi.
Bulgular: İntrasinüzoidal nötrofilik infiltrasyon 40 olguda
(%60) derece 1, 24 olguda (%36) derece 2 ve 2 olguda (%4)
derece 3 idi. Derece 2-3 intrasinüzoidal nötrofil varlığının
mortalite oranı ile, sinüzoidal konjesyon/kanama varlığının
rejeksiyon ile istatistiksel olarak anlamlı şekilde ilişkili
olduğu saptandı. Ayrıca sinüzoidal konjesyon/hemoraji
varlığının, daha kısa sağkalım süresi ile istatistiksel olarak
anlamlı şekilde ilişkili olduğu bulundu.
Sonuç: İntrasinüzoidal nötrofilik infiltrasyon, mortaliteyi
öngörmek için olası bir histopatolojik belirleyici olma
umudu taşımaktadır. Ayrıca çalışmamıza göre sinüzoidal
konjesyon varlığı hem rejeksiyon hem de sağkalım için
prognostik faktör olarak aday olabilir
The effect of the use of porcine dermal collagen on formation of seroma after mastectomy and axillary dissection in rats
Amaç: Seroma doku diseksiyonu ya da doku eksizyonu ile oluşan ölü boşluğa lenfovasküler sıvı kaçağı sonucu ortaya çıkar. Meme kanseri cerrahisi sonrası en sık görülen komplikasyondur. Yara yeri enfeksiyonu, hospitalizasyonda uzama, kanser tedavisinde gecikme gibi çok sayıda soruna yol açabilmektedir. Seroma oluşum mekanizması ve önlenmesi konusunda kesin görüş birliği henüz sağlanamamıştır. Kollajen bir çok gelişmiş canlıda ekstraselüler matriksin ortak komponentidir. Yara iyileşmesinin farklı aşamalarında farklı komponentleri ön plana geçmektedir. Porcine dermal kollajen aselüler domuz matriksinden üretilen, yapısal olarak insan dermisi ile benzerlik gösteren nonallerjik, nontoksik, yabancı doku reaksiyonu oluşturmayan bir malzemedir. Bu çalışmada porcine dermal kollajenin 3 boyutlu yapısı, normal insan doku bileşeni olması, inert özelliği ve adezyonu arttırıcı özellikleri nedeniyle seromayı önlemeye yönelik etkinliğini araştırılmak amaçlanmıştır. Purpose: Seroma occurs as a result of collecting lymphovascular liquid into the dead space forming after tissue excision or dissection. It is the most common complication after breast cancer surgery. It can cause many problems such as wound infection, delay of cancer treatment and increase of hospitalization time. There is no consensus on the mechanism of Seroma pathogenesis and its prevention. Collagen is the common component of extracellular matrix in many developed species. Different components of extracellular matrix come into prominence in different stages of wound healing. Porcine Dermal Collagen is a non-allergic, nontoxic material that does not cause foreign body tissue reaction. It is structurally similar to human dermis and produced from acellular pig matrix. In this study, we aimed to investigate the efficiency of Porcine Dermal Collagen on preventing Seroma, owing to its charasteristics such as 3-dimensional structure, being a component of normal human tissue and being inert and increasing adhesion
Predictive Ability of Glasgow Prognostic Score and modified Glasgow Prognostic Score in Ampullary Adenocarcinoma
Pankreatik Nöroendokrin Neoplazilerde Morfolojik ve Prognostik Özelliklerin Değerlendirilmesi 25 Olguluk Seri
Konjenital faktör VII eksikliği tespit edilen olguda laparaskopik kolesistektomi: Olgu sunumu
Konjenital faktör VII eksikliği ağır kanamalardan asemptomatik forma kadar geniş bir klinik yelpazede seyredebilen, toplumda 1/500.000 gibi çok düşük oranda görülen genetik bir hastalıktır. İnsidansının düşük olması, klinik seyrinin farklı olabilmesi faktör VII eksikliğinin cerrahi olgulardaki yönetimini belirsiz kılmıştır. Kanama diyatezi olguları özellikle laparaskopik cerrahiler açısından ciddi tartışma konusu olmaktadır. Akut kolesistit atağı sonrası, elektif kolesistektomi ameliyatı olması gereken bir hastamızda insidental olarak saptanan konjenital faktör VII eksikliğinin laparaskopik kolesistektomi sürecindeki yönetimine dair kliniğimizin izlediği yol bundan sonraki örnekleri açısından yol gösterici olması amacıyla hazırlanan olgu sunumu aydınlatılmış onam alınmak suretiyle literatür tartışılarak hazırlanmıştır.Olguda rekombinant faktör VII peroperatif dönemde tekrarlayan dozlarda kullanılmış ve hastada komplikasyon gelişmemiştir. Doğru rekombinant faktör VII preparatları ile hastaların güvenle ameliyat edilebileceği gösterilmiştir.</p
Erişkin Morgagni Hernilerinde Dokuz Eylül Üniversitesi Genel Cerrahi Anabilim Dalı Klinik Deneyimimiz
- …